Himmet Nedir

Son güncelleme: 02.02.2012 13:36
  • himmet hakkında - himmet ne demektir - himmet
    Velilerin uzaktaki kimselere himmet etmesine ve tasarrufta bulunmasina bazilari itiraz ediyor. Mesele, ruhani alemde ruh vasitasi ile cereyan ettigi için, maddi sartlara mahkum olmus akil onu anlamakta zorlaniyor.
    Himmet; yardım, meded ve istimdat istemektir Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, her türlü yardımın kaynağı ve başvurulacak mercii Allah-u Zülcelal'dir Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, alim ve salih kimselerden himmet isteme, doğrudan onların şahıslarından yapılan bir talep olarak bilinmemelidir Böyle bir himmet, onların Allah indindeki derece ve değerlerinden yararlanmak için bir tevessüldür Bu kimseler hakkındaki manevi sevginin bir ifadesidir Böyle bir himmet ve meded talebinin gıyabta olması ile huzurda olması arasında fark yoktur
    Başka bir deyimle himmet; kişinin herşeyden kendini çözüp Allah-u Zülcelal ile murakabeli ve huzurlu olma halidir Tabiki herkesin murakabesi ve huzuru değişiktir Herhangi bir kimsenin: "Ey filan bana himmet et!" demesinin manası: "Allah'a olan o murakaben ve huzurunla bana dua et" demektir Yani: "Ya Rabbil O kişinin amelinin hürmetiyle ve himmetiyle benim hacetimi yerine getir" İşte himmetin manası budur
    Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, örnek olarak bir kimsenin: "Ya Resulullah, Ya Şah-ı Nakşibend, Ya Geylani" diyerek manen yardım istediği zaman, onlardan müstakil olarak Allah-u Zülcelal'in izni olmadan bir şey yapmaları istemesi ve öyle inanması küfürdür İnsan bunu yaparken hakiki failin Allah-u Zülcelal olduğunu bilmelidir
    Onlardan Allah-u Zülcelal'e dua etmeleri ve Allah-u Zülcelal'in onların hürmetine hacetini yerine getirmesi için, peygamberleri ve evliyaları aracı yapmasında hiçbir mahsur yoktur
    Daha öncede geçen Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Peygamberinin ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için" mübarek sözleri buna delildir Bu hareket Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e mutabaattan başka bir şey değildir Tabiki bunu yapan insan faili hakiki'nin Allah-u Zülcelal olduğunu bilmeli ve böyle itikad etmelidir
    Fakat günümüzde bazı sapık insanlar inatla: "Allah 'tan başka hiç kimseden yardım istenmez Başkasından yardım istemek küfürdür" diyorlar Ve bunu derken de şu ayet-i kerimeyi delil olarak gösteriyorlar:
    "(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız" (Fatiha; 5)
    Bilindiği gibi, her insan bir takım şeyler için başkasından yardım ister Bu ayette geçen: "yalnız senden medet umarız"
    kelamının manası, Allah-u Zülcelal'den gafil kalmamaktır Yani bir insan herhangi bir şey için başkasından yardım ister, o da yardım eder Burada hakiki fail Allah-u Zülcelal'dir Bu gücü ona veren Allah-u Zülcelal'dir Yani bu yardımı isterken Allah-u Zülcelal'den gafil kalma, çünkü gerçekte yardım eden O'dur
    Dediğimiz gibi, hakiki fail Allah-u Zülcelal'dir Kul ise sadece bir sebeptir İnsan ister himmet istesin, isterse: "Ya Resulallah! Ya Şah-ı Nakşibendî" desin Bunlar sadece aracıdır Bunu böyle bilmeliyiz Bunun üzerinde duruyorum ki, insanlar yanlışa düşmesin ve bunlara karşı çıkanlarında ağzı kapansın Tasavvuf yolu, Allah-u Zülcelal'in muhabbetine götüren bir yol olduğu için istiyorum ki, insanlar bu tasavvuf yolundan mahrum kalmasınlar
    Şimdi biz bu insanlara Kur'an ve sünnetten deliller sunacağız
    Neml suresinde geçen Süleyman aleyhisselam'ın kıssası şöyle anlatılmaktadır:
    "(Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir? Cinlerden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz, dedi Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanı başına yerleşmiş olarak gördü" (Nemi; 38-40)
    Bu ayet-i kerimede açıkça görüldüğü gibi, Süleyman aleyhisselam, müşavirlerinden tahtı getirmek için yardım istemiş ve veziri de ben yaparım diyerek o tahtı göz açıp kapayıncaya kadar getirmiştir Şimdi Süleyman aleyhisselam ile veziri haşa Allah-u Zül-celal'e şirk mi koştular!
    Hayır! Bilakis Süleyman aleyhisselam hakiki failin Allah-u Zülcelal olduğunu bilerek vezirinden yardım istemişti
    Yine, Ebu Hureyre radıyallahu anh Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek: "Ya Rasulallah! Ben senden çok hadis-i şerif işitiyorum Fakat bunları unutuyorum (İşittiğim hadisleri) unutmamayı çok istiyorum" diyerek unutkanlığından şikayet etti Bunun üzerine Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
    "Cübbeni (yere) ser" dedi Ebu Hureyre radıyallahu anh cübbesini serdi Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mübarek elleri ile yukarıdan bir şeyler avuçlayıp cübbenin üzerine doğru koydu ve: "kapat, kapat" dedi Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle buyurdu "Bundan sonra hiçbir şeyi unutmadım" (Buharı, İlim; 42)
    Bu hadiste de görüldüğü gibi, Ebu Hureyre radıyallahu anh Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den duyduklarını unutmamak için yardım istemiştir Ve Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'de ona yardım etmiştir Şimdi Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve Ebu Hureyre radıyallahu anh haşa Allah-u Zülcelal'e şirk mi koştular! Onlar Allah-u Zülcelal'in hakiki fail olduğunu bilerek birbirlerinden yardım istiyorlar ve birbirlerine yardım ediyorlardı Şimdi Süleyman aleyhisselam'ın vezirinden yardım istemesini ve Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den yardım istemesini kim inkar edebilir? Eğer bu davranış biçimi şirk olsaydı, Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ebu Hureyre radıyallahu anh'a: "Benden isteme, Allah 'tan iste! " derdi
    Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
    "Allah-u Zülcelal'in öyle mahlukatı vardır ki, Allah-u Zülcelal onları insanların ihtiyaçları için yaratmıştır, insanlar ihtiyaçları olduğunda, onlara giderler 0 kimseler ki, Allah-u Zülcelal'in azabından emindirler" (Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, 7/192)
    Görüldüğü gibi yardım istemenin hem Kur'anda hem de sünnette bir çok delilleri vardır
    Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
    "Sizden biriniz birşey kaybettiği zaman veya yardım murad ettiği zaman, o öyle bir yerdedir ki, orada yardım edecek bir yardımcı da yoktur O zaman şöyle söylesin: "Ey Allah 'in kulları bana yardım edin "
    Muhakkak ki Allah-u ZülcelaVin öyle kulları vardır ki, bizler onları göremeyiz " (Heysemi, Mecmau'z-Zevaid: X/132)
    Nasıl ki dünyada bir kişi, her hangi bir işini halletmek için, o işi yapacak olan kişinin yanında değeri olan bir kimseyle gittiği zaman, işini daha rahat bir şekilde yerine getiriyorsa, insanın peygamberleri ve evliyaları da Allah-u Zülcelal'e karşı kendisine rehber yapması da aynen böyledir
    Bir kimse: "Ben Allah-u Zülcelal'e karşı hata ve günah sahibiyim, benim yüzüm yoktur" diyerek, Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e veya bir evliyaya yalvararak: "Benim yerime Allah-u Zülcelal'e sen dua et ki, benim bu kötü alışkanlıklarım kaybolsun veya bu ihtiyacım yerine gelsin" diyerek, Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i ya da bir evliyayı kendisine rehber yaptığı zaman, onlarda dua ediyorlar Ama Allah-u Zülcelal ister kabul eder isterse kabul etmez İşte insanın imanına zarar vermemek için her şeyi, Allah-u Zülcelal'den bilip, boşu boşuna şeytanın aldatmalarına kapılmamak ve bilmeden yanlış düşüncelere girmemek lazımdır
    Netice olarak; her hangi bir peygamber, melek veya evliyanın kendi başına her hangi bir fiili yapma kuvveti yoktur Fail-i Hakiki olan Allah-u Zülcelal'dir Peygamberler, melekler ve evliyalar, Allah-u Zülcelal'in takdiri ile yalnızca birer vesiledirler Bunların duası ve hürmetine Allah-u Zülcelal kullarının hacetini yerine getirir


    Himmet Nedir ?




    Üzerinde çokça tartışılan kavramlardan biri de himmet. Tasavvufî yaşantı sahiplerinin sıkça kullandığı himmet nedir? Niçin tartışma konusu yapılıyor, neresi yanlış anlaşılıyor? Himmet kavramını kullananlar niçin ve nasıl kullanıyor?..

    Üzerinde çokça tartisilan kavramlardan biri de himmet. Tasavvufî yasanti sahiplerinin sikça kullandigi himmet nedir? Niçin tartisma konusu yapiliyor, neresi yanlis anlasiliyor? Himmet kavramini kullananlar niçin ve nasil kullaniyor?
    Himmet, kelime manasiyla kalbi, iradeyi, duygu ve düsünceyi bir noktaya toplayip, tek hedefe yönelmek demek. Kelime kökü Arapça "hemm". Hemm, iyi olsun kötü olsun, herhangi bir seyi yapmaya yönelmek, himmet ise, kiymetli, serefli ve güzel seylere yönelmek manasini tasiyor.

    Kelime manasiyla düsündügümüzde, her in-sanin azmettigi ve gayretini yönelttigi bir hedefi mevcut. Insanlarin kimi sadece karnina, kimi de kalbine yöneliyor. Herkesin kiymeti de yöneldigi seye göre ölçülüyor. Buradan hareketle, derdi yalnizca dünya olanin Allah katinda hiçbir kiymeti olmaz. Hedefi Allah rizasi olanin ise, kiymeti kelimelerle ölçülemez.

    Bugün günlük hayatimizda himmet deyince akla yardim ve destek geliyor. 'Falanin himmetiyle müskilim çözüldü' derken, bana sagladigi destekle sikintidan kurtuldum demeyi kastediyoruz. Böyle bir himmeti inkar eden yok. Çünkü bütün insanlik, birbirine muhtaç bir halde yaratilmistir. Zayiflar güçlülere, fakirler zenginlere, hastalar doktorlara, cahiller alimlere muhtaç edilmis; kendisine maddi-manevi imkan ve nimet verilenler de, onu muhtaçlara ulastirmakla görevlendirilmistir.

    Velilerin Himmeti

    Çokça tartisilan velilerin ve kâmil mürsidlerin himmeti meselesine gelince; buna mürsidin teveccühü, manevi tasarrufu, nazari, feyzi ve duasi da denir.

    Velilerin uzaktaki kimselere himmet etmesine ve tasarrufta bulunmasina bazilari itiraz ediyor. Mesele, ruhani alemde ruh vasitasi ile cereyan ettigi için, maddi sartlara mahkum olmus akil onu anlamakta zorlaniyor. Çünkü bu himmet ve yardim farkli boyutlarda, bilinen zaman ve mesafe ölçüleri disinda tezahür ediyor. Bu nedenle onu bizzat tecrübe etmeyenler, olduguna inanmak ve olayi anlamak için delil ve izah istemekteler. Bunda haklilar. Biz de meseleyi isin ehline ve onu tecrübe edenlere soracagiz. Bu konudaki delilleri ortaya koyacagiz. Yanlis anlama ve uygulamalari tesbit edecegiz.

    Tasavvuf erbabina göre himmet; kulun kendisini veya baskasini bir hayra ulastirmak, bir serden korumak veya bir kemâli ele geçirmek için bütün ruhanî gücünü kullanarak kalbiyle Cenab-i Hakk'a yönelmesidir. (Cürcani)

    Himmet, ilahi nurla temizlenmis ve takva ile yücelmis ruhlarin Allah'in izniyle muhtaç kullara yardim etmesidir. Bu âli ruhlar zamana bagli degildir, mekan ile sinirlanmazlar. Maddi sartlar en-gel olmaz onlara. Himmet, kâmil velilere emanet edilmis ilahi bir nurdur. O nur ile yol alir, hak yolcularini terbiye ve takviye ederler.

    Himmet, Allah'in bir rahmetidir. Himmet ehli, bir rahmeti yerine ulastirmakla görevli Allah'in dostudur. Kur'an ifadesiyle onlara "cündullah (Allah'in askerleri)" denir. Sayilarini, yerlerini ve görevlerini ancak Allah bilir. (Müddessir/31) Onlar, meleklerden ve kâmil müminlerden olusur. Cenab-i Hak, onlar vasitasiyla dilediklerine yardim edip, müsküllerini çözer. Aslinda kuluna destek veren ve müskülünü çözen Allah'tir. Peygamber olsun, veli olsun, diger varliklar vasitadan baska bir sey degildir. Bu hakikati Rasulullah (A.S.) Efendimiz söyle ifade buyuruyor: "Asil veren Allah'tir, ben ise verileni taksim edip yerine ulastirmakla görevliyim." (Buhari, Müslim)

    Ilahi Ikram

    Müttakilere Allah tarafindan verilen bir sermaye, ilahi bir emanettir himmet. Allah'in sevdiklerine ikrami, ilahi askin meyvesi, takva sahiplerine bir hediyedir. Allahu Tealâ, sevdiklerine yaptigi bu ikrami meshur bir kudsi hadiste söyle bildiriyor:

    "Ben, farz ve nafile ibadetlerle bana yaklasan kulumu sevdigim zaman, onun gören gözü, isiten kulagi, tutan eli, yürüyen ayagi olurum. O benimle görür, benimle isitir, benimle tutar, benimle yürür. Bana siginirsa onu himaye ederim. Benden bir sey isterse kendisine veririm." (Buhari, Ibnu Mace, Ahmed)

    Iste velilerin ulastigi bütün keramet ve himmet bu hadiste özetleniyor. Bu hadiste Allah dostlarina verilen imkan ve yetkilerin ne boyutta oldugunu büyük müfessir Fahruddin Razi'den dinleyelim:

    "Insan büyük bir baglilik ve samimiyetle Allahu Tealâ'ya itaate devam ederse, Allah'in, onun gözü ve kulagi olurum buyurdugu bir makama yükselir. Allah'in celal nuru kul için bir kulak olunca, o yakini isittigi gibi uzagi da isitir. Bu nur onun için bir göz olunca, yakini gördügü gibi uzagi da görür. Ve yine bu nur kul için bir el olunca, o elin zora, kolaya, yakindakine, uzaktakine, her seye gücü yeter." (Mefatihu'l-Gayb)

    Iste kâmil bir veli, darda kalip kendisinden yardim isteyen bir mümine ilahi izinden sonra bu nur ile yardimci olmaktadir. Mesafe ne olursa olsun, kalbi ilahi nur ile cilalanmis kamil bir veli, Allah'in izni ve dilemesiyle dünyanin her yanini görebilir, her sesi isitebilir, her yana el uzatabilir. Bu, Allahu Tealâ'nin diledigi kullari için kolay ve mümkün. Ancak bu nimeti kime, ne zaman, ne ölçüde verecegini Cenab-i Hak tayin eder.

    Himmet Samimiyet ve Edebe Baglidir

    Allah'in rahmetini çeken en güzel sebep, kalbin samimiyetidir. Allahu Tealâ, isteginde samimi olmayan gafil kalbin duasini isitir, fakat kabul etmez. Arzu ve istediginde samimi, sabirli ve azimli olan kimsenin ise eli bos dönmez. Büyük veli Abdulkerim el-Cilî (K.S.), "Insan-i Kamil" kitabinda, bütün basarinin himmetteki samimiyete bagli oldugunu belirtiyor ve ekliyor:

    "Isteginde samimi olan kimsenin iki alameti vardir: Yöneldigi ve istedigi seyin olacagina kesin olarak inanmak ve gücü nisbetinde istenen seylerin geregini yapmak. Hali böyle olmayan kimseye himmet ve azim sahibi denmez. O sadece bos temenniler ile avunan ve davasinda yalanci olan biridir. Böyle bir kimse aradigini bulamaz, sevdigine kavusamaz. Onun hali, elinde kalemi, kagidi olmayan, okuma ve yazmasini da bilmeyen bir kimsenin mektup yazmaya kalkmasina benzer. Bu durumda olan birisi mektubu nasil yazacak? O, bu sekilde niçin mektub yazmak istiyor ki?"

    Himmet Kaderle Sinirlidir

    "Rasulüm de ki: Ben, Allah'in dilediginden baska kendime herhangi bir fayda ve zarar verecek güce sahip degilim." (A'raf/188) ayet-i kerimesi, her seyin Yüce Allah'in takdirinde oldugunu belirtiyor. Büyük arif Ibnu Atâ (K.S.) Hikem adli eserinde der ki: "Himmetler ne kadar büyük ve hizli olursa olsun kader sinirlarini geçemez."

    Kâmil mürsid, müridin istegine degil, Allahu Tealâ'nin onun hakkindaki takdirine bakar. Bir çesit kader vardir ki onun gerçeklesmesi Allah tarafindan kesin hükme baglanmistir. Bu hükmü verilen seyin gerçeklesmesi kaçinilmazdir ve onu dua ve himmet degistiremez. Bir çesit kader de vardir ki, onun gerçeklesmesi bazi sebeplere baglidir. Iste dua, himmet ve sadaka bu kisimda fayda verir.

    Hal böyle olunca, bazilarinin: "benim mürsidim gavstir, Allahu Tealâ'dan her ne isterse olur; bir bakista kâfiri mümin, fasigi muttaki eder, tek basina bir orduyu yener!" demesi dogru degildir. Bunlar Allahu Tealâ'nin kudretinde olan seylerdir ve zaten Allah dostlari, hep ilahi murada uygun seyleri isterler. Bu konuda büyük veli Mevlâna Halid Bagdadî (K.S.), kendisinden neslinin devami için dua ve himmet isteyen Akka valisi Abdullah Pasa'ya su cevabi gönderir:

    "Biz kendimizi himmet ehli görmüyoruz. Ancak, öyle olsa bile, istenilen seyin kaza-i muallak (meydana gelmesi sebeplere baglanan bir kader) oldugu anlasilmadan himmet kullanilmaz. Kesin olan kaderi (kaza-i mübrem), degil veliler, peygamberlerin himmeti bile degistiremez. Onun sonucuna riza gösterip Allahu Tealâ'ya teslim olmak gerekir. Sunu belirtelim ki, velileri inkardan sakinmak vacip oldugu gibi; onlar hakkinda, imani bozacak kabullenislerden sakinmak da vaciptir. Bu asiri ve tehlikeli inanislar, daha çok velilere güzel zan ve asiri muhabbet besleyen kimselerde oluyor. Unutmayin ki, seytan hile ve düzen sahibidir; insani helake götürecek her yolu dener." (Mektubat-i Mevlâna Halid, 7. Mektup)

    Himmet Nefse Degil,

    Hikmete Uygun Olur

    Arifler Allahu Tealâ'nin hikmetine asiktir. Islerin görünen tarafina degil, sonucuna bakarlar. Onlar kendileri ve talebeleri için hep Allah'a yaklastiracak sebepleri ararlar. Kulun Allahu Tealâ'ya yaklasmasi, nefsinin terbiyesine baglidir. Bu terbiye bazen sihhat ile, bazen de hastalik ile gerçeklesir. Bazi kalb hastaliklarinin tedavisi fakirlik, yalnizlik ve çaresizlik ile olur. Kalp katiligi ve gafletin giderilmesi için bazen aci tecrübeler gerekir. Mürid bunlari bilmez ve bir sikintiya düsünce, kurtulmak için mürsidinden himmet ve dua ister. Mürsid feraset nuru ve ilahi bir ilimle, o sikintinin müridin derdine ilaç oldugunu görür ve onu Allah'a yaklastirdigini bilir; kisaca "dua ederiz" der. Mürid de, o derdin hemen bitecegini düsünür. Halbuki mürsid-i kâmil, Allahu Tealâ-'dan o sikintinin devamini istemektedir. Çünkü, müritteki gafletin ilaci o sikintinin içindedir. Hastaya ilacini içirmemek dostluk degil, ihanet olur.

    Önce Hizmet, Sonra Himmet

    Mürid: "himmet efendim!" dedikçe, mürsid: "önce hizmet evladim!" der. Arifler demislerdir ki: Mürsidin himmeti, müridin gayretine göre olur. Tarlasinda güzel ekin isteyen bir kimseye düsen ilk is, tarlayi temizlemek ve uygun tohumu oraya güzelce ekmek, pesinden de gerekli sulamayi yapmaktir. Bundan sonrasi elini açip hayirlisini istemek zamanidir. Bunlari yapmayan bir kimse, dünyadaki bütün velileri dolassa ve iyi mahsul için dua talep etse, tarlasinda ekin degil, ancak diken biter.
#06.06.2010 18:48 0 0 0
  • Hİmmet istemek sadece Allah tan olur.Diğer kullarından beklenen yardımlar ancak Allah c.c nun birer vesileleri olduğu düşünülerek beklenebilir.Allah c.c bu dünyayı vesilelerin üzerine kurmuştur ve vesilesizlik gördüğümüz bir şey göremiyoruz yeryüzünde.İğneden ipliğe vesileyle çevrelenmişiz.Bulutlar yağmura vesile göz görmeye ölüme azrail gibi madden ve manen vesileleri sayarak bitirmek imkansız.Öyleyse kullar arasında üstünlük fazilet ileyse başka bir fazilet yoksa bizden üstün olanlar var demektir.Allah'a yakın olanın yakını var demektir.Ancak kimse peygamber efendimiz s.a.v den üstün değildir.Vesile makamıda zaten en üst düzeyde ona vermiştir.Ondan sonra başka kullarda vardır üstünlüğü olan.Her bilenin üzerinde bir başka bile ve faziletçe üstün olan vardır.Ancak vesile edeceğimiz varlığı şirke göz kırpan hallerde değil adam gibi vesile etmemiz lazım.Lafı eğip bükmeden ve kasdedileni tamamen ortaya koyarak.Bir varlık canlı olarak yanında değilse himmey ya falanca diye medet istemek şirke düşürür kanısındayım.Allah bizi bundan men etmiştir.Kulla karşı karşıya gelince bize dua et diyebiliriz.Ancak onun yanından ayrılınca ya rabbi himmet ey yardım et dedikten sonra istersek falanca kulunu ve rasulünü s.av ide vesile et onlar sana pek yakın kullardır diyebiliriz.Ancak bazı tasavvuf ehilleri himmet ya falanca diyor ve kendini apaçık bir şüpeli hale atıyor.

    İSRA 36

    Bilmediğin şeyin üstüne durup ısrar etme; çünkü kulak, göz ve kalp hepsi yaptıklarından sorumludur Kıyamette yaptıklarından sorguya çekilecektir

    burda bilmediğimiz şeylerin peşine düşmemizle ve şüpelilerden sakınmakla emrolunuyoruz.Himmet ya rabbi demek ve bunu adet haline getirmek çok mu zor sanki.Neymiş azı alışmış.Nefsinin emrettiğini yapmaktan vazgeçemiyorum demiyor.Nefse muhalefet etmek zoruma gidiyor buda aynı anlama geliyor diyen insanlar gün geçtikçe artıyor.Ya rabbi himmet et dediğin zaman kimse sana şirk koşuyorsun diyemez.Ancak himmet et ya falanca dediğin zaman insanlar seni şirke düşmekle suçlayabilirler.Şunu bilmeliyiz ki insanların suçladığıyla rabbül aleminde suçlayabilir ve tüm yaptıklarımızın ahirette çöpe gittiğini görebiliriz.Allah muhafaza eylesin.Evdeki hesap çarşıya uymayabilir.

    BaKara 169

    "O (iblis)size ancak kötülüğü hayasızlığı ve Allah cc hakkında bilmediğiniz sözler söylemenizi emreder " buyuruyor rabbimiz.

    o zaman himmet ya falanca yerine himmet ya Allahım sözünü adet edinmek çok mu zor?Eğer zorsa o zaman

    LOKMAN 21

    Onlara: "Allah'ın indirdiğine tabi olun!"dendiği zaman: "Hayır, biz atalarımızı neyin üzerinde bulduksa, onun ardınca gideriz." diyorlar. Ya şeytan onları cehennnem azabına çağırıyor idiyse de mi onlara uyacaklar?

    ayeti celilesi bir benzerlik taşıyor.Allah için bu cümleden vazgeçelim.Ben bırakılsın demiyorum.Adı geçenin bu durumlarda sadece Allah olmasını istiyorum.Eğer bu değişikliği Allah için yapamıyorsak o zaman bilelim ki şeytan bizi saptırmış ve yanlışını süslü göstermiştir.Bu ihtilaflı ve tehlikele halden vazgeçmemiz gerekir ve bize kazancımızdan bir zarar getirmeyecek değişikliğin peşine düşmek icab eder.Eğer değişiklik yaparsak bir kaybımız olmaz.Ama yapmazsak ahirette hüsran ile karşılaşma olasılığımız var.Hakkınızı helal edin.
#02.02.2012 13:36 0 0 0