islam Ansiklopedisi

Son güncelleme: 27.04.2009 15:27
  • Ahd-i Cedid

    Yeni ahid, yeni sözleşme. Hristiyanlara göre, putperestliğe sapan yahudîlerin bu durumlarına acıyan Cenâb-ı Allah, İsrâiloğulları ile yeni bir sözleşme yapmıştır. Bu sözleşme Hristiyan inancına göre, Allah'ın kendi oğlunu insan şeklinde dünyaya göndermesi, Mesih'in çarmıha gerilmesi ve öldürülüp tekrar diriltilmesi gibi sapık bilgilerle yoğrulmuş bir akîdeyi yansıtan muharref kitap İncil'den ibarettir. Buna göre Ahd-i Cedîd yalnız hristiyanlara ait olan kutsal kitaba yani İncil'e verilen isimdir. Yahudiler ve hristiyanların müşterek olarak inandıkları Ahd-i Atik'in otuz dokuz bölümü ile Ahd-i Cedîd biraraya getirilerek bunlara "Kitâb-ı Mukaddes" adı verilmiştir.

    İncil'in Hz. İsa'ya Cenâb-ı Allah tarafından indirildiği hususunda Kur'an-ı Kerim'in Mâide Suresi, 5/46. âyeti ile şöyle buyrulmaktadır:

    "Ardından da (bu peygamberlerin) izlerince Meryem oğlu İsa'yı kendinden önce gelen Tevrat'ın bir tasdikçisi olarak gönderdik. Ona da içinde bir hidâyet, bir nur bulunan İncil'i verdik. Bu ondan önceki Tevrat'ın bir doğrulayıcısı ve takva sahipleri için bir hidayet ve öğüt vericidir."

    "Göz nuru" anlamına gelen İncil, Hz. İsâ (a.s.)'ın kendi konuştuğu İbrânî dilinin bir lehçesi olan Süryanice ile nâzil olmuştur. Fakat bugün Hz. İsâ'nın konuştuğu lehçe ile tam olarak uyuşan bir nüshası yoktur. Bu da bugün hristiyanların elinde bulunan İncil nüshalarının tamamen değiştirilmiş olup aslının bulunmadığını göstermektedir. Zira İncil'in Hz. İsâ'nın dünyadan ayrılışından en az elli yıl sonra ve başkaları tarafından yazıldığı bilinen bir husustur. Ahd-i Cedîd'in içinde dört adet İncil mevcut olup bunların hepsi Hz. İsâ (a.s.)'ın hayatını anlatmaktadır.

    Bugün elde olup Hristiyanlar tarafından kabul gören dört İncil, ilk dönemlerde birçok Hıristiyan tarafından reddedilen ve asla kabul görmeyen kitaplardı. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde din adamları ve kiliselerin elinde çok sayıda ayrı ayrı İnciller vardı. Bunun için Hıristiyan dünyasında büyük ayrılık ve kargaşalıklar görülüyordu. Nihayet hristiyanlığı Bizans'ın resmi dini olarak kabul eden imparator Konstantinos'un buna müdahale etmesiyle Miladî 325 yılında hristiyanlığın inançlarını ve kutsal kitabını tesbit etmek üzere İznik'te bir konsil (Ruhanî Meclis) toplandı. Bu konsile hıristiyan dünyasından ve çeşitli mezhep ve ekolden bin civarında din adamı ve hıristiyan bilgini katılmıştı.

    Bunların içinden Hz. İsâ'nın ilâh olduğuna inanan üç yüz on sekiz kişinin kararıyla bugünkü dört İncil kabul edilerek diğer kitaplarla birlikte hepsine "Ahd-i Cedîd" adı verildi. Bu konsilde günlerce süren tartışmalar neticesinde Hz. İsâ'nın ilâh olduğu hususu kararlaştırılmış fakat bu karara çok az kimse katılmıştı. Matta, Luka, Yuhanna ve Markos adını alan bu dört adet İncil'in Hz. İsâ'ya indirilen ve Kur'an-ı Kerim'de zikredilen Semâvî kitapla ilgisi olmadığı, içindeki birçok basit, birbiriyle çelişen bilgi ve hikâyelerden anlaşılmaktadır.

    Her şeyden önce bu İncillerdeki uslüp aslâ ilâhi bir özellik taşımamaktadır. Hz. İsâ'nın dünyadan ref'i esnasında üç gün zindanda kaldığı Petros risalesinde yazıldığı halde diğerlerinde mevcut değildir. Eldeki İncillerin hiç biri sahih bir rivâyetle adını taşıdıkları müelliflerine ulaştırılamamaktadırlar. Bu dört İncil ele alındığında gerek kısım gerekse âyet sayısı itibariyle ve konuyu ele alış şeklinden aralarında çok büyük ve derin farkların ortaya çıkması, bunların ayrı ayrı kimseler tarafından yazıldığını göstermektedir.

    Bugün hristiyanların elinde bulunan bu dört İncil'den Matta 28 kısım, Luka 24 kısım, Yuhanna 21 kısım ve Markos da 16 kısımdan ibarettir.

    Bütün bu bilgilere göre bugün bir müslüman olarak Tevrat, Zebur ve İncil'in ilâhi birer münzel kitap olduklarına iman ediyor isek, şu mevcut değiştirilmiş halleriyle değil, Cenâb-ı Allah'ın Hz. Musâ, Hz. Dâvud ve Hz. İsâ'ya indirdiği şekillerine ve sahih metinlerine iman ediyoruz. Ancak bununla beraber Kur'an'ı Kerim'in gelişiyle bunların bütün hükümleri mensuh olmuştur. Tek hüküm ve şeriat olarak Allah'ın son-mesajı Kur'an-ı Kerim'in hükümleri geçerlidir.

    Ahmed AĞIRAKÇA
#27.04.2009 15:26 0 0 0
  • Ahfâd

    Torunlar. "Hafîd" kelimesinin çoğulu olup, bir kimsenin sonuna kadar olacak çocuklarını ihtiva eder. Şöyle ki, oğul ve kızların çocukları ve bu torunların çocukları. Sonuna kadar hepsi ahfâddır.

    İslâm hukukunda ahfâd'a dair muhtelif meselelerde bazı hükümler vardır. Meselâ vakıf konusunda, ahfâda dair hükümlerden bazıları şöyle sıralanabilir. Birisi yaptığı vakfın gelirini "evlâdıma şart ettim" dese, bu vakıf sadece o kişinin çocuklarını kapsar, torunlarına şâmil olmaz. Başka bir görüşe göre bu şart ahfâda da şâmildir.

    Vakfedenin sözünde evlâd tabirinin, ahfâda da şâmil olduğuna dalâlet eden bir delil, bir karine bulunursa bu vakıfa ahfâd da dahil olur. Bu konuda da âlimler arasında ihtilaf yoktur. Meselâ vakıf yapan kişi, "vakfımın gelirini, nesiller boyunca evlâdıma şart ettim" dese, bu vakfın içine ahfâd da dahil olur (Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, I, 360)

    Nikâh konusunda ahfâdın hükmü ise, kişinin kesinlikle, erkek olsun kadın olsun, bunlarla evlenememesidir. Böyle bir evlilik dinen haram ve yapılan akid de bâtıldır. Ahfâd kişinin furû'una girdiğinden nesebî yakınlığı dolayısıyla evlenmesi yasak olan zümreler içinde sayılmıştır.

    Aynı şekilde ahfâd furû' içinde yer aldığından, kişi kendi ahfâdına zekât veremez.

    Miras konusunda ise, evlâd var iken ahfâd hacb*edilir. Yani ölen kişinin mirasına önce evlâtları, şayet bunlar öldüyse, bunların çocukları, yani torunlar, belli esaslar ve usûller dahilinde mirasçı olurlar.

    Öbür taraftan muhtaç olan baba, dede ve annelerin nafakaları da evlâd veya ahfâd üzerinedir. Fakat muhtaç olan bir kişinin oğlu veya kızı varsa, bu durumda ahfâdının bu kişiye nafaka vermesi gerekmez. (Bilmen, a.g.e. II, 500 vd.)

    Talat SAKALLI
#27.04.2009 15:27 0 0 0