Dinine Gönülden Bağlı Bir Lider Atatürk

Son güncelleme: 13.04.2009 11:01
  • "Türk Milleti daha dindar olmalıdır,
    yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır
    demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."
    -Mustafa Kemal Atatürk-

    Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir. "Ilımlı-modern-dindar" yapının, en güzel örneği ve en başarılı uygulayıcısı, laik Cumhuriyetimiz'in kurucusu Büyük Önder Atatürk'tür. Ulu Önder, her zaman gericilikle mücadele ederken İslam'ı yüceltmiş; dolayısıyla bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru biçimde yapmıştır. Tekke, türbe ve zaviyeler onun döneminde kapanmış, ama ilk Türkçe Kuran meali de yine onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının ihtiyaçlarını ve özelliklerini çok iyi bilen, gericiliğe, yobazlığa her zaman karşı olan Atatürk, Türk Milleti'ni dinin özüne yöneltmeyi amaçlamış ve bugün milletçe ulaşmayı hedeflediğimiz yapıyı her yönüyle tecelli ettirmiştir.
    Şüphesiz ki din, Büyük Önder'in de dikkat çektiği gibi demokrasinin ve milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Bir milletin fertlerini birarada tutan en güçlü bağ olan din, aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur.
    Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir.
    İşte bütün bu nedenlerden ötürü, toplum dokusunun vazgeçilmez parçası niteliği taşıyan din müessesesinin devamını sağlayamayan bir ulusun sosyolojik ve bilimsel açıdan ayakta durması mümkün değildir. Gerek kişi, gerekse toplum açısından dinin lüzumlu bir müessese olduğunu belirten, siyasi alanda yaptığı sayısız reformla bu sağlıklı bakış açısını geniş kitlelere yaymayı hedefleyen Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102) sözleriyle teşvik etmiştir. Milletini, batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Kuran'ın kolay bir şekilde okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir:
    "Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)
    Kuran'ın Türkçeye çevirilmesi emrini verirken, Atatürk'ün isteği Müslüman milletinin imanının güçlenmesidir. Bunu ettiği sözleri şöyledir:
    "Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)
    Büyük Önder, gerçek dinin temelini ve Müslümanların konuyu hangi kıstaslara göre değerlendirmeleri gerektiğini 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir'deki Paşa Camii'nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere şöyle etmiştir:
    "Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)

    Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de şöyle etmiştir:
    "Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam'ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (Atatürk"ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)

    Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini de, sıklıkla vurgulamıştır. Ayrıca, Atatürk'ün Osmanlı Devleti'nin çöküşünü dine bağlayan, Türk düşmanlarına yanıtı ise kesin bir şekilde olmuştur:
    "Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman Kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86)

    Dini meseleler hakkındaki görüşlerini öğrenmek isteyen Fransız gazeteci Maurice Perno'ya Atatürk yine kesin bir şekilde şu cevapları vermiştir:
    M. Perno: Şu halde yeni Türkiye'nin siyasetinde dine aykırı hiçbir temayül ve mahiyet olmayacak demek?
    Atatürk: "Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz."
    M. Perno: Zat-ı asilaneleri, düşündüklerini bendenize daha iyi izah buyururlar mı?
    Atatürk: "Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, sun'i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız." (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.32)

    Atatürk her yönüyle olduğu gibi dindarlığıyla da milletine en güzel örnek olmuştur. Ulu Önder, dindar kişiliğinin bir göstergesi olarak din adamlarına karşı her zaman samimi bir şekilde hürmetkar olmuş ve saygı duymuştur.

    Cumhuriyet'in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk'ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatmıştır:
    "Ata'nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, "Paşam beni mahcup ediyorsunuz" dediğim zaman "Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır." buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi." (Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s.12)
    Atatürk Kuran okutulmasına da son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk'ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
    "Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; "Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme"der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi." (Din Toplum ve Kemal Atatürk, Ercüment Demirer, s.10)

    Gönüldaşlar,
    Atatürk'ü Emin Oktay tarihinden veya alışılagelmiş resmi hikayelerden değilde dünya çapında ünlü bir alimimizin kaleminden anlatmak istedik.Bir din alimi Atatürk'e nasıl bakar veya onun hayatındaki gerçekler nelerdir.
    Umulurki gerçek Atatürk tanındığında halkımızla bütünleşme sağlanacak Onun milli birlik ve bütünlüğümüzü sağlayan en önemli öğe olduğu yeniden gündeme gelecektir.

    Kimilerine kapak olsun
#07.04.2009 20:55 0 0 0
  • çok güzel bir paylaşım teşekkürler(:
#07.04.2009 20:58 0 0 0
  • Türk Milleti daha dindar olmalıdır,
    yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır
    demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum."
    -Mustafa Kemal Atatürk-

    teşekkürler Nerqish
#07.04.2009 23:13 0 0 0
NaZ NaZ foto
  • Kimilerine kapak olsun
    Bunada bir kulp bulurlar nasil olsa

    ATAM
#08.04.2009 14:08 0 0 0
  • emeğine sağlık
#08.04.2009 23:02 0 0 0
  • Sizin tarihten haberiniz yok öğrenmek istiyorsanız bakınız kitap Kazım Karabekir paşanın kavgası yayına hazırlayan Ismet Bozdağ Emre yayınları
#09.04.2009 04:49 0 0 0
  • Kelime-i Şaadet Getirmiş bir insana gerçek bir müslüman kafir demez
    peygamber efendimiz bile gerçek kafirler için bunu kullanmamıştır
    sen şu anda bir türk ve müslüman olarak evinde sıcacık rahatça
    şu ortamda bulunabiliyorsan o büyük insanın ve ordusunun hiç mi payı yok
    nankörlüğün daniskası senin yaptığın
    gerçek bir müslüman hiçç kimse hakkında kötü düşünmez kalbini parlat önce
    aynala arkadaşım
#09.04.2009 05:16 0 0 0
  • Gerçeklerin ortaya çıkacağı hiçbir şeyin gizlenemediği

    Hak ve batılın ayrıldığı ahirette görüşmek üzere
#09.04.2009 05:29 0 0 0
  • Atatürk dindar değildi. (Dindar olmamak dinsiz olmak değildir, ama bazı gerizekalılar dindarları farklı kefeye sokmaya çalışıyor)

    Sadece insanların din özgürlüğüne saygılı bir liderdi.

    Bu yazı aslında dini öcü gibi gören ve gösteren, papağan gibi din ve devlet işleri kelimesini diline dolayan sosyalist ve Atatürk'ün "Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük tehlikesidir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir." diye bahsettiği komünistlere kapak olsun.

    Bu yazıyı asıl onun mirasının bekçisi olduğunu savunarak onun koruduğu değerleri ayak altına alan şerefsizler okusun.
#09.04.2009 11:58 0 0 0
  • Tabii ki insanlar saçmalayabilirler.
    Ama saçmalığı bir ideoloji haline getirip "herkes bu saçmalığı tekrarlamak zorunda" dediğiniz zaman sorun da başlamış demektir.
    Can Dündar'ın "Mustafa" filmi fevkalade ciddi bir saçmalama yarışı başlattı.
    Filmle ilgili şöyle eleştiriler okudum:
    "Atatürk'ü kısa göstermiş."
    Eee, ne olmuş?
    Uzun boylu muydu Mustafa Kemal?
    Yoo, kısa boylu, ince sesli bir adamdı.
    Onun bu fiziksel özellikleri, onun yaptıklarını ya da yapmadıklarını değiştirir mi?
    "Atatürk'ü içki içerken gösteriyordu," diyorlar.
    İçmiyor muydu?
    Sıkı içiciydi ve içiyordu.
    Ne var bunda?
    Tabii filmle ilgili asıl söylemek istedikleri şu:
    "Atatürk'ün insani zaaflarını gösteriyor."
    Yok muydu Atatürk'ün insani zaafları?
    Vardı ve çoktu.
    Kimin yok ki?
    Hepimizin var.
    Mesele tam da burada işte.
    "Atatürk sıradan fanilere benzeyemez, benzetilemez, o bizler gibi değildir."
    "Onun insani zaafları olamaz."
    Türkiye'nin çok önemli kilitlerinden birini çözecek soru burada karşımıza çıkıyor işte.
    "Neden Atatürk'ü insanüstü biri gibi anlatmak istiyorsunuz bize?"
    Niye onun önemli bir lider, tarihte yerini almış bir şahsiyet olması yetmiyor da, ona "tanrısal" bir görüntü yüklemek istiyorsunuz?
    Bir insanı, bütün insani zaaflarından soyarak tanıtmak, ona bir tür "dinî dokunulmazlık" sağlamaya uğraşmak, "laiklikle" ne kadar bağdaşır, o da ayrı bir soru.
    Her dinden insan için "peygamberi" kutsaldır, buna rağmen peygamberlerle ilgili filmler yapıldı.
    Hatta Hıristiyanlar kendi peygamberleriyle dalga geçen filmler bile çektiler.
    Bizde ise, Atatürk'e, neredeyse "peygamberlerin" bile sahip olmadığı bir "tanrısallık", bir dokunulmazlık yüklemeye uğraşıyorlar.
    Neden yapıyorlar bunu?
    Çünkü Atatürk, bu ülkenin yaşadığı birçok çarpıklığın, çürümüşlüğün sorgulanmasını önleyen bir kalkan gibi kullanılıyor birçokları tarafından.
    Atatürk'e "tanrısal" bir statü verip, onun arkasına saklanıyorlar.
    Şu anda, halkı tarafından böyle algılanan ve böyle algılanması için çaba gösterilen bir tek "lider" var.
    O da Kuzey Kore'nin yöneticisi.
    Doğrusu ya, Atatürk'ün o adama benzetilmek isteyeceğini de hiç sanmıyorum.
    Kendi yaptıklarını Atatürk'ün arkasına saklanarak yapmak isteyenler, saçmalıklarını gittikçe artırıyorlar.
    Ne İskender, ne Napolyon, ne Lenin, ne Washington kendi halkları tarafından böyle değerlendirilmiyor.
    Değerlendirilmemesi de gerekir.
    Bu insanlar, özel yetenekleri olan liderlerdi.
    Ama hepsinin de zaafları vardı.
    O zaafların açıkça bilinmesine, söylenmesine rağmen hâlâ saygı görürler, halkları, insanları onları zaaflarıyla sever ve saygı gösterir.
    Ya da sevmez ve saygı göstermez.
    Atatürk bir diktatördü.
    Bunu kendisi bizzat Fethi Okyar'a da söylemişti.
    Katı bir adamdı.
    Muhaliflerine karşı çok sertti.
    Çok ihtiraslıydı.
    Bir asker olarak kendisini çok mutlu edecek kadar büyük başarılara sahip değildi ve yaşadığı dönemde onu en çok kızdıran eleştirilerden biri "bir meydan savaşını bizzat kazanmamış olduğunun" söylenmesiydi.
    Buna karşılık olağanüstü iyi bir örgütçü, dengeleri her zaman çok iyi gözeten yetenekli bir politikacıydı.
    Kendi ilkeleri yoktu, duruma göre görüşlerini değiştirirdi, pragmatikti.
    Kendine ait bir kuramı, derinliğine kapsamlı bir fikir sistemi bulunmuyordu.
    "Bu, Mustafa Kemal'in kendi fikriydi, daha önce hiç söylenmemişti" diyebileceğiniz tek bir fikir bile bulamazsınız zaten.
    Batılı bir hayat tarzını Türkiye'ye getirmek isterdi.
    Ve o Batılı ülkeyi de kendisinin yönetmesini isterdi.
    Bir asker olduğu için "emirlere" inanırdı.
    Klasik Batı müziğini bile Türk köylüsüne emirle sevdirebileceğini sanmıştı.
    Denemişti.
    Bunu "iyi niyetli" bir şekilde yapmıştı, çünkü Sofya'da, Selanik'te, Berin'de gördüğü hayatın Türkiye'de de yaşanmasını istiyordu.
    Sadece o hayatın nasıl şekillendiğini, hangi aşamalardan geçilerek o noktaya gelindiğini bilmiyordu.
    Zorla şapka giydirip, zorla müzik dinleterek Batılı bir toplum yaratabileceğini sanıyordu.
    Yaratılamazdı, yaratamadı.
    Ama Kurtuluş Savaşı'nı çok iyi örgütledi, cumhuriyeti kurdu.
    Liderliği ile ülkenin önemli bir dönemeçten geçmesini sağladı.
    Bu gerçek değişmez.
    Atatürk'ün zaafları bulunan bir insan olduğu gerçeği de değişmez.
    Onun kurduğu cumhuriyetin hâlâ demokratikleşemediği gerçeği de değişmez.
    Zaten gerçekleri değiştirmeye değil, o gerçekleri görmeye ihtiyacımız var.
    O gerçekler görüldüğü zaman Atatürk'ün ne değeri eksilir ne de değeri artar, sadece onun arkasına saklananların asıl yüzü ve amaçları ortaya çıkar.
    Esas korktukları da bu, onun için bu kadar saçmalıyorlar zaten.

    Kaynaknoimage

    Ahmet Altan/Taraf
#09.04.2009 12:29 0 0 0
  • Bazıları Atatürkçülük arkasına sığınarak din düşmanlığı yapıyorlar.
    İşte bu Atatürk ve Atatürkçülüğe zarar veriyor.
    Yoksa gerçekten Atatürk olduğu gibi tanıtılmış olsaydı bugün herkes Atatürkçü
    olurdu.
#09.04.2009 13:45 0 0 0
  • Ahmet altan bu yorumla tam 12 den vurmuş teşekkürler marab oğlu
#09.04.2009 15:05 0 0 0
  • Dinine Gönülden Bağlı Bir Lider Atatürk
    teşekkürler
#10.04.2009 23:58 0 0 0
  • Anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az demişler atalarımız
#13.04.2009 11:01 0 0 0