Bu sana son ikazımdır
gözlerin kalbimin sınırlarını ihlal eti
sana intihar gülleri yoluyorum
hedefi gönül sarayını yıkmak
ya görevlerinde muaffak olurlar
yada kuruyup toprak olurlar sevgili...
Uzun uzadıya bir yol
melodisi belirsiz bir ıslık var dilimde
heyecanlarımı sayıyorum bir elim cebimde
koşar adım yürüyorum
her durakta sanki sen varsın diye
ansızın koluma rüzgar takılıyor
hey adamın hayırdır sen nereyeler...
Baharın bitişiydi elveda deyişlerim
Göçmen kuşların sahnesinde rol kesişim
Bir azık çantasında bir dilim ekmek bir tutam tuz
Ve mis kokulu hayalerim vardı
Tek dostumdu terk etmeyen ardı sıra gelen
Oda mesayisi gün batımıyla biten tek dostum gölgem..
Temel ile Dursun borç para yüzünden mahkemelik olmuşlar. Hakim Temele sormuş: -"Oğlum, nedir konu anlat bakalım! -"Haçum pey. Pen ha bu Tursuna geçen sene 100 lira verdum penim paramu bi türlü vermez da." Hakim Dursuna dönmüş: -"Siz ne diyorsunuz bu iddiaya?" -Kim? Ha o adammu bağa para vermuş? Valla pen oni tanımayrum bile, Haçum bey." Bunu duyan Temel iyice şaşırmıştır. Dursuna dönerek: -"Tursun, ha sen şimdu peni tanımaymusun?" Dursun: -"I-ıh," Temel: -"Haçan, sen peni tanımaysan pen seni hiç tanumayrum da."
Öğretmen sınıfta ders anlatırken çocuklara sormuş: -Anneniz sizi çarşıya yolladı, bir kilo patates iki kilo domates, bir paket tuz, yardım kilo da beyaz peynir al, dedi. Patatesin, domatesin, tuzun peynirin fiyatlarını biliyorsunuz, daha önceki derste bu üniteyi işlemiştik. Şimdi hesaplayın bakalım, bakkala ne kadar vermemiz gerekiyor? Bütün talebeler oturmuş hesabını yapmış, toplamış, defterlerine bir güzel yazmışlar. Ama çocuğun biri hiçbir şey yazmadan öyle oturuyormuş, öğretmen merak etmiş: -Oğlum sen niye yazmıyorsun? -Lüzum yok öğretmenim.. -O ne biçim laf! Ne demek lüzum yok! Çocuk gülümsemiş: -Öğretmenim benim babam bakkaldır, biz böyle şeylere para vermeyiz.
Gariban bir köylü şehre inmişti. Büyük bir mağazada iki kişinin karşılıklı oturup konuştuklarını gördü. İçerde bir masa ve üç dört koltuktan başka bir şey görünmüyordu. Merak etti ve içeri girdi:
- Selamünaleyküm ağalar.
- Aleykümselam hemşerim ne istiyorsun?
- Merak ettim acaba burada ne satıyorsunuz?
Köylü ile dalga geçmek isteyen satıcı sırıtarak cevap verdi:
80 yaşında bir adam doktora rutin kontrollerinden birine gider. Doktor adamın sağlığını sorduğunda adam "harika, iki ay önce 18 yaşında bir kızla evlendim ve şu an benden hamile" der.
Doktor birkaç dakika düşündükten sonra adama döner ve "sana bir hikaye anlatacağım" der.
"Avlanmaktan çok hoşlanan bir adam varmış. Her gün tüfeğini alarak ava gidermiş. Fakat bir gün dalgınlıkla tüfek yerine şemsiyesini almış. Ormana gitmiş. Ağaçların arasında yürürken karşıda bir geyik görmüş. Hemen şemsiyeyi çıkarmış ve nisan almış ve....pat....geyik yere yığılmış."
Temel bir deve alır. Deve oh deyince yürürmüş. Amin lafında dururmuş. Temel deveye oh oh deyip koşturmuş. Biraz sonra ileride bir uçurum görür ama deveyi durduracak kelimeyi unutur. Son duasını okuduktan sonra Amin deyince deve uçuruma milim kala durur. Temel büyük bir sevinçle ohh çeker...
Temel sınavdan çıkan oğluna sordu: -Uşağum nasi geçti, sorular zor miydi? Oğlu omzunu silkti ve şahane cevabı verdi: -Yok babacuğum, sorular kolaydi ama cevaplari çok zor idi.
Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Çünkü baba, bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz diye düşünüyordu. Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular. Buldukları tecuman bizim kırık
Tercüman işaretle sordu:
"Para nerede?"
Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:
"Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum."
Kırık tercüme etti:
"Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş."
Baba 38'liği koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı:
"Şimdi sor bakalım, para nerede."
Kırık işaretle sordu:
"Para nerede?"
Sağır-dilsiz kan ter içinde, işaretle yanıt verdi:
"Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda iki yüz bin dolar var."
"Ne söyledi?" dedi baba.
Kırık yanıtladı:
"Dedi ki, hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz g.t istermiş."
Belirli belirsiz heycanlanır yüreğim
Sebebi niyesi mecul bu hallerin
Ansızın beliren düşler sarar dünyamı
Kapılar kapanır hayalerimde
Birsonsuzluğa hapsolur düşler
Koskocaman bir tualim elerimde gökşağının
Renkleriyle bezeli kıl fırça hayelerimi
Resmediyorum sonsuzluğa başı sen sonu sen
Sonra bir ürperti uyanıyorum kaldığım yerden
Dünyaya saniyeler gecsede kısacık anda
Dünyalar resmolmuş hayelerimin bi güneşi
Eksik bide sen yoksun yine yanımda...
isa mesih, bir gün çölde gezinirken, ağlayan bir ihtyar görmüş ve yanına yaklaşıp, derdini sormuş. ihtiyar:
- kaybolan oğlumu arıyorum ama artık umudu kesmek üzereyim..
deyince isa mesih yaşlı adama acımış ve:
- oğlunu beraber arayalım..
demiş. ve sonra sormuş:
- peki, oğlunu tanıyacağımız bir işaret, bir iz var mı? mesela doğum lekesi filan...
ihtiyar:
-evet, oğlumun ellerinde ve ayaklarında çiviler vardı...
isa mesih'in gözleri dolmuş ve haykırmış:
-baba!!!
ihtiyar da haykırmış:
-pinokyo!!!
belirli belirsiz cıkışlarım vardı sen yokken
şimdi elimde ölçüler var atığım adım bakarken daldığım
sen hep engeldin yanlışlarıma yahuta sandığım
ya hep vardın yahuta yoktum hiç olmadım
hep iki şilikti pılanlarım bir üçüncüsü bile olmadı
ben iki ayak üzerinde iki kişiydim
okadar büyüktünki bendeki sen yüreğime suğdıramadığım
şimdi yoksun bomboş bedenim el veda kelimesi
bile tuzsuz tarifsiz gidişin...