Sözün bittiği yerde TV'ler başlar...

Son güncelleme: 01.11.2022 17:30
  • Sözün bittiği yerde TV'ler başlar...

    Costa Gavras, şiddet sahnelerine yer vermeden şiddeti bütün dehşetiyle yansıttığı 'Amen' filminde, Musevilerin gaz odalarında yok edilmesi sahnesini neden göstermediği sorulduğunda, 'Bir trajediyi göstermek mümkün değil' diyor. Filmin büyüsü de herhalde burada.

    Günlük yaşamımızda ise her gün 2. Körfez savaşının vahşetine tanık ve ortak oluyoruz. Auschwitz sonrası gibi, sözün artık bittiğini sanıyoruz, ama TV'ler hiç susmuyor. TV kanalları savaşı en iyi yansıtmanın rekabeti ve yarışı içinde. Bu rezilliğe "Rat's race' deniyor: 'Sıçan yarışı.' Bir işe yaramadığını biliyorum, ama ben 'bunları' izlemiyorum. En kötü şiddet, kanıksanmış şiddet. 'Şok ve dehşet'i aleladeleştiriyorlar. Televizyonların şimdiki misyonu da bu.

    21. yüzyıl geçen yüzyılı aratmayacak gibi gözüküyor. Bütün bu kıyamet alametlerinin arka planında Dünya'ya egemen olanların tesis etmek istedikleri nizamın esası yatıyor. Sermayenin küreselleşmesi dünya siyasetini yeniden formatlıyor. Şarbondan, Usame bin Ladin'e, oradan Saddam'a 'Ismarlanmış panik'lerle kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar ama pek işe yaramıyor. 11 Eylül'de ölen 3000'e yakın insana karşı, Afganistan'da benzer sayıda insanı katlettiler. Adeta ortaçağın kısas hukukunu uyguluyorlar. Buna uygarlık savaşı diyorlar ama savaşın uygarlığı olmaz.

    Amerikalı generaller basına verdikleri brifinglerde, 'Akıllı silahlar'ın yarattığı ölümleri 'minimize etmekten' bahsediyorlar. 'Savaşta sivillerin ölümünü sıfırlamak mümkün değil' diyorlar. Einstein'ın 'Akıllı adam kafasına miğfer takmaz.'demesi görüyoruz ki sebepsiz değil. Bağdat'ta çarşının ortasında gözdağı vermek için öldürülen bebelerin mazeretini dinlemek istemiyor artık dünya kamuoyu.

    Dostoyevski'nin 'Kim savaş istiyorsa, cepheye onları yollayalım.' tezi ne yazık ki günlük yaşamda söz konusu değil.

    Savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi olarak hükmünü sürdürüyor. Peki bu nasıl bir siyaset? Kürt halkını insafsızca katleden Saddam'ı yıllarca uzaktan kumanda edenlerin, Ortadoğu'daki kaynakların yeniden paylaşımı politikaları için, kendilerine şimdi de uyduruk bir bahane bulmaları nasıl bir kirli siyaset? Ya dünyanın akbabalarının savaş sonrası Irak'ın yeniden yapılandırılması için şimdiden birbirlerine girmelerine ne demeli? Peki, Türkiye'nin stratejik işbirliklerini Filistin katliamından beri gözden geçirmek yerine, her şeyi pazarlık konusu haline getiren AKP yönetiminin siyasi anlayışı nasıl bir pişkinliğin tezahürü? Ortadoğu'daki ABD senaryolarını benimsedikleri halde, bunu kamuoyuna açıklamak yerine, 'Tabii aslında savaşa karşı çıkmak lazım.' deyip, takıyye yapmayı tercih eden siyasi çizgilere ve peşindeki belkemiksiz aydın takımına ne demeli?

    Neyse ki hayat bunlardan ibaret değil. Militarizmin, açlığın küreselleşmesi kendi karşıtını da yaratıyor ve dünyanın her yerinde, küresel bir adalet ve barış hareketi de hızla gelişiyor. Yeni-liberal bir küreselleşmeye karşı, farklı bir dünya özlemi, özgürlük ve eşitlik talepleri, yeni mücadele yöntemleriyle ete kemiğe bürünüyor.

    Ama artık çok zamanımız yok. Bush'lardan, Blair'lerden, Tayyip'lerden daha hızlı hareket etmemiz gerekiyor. 1998'de lncirlik'de 'Ne Sam ne Saddam' eylemleriyle başlayan, geçen yılın Ekim'indeTepebaşı'nda, 'Kayıtsız şartsız savaşa hayır' eylemleriyle devam eden ve Barış Girişimi'nin savaşa ve teröre karşı aldığı net tutumla kendi halesini yaratan süreç, barış mücadelesi için çok büyük bir kazanım.

    Dolmabahçe'deki 'Savaşa Hayır' eylemine giderken, 11 yaşındaki oğlum, 'Savaş çıktı, siz hala savaşa karşı eylem yapıyorsunuz' dedi. Böyle bakıldığında durum belki iç karartıcı, ama orta dönemde barış hareketi ile yoksullar hareketinin beraberliğinin, başka bir Dünya ve Türkiye'yi mümkün kılacağı inancı değil mi bugün hepimizi ayakta tutan? Bugün AKP, TÜSİAD, MGK mutabakatı karşısında, toplumsal muhalefetin hızla siyasallaşması ve kendi bağımsız hattını ortaya koyabilmesinin yaşamsal önemi var.

    Dünya ile ekonomik, siyasi bütünleşmeyi önüne hedef olarak koyan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bizi borç batağına sokup, şimdi de Ortadoğu batağına sokmak isteyenler karşısında, hassas dengelerin değişmesini TV'lerden seyretmekle yetinmek yerine, sürecin tayin edici bir aktörü ve faktörü olunması için, kendi yol haritamızı ortaya koyacak bir ortak akla ihtiyacımız var.

    Mesela, dış politikada sivil bir güvenlik politikasını örgütlemenin artık zamanı değil mi? Üniversitelerle, toplumsal muhalefet örgütleriyle, sendikalar, meslek örgütleri, yurttaş girişimleriyle, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar, vb., ekseninde farklı seçenekler üretecek ulusal güvenlik politikaları zeminleri yaratmadan, siyasetin kendiliğinden sivilleşeceğini mi sanıyoruz yoksa?

    Paçayı yeni liberal Derviş-Baykal kliğine kaptırmamış olan sosyal demokratlar, özgürlükçü bir sosyalizmden yana olanlar, merkeze olan tepkileriyle, aslında merkeze kayan AKP'ye oy verseler de, kıblesi asla Pentagon olmayacak olan samimi Müslümanlar, 'Yurtta barış, Dünyada barış' diyen ve gardıroplarından çıkmaya kararlı olan Kemalistler, çok kimlikli, çok kültürlü bir Türkiye'yi başkalarının ipine sarılmadan da gerçekleştirebileceğimize inanan mazlumlar, bütün bunları gerçekleştirmek için yan yana gelmemiz, kafa kafaya vermemiz için, şimdi değilse ne zaman?

    Galiba, şimdi değilse hiç bir zaman... Ve, işte o zaman, TV'ler önünde efsunlanmaya da berdevam.

    Ufuk Uras
    6 Nisan 2003
    Cumhuriyet Dergi
#02.08.2004 18:32 1 0 0
  • PAscal Bu çoook uzun ben bile okumucam bunu bidakine kisa yaz
#02.08.2004 18:34 0 0 0
  • Orijinalin yazari kum_tanesi
    PAscal Bu çoook uzun ben bile okumucam bunu bidakine kisa yaz
    oldu sen okuma...
#02.08.2004 18:38 0 0 0
  • Pascal Ondan deil Onu okumak en az 10 dakika alir o yüzden yazdim sana Yani Kizma bana
#02.08.2004 18:40 0 0 0
  • Orijinalin yazari kum_tanesi
    Pascal Ondan deil Onu okumak en az 10 dakika alir o yüzden yazdim sana Yani Kizma bana
    kardeş kızmadım ya olurmu isteyen okur isteyen okumaz sağol..smile ye bak zaten hiç kızmış gibi mi?...
#03.08.2004 07:59 0 0 0
  • Şu dünyada ve Türkiyede sahiden hiç bir kişi kurum ve kuruluş iyi bi şeyler yapmıyomu arkadaş yaw...Ne zaman TV'de yada gazetelerde bir haber izmemeye kalksak kötülük, kötülük, kötülük...Sence bu medya organları kimin hizmetçiliğini yapmakta..?
#18.08.2004 20:32 0 0 0
#21.08.2004 03:38 0 0 0
#21.08.2004 03:38 0 0 0
  • Paylaşım için Teşekkürler Ellerine Sağlık
#01.11.2022 17:30 0 0 0