Sanırım kendimde değilim ya da başka birisindeyim, yani kaç kişi aynaya bakınca her defasında yabancı birisini görürki, belkide sen bir keresinde bir yabancı görmüşsündür aynada ya yıllar çok cabuk geçmiştir ya da sen biryerlerde kalmışsındır... Peki kaldığın kişi aynaya bakınca senimi kendinimi görür...
Yazilarimi okudukça zorluklara ve hayata karsi ne kadar da güçsüz davrandigimi görüyorum ve bu benim midemi bulandiriyor! Nedir bu mutlu olmak istegi ki? Neden bu kadar zorladigimi bir bilsem çok güzel olacak. Siradan bir insan olmak istedigimi söylemek ve bunlari karmasik cümlelerin içinde telaffuz etmek sanirim çevremdekilere ve en önemlisi kendime söyleyebilecegim en büyük yalanlardan biri. Siradan bir insan ne kadar sig ve mutlu ise ben bir o kadar farkli olmak istiyorum.Bu kadar dolu ve mutsuz olmaya devam ettikçe, hayatla ilgili bu kadar çok sikintim oldukça, bir "yildiz dogurmak" istedikçe hayatimin kaostan ve agrilardan arinabilecegini hiç sanmiyorum
SEN YOKKEN Bu gün en son gittiğimiz yerdeydim Çay içtim senin içmediğin şeyi yani Tavşan kanı da değildi ama Seninle, hayallerinle gitti Sen yoktun hüznün vardı, Sen yoktun arkadaşlar vardı Seni bana sordular, Bende seni söyledim her sigarada Yani senin içmediğin şeyde, Ve ben en çok seni sordum martılara Biz varken yoklardı, Çıkagelmişler bu baharda ve Şimdide sen yoksun, Onlar var diye mi bilmem Ama yoktun işte. Ben sen yokken yalnızdım Ve bu yalnızlık değildi beni bitiren Sensizlik devam ederken yalnızlık yarımdı sen yokken Kırık parçalar çaldı yine senin sevdiğin radyo Hüzün bastı, yalnız kaldım, kimsesizdim, Martılar uçtu, yarım kalan hayallerimde. Sen gelmedin aklıma zaten hep oradaydın Veya aklıma sen gelmedin aklım senle gitti Düşüncelere daldım sonra. Hava soğuktu Yani kışı aratmıyordu bahar, yokluğun gibi Yürüdüm el ele dolaştığımız sokak aralarında Daraldım, yalnızdım, aşkımsızdım. Sen gittin bahar geldi, Oysa sen varken kış bile güneşti Şimdi anlamı yok bu güzel baharın Ve artık güzel mi değil mi buna da karar veremiyorum Düşünüyorum seni beni her şeyi Sonra unutuyorum da bir sen takılı kalıyorsun aklıma Bir yalnızım, bir çaresizim buralarda Hava ne kadar güzel değil mi aynı senin gibi Her şeyi seni bana anlattığı gibi, Her şeyin sende olduğu gibi Yani güzel olduğu gibi, Senin olduğun gibi. Beni bekliyorsun biliyorum, Belki çok ta uzaksın ama Sen beni bekliyorsun, bende senin gibi bekliyorum seni Ve o dolaştığımız düşler, Ara sıra uğradığımız hayaller Kırık kaldırım taşları, Daha bizi bir arada göremeyen martılar Onlarda senin gibi beni bekliyorlar, Onlarda benim gibi seni bekliyorlar Onlarda biliyorlar sevdamızı, aşkımızı, Bizim gibi özlüyorlar bizi Hayallerimizi, Sessizliğimizi, Düşlerimizi, Sözlerimizi, Gözlerimizi Belki de bizi, Sadece bizi......
Gözlerinden öte gidememiştim oysa birde o gülüşünden bana bir şeyler hatırlatırdı yıllarca. Güneş belki hiç doğmamıştı bu sabaha ve sen herhangi bir akşamda herhangi bir yabancıyla görünüyordun. Bahtımın kırık yıldızlarına yalvarana dek sen vardın var olacaktın var olmaya devam ediyordun. Oysa yalnızlıkta senin gibi bir gelip bir gidiyordu. Giden sen değil ben oluyordum. Sensiz yaşamaya inat hayatıma hayallerine inat gülümsememi borçlu olduğum bir dosttu yarınlarım. Düşlerim endişelerimle yaşlanıp gidiyorum seninle yada sensizim bu seni neden ilgilendirirki. Ben kendi yaktığım bir ateşin kurbanıyım ben yorgun gecelerimin en büyük hüsranıyım. Şarkıları dinleyemiyorum artık geceden geceye ben kendi neslinde tükenmiş bir varım ben kırılmış umutların kurbanıyım. Varsın eller senin beni terkettiğini sansın,Kader utansın veya ölsün ne bileyim işte...
İyiki varsın arada canımı sıksanda canıma okusanda sana ait hiçbirşey diğerlerinkine benzemiyor, sana ait hiçbirşeyden kolay kolay vazgeçemiyorum sanırım hayatın anlamı birazda sensin iyi varsın...
En önemli dileklerimden birisin en büyük yalanımsın en dayanılmaz acım yine de vazgeçemiyorum sana ait hiçbir korkudan hiç bir ölümden...
Yani ölüm olsan bile senden kaçacak dermanım yok sanırım izlediğim onca hayat öyküsünden sonra kendi hayatıma paraşütle inmek gibi birşey bu sanırım ...
Diğer hiçbirşeyde olmadığım kadar sendeyim belkide ve hatta kendimde bile o kadar yokumdu. İyiki varsın yoksa büyük bir boşlukta kalırdım ardın sıra....
İyiki varsın... İyiki seni tanıyorum...
HANİ HER SABAH GÜNEŞİN DOĞUŞUNDAN EMİN OLURSUN İŞTE O KADAR SANA ALIŞIĞIM...
DENİZDEKİ SU VE TUZ GİBİ İŞTE O KADAR SANA KARIŞIĞIM...
Şarkılar öksüz bir çocuk gibi büyürken dudaklarımda,denizlerin mavisini gemiler çalar.Sancısını duyarsın yalnızlığımın...
Gözlerin kan olur,siyah mı siyah...Suskunluğun birikir telleri kopmuş kemanların;içinde yarınlar uykuya dalar...Söylenecek
çok şey olur...
Ayrılık prangalı sevdalar üstünde isyanların koşar,isyanların yorulur.Özlemlerin boynunu büker bir gurbet türküsünde...
Beklemek ölüm kadar hiçtir,korkuludur.Beklemek yorgun bir sabahtır.Giden gemiler,trenler,arabalar...Yangın yürekler götürürken beraberinde,bir mahşer kurulu ayrılığın ilk dakikasında...
Beklemek sevmek kadar acı bir günahtır...Herşeye rağmen seni çok seviyorum...
Haberin olsun ben bu gece uyuyamadım...
Tüm gecelerime has ezik bir acı vardı içimde...
Haberin olsun ben bu gecede ağlayamadım...
Yorgunluğu ağırlığı vardı her damla yaşın içimden atamadım...
Şimdi gittin diye daha çok okuyorum gazeteleri..
Daha çok fal bakıyorum, daha çok ağlamaya çalışıyorum...
Bir gün geleceksin diye beklemiyorum ama yine de geleceğini biliyorum..
Her şey bittiğinde bana döneceğinden eminim hala...
Haberin olsun seni bu gece uyutmayacağım...
Pencereni tıklatan iki dal parçasının birisi benim...
Haberin olsun seni asla rahat bırakmıyacam ..
Gözünün alabildiği her yerde olacağım ben ufuğum ufuk..
Özlemenin ikinci bir kopyasını aldım kenarda duruyor..
Dokunmuyorum hiçbir asıl hatıraya bakamıyorum...
Bu aşk gibi yani aşk gibi sahtesi ile idare ediyorum...
Yinede kopmuyor içimdeki fırtına, susuyorum...
Haberin olsun seni bekliyorum...
Belki üstünde değilim ama toprağın altında seni bekliyorum...
Haberin olsun sana asla gelmeyeceğim...
Gittiğim yere eninde sonunda sende geleceksin...
İşte o zaman göreceğim gözlerini çamurlu hafif ağlamış..
Asla konuşamayacaksın, taklit edeceksin sevgi itiraflarını...
Ben sadece zavallı yüzünü izleyeceğim hala çok güzel olan zavallı yüzünü...
sarılıp ağlamak istemeyecek canım, seni gittiğimiz yerde bile hatırlamayacağım...
haberin olsun bir kuş kondu mezarıma bana yaptıklarını fısıldadı..
Haberin olsun bir ruzgar esti üstümdeki çiçeklere kokunu gönderdi bana...
Haberin olsun her gece Allah yattığım yerde seni gösterdi bana...
Haberin olsun nasılsa geleceksin o yüzdendirki seni hiç beklemiyorum...
Bir ömürün aptal kıskançlığı içinde, yüzünde binbir parça ile üşüyorsunda ellerin gurur yapıyor sokamıyorsun cebine sen böylesin işte alışkanlıklarına alışık süprizlere açık ve karmakarışık... Seni sevdiğimdenmidir bilinmez sende olanların sahibi olan herkezden nefret ettim durdum... Keşke kimse görmeseydi seni ve beni. Keşke hayaller gibi olsaydın hiç şahidimiz olmasaydı, belki o zaman daha çok güvenirdin içindeki sana ve içimdeki bana... Akşam güneşi izlerken kızıl saçlarını özlüyorum... gökyüzüde aynı sana benziyor kızıl bir afet oluyor tepemde... Ben seni unutmayı çoktan hakettim ama doğa bana unutturmuyor... Denizde tuzu, gökyüzünde saçların, en çiçeklerde gözlerin.... Sen uzak olamayacak kadar yakınsın bana. belki bir gece vakti olunca seni bekliyorum... geleceksin... gelmelisin ....
Beğendiğiyseniz ne mutlu, bizde şairliğimizden değil kelimelere olan tutkumuzdan yazıyoruz, yoksa mümkünmüdür böyle bir sevdanın bizim yüreğimize konması, o çok yüce bir ejderja bizse küçük zavallı karıncalar
Gerçek değildi kalbime gömdüğüm inatçı benliğim,
Gerçek sendin, gittin.
Oysa ölümler geçerdi yokluğunun ardından, ben bir garip serçe, üşürdüm gecelerce, ağlamazdım ama.
Biriktirirdim içimde gözyaşlarımı, yüzyılın aşkını silecek kadar hemde.
Geceler geçti, heceler döküldü dilimden, ıslandı kalbim, üşüdü ellerim, yalan oldun gittin yollarımda.
Gelseydin belki ben farklı olacaktım terkedilmeyen sahte aşıklardan, ama gelmedin sıradan oldum.
Yokoldum yani bir nebze karanlığının gölgesinde, yokoldum içine hapsettiğin hiç beklemediğim saniyelerde.
Hani hiç dönmeyeceğini bile bile ümit etmek varya, böyle ayrı ayrı, ayrı olmak sanırım böyle gayrı.
Hiç esir düşmedim senden kalan hiçbir yalan duyguya, sana sakladığım sadece senin bulamadığın ilgime.
Hiç kimse görmedi ne kadar büyüttüm gözümde ne kadar büyüktün, sadece ben bildim işte böyle, sen bile bulamadın sana sakladığım seni. Ben aramaktan yoruldum, sen gitmekten bıkmadın 6. dönümünde varlığının.
İçine esir düşüp, 6 koca gece 6 kılıç darbesiyle hissetmedin içime bıraktığım acıları.
Aşkının yaralarını hiç görmedin, en azından görebileceğin kadar büyüktüler, eğer halen daha görmek istiyorsan gözlerime bak, görebileceğin gerçek gözlere bak.
İçine sakladım senden kalan en son senleri,
İçimde sayamadığım sensiz geçen seneleri,
Ömrüme ekleyemediğim, kaybettiğim geceleri,
Bir ölüm kadar yakın senin kadar uzak.
Sen aldırma bana yalan kimliğim hükümsüzdür yazdıklarıma......
Ben ağlayamam hiç, gözlerim kanar benim.
İçine düştüğüm kördüğümden kurtulamam bir yanım hep yanar benim.
Düşlerim düşlerini, keşke beni düşleseydin en az seni düşlediğim kadar,
Oysa özlemlere sarılıp yalancı sevdalara kaptırıyorsun kendini ömrümün son ilk baharında ve ben bu ilkbaharda seni düşünüyorum.
Ağlama boşuna kıskanmam gözyaşlarını, hissetmem senden artakalanları.
Yani terliklerini evin bir köşesinde, son çay içtiğin bardağı, sonra beni tek kalan beni....
Ben ağlayamam hiç, gözlerim hep kanar benim.
İçimde açtığın yaraların göstergesidir gözlerin, vurduğun her bıçak darbesinin kanıtıdır gözkanlarım.
Oysa ruhum büyümemiş bir çocuktur, hep üzülür hep yanlız kalır bir yanda.
Sen gidersin, ben onu bir kenara atarım, sen beni bir kenara atarsın, hayat seni bir kenara atar, kenarlar hiç birbirine denk gelmez...
Muhtemelen gitmeni istememişti içimdeki ben,
Ama hep kandırdığı için kendini, lüzumsuz gördü gitme demeyi,
Ve mutemelen böylesine ardından cıplak kalacağını bilmiyordu,
Sen giderken herşeyi vardı çünkü, gidince hepsinin biteceği bilinmiyordu.
Belki hep vardın diye doluydu içimdeki ben, benimle doluydu,
Belki yanlızlıktan korktuğunu bilmiyordu, hiç bırakmamıştın çünkü beni.
Belki böyle olması gerekmiyordu....
Ben içimdeki bana nasıl anlattımda seni gitmene izin verdi bilmiyorum,
Çözemiyorum neden böylesine çaresiz kalacağını bile bile neden...
Şimdi yanlız voltalar atıyorum gönlümün bahçelerinde, aklımda hayallerin,
Ben sen gittin gideli yüzüme bakmıyorum, iki kelime etmiyorum kendimle,
Ben gittin gideli küstüm bana, gitmene izin veren her yanıma küstüm.
Belki gelsen, yani kapı açılsa içeri girsen,
Bütün benliklerimle sana koşardım, belki gururum biraz geç gelirdi ama
o da gelirdi biliyorum çünkü ben seni herşeyimle herşeyinle seviyorum....
Şimdi sen olsaydın yağmur gibi kokardı belki yağmur,
Bulutlar gezerdi üstümüzde biz ıslak, ıpıslak, sırılsıklam... aşık.
Belki denize bakarken sigara içmezdim, kızma diye...
Denizleri aşardım belki sen burda olsaydın, ıslanırdık belki biraz, elbiselerimiz ıslanırdı her yer ıslanırdı bizde.... sırılsıklam ....aşık.
Umut ederdim gelecek hakkında, günü yaşamayı unutmadan, sen olsaydın yani.
Belki bir çiçeğe dokunabilirdim, gözlerimden süzülen hüznü anlatabilirdim,
Belki gözyaşlarımı dökerdim dünyaya, atmazdım kalbime, belki sen olsaydın ağlardık biraz da ıslanırdı gökyüzü, deniz, dünya, ıslanırdık belki, belki ıpıslak olurduk, sırılsıklam...aşık.
Ve biz gecenin kollarında sen benim kollarımda uyurduk, sımsıkı sarılıp gece ile karışan kokunu çözmeye çalışırdım, belki zambağa benzerdi, belki elma gibi olurdu kokun.
Sabaha doğru gecenin kollarında bulutlar gelirdi yanımıza, sis gizlerdi belki aşkımızı, ıslanırdık belki, belki ıpıslak olurduk, sırılsıklam olurduk ve aşık...
Şimdi sen olsaydın diye bakıyorum hayatımın monoton kalmış yönüne,
Şimsi sen olsaydın diye kızıyorum dünyaya, sana kızamadan,
Şimsi sen olmalıydın belkide yanımda ve ben bu şiirin gidişatını değiştirmeliydim, bütün gidişatlar seninle, aşkımızla ve dünyayla ilgili olmalıydı,
Seni verdiği için Allah'a şükretmeliydim...
Öyle işte seni anımsamak her zerremde... Seni düşünmek her koldan....
Seni sevmek en bilinmez hücrelerimle....
Umut edip kendi kendime dilekler tuttum,
En ücra köşelerinden kalbimin sana çiçekler uzattım durdum,
Hiç uzanmadı ellerin kalbimin 4 yapraklı yoncalarına,
Hiç görmedi gözlerin hayatının ücra köşelerinde unuttuğunu.
Yalan oldu gözlerimin önünde ismi lazım değil bir hata,
Yalan oldun gittin sen gözlerime baka baka,
Bir yıldız kaydı, bir ömür uçtu gitti ellerimden,
Herşeyi unutup sana aşk gözüyle baktığım anda.
Şimdi ölümlerden ölüm beğeniyorum kendime,
Adını anmamak için binbir zulum yapıyorum gönlüme,
Gece yarısı duvarlarım ve ben, gururun ve sen yanlız kalıyoruz,
Bir hediye, bir cezaymışsın gibi baktım girmeni ömrüme.
Ölüm ecele denk yürüdü gitti kalbimin sokaklarında,
Ne kadar yalnızdım, ne kadar yanıldım inanmakla aşkına,
Ve şimdi bir kartanesi gibi girdin gönlüme,
Unutulmadın gittin gönlümün kara sayfalarında.
belki engel olamadım tutsaklığına kalbimin,
Bir bahar esti, bir yel geçti gönlümün beyaz sayfalarından,
Bir virgüldün durakladım, noktayı hiç koyamadım senle olan hatıralarıma.
İçimde durmak bilmeyen o büyük öfkemle,
Adını anımsadım, anımsattım sokak aralarındaki korkulara,
Karanlıkta üşüyen en büyük korkuma seni anımsattım durdum.
Oysa ne kadar uzaktı ölümler ve seni ne kadar çok yaşamak istemiştim,
Oysa hala ben yani yıllar sonra hayattayım ve sende,
Ama ayrıyız...
Ölümden korkardım aslında ben kollarımda sen varken,
Ilık bir yasal yağmur ıslatırken gözlerinden akan damlaları,
Umuduna bulanıyorsunda ateşlerin, öfkemi alıyorsun...
Gidiyorsun da hiç bakmıyorsun arkandan bıraktığın bedene,
Hiç o ruhun o bedene yaptıklarına aldırmıyorsun.
Aslında hiç öyle oturup ağlamaklı olmazdı içimdeki ateş,
Ateşinle yanıyorum, alevlerine sığınıyorum, yak beni, ben bu kalbi senin için taşıyorum....
Aslında gitmen için pek birşeye ihtiyacın yoktu senin,
Bir bahanen hep bulunurdu kalbinin herhangi bir kuytu kösesinde,
Sormazdın, dinlemezdin açıklamaları,
Yani açıklamaların açıklama özelliğini kaybettiği tek yerdi kafandaki o boş oda.
Yinede izlerdim her gidişinde arkandan şehirin boyandığı rengi,
Sen yavaş yavaş çıkarken odamdan, kapımdan, apartmandan, sokağımdan
renkleri giderdi seninle birlikte tüm dünyamın.
Odamdan başlardi gitmeye, siyah beyaz bir renk kalırdı birde beyazın tonları.
Tonlarca ağırlığında tonlar kalırdı gözlerimde.
Sonra odama düşerdi mavi damlalar, kapıya kadar yürüyemezdim bile,
apartmanda bir sessizlik bir tenhalık, sokağın adı değişirdi ölü sokak olurdur.
Havada birsürü sonbahar yaprağı ilkbaharın ortasında renkleri solgun halleri yok,
İçine hapsolurdum korkularımın. korkardım koskoca adam siyah beyaz odam da tek başıma korkardım işte, kuytu köşelerime korkmak için bir sürü bahane ayırmıştım bende senin gibi bir sürü başı boş dolanan bahaneler. Korkmak için, ağlamak için susmak için tonlarca bahanem vardı ve odamın beyaz tonları içinde bana bakarlardı tüm gün...