Zülfü Livaneli

Son güncelleme: 09.05.2009 15:08
  • Siyasette halk adına konuşmak kuraldır. "Kendisi için bir şey isteyen namerttir!" Herkes halk için bir şeyler ister.

    Halkın özgürlüğü, halkın bağımsızlığı, halkın refahı, halkın güvenliği...

    İyi ama halk gerçekten bunları istiyor mu?

    Mesela ülkenin çıkarlarını en iyi kimin koruduğu gibi hayati bir konuyla ilgileniyor mu?

    Bence hayır, bu konu halkın ilgi alanına girmiyor.

    Halk özgürlük istiyor mu. Telebi bu mu?

    Hiç sanmıyorum, halkın özgürlükle falan da uğraştığı yok.

    Özgürlük ona soyut bir kavram gibi geliyor.

    Peki halk, ülkenin dışarıdaki itibarıyla ilgileniyor mu?

    Hayır, hiç ilgilenmiyor. Bunların hepsi laf-ı güzaf.

    Demokratikleşme halkın umurunda mı?

    Bence hiç umurunda değil. Ülke nasıl idare edilirse edilsin, ona ne!

    Ya reformlar?

    Reformlar da halka çok uzak konulardan birisi.

    AB ne diyormuş, reformlar yapılmış mı yapılmamış mı halkı ilgilendirmiyor ki!

    301. madde, eğitim reformu, adalet reformu vs. ha olmuş ha olmamış.

    Basın özgürlüğü de aynı biçimde algılanıyor.

    Basının özgür olması olmaması kimin umurunda.

    ***


    Peki halk ne istiyor?

    Cevap gayet basit:

    Halk avanta istiyor!

    Kömür istiyor, burs istiyor, gıda yardımı istiyor, iftar çadırı istiyor, iş istiyor.

    Ağababaları ihale istiyor, rüşvet istiyor.

    Ve avantadan başka bir konularla da pek ilgilenmiyor.

    ***


    Şimdi bazı okurlarımın "Peki biz halk değil miyiz? Bizim ideallerimiz var. Avanta peşinde değiliz" dediklerini duyar gibi oluyorum.

    Elbette öyle.

    Siz saygıdeğer okurlarımın başka hayalleri, başka talepleri olduğunu daha iyi bir ülke ve daha iyi bir yönetim talep ettiklerini biliyorum.

    Çünkü bizlerin dünyasında tam demokrasi, özgürlük, adalet gibi kavramlar var.

    Ama ne yazık ki azınlıktayız.

    Ben halk dediğim zaman oylarıyla düzeni belirleyen, yerel yönetimleri ve hükümetleri oluşturan çoğunluktan söz ediyorum.

    Onlar da sadece ve sadece avanta peşinde.

    Ne yazık ki böyle!
#20.09.2008 15:27 0 0 0
  • Bu yıl 11'incisi gerçekleştirilecek "Uluslararası Sinema Tarih Buluşması" kapsamında sanatçı Zülfü Livaneli onur ödülüne layık görüldü.

    Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı'ndan (TÜRSAK) yapılan yazılı açıklamaya göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla TÜRSAK tarafından düzenlenecek etkinliğin ana temasını "Tarih Boyunca Mülteciler" konusu oluşturuyor.

    Etkinlik kapsamında gelenekselleşen onur ödülü "ışık saçan Apollon" heykeli ise bu yıl sanatçı yazar, besteci ve yönetmen Livaneli'ye verildi.
#19.12.2008 11:28 0 0 0
  • Artık şaşırmıyorum

    Son aylarda fark ettim ki Türkiye'de olup bitenler artık beni şaşırtmıyor.

    Eskiden "bu kadar da olur mu!" dedirtecek kadar beni şaşırtan, isyan ettiren olaylar, "bu ülkede artık her şey mümkün!" dedirten bir sıradanlığa büründü.

    Çünkü olmaz dediğimiz şeyler oluyor, Türkiye pusulasız ve çıpasız bir gemi gibi kayalıklara sürükleniyor.

    ***


    Birkaç örnek vereyim:

    TRT, Maraş katliamıyla ilgili bir belgesel yapıyor ve orada katliamın sorumlularından biri çıkıp, Hrant Dink'i suçluyor.

    Bu olay geçen yıl olsa şaşırırdım ama şimdi biliyorum ki bu ülke, zalimin kurbanı suçladığı, öldürülmüş olanların tekrar tekrar katledildiği bir toprak.

    Şaşırmıyorum.

    ***


    Bu ülkenin en yüksek mahkemesi hangisi: Anayasa Mahkemesi değil mi.

    Bu mahkemenin başında bir hukukçu olması gerekmiyor mu?

    Gerekiyor.

    Ama bu görevi hukukçu olmayan bir zat yürütüyor ve bu zat siyaset yapmak uğruna Anayasa Mahkemesi'ni çatlatıyor.

    Şaşırmıyorum.

    ***


    Bir emekli genelkurmay başkanı, dört yıl görev yaptığı kuvvet komutanı arkadaşına "adam gibi adam olsun!" diyor.

    Emekli kuvvet komutanı da "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" diye cevap veriyor.

    Şaşırmıyorum.

    ***


    Basının ve siyasetin önde gelen isimleri birer birer saf değiştirip, iktidar kanadına yanaşıyor.

    Şaşırmıyorum.

    ***


    Baykal umudunu kara çarşafa bağlıyor.

    Şaşırmıyorum.

    ***


    Yolsuzluk yapan kişinin siyasi bahtı açılıyor, yapmayanların ise yolu kesiliyor.

    Şaşırmıyorum.

    ***


    2008 yılında Atatürk'ün içkisi tartışılıyor.

    Şaşırmıyorum.

    ***


    Çünkü artık burası benim tanıdık ülkem değil.

    Acayip insanların acayip işler yaptığı, eğrinin doğruyu kovduğu, namussuzun namusluya üstün çıktığı, ar damarı çatlamışların efendi kalanları ezdiği, kimsenin kimseden utanmadığı, altta kalanın canı çıksın kuralının işlediği, insanların kurtlaştığı bir yer.

    Bu ülkeyi tanıyamadığım için de artık şaşırmıyorum.
#28.12.2008 09:35 0 0 0
  • noimage


    Arka Kapak :

    Livaneli'den alegorik ve sarsıcı bir romanDarbeci bir başkan, emeklilik yıllarını geçirmek üzere, herkesin her şeyiyle hoşnut olduğu cennet bir adaya yerleşir. Başkan, ruhuna dek işlemiş olan yıkıcılık potansiyelini, geçmiş politik gücünden de yararlanarak kullanmaya kararlıdır. Bu doğrultuda tüm adayı etkileyecek müdahalelere girişir. Önceleri sıradan görünen bu müdahaleler, sonunda düşmanı düşmana kırdırmaya dek varacaktır. Başta martılar olmak üzere, ada halkı dahil tüm canlılar Başkan'ın acımasızlığından payını alacaktır. Bu arada durdurulamaz görünen bu gidişe direnen bazı sesler de vardırLivaneli Son Ada'da, düşsel bir ülkede yaşanan aslında hepimizin aşina olduğu olayları alegorik bir anlatımla verirken, politik ve kişisel ihtiraslarla topluma ve doğaya müdahalelerin sonuçlarını da gözler önüne seriyor.
#02.01.2009 11:36 0 0 0
NaZ NaZ foto
  • Marx 140 yıl önce söylemiş


    İnsanlık niye akıl sahiplerini dinlemez, niye herkes kendi küçük aklını beğenir, niçin aklın da vücut gibi geliştirilecek bir şey olduğunu bilmez, bir türlü anlayamam.

    Birisine deseniz ki "İdil Biret gibi piyano çal!"

    Hemen "Çalamam!" cevabını verir.

    "Niçin?" dersiniz.

    "Ama o bu işe ömrünü vermiş, çalışmış" der.

    Ne var ki aynı mantığı, düşünce alanına uygulayamaz. Ömrünü kitaba, düşünmeye, bilime, sanata adamış olanların beyninin daha gelişmiş olabileceğini kabul etmez.

    "O onun fikri, bu da benim fikrim!" der.

    "Herkesin fikri kendine!" klişesini tekrarlar.


    ***
    Birisine yüzlerce kiloluk bir halter verseniz ve kaldırmasını isteseniz yine aynı reaksiyonla karşılaşırsınız.

    "Ben bunu nasıl kaldırayım?" der.

    "Ama Naim Süleymanoğlu kaldırıyor" dediğiniz zaman da cevabı hazırdır.

    "O yıllarca çalışmış birader. Kaslarını geliştirmiş. Ben ona nasıl yetişeyim."

    Bu düşünme tarzı, bedenle ilgili her olayda göze çarpar.

    Ama çok az kişi, beyinsel gelişimi anlayabilir. Çünkü beynin kasları görünmez.

    Bu yüzden de herkes kendisini düşünürlerle, filozoflarla bir tutar.

    Yıllarını okumaya yazmaya, bu dünyayı anlamak için metotlu düşünmeye adamış kişinin farklılığını göremez. Bunun sonucu olarak da her şeyi kendi küçük aklıyla çözmeye çalışır.

    Ve kaçınılmaz olarak başı belaya girer.


    ***
    Şimdi size bunun çarpıcı bir örneğini vereceğim.

    Değerli bir arkadaşım, Karl Marx'ın 140 yıl önce yazdığı şu satırları göndermiş:

    "Sermaye sahipleri; çalışan kesimi gittikçe daha fazla pahalı mallar, evler ve teknoloji satın almaya teşvik edecek; onları yüksek faizle borçlanmaya zorlayacak. Ta ki bu borçları ödeyemez hale gelene kadar. Ödenmemiş borçlar bankaların iflas etmesine yol açacak ve bunlar millileştirilecekler. Ve devlet kaçınılmaz olarak komünizme giden yola girecek.

    "Karl Marx 1867"

    Bu alıntıyı yaparken, aynı yorumu Kurt Tucholsky'den de okumuş olduğumu hatırladım. Yalnız o, krizin komünizmle değil, savaşla sonuçlanacağını öngörüyordu..


    ***
    Acaba kendini pek akıllı zanneden "uyanıklar" bu düşürlerin kitaplarını okuyup, sözlerine kulak verselerdi dünya böyle mi olurdu?

    Krizlerden kriz beğen noktasına mı sürüklenirdi?



    Z. Livaneli

    28 Ocak 2009 / Vatan
#28.01.2009 09:30 0 0 0
  • Acaba kendini pek akıllı zanneden "uyanıklar" bu düşürlerin kitaplarını okuyup, sözlerine kulak verselerdi dünya böyle mi olurdu?

    OnLar OkumazLar... KuLaktan DuydukLarını Evirip Çevirip SöyLerLer... KapaSite (!) MeSeLeSi Bir Yerde...
#30.01.2009 18:53 0 0 0
  • Palamut sürüsü doğuya akıyor



    Üzerinden daha çok geçmedi.

    Erdoğan'la Gül'ün Brüksel'den dönüşü şerefine yapılan "Avrupa Birliği'ne girdik!" kutlamalarını unutmuş olamazsınız.

    Şimdi "Davos Fatihi" yazan pankartlarda o zamanlar "Avrupa Fatihi" yazıyordu.

    Atatürk Havaalanı'nın önü yine böyle doluydu. Ankara'da gündüz vakti havai fişek gösterileriyle Avrupa'ya girişimiz kutlanmıştı.

    Gazeteler "Avrupalı Türkiye" manşetleri atıyorlardı. Benim gibi "Yahu bunlar doğru değil, Avrupa'ya falan girmedik!" diyenlere kulak asan yoktu.

    "Bu işin doğru olmadığı anlaşıldığı zaman ortaya çıkacak hayal kırıklığı Türkiye'yi tamamen Batı karşıtı maceralara sürükler!" dememiz de kaynadı gitti.

    Çünkü bizim millet palamut sürüsü gibidir.

    Gazı verdin mi heyecanlanır, bütün karşı görüşlere kulaklarını tıkayarak delice bir coşkuyla atılır. Sonra da pişman olur elbette.

    Ben bu memlekette neler gördüm.

    İtalyan Elçiliği'nin önünde kravat yakanlar mı istersiniz, kan salçalı makarna hazırlayanlar mı?

    Alman mallarını boykot edenler mi?

    Hepsinin sonu hüsran olur ama yine de "millet" bildiğini okumaktan geri kalmaz.

    Çoğunluğun bir şeyi anlaması zaman gerektirir, öyle hemen kavrayamaz, işin iç yüzünü göremez.

    Kendisini uyaranları dinleme alışkanlığı da yoktur.

    Çünkü bu ülkede heyecan, düşünceden çok daha önemlidir.

    "Leydinin topuk sesleri"nin duyulduğu ilk günlerde "Bu hanımefendi servetinin kaynaklarını açıklamadan başbakan olursa, herkesin başı çok ağrır" dediğim zaman gelen tepkileri çok iyi hatırlıyorum.

    Aman efendim, Türkiye bir sarışın hanım başbakan bulmuş, görsünmüş o Batılılar medenilik neymiş falan filan.

    Artık iyice biliyorum ki bu "çoğunluğa" dert anlatamazsınız.

    Çünkü kendi dar kafaları, bilinçsizlikleri ve sığlıklarıyla her türlü faşizme yol veren insanlardır bunlar.

    Aynı kişiler cunta dönemlerinde de "sayın muhbir vatandaş" kesilmişlerdi, bütün öğrencileri "şehir eşkıyası" olarak ihbar etmek için kuyruğa girerlerdi.

    Şimdi bu çoğunluk yine rüzgâra uyuyor ve giderek Batı karşıtı, hatta Batı düşmanı bir çizgiye sürükleniyor. Kurtuluş Savaşı verenlerin mirasına hakaret ediyor.

    Yemen'de şehit düşenlerin ağıdını söylüyor ama Mehmetçik'in kimin tarafından öldürüldüğünü düşünmüyor bile.

    Lawrence'ı, Osmanlı askerlerini en hunhar biçimde öldüren Arap kabilelerini, ordunun uğradığı büyük katliamı hatırlamıyor bile.

    Çünkü hafızası yok.

    Okumuyor, yazmıyor; okuyup yazanları da dinlemiyor.

    Çoğunluk diktası kötüdür.

    Ve demokrasi "millet bunu istiyor" diye tutturan bir çoğunluk diktası değildir.

    Evrensel ahlak ilkelerine, her türlü azınlığa ve en aykırı görüşlere bile saygı duymaktır.

    Not: Yıllar önce bir gazetecinin demokrasi sorusuna "çoğunluk diktası" cevabını verdiğim için epey şaşıran olmuştu ama kusura bakmayın, bu tanım bana değil Maurice Duverger'ye aittir.
#04.02.2009 12:32 0 0 0
  • Okumuyor, yazmıyor; okuyup yazanları da dinlemiyor.

#04.02.2009 12:39 0 0 0
  • Sanatçı siyaset ve yazar yönü harika bir kişiliktir.
#16.02.2009 13:14 0 0 0
ChE ChE foto
  • kelimeler anlatmaya yetmez onu.
#16.02.2009 19:26 0 0 0
  • Tessekurler....
#17.02.2009 11:02 0 0 0
  • KaLemin Hiç TükenmeSin GüzeL InSan...
#20.02.2009 18:45 0 0 0
  • noimage
    noimage
    noimage

    "SoSyaLizm öLdü Mü ?" iSimLi Kitaptan Bir Yazı...

    Kitap Hakkında DetayLı BiLqi Için TıkLayın...
#14.03.2009 23:53 0 0 0
#09.05.2009 08:06 0 0 0
  • bence bu konu birlestirile bilirdi icerikteki cevap cokk canim
#09.05.2009 09:48 0 0 0
  • Konu birlestirilmeli bencede izlenme orani cok yuksek icerigide tamamen ayni degil
#09.05.2009 10:59 0 0 0
  • Birleştirildi Konular

    Aslında eskisini atacaktım Havilin Sunduğu daha göreseldi
    Birleştirdim iki konuda ısgartaya çıkmasın:)
#09.05.2009 14:38 0 0 0
  • olmasi gereken buydu saol eniste
#09.05.2009 14:41 0 0 0
  • Evet gorsel konulari daha oncelige aliyoruz en iyisini yapmissin eline saglik
#09.05.2009 15:08 0 0 0