Meyhane Mu

Son güncelleme: 26.12.2011 23:05
  • Meyhane Mu Yazısı - Meyhane Mu Nadir Keleş - Nadir Keleş Yazıları

    Kaç asırdır aynı masada demlendiğini unutmuştu. Birkaç aydır başına bela olan sırt ağrısı olmasa iyi olduğu bile söylenebilirdi. Böylesi tutucu sayılabilecek bir kasabada bulunabilecek en kaliteli meyhanenin müdavimi olmak onda tarifsiz bir huzur yaratıyordu. Sohbet edebileceği kimselerin sırayla ölmesi ayrı bir moral bozukluğu oluşturmuştu. Her yaşlı gibi sıra bana geldi galiba diye düşünür olmuştu. Ankara tren ve kara yolu üzerinde olduklarından her zaman birkaç yabancı yüzün olduğu meyhanede o akşam bir masa derinlemesine edebi sohbete kendilerini kaptırmıştı. Hemen yan masada yıllardır duymadığı konular konuşuluyor ve bu sözcükler havada adeta büyülü bir ortam yaratıyordu.

    Magazin dünyasının ünlü isimlerinin gerek kitap gerekse gazetelerde köşe yazıları yazması, edebiyatçıların tepkisini çekmişti. O gurupta bu konuda birbirlerine fikirlerini söylüyorlardı, öylesine altı dolu ve o kadar şekilli cümlelerle anlatıyorlardı ki, düşüncelerinin havada bıraktığı yakamoz nerdeyse gözle görülüyordu. Sanırsınız ki biri Sunay Akın öteki Behramoğlu. İçinde meslekleri ile ilgili merak uyandığından mekân sahibi Mualla ablaya rica etti. Kırmadı onu ve öğreniverdi hemen yılların getirdiği tecrübeli muhabbet bilirliği ile. Öğretmen sendika temsilcileriymiş hepsi, toplu bir eylem için Ankara gidiyorlarmış, önceden buraya gelen ve çok beğenen bir arkadaşlarının tavsiyesi ile gelmişler. Patlıcanlı mezelerini mutlaka deneyin diyen arkadaşlarını Mualla abla hemen hatırlamış, o gevezeyi nasıl unutabilirim diye de takılmadan edememişti.

    Yıllar önce trafik kazasında ölen kızının öğretmen oluşundan mıdır bilinmez, Mualla ablanın hep bir zaafı olmuştur öğretmenlere. Yola devam edecek olanların-ki isteyenlere üst katta odaları da mevcuttu- aracını kullanan kişiye içki içirtmezdi. Bu konudaki hassasiyetini bilen müdavimler bu tip olaylarda ona yardımcı olur sorun çıkmasını engellerdik.

    İç Anadolu'nun nerdeyse tümünün küçük gazinolarında, meyhanelerinde şarkı söyleyerek hayatını kazanmış biri olan Mualla ne yapıp edip babasız büyüttüğü evladını okutmuştu. Öğretmen olarak ayrı şehirde yaşamasına bile zor ikna olmuştu. O zorlu yılların ardından kaza onu elinden almıştı. Birçok ailenin yaşadığı benzer trajedilerle dolu günlerin ardından kendine burayı sığınak edinmişti. Bu şirin taş binanın her yerini elden geçirmiş ama özünü bozmamaya da dikkat etmişti. Bir yıl gibi kısa bir sürede de bölgede tanınan bir meyhane oluvermişti. 'Meyhane Mu ' adını böyle koymasını şimdi aramızda olmayan sevgilisi Talat istemişti, zira ona hep Mu diye sesleniyor olması sonucu alışılmış bir isim olduğundan kabul de görmüştü. Rahmetli çok eğlenceli biri olduğundan Mualla ablaya MM oldun sende tıpkı Marlyn Monroe gibi der onu kızdırırmış.

    Meyhanenin duvarları siyah beyaz fotoğraflarla doluydu. Çoğu en az elli yıl öncenin ünlülerinin deniz kenarında çekilmiş fotoğraflarıdır. Kimler yoktur ki aralarında: Belgin Doruk, Ajda Pekkan gibi bizden isimlerin yanı sıra Doris Day, Greta Garbo, Sophie Loren gibi ecnebi sanatçıların, o dönemin tanınmış iş adamları, politikacılarının, çok ciddi düşünürlerinin, hatta Atatürk'ün mayolu fotoğraflarını görmek ilginç gelmiştir her zaman müşterilere.

    Taş plak kayıtlarından başka bir şey çalınmazdı burada. Çok zengin bir arşivi olduğundan her gün gelenler de sıkılmadan dinlerlerdi. Zaten özlemiş olduğumuz yılları hatırlattığından, sempati duyduğumuz sanatçıları bir kez daha dinleme fırsatı bulduğumuzdan bu duruma alışmak çok kolay olmuştu, hatta Meyhane Mu zamanla bizleri birer taş plak müptelası yapmıştı. Abdullah Yüce, Safiye Ayla, Zeki Müren daha niceleri o gecemizden daha da zevk almamızı sağlamaya gönüllüydüler yine.

    Yan masada tartışma hararetle devam ediyordu. Bir tanesi bazısı yazardır bazıları yazarkasadır benzeri bir şey söyleyince gülüştüler. Çok satan bir kitap yazmak demek on yıl sonra unutulmayacak demek anlamına gelmiyor dedi biri. Popülerlik ve onun getirdiği yeni şekillenmelerle ilgili birbirine yakın gelen söylemlerin ortak paydası <;<;popüler olmak yetmez ama popüler olmakta ayıp değil>;>; gibi duruyordu. Her popüler işe önyargı ile yaklaşan bir çevre olduğu gerçekti, sırf çok izlendiği için istediği filme gitmeyen onlarca kişi tanıyordum. Tam tersine sırf çok izleniyor diye sevmediği konudaki bir filme giden yığınlara da şaşırmak gerekmiyor mu? Gruptaki tek bayan bir ara gazetelerin köşe yazarlığını ciddi yazarların yapması gerektiğini söyledi. Ünlüler zaten her yerde, bu yetmezmiş gibi köşe yazarlığına neden soyunuyorlar ki. Gerçi kitap basmaları doğal haklarıdır ama onlara köşe yazısı yazdıran gazete yöneticilerini anlamak mümkün değil diyordu.

    İlerlemiş yaşına rağmen her gece on birden sonra iki duble rakısını içen Mu, eğer iyice keyiflenirse bir iki şarkı bile söylerdi. O gece keyfi yerindeydi, iyi müşteri vardı, neşesi yerindeydi. Patlatıverdi bir şarkı çok derin, çok içten söylüyordu. Bir muhabbet kuşunun* ardından bilinen bir şarkıyla geceyi bitirmek istedi. At kadehi elinden bin parçaya bölünsün**

    Öğretmen grup çok memnun bir şekilde ayrılıyorken, aracı kullanacak kişi Mualla ablanın kontrolünden geçiyordu. Kahkahalar eşliğinde onları yolcu ettikten sonra her gece yorgunluğunu atmaya çalıştığı Talat Bey imalatı tahta iskemlesine oturuverdi. Her zamanki gibi gözlerini kapayıp hiçbir zaman ne dediğini anlamadığımız bir dilde mırıldanmaya başladı. Böylesi gizemli halleriyle onun aslında bir Ermeni devşirmesi olduğu söylentilerinin çıkmasına sebep olduysa da, o bunu hiç dert etmemesi ile hep aynı mağrur Mu olarak kalbimize kazınmaya devam ediyordu...

    Nadir Keleş
#26.12.2011 23:05 0 0 0