1981 yılında Eurovision şarkı yarışmasına katılıp İrlanda'nın Dublin kentinde ülkemizi temsil etti. İlk müzik albümünü 1988 yılında çıkardı. Adı: Ve Ayşegül Aldinç. 81-88 arası seramikle uğraşıp yurt içi ve yurt dışı festivallere ve yarışmalara katıldı. İkinci albüm 1991 yılında "Benden Söylemesi", üçüncü albüm 1994''''de "Alev Alev", dördüncü ise 1996''''da "Söze Ne Hacet" idi. Beşinci albüm çalışmasının hazırlıkları devam ediyor. 1985-98 arası Avrupa''''nın birçok ülkesinde, Amerika ve Çin''''de, Sovyetler Birliği ve Arap ülkelerinde çeşitli konserler verdi.Seramik Fakültesi mezunu, pop şarkıcısı.Altın Koza (en iyi kadın oyuncu, İstek Vakfı (en iyi kadın şarkıcı), Kıbrıs Gazeteciler Derneği (en iyi kadın şarkıcı)
Sinema Filmleri ve Yönetmenleri
Katırcılar (Şerif Gören),Yağmur Kaçakları (Yavuz Özkan),Ağrı'ya Dönüş (Tunca Yönder),Yeşil Bir Dünya (Faruk Turgut),Gerilla (Osman Sınav)
TV Yapımları ve Yönetmenleri
Aziz Ahmet (Orhan Oğuz) Taşların Sırrı (Yusuf Kurçenli) Acımak (Orhan Aksoy)
Doğum Tarihi 1962
Boy 170
Kilo 58
Göz Rengi Koyu Kahverengi
Yabancı Dil İngilizce
Sinema Filmleri ve Yönetmenleri
Katırcılar (Şerif Gören)
Yağmur Kaçakları (Yavuz Özkan)
Ağrı'ya Dönüş (Tunca Yönder)
Yeşil Bir Dünya (Faruk Turgut)
Gerilla (Osman Sınav)
TV Yapımları ve Yönetmenleri
Acımak (Orhan Aksoy)
Taşların Sırrı (Yusuf Kurçenli)
Aziz Ahmet (Orhan Oğuz)
Özgeçmiş
1981 yılında Eurovision şarkı yarışmasına katılıp İrlanda''''nın Dublin kentinde ülkemizi temsil etti. İlk müzik albümünü 1988 yılında çıkardı. Adı: Ve Ayşegül Aldinç. 81-88 arası seramikle uğraşıp yurt içi ve yurt dışı festivallere ve yarışmalara katıldı. İkinci albüm 1991 yılında "Benden Söylemesi", üçüncü albüm 1994''''de "Alev Alev", dördüncü ise 1996''''da "Söze Ne Hacet" idi. Beşinci albüm çalışmasının hazırlıkları devam ediyor. 1985-98 arası Avrupa''''nın birçok ülkesinde, Amerika ve Çin''''de, Sovyetler Birliği ve Arap ülkelerinde çeşitli konserler verdi.
Özel Beceriler
Seramik Fakültesi mezunu, pop şarkıcısı
Ödüller
Altın Koza (en iyi kadın oyuncu, İstek Vakfı (en iyi kadın şarkıcı), Kıbrıs Gazeteciler Derneği (en iyi kadın şarkıcı)
Doğum Yeri : İstanbul
Doğum Tarihi : 1971
Kişisel Bilgiler : İlkokulu Erenköy İlkokulu'nda bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı'na girdi. Konservatuarda aynı zamanda viyolonsel eğitimi aldı. Yine de, viyolonselden önce, üfleyerek çaldığı şişe ile konuşuldu.
Kariyeri : Onno Tunç orkestrasında hafif müzikle tanıştı. 1986'da Eurovision Türkiye elemelerinde Harun Kolçak'la birlikte seslendirdiği 'Haydi Söyle' isimli şarkı ile profesyonelliğe ilk adımı attı. Bunu 1987 yılında Kuşadası Altın Güvercin Yarışmasında 'Yeniden' isimli parçayla aldığı birincilik takip etti. 1988'de Antalya Altın Portakal Müzik Yarışması'nda 'Portakal Çiçeği' isimli şarkı ona yeni bir birincilik getirdi. 1989'da da Uluslararası Çeşme Festivalinde 'Artık Hiç Ağlama' ile Türkiye'ye şampiyonluk kazandırdı. 1990 yılında 'Sevgiliye' adlı ilk kasetini yaptı. 1991 yılında 'Hesap Ver' adlı kasetini piyasaya çıkarttı, ikinci kasetinin satışları ise rekor düzeye ulaştı. Daha sonrasında yaptığı albümler de başarılı oldu.
Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü'nde doğdu. Yedi yaşında iken çiçek hastalığına yakalanarak gözlerini kaybetti. Babasının telkiniyle saz çalıp şiir söylemeye başladı. Ahmet Kutsi Tecer'in yardımıyla yurt çapında tanındı. Köy Enstitülerinde halk türküsü öğretmenliği yaptı. TBBM tarafından özel bir kanunla kendisine maaş bağlandı. Halk şiirinin başarılı örneklerini verdi. Şiirlerinde dünyanın geçiciliği, ölüm, kardeşlik, birlik-beraberlik ve sevgi gibi temaları işledi. Şiirleri, Dostlar Beni Hatırlasın adı altında bir kitapta toplandı.
1945 yılında Erzurum'un Aşkale ilçesi Dağlı köyünde dünyaya gelen Sağ, küçük yaşlarından itibaren saz çalmaya başlar... İstanbul'a gelir ve Aksaray Musiki Cemiyeti'nde Nida Tüfekçi' nin öğrencisi olur. Müzikal altyapısını kısa zamanda oluşturmayı başarır. 1960 ve 70'li yıllar Arif Sağ için müzikte arayış yıllarıdır. (Bu arayış bugünde devam etmekte...) Arif Sağ'ın , bu dönemin toplumsal hareketlerinin müzikle bağdaşan yanlarından çok, piyasadaki ve resmi kurumlardaki müzik uygulamalarına ağırlık verdiği söylenebilir. 60'lı yılların sonunda TRT Kurumuna (İstanbul Radyosu) bağlama sanatçısı olarak başladığı yıllarda Sağ'ın piyasadaki faaliyetleri de devam etmektedir. 45'lik plak dönemi olarak adlandırılan ve yaklaşık 20 yıl devam eden bu sürecin en parlak simalarındandır Arif Sağ... Çeşitli sanatçılara bağlamasıyla eşlik etmesinin yanında, - yine bu dönemde- bestelerini de pek çok sanatçıya okutur. Bununla birlikte kendi çalıp okuduğu plakları da vardır. Yapılan müzik bugünkü terminolojiyle bir tür arabesk- fantazi benzeridir; bestelerinde ise yerel motifleri ( yer yer pasajları) çok sık kullanır. Bu da onun halk müziğinden kopamadığı gerçeğinin bir başka göstergesidir.
1976 yılından itibaren Türk Müziği Devlet Konservatuarı'nda (İTÜ) öğretim görevlisi olarak çalışamaya başlayan Sağ, bu görevinden 1982 yılında ayrılarak özel çalışmalara ağırlık verdi. Bir çok ünlü sanatçıya kaset çalışmalarında yardımcı olur. Bu özelliğinin yanında 10'dan fazla kasette sanatçı olarak da ayrıca yer alır. "Muhabbet" serisi, "Resital 1 ve II", "İnsan Olmaya Geldim", "Halay", "Duygular Dönüştü Söze" albümlerinden bazılarıdır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi halk sanatçılarının tümü anonim bir karakter taşır. Özellikle müzik alanında kişisel renklere ve üstün yeteneklere çok rastlanmasına rağmen, bağlama çalgısında bir ekol yaratan sanatçı sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. İşte bunlardan birisi ve -şimdilik - sonuncusu Arif Sağ'dır. Bağlamaya teknik bakımdan hakim olduğu kadar Arif Sağ'ın icrası yerel tavırlar, repertuar ve duygu bakımından da zenginliklerle doludur.
Doğum Yeri : İstanbul
Doğum Tarihi : 1946
Kişisel Bilgiler : Babası Subay, annesi ev hanımıydı. Çok sosyal ve modern bir çevrede yetişti. Çocukluğu babasının işi dolayısıyla Gölcük'te geçti.
Kariyeri : 1963 yılında Ses dergisinin açmış olduğu artist yarışmasına katıldı ve birinci oldu. Hemen ilk filmini çevirdi. Sanat hayatı boyunca birçok filmde rol aldı. Bunların en bilinenlerinden birisi de 'Abidik Gubidik'ti. Bu filmde Öztürk Serengil ve Aysel Tanju ile rol aldı. 1970'lerde müzik piyasasına adım attı. 1975-76'lı yıllarda sözlerini Fikret Şeneş'in yazdığı aranjörlüğünü Noray Demirci'nin yaptığı 'Hoş Gör Sen', 1977 yılında seslendirdiği Fransızca parça 'Viens Dans Ma Vie' filmlerde yer almıştır.
Artık Türkiye'nin tanıdığı biriydi. Türkiye'de estetik ameliyatı konusunda bir ilk oldu. Türk popunun ilk aşaması diyebileceğimiz 'aranjman' modasının ilk ürünlerini verenlerden oldu.
1973 yılında Avrupa'nın ünlü müzikholü 'Olympia'da verdiği konserle hem dış dünyaya açıldı.Türkiye'nin mutlu azınlığı ona 'Superstar' ünvanını verdi. 7 yıl kadar Fransa'da kaldıktan sonra ülkesine döndü. Ülkü Aker ve Fikret Şenes gibi söz yazarlarıyla çalıştı.
Aman Petroil
1980 yılında Türkçe sözlerini Şanar Yurdatapan ve müziğini Atilla Özdemiroğlu nun yaptığı Petroil adlı parçasıyla eurovision da ülkemizi temsil etmiştir. Müzik yelpazesini genişleten Pekkan, Jazz türüne eğildi ve Amerikalı ünlü bir sanatçıyla konser verdi. Bu konserde ona vokalist olarak Mazhar-Fuat-Özkan eşlik etti. 90'lı yıllarda her sene bir albüm çıkardı. En son 'The Best Of Ajda' adlı bir albüm yayınladı.
Hakkında yazılanlar
1.Profili Olmayan Kadın Bir Süperstar'ın Yaşamından Pınar Çekirge, Nuh Köklü Cep Kitapları / Anlatı Dizisi
"Bir toplumun sürekli idolü olmak, güzelliği temsil etmek, kusurlarını yok edip, varolmayan güzellikleri de güzelliğine eklemek... Sanki neredeyse yeni bir yaratık yaratmak... Ama o, tüm bu çabaya, belki sanıldığı kadar bencil olmayan bir amaç uğruna girişmişti. Koca bir topluma sürekli bir güzellik duygusu vermek, kendinden emin bir kadının zamana meydan okuyuşunu simgelemek... -Atilla Dorsay, Ajda'nın Yüzü- Ajda, bir simgeydi... bir efsane. Eskimekten korkan, konuşurken... Fransızca ve İngilizce sözcüklere sığınan, kaliteli hayatı... first class uçmayı, hayvanları seven... Kendi deyişiyle "ekstrem tenakuzlar içinde" yaşayan bir "süperstar". -Pınar Çekirge-
Dibine vurmuş gecelerden geldim... Yalanım yok... Bir cebimde küfür, bir cebimde çocuklara şekerle yaşadım. Hepinizin gurbetindeyim şimdi... Eyvallah!..
Ahmet Kaya, Malatya'da beş çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak 1957 yılında dünyaya geldi. Mensucat işçisi bir baba, çocuklarını yetiştirmekle yükümlü bir anne ve diğer dört kardeşle birlikte geçen çocukluk... Babası, neredeyse onun boyu kadar olan bir bağlama ile eve geldiğinde mutluluğun bu olduğunu düşünür. Dokuz yaşındadır daha. 24 Temmuz İşçi Bayramında sahneye çıkarırlar onu, bir daha unutmaz bunu...
Yaz tatillerinde, ya plakçıda ya da tanıdıkların minibüsünde çalışır. 'Başar ağabey'yi tutuklanınca Ahmet, küçük bağlaması ile ilk bestesini yapar: "Bir Wolksvagen alacağım, Adını Başar koyacağım" der... Ruhi Su nun plaklarını satın alan Ahmet Kaya, bol paçalı pantolonlar giyen uzun saçlı 68 lilerden etkilenen gençir artık...
Mensucat fabrikasından emekli olan babası, daha iyi bir yaşam için İstanbula göç eder. İstanbul/Kocamustafapaşaya yerleşirler. Ahmet Kaya'nın ilk izlenim korkudur.
Ahmet Kaya, ortaöğrenimini tamamlamaya çalışırken yetmişli yılların toplumsal çatışmalarının farkına varmardı. Ora'dan gelmiş olmanın farklılığını, bu yeni kültür ve yaşam biçimi ile içiçe yaşar. Türküler, devrimci marşlar, Ruhi Su ve Zülfü Livaneliden müzikal anlamda etkilendiğini inkar etmez, ama kedi sesini arar. Bütün boş zamanlarda bağlama çalıp şarkılar söyler. İlk bestelerini bugünlerde yapar. Boğaziçi Üniversitesinde bir panelede Ruhi Su yla karşılaşır. Ustayı çok sevse de yetmeyen birşeyler vardır Ahmet Kaya için, bunu ifade etmeye çalışır Ruhi Su ya. Ruhi Su'nun 'Mahsus Mahal' türküsünü kendince yorumlar O'na. Bağlamanın sapını tutan Ruhi Su, 'Böyle bağlama çalınmaz!' der. Oysa Ahmet Kaya asi. Farklı birşeyler yapmak ve kendini aramaktadır. Yıllar sonra verdiği ilk resitalin afine 'Bağlama Böyle De Çalınır' 'i spota çıkaracaktı.
Seksenli yılların başı talihsizliklerle geçer. Evliliği biter, bebeği ondan ayrı büyümeyecektir ve çok zordur. Bu dönem bestelerinin olgunlaştığı dönemleridir bu yıllar. Sadece müzikle kendini ifade eden Ahmet Kaya, 1985 yılına geldiğinde kararını verir. 'Zamanıdır' deyip, oltuğunun altında şarkılarını alıp, Unkapanının yolunu tutar. Dinleyenlerin hiçbir kategoriye koyamadığı bu müziğe kimse yüz vermez. Sonraki günlerde arkadaş yardımları ve kendi olanakları ile ilk albümünü yapar. Ama hemen toplatılır. Yapılan itiraz sonuç verir. Olay gazetelere yansır, Ahmet Kaya 'nın Ağlama Bebeğim adlı albümü Danıştay kararıyla serbestir artık!'
Bu arada. Üniversite öğrencileri, dar gelirliler, 12 Eylül darbesinden nasibini almış-çeşitli kesimlerden tutuklu yakınları, Türkiyede demokrasiyi yeniden inşa etmeye kararlı kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları Ahmet Kaya'nın dinleyici profilini oluşturur.
Kısa bir süre sonra ikinci albümü "Acılara Tutunmak" ı yapar. Ahmet Kaya, edindiği toplumsal, siyasal duyarlılıkla üretim yapmaktadır, peşpeşe albümler çıkarmaktadır.
Üçüncü albümü O sıralar tutuklu olan ve idamla yargılanan Nevzat Çelik'in 'Şafak Türküsü' şiirini besteler, aynı zamanda albümün de adıdır 'Şafak Türküsü'. Üllkenin gündemindeki idam cezaları ve hapishanelerde bulunan binlerce insanın ve onların ailelerinin içinde bulunduğu durumu şarkılaştırmıştır...
'An Gelir' isimli dördüncü albümünde Atilla İlhan, Hasan Hüseyin ve Ülkü Tamer'in şiirlerini besteleyen Ahmet Kaya, yeni arayışlar içerisine girmiş, besteciliği ile ilgili kendisini epeyce geliştirmiştir. İlk üç albümde aranjör olarak kendi çabalarının yanı sıra Sezer Bağcan, Oğuz Abadan gibi isimlerle çalışan Ahmet Kaya, dördüncü albümde Osman İşmen ile çalışmaya başlar ve bu beraberlik uzun yıllar sürer...
Beşinci albümünde ünlü şairlerin yanı sıra yeni bir isimle, Yusuf Hayaloğlu'yla çalışmaya başladı. Hayaloğlu'yla beraberlik, Ahmet Kaya müziğinde uzun ve verimli bir çalışmanın başlangıcını oluşturur. 'Yorgun Demokrat' isimli bu albüm, gerek dönemi gerekse içeriği bakımından yine Türkiye'nin toplumsal gidişatına denk düşmüş ve 12 Eylül döneminin etkisini üzerinden atmaya çalışan milyonlarca demokratın durumunu dile getirmiştir.
Albüm çalışmalarına paralel olarak halk konserleri de yapar Ahmet Kaya. Gösterilen ilgi, katılım ve çoşkuya rağmen, ülkenin birçok yerinde sakıncalı bir şarkıcıdır artık O. Dinleyicisiyle buluşamamak onu üzmektedir...
Konserde kendisine bağlamasıyla eşlik eden Ahmet Koçla altıncı albümü olan 'Sevgi Duvarı" nın hazırlıklarına başlar. Can Yücel in aynı isimli şiirini bestelemiş olan Ahmet Kaya, bu albümü vazgeçilmezlerim dediği Yusuf Hayaloğlu ve Osman İşmen siz hazırlar ve bu arada 'Resitaller' adını verdiği albümde canlı konser kayıtlarını toplar. 'İyimser Bir Gül' adını taşıyan yedinci albümü, Türkiye doksanlı yıllara adımını atmış, Ahmet Kaya gündemi ile ülke gündemi yine örtüşmüştür. Yeniden Yusuf Hayaloğlu ve Osman İşmen le çalışmaya başlar. Albümün adı 'Başkaldırıyorum'dur.
Olgunluk çağında ülkesinin içinde bulunduğu olumsuzluklara, mevcut gidişata ve sistemin hoşnut olmadığı her yanına şarkılarla müdahale etmeye çalışan bir 'muhalif'tir artık...
Başı, zaman zaman derde girer, birçok yerde konser verememenin yanı sıra albümleri sakıncalı bulunup kısmen de olsa toplatılır. Bu sürecin şarkılarına yansıması kaçınılmazdır. Yeni albümün adı 'Başım Belada'dır o yüzden. Ahmet Arif, Atilla İlhan ve Yusuf Hayaloğlunun şiirleri ve şarkı sözleri Ahmet Kaya müziği ile biraraya gelir. Bu arada ağırlıkla Türk Halk Müziğinden örneklerin yer aldığı 'Resitaller 2' adlı albümü yayınlanır.
Onuncu albümü 'Dokunma Yanarsın' ile birlikte hayatında bir takım değişiklikler gündeme gelir. Bu yeni süreçte de milyonluk satışlara imza atan Kaya, 1993'te onbirinci albümü 'Tedirgin'i çıkarır. Ertesi yıl çıkardığı 'Şarkılarım Dağlara'da hemen hemen tüm şarkı sözlerinin altına da imzasını atar. Albüm, 'Kum Gibi'
Yılmaz Erdoğan, 1967 de Hakkari de dunyaya gelmistir. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. İTÜ İnşaat Mühendisliğini kazandı fakat ağır basan tiyatro tutkusu eğitimini yarıda bırakmasına neden oldu.Tiyatroya Ferhan Şensoy'un 'Nöbetçi Tiyatrosu'nda başladı, daha sonra Levent Kırca'nın 'Olacak O Kadar' adlı televizyon programında başyazar olarak görev yaptı.
TRT'de yayınlanan 'Umut Taksi' adlı diziyi yazdı ve bu dizide oyuncu olarak rol aldı. · Tiyatroda dolu dizgin giden Erdoğan daha sonra Türkiye'nin en büyük oyuncu kadrosuna sahip olan 'Gereği Düşünüldü' isimli oyunu yazdı; bu oyun 4 yıl kapalı gişe oynadı.Bu oyundan sonra tiyatro çalışmalarına Yasemin Yalçın Tiyatrosu'nda başlayan Yılmaz Erdoğan 'Haşlama Taşlama' ve yine bu tiyatroda 5 yıl sahnelenen 'Kadınlık Bizde Kalsın' adlı oyunları yazdı.
Yılmaz Erdoğan tiyatro yaşamına bundan sonra ortağı Necati Akpınar ile birlikte kurduğu Beşiktaş Kültür Merkezi'nde devam etti. Burada yine başrollerini Demet Akbağ ile paylaştığı 'Bir Demet Tiyatro' adlı diziyi yazdı. 'Otogargara' ise son olarak yazdığı müzikaldi ve tiyatro severlerin yoğun ilgisiyle 4 yıl kapalı gişe oynadı. Bu arada son iki yıldır yine kendisinin yazdığı ve oynadığı tek kişilik 'Cebimdeki Kelimeler' adlı oyunu Beşiktaş Kültür Merkezi'nde sahnelendi.
İlk albümü 'Kayıp Kentin Yakışıklısı'nda 'Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam' diyen tiyatro dünyasının önemli isimlerinden, küçük büyük herkesin 'Mükremin Abi'si Yılmaz Erdoğan'ın 'Kayıp Kentin Yakışıklısı' adlı bir şiir kaseti Prestij Müzik etiketiyle müzik marketlerde yerini aldı.Bu albüm Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı 17 şiirden ve bu şiirlere eşlik eden Metin Kalender, Nizamettin Ariç ve Ali Aykaç'ın bestelediği ezgilerden oluşuyor.
Erdoğan'ın albümünde şiirler, Türk Sanat Müziği'nden örnekler, türküler etnik müzikler gibi geniş bir müzik yelpazesi eşlik ediyor ve sanatçının kendi sesinden kısa bir türkü de bulunuyor. Yılmaz Erdoğan'ın bu ilk şiir albümünün yönetmenliğini Metin Kalender üstlendi.Kaset piyasaya çıkışının ilk haftasında 100.000'lik satış tirajına ulaştı ve şiir albümleri kategorisinde önemli bir yer edindi. Erdoğan'ın zekice ve nice motiflerle işlenmiş, kendine özgü üslubuyla yazdığı hüzün ağırlıklı şiirleri dinleyenleri yoğun bir duygu karmaşasına sürükleyecek.
Senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini paylaştığı Vizontele filmi büyük başarı kazandı.
Muhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945'de İstanbul'da dünyaya geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuğuydu ve sanatçı bir ailenin çocuğu olmak onun sanatla içiçe büyümesini sağladı. Ortaöğretimini Robert Koleji'nde yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın arkasından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur.Cem Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca bu dönemlerde henüz Anadolu müziğiyle tanışmamış batının Rock'n'Roll müziğine gönül vermiş bir şekilde o dönemin popüler parçalarını söylemekteydi. O dönemlerde Cem Karaca'nın en büyük destekçilerinden biri de İlham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini o dönemlerde oldukça ilerletmişti. Bu dönemlerde müziğin yanında tiyatro ile de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeşitli oyunlarda da görev aldı.
Anadolu insanıyla tanışma
Cem Karaca'nın Anadolu müziği ile ciddi anlamda ilk tanışması ise askerliği esnasında oldu. Askerliği sırasında Anadolu'yu daha yakından tanımasının yanısıra birgün orada askerliğini yapan birisinin saz çalışı sonucu daha önce son derece ilkel ve sıkıcı bulduğu bu müziğin aslında onun o anki gerçek duygularını yansıttığını ve hiçbir batı müziğinin o sazın içerdiği duyguları içeremeyeceğini anladı. Cem Karaca'nın profesyonel olarak ilk müzikal deneyimi ise Apaşlar grubu ile 1967 yılında Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalarıyla aldığı ikincilikle oldu. Aldıkları bu dereceden sonra Apaşlar grubu müzikal çalışmalarına dört elle sarıldı ve daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu-Beat tarzında çalışmalara giriştiler. Bir süre sonra arkalarına Ferdy Klein orkestrasını da alarak müzikal altyapılarını iyice güçlendiren Cem Karaca ve Apaşlar grubu Ferdy Klein orkestrası eşliğinde de bir süre yollarına devam ettiler. Bu beraberlik 1969'un sonlarına kadar sürdü ve ortaya çıkan sağlam ve başarılı eserlere rağmen grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar grubu dağıldı. Bu grubun dağılmasından sonra Cem Karaca kafasındaki gerçek anlamda sol söylemde ve doğulu kimliğiyle Rock müzik yapma düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay'ı da yanına alarak, yeni bir grup kurmak amacıyla genç ve yetenekli bir gitarist olan Ünol Büyükgönenç'i ziyarete gitti ve görüşme olumlu sonuçlanınca bu üçlü Cem Karaca-KARDAŞLAR grubunu kurma girişimlerinde bulundu ve hep beraber müzisyen arayışına girdiler. Birkaç başarısız kombinasyondan sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda Ünol Büyükgönenç bas ve ıklığ'da Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin Sultanoğlu tarafından kardaşların ilk gerçek kadrosu kurulmuş oldu.Fakat ilk baştaki maddi sıkıntılar nedeniyle Cem Karaca, Almanya'ya biraz para kazanıp gruba adam gibi ekipmanlar alabilmek için Ferdy Klein orkestrası eşliğinde çalışmalar yapmaya gitti. Almanya'dan dönüşte Karaca'nın Almanya'dan getirdiği yeni gitarist Alex Wiska'yı da yanlarına alarak tam gaz çalışmalara başladılar ve Cem Karaca-KARDAŞLAR'ın çıkış 45'liği olan Dadaloğlu'nu yayınladılar. Bu 45'liğin listelerde iyi bir sıraya yerleşmesinden sonra çok sağlam 45'lik çalışmalarına devam eden Kardaşlar bir dönem Alex Wiska gruptan ayrıldıktan sonra Fehiman Uğurdemir'le son kadrolarını oluşturup bir süre daha çalışmalarına devam ettiler. Dışarıda grubun durumu oldukça iyi gözükmesine rağmen Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca Kardaşlar'ın dağılmasına sebep oldu. Grup Hüseyin Sultanoğlu yerine başka bir davulcu bulduktan sonra gerçekten Türk müzik piyasası ilginç bir değiş tokuşa sahne oldu. Cem Karaca, Kardaşlar grubundan ayrılıp Anadolu Pop'un güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar'da o dönemliğine konserlerde solistlik yapmak için Moğollar'la anlaşmış Ersen Dinleten'i gruplarına dahil ettiler. Cem Karaca Moğollar'la Anadolu Rock tarzında çalışmalarına Kardaşlar sound'undan çok daha farklı olsa da devam ettiler. Moğollar'ın Cahit Berkay'ın Fransa'ya gitmesi üzerine dağılmasıyla, Cem Karaca yeniden bir grup kurma arayışına girişti ve müzikal kariyerinin en önemli ve olgun dönemlerinden birini yaşayacağı grup olan Cem Karaca-DERVİŞAN kuruldu. Cem Karaca bu grubu kurarken esas amacı Kardaşlar ve Moğollar'daki Anadolu Rock tarzına devam etmekti fakat gruba yeni giren basçı Oğuz Durukan ve Klavyeci Uğur Dikmen'in uzun süre İsveç'te Asia Minor Mission isimli grupla beraber yaptıkları müzikten ötürü batı progressive rock müziği konusunda deneyimli fakat Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz olmaları bu grubun soundunun batıya kaymasına sebep oldu. Cem Karaca bu grubu Ünol Büyükgönenç ile birlikte kurmuştu fakat daha bir 45'lik yapımına bile girişmeden grupla verilen birkaç konser sonrası grubun kuruluş ilkelerine uyulmadığı gerekçesiyle Ünol Büyükgönenç gruptan ayrıldı. Dervişan grubu müzik yaptığı sürece gerçek anlamda birçok kadro değişikliğine uğramış bir gruptu. Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di. Cem Karaca'nın Kardaşlar ve Moğollar'da politik rock müziği çalışmalarına (Kardaşlar-Oy Gülüm Oy, Moğollar-İhtarname) yer vermiş olduğu görülse de ciddi anlamda sol söyleme geçtiği ve sanat toplum içindir düşüncesini gerçek anlamda benimsemiş olduğu esas grup Dervişan'dır. Dervişan politik-rock yapmanın yanısıra İngiltere'de King Crimson,Yes,Emerson Lake&Palmer gibi grupların öncülük ettiği progressive rock müziğinin Uğur Dikmen ve Oğuz Durukan gibi ustalar sayesinde Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye'de bu tarz çalışmalar zaten olmuyor değildi(Barış Manço'nun 2023 albümü gibi) fakat Dervişan gerçekten "Zamanında acaba Türkiye'de progressive rock yapıldı mı?" sorularının hepsini safdışı edebilecek nitelikte bir grup olarak Türk Rock tarihinde derin izler bırakmıştır. Cem Karaca toplama olmayan ilk LP'sini yine bu grupla çıkarmıştır."Yoksulluk Kader Olamaz" adındaki bu LP adından da anlaşılacağı gibi sol söylemde bir albümdür. Bu albümün kadrosu son ve en uzun sürmüş Dervişan kadrosudur. Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa Ulaştır, gitarda-Taner Öngür, klavyede-Uğur Dikmen ve vokalde-Cem Karaca... Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan Edirdahan'ı kurmuş ve bu grupla Safinaz isminde bir Long Play yapmıştır. Bu Long Play, Barış Manço-Kurtalan Ekspresi'nin 1975 yılı albümleri 2023 ile birlikte Türkiye'nin sayılı senfonik rock albümlerindendir.. Edirdahan'dan sonra uzun bir süre Almanya'da yaşayan Cem Karaca yurda döndüğü zaman solo olarak müzik çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının en son albümü, Nisan-1999'un başlarında piyasaya sürülmüş olan "Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete" isimli albümdür.
Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 Şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybetti. Karaca, Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camiinde kılınan namazın ardından Karaca Ahmet Mezarlığında toprağa verildi.
Hakkında yazılanlar
1.Bir Cem Karaca Kitabı
Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları
Sevinçlerimiz bile artık mekanik Sevgisiz, saygısız, otomatik Bu şarkı kimilerine çok geç artık Bu şarkı kirlenmiş bir çığlık!
23 Nisan 1973'te İstanbul'da doğdu.Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik bölümünde okurken Leman Dergisinde karikatür çalışmalarına başladı. İlk stand-up gösterisini Leman Kültür'de 1995'in Ağustos ayında gerçekleştirdi. 1995 Aralık tan itibaren de Beşiktaş Kültür Merkezi bünyesi altında gösterilerine devam etmektedir. 2001 yılı sonuna kadar toplam gösteri sayısı 1200'ün üzerinde olup, bunların hemen hepsi kapalı gişe oynayarak , kırılması güç bir rekorun da sahibi olmuştur.
Türkiye'nin birçok ilinde sahnelediği gösterisini aynı zamanda Avrupa'nın önde gelen şehirlerinde ve de Amerika Birleşik Devletlerinde yine aynı başarı ile sahneye koymuştur. Leman Dergisi'nde yayınlanan çalışmalarını "Karikatürler" isimli kitabında yayınladı. Şu anda kitabı 14. Baskısındadır. 1998 yılında Ömer Vargı'nın yönettiği "Herşey Çok Güzel Olacak" isimli sinema filminde Mazhar Alanson ile başrolü paylaştı. Bu filmi Türkiye ve Avrupa'da yaklaşık 1,800,000 kişi izledi.
Reklam dünyasında da adından söz ettiren sanatçı , "Panasonic" reklamlarının radyo spotlarıyla iki yıl üst üste Kristal Elma ödülüne layık görüldü. Bu firmanın TV filmlerinin yanı sıra "Mavi Jeans" reklamlarında da oynamıştır. 2000 yılının Ocak ayından sonra gösterileri Star TV tarafından yayınlanmakta olup bunları "Gösteri" adlı kasette de Bay Müzik ile piyasaya sürmüştür. Askerlik görevini Temmuz 2001 de tamamlayan Cem Yılmaz gösterilerine devam etmektedir.
Özel bir şirket için hazırladığı reklamlar serisi ilgi görmüştür. Reklam ve gösteri çalışmalarına devam etmektedir.
1975 yılında Ankarada doğdu. İlk öğrenimini Ankarada, orta ve lise öğrenimini babasının görevi nedeniyle Muğla ve Adapazarında tamamladı.
Müziğe olan ilgisi ve yeteneği küçük yaşlarda fark edilen Funda Arar, ilkokul 3. sınıftan itibaren mandolin ve solfej dersleri almaya başladı.1992 Yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı sınavını ilk 5in içine girerek kazandı. Okulu bitirdikten sonra iki yıl boyunca müzik öğretmenliği ve sahne çalışması yaptı.
2000 yılı Mart ayında sessiz sakin görünümlü hüzünlü gencecik bir kız üzerinde siyah bir manto güvercinler arasında sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında / yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum / yolumun karanlığa karışan noktasında / sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum diye haykırıyordu. Necip Fazıl Kısakürekin şiiri Kaldırımlar şarkı olmuş ve Türkiye Funda Ararı bu şarkıyla tanımıştı. Güçlü sesi usta yorumuyla dikkatleri çekmişti .
Bu hüzünlü şarkının ardından Funda Arar Aysel le bizi 1950li yıllara götürdü. O yılların atmosferinde ustaca Tango yapıyordu. Ardından Sonu Yok Bu Aşkın ile Funda Arar bu kez bir kumsalda yalnızlığı ve hüznü anlattı. 2001 yılının Şubat ayında ise Kıraç ile birlikte yaptığı düet albüm ile karşımıza çıktı. İlk kliplenen şarkı Sevgiliye oldu bu albümde. Sevgiliye albümünün bir başka özelliği ise Funda Ararın bestecilik yönünü ortaya koyan ilk çalışma olmasıydı. Sözleri ve Müziği Funda Arara ait Seni Düşünürüm ün klibinin yayına girmesiyle birlikte çok daha geniş kitleler onu tanıdı ve sevdi.
Funda Arar ın 2002 Martında ikinci solo albümü Alagülü müzik severlerin beğenisine sundu. Bu albümünden -Alagül - Seninim - Belki Bir Gün - Arapsaçı ve "Affet" şarkılarına klip çekildi.
Bu albüm ile birlikte 2002 ve 2003 yılında Üniversitelerin Bahar şenlikleri, festivaller ve bayi toplantıları içeren yoğun bir konser dizisi gerçekleştirdi.
Magazin Gazetecileri Derneğinden 2002 yılında Kıraç ile birlikte yaptığı Sevgiliye albümü dolayısıyla en iyi çıkış yapan sanatçı ödülü aldı.
2003 yılının ekim ayında üçüncü solo Sevda Yanığı albümü ile dinleyenlerine ulaştı. Bu albümüyle hayran kitlesini çoğaltan sanatçı, müzik dünyasında kalıcı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Bu albümü ile Hürriyet gazetesi 31. Altın Kelebek yarışmasında en iyi çıkışı yapan sanatçı ödülünü aldı.
DİSKOGRAFİ
ALBÜMLER
Sevgilerde - 2000
Sevgiliye - 2001 Kıraç ile Düet albüm
Alagül - 2002
Sevda Yanığı - 2003
Bu Sene Sampiyon Galatasaray... Fenerbahce sampiyon olamaz cunku iyi kadro degil yurekli insanlarla olur bu isler gecen sene olan Real Madrid en buyuk ornektir.