Ağlamıyorum mu dedim sana
Yok be sevgili;
Ben bir gidişine ağladım
Evet.. Ağladım,
Hep sensizliğe yandım
Her sessizlik arasında,
Her karanlığın ortasında,
Bir de sensizlik baş ucumda
Kayboldum aralarda..
Hep gidişini düşünüyorum
Ve hiç unutamıyorum
Bir defa sarılamadan
O güzel gözlerine
Bir kere bakamadan,
Gittin..
Seninle olmak varken,
Bu korkunç karanlıkta
Sensizim.. Ağlıyorum aslında..
sevgilerin taştığı nehirlerde
çırılçıplak bedenlerin kirli yanlarının yıkanıp
eski masum kokusuna bürünmesi gibi
seni sevmek isteyişim
karlı ve soğuk uykuların
yalnızlık olan kabuslarla kesilmesi gibi
bir yitişin ardından darmaduman haykırışın
acı saplanışlarıyla özlenen kokuların
ve nasıl matem havasında bir bir gömülen günlerde
hayatı bu denli çekilmez kılmasının bir anlamı yoksa
sen yokken sevmenin de bir anlamı yok sanki
suskun harflerin bir araya gelip de
bu kadar acı
bu kadar keskin
bu kadar sevgi dolu birlikteliklerinde
nasıl yok oluşumun bir anlamı yoksa
ayrılık vakti düştüğünde kolumdaki saate
yitişindeki acıları haykırmanın da bir anlamı yok sanki
ve bu kadar içimi kavuran hasretinin ardından da
yakınmamın bir anlamı yok
ama ne zaman gözlerime baktığın mekanlara gitsem
utandığında oynadığın dudaklarından dökülen sözleri
ne zaman bir başka ağızda duysam
bu kadar acı
bu kadar hüzün dolu saatlere gömülüyorum
ve ne zaman kolumdaki saat gidişini yansıtsa gözlerime
bir yok oluşun girdabında kıvranıyorum
ağır ağır hayatımdan kayan günlerimi
bir yitişin ardından işte böyle bitiriyorum
aşk bir yitirişmiş şimdi anladım bunu
aşk gitme diyemeyen bir adama duyulan öfkeymiş
içinde kendi yarattığı karanlığın yokluğunda
nefessiz kalan bir adamın şaşkınlığıymış
şimdi anladım bunu
karanlığımda kendime duyduğum nefretin
seni yüceltmesiymiş coşkuyla
seni alıp bakamadığım göklerime çıkarmasıymış
ve önüne geçilmez gururumun
tüm ağırlığıyla üzerimde tepinmesiymiş
aşkın insanı ayakları altında ezip geçtiğini de
şimdi anladım
yokluğun içimde büyüyen aşkınmış gizliden
ve kendime duyduğum nefretim
suratıma defalarca inen tokat gibiymiş
umarsızca cesaretlendirirmiş içimdekileri
sensizliğe gömülü ilk 14 Şubatımda
artık kendime yalanlar söyleyemeyişimmiş
aynı ayrılık saatinin tek tek geçen dakikalarının
kafama bir bir yumruk indirmesiymiş
şimdi anladım bunu
yok olan yüreğin ardından paramparça sözlerin
acı saplanışlarıyla özlenen kokulara sarılmanın
ve boğuk havasında bir bir gömülen adamın
hayatını bu denli çekilmez kılmasının bir anlamı yoksa
sen yokken sevmenin de bir anlamı yok sanki
ve bu kadar içimi kavuran hasretinin ardından da
yakınmamın bir anlamı yok
ama ne zaman kanlı bir gül kopsa yüreğimden
ne zaman yüzünün bir parçasını dahi sana benzettiğim
sevgililer geçse gözlerimin önünden
bu kadar acı
bu kadar hüzün dolu saatlere gömülüyorum
ne zaman kolumdaki saat gidişini yansıtsa gözlerime
bir yok oluşun girdabında böyle kıvranıyorum
işte kendime yeniden haykırıyorum:
şimdilerde masum çocukluğuma duyduğum hasret gibi
seni sevmek isteyişim
hüzünlü bir şarkının coşkuyla söylenen nakaratı gibi
ama gölgene bile dokunamıyorken bu hüzünlü günde
içimi kavuran gururumun ardından da
yakınmamın bir anlamı yok
şimdi anladım bunu
sararmış yapraklar gibi
düşerken gözyaşlarım
yine sevgiliye onu sevdiğimi
söyleyememenin burukluğu var içimde
hüzün ayı olan eylülün ilk gecelerinde
biliyorum: desemki seni seviyorum .
saat onikiyi vuracak
ve aslında malum olan
ama kimsenin anlayamadığı
sahte fakat bir o kadar gerçek büyü bozulacak
ve aslında o hiç çıkmadığım
soğuk kaldırımlı karanlık sokakta
kaybolup gideceğim
ben gideceğim herşey kalacak
yokluğum asla belli olmayacak
sanki hiiç olmamışım gibi...
Kadın tam bir dünya güzeliydi ama,
Adam da tam muşmula suratlı birydi,
Kadın güzelliği ile çıldırtırken,
Anlamıyordu asla,
Hep hüsrana uğruyordu sonunda nedense,
Üçüncü bir güç baş belasıydı sanki kadına,
Ve adam üzerinde çıldrıtmaktan da öte,
Delirtici bir şey taşıyordu her an ve hep cebindeydi o nesne,
Çünkü, adamın cüzdanı kainat güzeliydi adeta,
Bundandır ki muşmula suratını çook pahalıya satmıştı kadına...
Ve adamın her gittiği yerde yoluna insan postu seriliyordu,
Ayakları iskeletleri çıkmış kölelerin sırtındaydı daima,
İçtiği viski insan kanıydı,
Paltosu yoksulların diyetinden örülme,
Ve binbir renk, binbir nakıştandı...
Kadının sa, her gittiği yerde yangınlar çıkıyordu,
Bakışlarıyla tutuşturuyordu erkek yürekleri,
Ve kirpikleriyle de hançer üşürüyordu duygulara,
Bir emsalsiz tablo oluyordu akıllarda ama,
Adam, dünyanın bütün itfaiyecilerini satın almıştı sanki,
Kadının yangınında kalan herkes,
Susuz ve çaresiz kalıyordu sonunda...
Kadın, kadındı ama, kendini unutmuştu sanki,
Bedeninin değil ruhunun içindeki asıl kadını arıyordu hep,
Kadınlığını kadın gibi yaşamak,
Kadın olduğundan zevk almak, zevk vermek istiyor du ya,
Adam, paradan bir duvar örüyordu her düşüne, her duygusuna kadının,
Ve kadının olduğu her yerde, bir cüzzamlının suratı gibi peydah oluyordu,
Ve kadın, adamın paradan ördüğü duvarların arkasında,
Görkemli ve kalabalık bir sarayda yaşaıyorduysa da ,
Kadınlığını tadamadı, kadınca yaşayamadı,
Cinselliğinin anlamını bulamadı, öğrenemedi hiç,
Hep o kalabalıkta yapayalnız yaşadı, yaşadı...
Arzularının paraya benzer yanı yoktu kadının ama,
Aanlatamadı, anlatamadı, anlatamadı,
Adamın da paradan kefen yapılamaz diye bir düşüncesi olmadı asla...
Hiç görmedim ki,
ama bilirim gözlerinin rengini,
eladır, yeşildir, mavidir, çakırdır&
Vallahi görmedim,
ama bilirim saçlarının rengini,
sarıdır, siyahtır, kızıldır, açık kestane&
Üsteleme dost, inan hiç görmedim,
ama bilirim sıcaklığını, ellerinin yumuşaklığını,
sevdalı bakışını&
Hiç görmedim, düşümde bile.
Ama anlatabiliyorum işte onu sana,
belki de sen görürsün, kim bilir?
İşte o benim sevdiğim, sevgilim&
Kapıyı anahtarla açmayı sevmiyorum
Zili çalmalıyım ve sen açmalısın kapıyı
Hoş geldin canımmm.. deyip boynuma sarılmalısın
Uzun uzun öpüşmeliyiz kapı aralığında,
Elelele tutuşup içeri yürümeliyiz
Sen biçırpıda sıralamısın;
Belki de üçü önemli otuzbeş kırk haberi birden
Sular yoktu bütün gün biliyormusun
Demelisin mesela.
Yemeği ocakta unutup yakmamışmıyım pilavın dibini
Sonra da tüpgaz bitti alay eder gibi demelisin mesela.
Adları da saçları gibi hep birbirine benzeyen ortaokul arkadaşların
Çatkapı yapmış olmalı aniden ve öğlen.
Annen aramış yakında geleceklermiş
Bana da selam söylemişmiş olmalı mesela.
O kadar işinin arasında,
Camları da silmiş serinmiş olmalısın.
Eskilerini eskiciye verdim,o eski mintanlarını filan demelisin
Pilastik leğen, mandal bi de faraş almış olmalısın karşılığında
Bi gündüz yayınında faydalı en az on şey öğrenmiş olmalısın
Çıkmayan lekeleri kolayca çıkarmaya
Şarap şişelerini kolayca açıp,
Boş şişelere mumlar damlatıp dekor yapmaya
Bi ton faydalı şeyler
Ben mutlaka;yaaaa öylemi olmuş
Diyeceğin haberler varmeliyim sana
Süratle beni kızdıracak bişeyler yapmalısın
Ben zaten seni kızdıracak bisürü şey yapmış olmalıyım dışarda
Gözüme bakıp anlamalısın yediğim herzeleleri
Sen anlamazlıktan gelmelisin hepsini
Yüzlememelisin yine de
Usulca utanmalıyım
Anladığını anlamazdan gelmeliyim
Anladığını anladığımı anlamamalısın
Bu böylece sürüp gitmeli bi vakit
Ben yine herzamanki gibi, yarın rejim yapmaya
Spora başlamaya, sigarayı artık bırakmaya karar vermeliyim.
Sen bikaçgüne kadar bi iş bulup artık çalışmaya,
Bi ev bulup oraya geçmeye
Hayatına bi çeki düzen vermeye, karar vermelisin
Çay koyyyy yapmalı, yine ben hatırlatmalıyım
Radyo yine tuhaf şarkılar çalan bi gavur kanalına ayarlı olmalı
Televizyon yine senin kanallarına kilitli
Ve kül tablaları, çay tabakları yani
Firar etmiş olmalı ortalıktan yine
Gözlerinde güzellikten başka
Güzellikten başka bişey yokmuş gibi
Sıkıntı yüklü, soru yüklü bakışları görememeliyim
Sevgimin büyüklüğü herşeye yeter sanmalı
Hiçbi bunaltını anlamayacak kadar dangalaşmalıyım
İkide bi sözlerini kesip,çocuksuluğunu
Saflığını, yalınlığının sularını kurutup
Ciddi, akarlı, kerametli konulara davet etmeliyim seni.
Ve bigün....
Bigün çekip gitmelisin evden
Gitmenle anlamalıyım;
Bu ev sevdasız olana bol gelir,
Yürü yürü bitmez koridorlar
Evin manzarası karanlığa göz kırpar,
Bu evde tek başına yaşayanlara, köpekler bile havlamaz bahçede
Çay pişmez, yemek yenmez
Sigaranın bile tadı kaçar
Dışarda itiş kakış kalabalıklarda yiter gider evin sahibi
Kendini arayıp arayıp bulamaz
Merhabaların da anlamı kalmadığından;
Kimselere selam verip alamaz
Denizde,karada,yatakta;
Hiçlik solukları alıp verir
Bi şiirin dizeleri okunur kitaptan
Şair sankimde bilmiş gibi;
Düşmesin bizimle yola
evinde ağlayanların gözyaşlarını
boynunda ağır bi zincir gibi taşıyanlar,
çekilsin yolumuzdan kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar
yazmıştır.
Şiire de, şaire de, yaşama da kızılır
Kapının önüne gelinir
Alışkanlık icabı kapı çalınır
Yalnızlık pusuya yatmıştır içerde
Duyar, ama açmaz kapıyı
Neden sonra hatırlarsın
Anahtarını çıkarırsın
Kapıyı anahtarla açmayı sevmiyorum be...
Yalnızlığımı sevmiyorum
Ben yalnız, ben yalnız seni, yalnız seni
ÇOK... VE ÇOK....VE ÇOKKKKK...
SEVİYORUM!...