Ekonomik Eylemlerin Öznesi

Son güncelleme: 26.12.2009 23:29
  • Ekonomik Eylemlerin Öznesi - Ekonomik Eylemlerin Öznesi Nedir - Ekonomi

    Toplumların yaşamında en belirgin temellerden birisini oluşturan ekonomide arz ve talep önemli bir yer tutar.

    Talep,seçim veya tercihin teknik ifadesi olduğu gibi,satın alınacak mal ve hizmetlerin hem nitelik,hem de nicelik olarak sonsuz olmadığı olgusunu da içerir.
    Sözgelimi kendimize bir kalem satın almak istediğimizde tercih edeceğimiz kalemler hem nitelik (kalite) hem de nicelik (sayı) açısından sonsuz değildir.
    Her ekonomik öğreti yaşamın bu pratik gerçeğini göz önünde tutar.
    Şu halde bireylerin sonsuz olmayan değişik seçenekler arasında bir seçim yaptıkları varsayılır.

    Daha genel olarak ifade etmek gerekirse, zaman ve ortamın birbiriyle bağıntısını göz önünde tutmak şartı ile tercih objeleri geniş bir yelpaze içinde gibidir.

    Öyle ki günlük tüketim ile gelecekteki tüketim arasında da seçim yapabiliriz.
    Önemli olan,tercihlerimizin konusu nesne veya hizmetlerin sınırlı kaynaklardan üretildiğidir.

    Hem üretimde hem de tüketimde bulunan bireylerin her biri 'Ekonomik insan' dır.
    'Ekonomik insan' bir kavramdır,aynı zamanda genelleme veya soyutlama olup,ekonomik yaşamın özünü belirlemek için kullanılır.
    Dolayısı ile bu kavrama ekonomik eylemlerin öznesi de diyebiliriz.
    *
    Ekonomi ile ilgili teoriler genellikle üç konu ile ilgilidir:
    Birincisi insan taleplerinin hangi biçimde ortaya çıktığını ele alır ve bireylerin tüketici özelliklerini inceler.

    İkinci konu talepleri karşılayan kurumların davranışlarını irdeler.Başka bir anlatımla insanın üretici nitelikleri söz konusudur.
    Üçüncüsünde,dünya ekonomisi ile ulusal ekonomilerin karşılıklı ilişki ve davranışları göz önünde tutularak hem üretici hem de tüketici insanı çoğul olarak,yani toplumsal şekilde ele alarak ilk önce ulusal sonra uluslar arası ilişkiler çerçevesinde dinamik hali araştırılır.

    Parasal sistemler ve vergiler gibi konulardan çok uluslu şirketlere kadar konulara ait çeşitli açıklamaların bu üç konuyu temel alarak geliştirildiğini söyleyebiliriz.

    Teorik çerçevesi bu şekilde oluşan bir ekonomik ortamda bireyin en fazla yarar beklediği ön görülür..

    Zira bir tüketici olarak kendi tercihlerine ve karşılaştığı fiyatlara göre harcamalarını en iyi biçimde ayarlamak durumundadır.
    Bir kişinin kendi bütçesi ile mal ve hizmet fiyatları karşısında yapacağı tüketimden en fazla nasıl yarar sağlayacağı bazı varsayımlara bağlıdır.
    İlk önce, gelir ile gider arasındaki dengeleme eylemi doğrudan doğruya kişinin tercihlerini rasyonel olarak yapması ile ilgilidir.

    Bu varsayımı kabul edersek,dengeleme eylemimin,çeşitli mal ve hizmetlerin kişisel tüketimini bunlardan herhangi birine yapılan belirli bir harcamanın kendisine eşit doyum sağladığı noktaya kadar ayarlaması ile gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

    Yani,en acil ihtiyacımız olan objeleri,gereksinimlerimizi karşılayacak oranda tükettikten sonra, yapacağımız ek tüketimin daha az doyum (veya yarar) sağladığını ileri sürebiliriz. Eğer tüketime devam edersek hiçbir ek doyum sağlayamadığımız bir noktaya ulaşırız.

    Somut bir örnek vermek gerekirse (ki bu örnek ekonomi ile ilgili değildir),tatlı yiyeceklere gereksinim duyan bir kişiyi ele alabiliriz.
    O kişi tatlı ihtiyacını niceliği kendisine bağlı bir miktarda karşıladıktan sonra alacağı her lokma ona ek doyum sağlamaz.

    Öyle ki git gide tiksinmeye neden olur.Bu konular ekonomide 'Azalan Marjinal Yarar' başlığı altında incelenir.
    *
    Ekonomik eylemlerin öznesi olan 'Ekonomik insan' tüketici değil de üretici olduğu durumda yürütülen analizde hemen hemen aynı mantığı gözlemleriz.
    Bir kişinin en fazla kâr sağlamak için nasıl davranması gerekeceğini düşünürsek,onun,piyasa talebi ile kendi kaynaklarının nitel sınırları içinde çalıştığını tahmin edebiliriz.

    Nitekim,o kişi belli ki üretim için sahip olduğu kaynakları,bunlardan herhangi birine harcayacağı belirli bir tutara eşit kâr sağladığı noktaya kadar üretime katmayı hedefleyecektir.

    Konunun bu yönü ekonomide 'Azalan Verimler Yasası' adı ile anılır.
    Buna göre bir mala ya da bir kaynağa daha fazla harcama yapıldıkça,her ek harcamadan sağlanan verim,veya kâr azalır.
    *
    Bir kişiyi ele alıp onu üretici veya tüketici yönü ile inceleyen teorik analizlerin gerçek yaşama uygulanması olanaksız bir eylemdir.
    Gerçi her insan tüketimde hep en fazla yarar sağlama amacındadır,ama her zaman nesnel malların tüketimini en fazlaya çıkarmak istemeyen insan sayısı hiç te az değildir.

    Nitekim,sayıları çok az olsa da bir takım kişilerin sanayi toplumun bir çok nesnel yararlarından vazgeçtiklerini biliyoruz.

    Ama daha fazla gözlemlediğimiz bir başka olay,kent yaşamındaki baskılardan kurtulmak için kent dışında yaşam alanı kuran kişilerle ilgilidir.
    Gerçi bu gibi alanlar gelir seviyesi yüksek kişilerin yaşadıkları alanlardır ve tüketim objeleri hiç te basit değildir.

    Ama tüketim tercihinin nesnel mallardan dinlenmeye ilişkin boş zaman değerlendirmelerine doğru eğilim göstermesi durumunda kent ekonomisinin sarsılması gündeme gelebilir.

    Konunun üretim yönüne eğilince,teoriden gerçek yaşama inildikçe daha da karmaşık hale geldiğini söyleyebiliriz.

    İlk olarak, toplumsal hayatın kalitesinin,her bireyin ortalama üretimi ile belirllendiğini, bir toplumda üretilen mal ve hizmet niceliğinin (aynı şekilde niteliğinin) tek tek üreticilerin çalışması sonucunda oluştuğunu görmeliyiz
    Bu durumda toplumun ekonomik yaşamını ele alırken,bireyleri adeta kalıplaşmış ve her türlü davranışı birbirinin aynı olan eylemlerinden kurtarmış oluruz
    Zaten bu söylediklerimiz daha 1900'lü yılların başında anlaşılmıştı.19.yüzyılda geçerli olan görüşe göre,rekabetçi bir ekonomik ortamda bireycilik ön planda tutuluyor,rekabetin en fazla insana en fazla mutluluk sağlayacağı öne sürülüyordu.

    Oysa toplumun tümünü kapsayan refah ekonomisi,az sayıdaki bireylerin bir çeşit mekanik rekabet eylemleri ile mümkün olamazdı.
    Her şeyden önce başıboş bırakılan rekabetçi ortam topluma ait kaynakların israfına yol açıyordu.

    Bu sakıncaların görülmesi ile maliyet-yarar ilişkisi gündeme geldi.
    Böylesi bir ilişkinin yer alacağı ortam ise toplumun tümünü kapsamak zorundaydı.

    Sözgelimi tarımda planlanan sulama projesi tek tek toprak sahiplerinin çıkarını değil,toplumun tümünü kapsamalıdır.
    Aynı şekilde bir kimya fabrikası,birkaç üreticinin rekabet alanı olamazdı.
    Üretim için ayrılan kaynaklar,üretim sürecinde çevreye verilen zararlar ve ürünlerin kullanımı toplum tarafından denetlenmelidir.
#26.12.2009 23:29 0 0 0