Türkçemizin sorunları olduğunu çoğumuz biliyoruz
Bu sorunlardan en önemlilerinden birisi de noktalama işaretleridir
Hemen şunu hatırlatalım ki eski Türk yazıtlarına noktalama işaretleri kullanılmaz
Sadece her söz arasında boşluk anlamında iki nokta üst-üste şeklinde bir kullanım söz konusudur
Örnek verecek olursak
Tengriteg:tengride:bolmuş:tür(ü)k:bilgekağan:
Bu metinlerde yazılanların tümü noktalama olmaksızın pek ala anlaşılmaktadır
Başka bir örnek de yine Kuran ile verilebilir zira Kuranı Kerimde de noktalama yoktur ve her konu doğru bir biçimde anlaşılmaktadır
Aslında noktalama işaretleri tabi ki kullanılmalıdır zira bubahsettiğim her iki metin çok eski yıllarda kaleme alınmış yazılardır
Zaman içinde yeni bilimsel bakış yeni yöntemler geliştirmiştir
Ancak noktalama işaretlerinin çıkış noktası batı dilleridir
Batı dilleri kendi kuralları gereği ki aslında bunakuralsızlık ya kural noksanlığı demek daha doğru olur
Dillerinde cümle yapılarında bulunan aksaklık ve sorunları bertaraf etmek için bu noktalama işaretlerini geliştirmek zorunda kalmışlardır
Burada benim sorun olarak gördüğüm kısım ise noktalama işaretlerine sarılarak Türkçeye uygun olmayan cümle yapılarının kullanılıyor olmasıdır
Mesela Türkçede
Ne zaman giderim-soru
Ben gittiğimde/ben giderken-durum bildirme
İki ayrı farklı cümledir farklı anlamlar içerir
Avrupa dillerinde her iki durumda da aynı cümle kurulur başka seçenek yoktur
Soru sorarken de durum bildirirken de Avrupalı 'Ne zaman giderim' cümlesini kurar
''Gittiğimde özlerim ''demez ,diyemez ''ne zaman giderimözlerim'' der
Aradaki farkı belirtmek için de soru işaretine gerek duyar
Ne zaman giderim yada gittiğimde/gidince Avrupalı için sadece
Ne zaman giderim(?)
Ne zaman giderim- şeklindedir
Başka bir örnek verecek olursak
Avrupa dillerinin çoğunda, Türkçede olduğu gibi mi, mı, muşeklinde cümleyi soruya çeviren bir söz/kelime yoktur sorular ancak ya tonlamaya da cümleye takla attırma devrik cümle kurma şeklinde yapılır
Hast du geld= senin paran var mı, Du hast geld=senin paranvar(Almanca)
Bu her iki şekil aynı zamanda soru aynı zamanda da tonlam aile senin paran var anlamında kullanılır
Sonuna soru işareti koyarsanız soru tonlaması ile okunur veanlaşılır
Durum bu kadar karışıktır işte bu sebepten de soru işareti kullanmak kaçınılmazdır
Türkçemizde böyle bir sorun yoktur soru cümlesi ya da 'Ne' soru sözü ile başlayan pekiştirme ya da olumsuzluk ifade eden cümleler birbiri ile karıştırılmayacak kadar açıktır
'Ne mutlu Türküm diyene' cümlesinin sonuna soru işareti koysanız bile bu soru cümlesi olmaz,olamaz
Soru olması içim'' Nedir mutlu Türküm diyene'' olması gerekir
'Ne gittim ne de gördüm' cümlesi keza sonuna soru işareti koysanız soru ifade etmez olumsuzluk anlatır
Soru olması için Nereye gittim neyi gördüm şeklinde olması gerekir
Ya da 'nereye gittiğimi neyi gördüğümü' ifadesinin soru olmadığı açıktır
Peki, soru işaretine Türkçede gerek yok mu evet var ama nerelerde var buna bakalım
Karşılıklı konuşmaları yazarken bazı zamanlarda tek kelimeile sorulan sözler vardır örnek gelen misafire
Çay?
Çay-kahve?
Anladın? Vb. gibi
Türkçede, mı, mi, mu şeklinde zaten soru işaretini içinde barındıran ve hiçbir şüpheye yer bırakmayan soru cümlelerinin ardından soru işareti koymak, iki anlam ifade eder
Ben bu cümlenin soru cümlesi olduğundan emin değilim
Ya da, bu cümleyi okuyan bir anlayışsız kıt zekâlı biridirTürkçeden haberi yoktur ona bunun soru cümlesi olduğunu haber veriyorum demektir. Edebi değildir Türkçe'nin ruhuna dil bilgisine aykırıdır
Tam ifade edeyim Türkçeye ihanettir
İkinci sorunlu mesele ise iki nokta üst üste kullanılmasıdır
''Babam dedi ki:
- paranı idareli harca'' cümlesinde bulunan ' ki' sözü zateniki noktaya ve konuşma işaretine gerek bırakmayacak yapıda ve içeriktedir
''Günün başlıca yemek vakitleri şunlardır: Sabah kahvaltısı,öğle yemeği, akşam yemeği'' cümlesinde yine 'şunlardır 'kelimesi iki nokta üstüste koymağa gerek bırakmayacak açıklıkta yerinde görevini yapmaktadır
Milli eğitim müdürlüğünün verdiği örneğe bakalım
Bir cümleden sonraörnek veya açıklamalar verilecekse, bu cümlenin sonuna konur. Bu kararınistinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletininhaysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. (Kemal Atatürk)
'Şu idi' demek zaten açıklama yapacağımızı anlatan birifadedir iki nokta üst üste kullanmadığımızda hiçbir sorun yaratmazkullanılması gereksizdir
Eğer bir tarif veriyorsak mesela
Helva tarifi
Malzemeler
Un, yağ, şeker, su
Şeklinde iki nokta kullanmadan bunu yazdığımızdaanlaşılmayacak karışıklık yaratacak bir durum kesinlikle söz konusu değildir
Ünlem bildiren kelimelerin sonunda ünlem işareti nedenkoyulur bu da ayrıca bir sorulması gereken bir soru
Eğer ünlem içererek söylenmiş başka bir kelime varsa
Taş, kuş, ağaç, odun, ateş her neyse ünlem işareti olabilirolmalıdır
Aman
Hadi ya
Yapma
Eyvah
Hadi canım gibi zaten ünlem için kullanılan ifadelerin sonuna bu işareti koymak ne demek
Son yıllarda yazılan düz yazılar olsun şiirler olsun hep noktalama işaretlerine sığınılarak yapılan ve Türkçeye uymayan cümle kuruluşlarıyla doludur Kimseyi incitmek istemediğim için buraya örneklertaşımak istemiyorum
Noktalama işaretleri yerli yerinde ve sadece gerektiği yerlerde kullanılmalıdır
Dilimizin cümle yapısının gerek duymadığı ihtiyaç hissetmediği yerlerde bu işaretleri kullanmak ne kadar anlamlıdır bunu cevabını herkes kendisi sorgulamalıdır diye düşünüyorum
Ayrıca bu yazıyı yazarken paragraf başı da kullanmadım çok mu gerekli J
Bir deli kuyuya bir taş atar yüz akıllı gelse çıkaramazmış
Eleştiriye açıktır
Sevgiler ve hürmetlerimle
Öncelikle şunubelirteyim ki
Bu söyleşide söz edeceğim konuların uzmanı değilim, ancakçok ilgilendiğim sevdiğim bir alandır yapmak istediğim şey edindiğim bilgiler,takip ettiğim araştırma konularından yola çıkarak, kendimce yaptığım araştırmave inceleme sonunda elde ettiğim bulguları ve sonuçlarını paylaşmaktır
Şimdi bazı bilgilerimizi birlikte hatırlayalım
Birinci konu 'olmak'
Bildiğimiz gibi
Türkçede olmak kavramı olgusu ya da fiili adına ne dersizdeyin üç değişik şekilde olur
Birincisi doğrudan olmak fiili ki (olurum, olursun, olur, vs. vs. )şeklinde
İkincisi olmak fiilinin yerine Türkçede özneler de çekimeuğrarlar
Ben-im(aslında bunun kökü ben-bin'dir sonradan zamanla bdüşmüş Ben-in/Ben-im e dönüşmüştür
Sen-sin(Azeriler doğrudan 'sen-sen' şeklinde söyler
O (dur)
Burada gördüğümüz şey özne+ öznenin olmak kavramı içeren fiil olmuşhalidir
Bu öznelerin olmak anlamında fiil gibi çekilmesi Türkçeninbir ayrıcalığıdır
Üçüncü olmak kavramı ifade eden kelimemiz ise dir, dır ekimizdir
Eski yazıtlarda bunun farklı şekilleri de var, izahı ise yalnızca geniş zaman için kullanılanve çekime uğramayan olmak fiili olarak anlatılır
Her dilde bazen bir kelime birden çok anlama gelir bazen deaynı anlamda birden fazla kelime olur
Gelelim ikinci konuya
Köken bilim/etimoloji , biçim bilim/morfoloji, ses bilim/fonetik konularıyla ilgili olanlar bunu çok iyibilirler
Bir dil başka bir dilden her hangi bir kavramı/kelimeyialırken eğer kendi diline ve seslerine uyuyorsa olduğu gibi alır uymuyorsa onunfonetik yapısını değiştirir ya kısaltır ya uzatır bazen başına bazen sonuna bazenortasına harfler başka ses değerleri koyar bazen de başından ya da sonundanharfler eksiltir bazen da yanına bir kelime daha ilave ederek kullanır
Bazı örnekler verelim çünkü anlatacağım konuyu buörneklerden hareketle anlamak mümkün olacaktır kelimelerin nasıl şekil değiştirdiğinibire bir görmemiz gerek
Etimolojiksözlüklerden alıntı örnekler
Almanca Flug> sırpçaya plog>Tükçeye pulluk olarak geçmiştir
Ebu-kureyş Arapça isim bu gün Romanyanın baş kenti Bükreşolmuştur
İbn- i yezid>beyazıt
Wandallar'ın yaşadığı bölgeye, Araplar bir kelimenin başınavav harfi geldiğinde yemin anlamı ifade ettiği için vav (v) düşmüş Andulusya(Endülüs) demişlerdir
Mesela aslında Sanktristçe olan kedi kelimesine İngilizlercat Almanlar katze demişler erkek kediye de kater demişler Almancada katze olan kedi kelimesini bir de Mitze olaraksöylemişler
İlginç olan ise Türkçede kedi aslında' muş'tur ve Almanlarkediye aynı zamanda muschi derler
Kedi ye gel pisi-pisi anlamında,musch-musch-musch(muş-muş-muş okunur)seslenirler(bu benim tespitim sözlüklerden değil)
Muş-elma/alma zamanla muşmula olmuştur
Külliyat kelimesi Arapçadan Avrupa dillerine Kollege- Kolejolarak geçmiş
Arapça Esveed(siyah) kelimesi de keza Asfalt olup çıkmıştır
Yine Sanktristçe bir kelime olan kelime Tr. Birader, ing-brother,Alm.-bruder,Fl. Broer
Komşu= İng. neighbor.Alm.nachbar Fl.nabur -buurman
Türkçede bacanak kelimesi aslında İki kişi iki BACI-ALINIKsöyleminden>bacanak olmuştur
Türkçenin Tilmaç(tercüman) kelimesi Dolmetcher olarakAlmancaya geçmiştir
Türkçede aslında Sub (su)olan kelime Alm.suppe İng.soupFr.soupe olmuştur sadece çorba değil aynı zamanda yemeğin suyu demektir
Türkçenin atın arbaya 'koşulması'AlmancayaKutche= at arabası olarak geçmiş
Eski yazıtlarda gördüğümüz 'igit' hata yanlış davranış anlamına gelen kelimeAlmanlar tarfından halk dilinde iğrenme tiksinti durumlarında bir ünlem olarakhala kullanılmaktadır ilginç olan, bu bizim, bu gün unuttuğumuz bir kelimedir(etimolojiksözlüklerde bu karşılaştırmayı göremedim)
Bu örnekler o kadar çoktur ki bazıkelimeler şekil değiştirmeden bazıları şekil değiştirek bazıları hem şekil hemde anlam farklılığına uğrayarak her hangi bir dilden diğerine geçmiştir
Buna kelimelerin ödünç alınması demek daha doğru olur zira bazı kelimeler birdilden bir dile geçip orada şekil değiştirdikten sonra başka bir anlamkazanarak tekrar ödünç alındığı dile geri dönebilmektedir buna bir örnekverecek olursak
Aslında Türkçe olan tarı (buğday) önce Arapçaya gitmiş(zore-dore)orada 'mısır' anlamını yüklenip bize geri gelmiş 'darı' olup çıkmış
Hadi bir örnek daha verelim
Fransızca (törenlerde yapılan daha çokyeşiliklerle süslenen kemer-tak)tunnel kelimesi önce ingilizler tarafından yeraltından kazılan geçit için alınıp kullanılmış sonra da bu anlamı kazanarakbildiğimiz tünel anlamında(tunnel) Fransızcaya geri dönmüş
İşte bu sepepten de bazı kelimelerin ilkçıkış noktasını bulmak çok zor olmaktadır
Buna da bir örnek vermeğe çalışayım
Acceptable= Kâbul edilebilir-lik
Kaabil
I m able to go= gitmeye yetkin durumdayım gitmek üzereyim
Je suis capable d'aller Fr.
Anlayabilirim
Bu örneklerde bulunan ABL/EBL harfleri ortaktır ve anlamlar da ortaktır yada çok yakındır
Bu aslında ebil-mektir
Kesin bir şey söyleyemem ama 'bilmek' aslında çok eski birTürkçe kelimedir
Bunlardan başka bir de kelimeler olduğu gibi alınır içi boşaltılıpo kelimeye başka kavramlar
Yüklenir
Kelimelere başka kavramlar yüklenmesi sadece başka dillerdenalınan sözlerde olmaz
Örneklendirmeğe çalışayım
Yemenden getirdiği baş örtüsünü aslında Yemene ait anlamında yemeniadıyla tüccar satışa
sunmuştur ve o yörede yemeni artık zamanla başörtüsü ya da yazmaanlamı kazanıp çıkmıştır
Aynı olay başka bir yörede Yemenden gelen gelen ayakkabı ileilgili gelişmiş ona da artık yemeni denmiştir
Yemeni bağlamış telli başına da Türkçedir
Ayağında yemeni diyen de biz olmuşuz, bakın nereden nereye
Bir örnek de Avrupa'dan verelim
Latince Monreo-monreo(monstreum) olan kelime aslında doğumdaaşırı şekil bozukluğu ile doğan bebeklere verilen addır,o zamanın ortaçağpapazları bu doğumda hemen ölen ve korkunç görünümlü bu bebekleri özel sıvılariçinde büyük cam kavanozlarda muhafaza etmişler
kendi kurmuş oldukları düzene karşı gelen ve yola gelmesiniistedikleri kişilere bunların bir koleksiyonunu özel bir sunumla göstererekkişileri ürküterek etki altına almağa çalışmışlar
zımmen bak bizim elimizdeki güç işte bu kadar korkunç bizde nehünerler var demeğe getirmişler
Bu olayın adına da demonstrasyon (Canavar görümlü olan şeyleringösterilmesi)
Bu kelime bizde monstralık>mostra olmuş bir de demostrasyonolarak almışız gösteri var ama canavar yok /bazılarına göre belki de vardır
Şimdi Türkçede sahip olmak diye bir fiilyoktur ,elimizde olan kelimeler - ıs- ıssı-iye- şeklindedir ve bunlar sahipanlamına gelir fakat fiil değildir
Ne yapmışız
Arapça sahip kelmesini alıp ona olmakfiilini ilave etmişiz
Kavram olarak var ama fiil olarak biz deolmayan bir kelime adına da 'sahip olmak' demişiz
Buna benzer bir durum da Avrupa dillerindeolmuş
Üçüncü ve esas konumuz da zaten budur
Avrupa dillerinin bazılarının-Anglo-sakson-olmak fiilini Türkçeden almış olduklarını gösteren ip uçları var
Alırken de bu olmak fiilini çeşitli şekilleresokmuşlar
İşte bundan ötürü bu dillerde olmak fiilikuralsızdır ve bu kuralsızlığın sebebini avrupalılar kendileri de bilemiyorlarben çok araştırdım bu konuda her hangi bir makale bulamadım
Nasıl olduğuna bakalım
İngilzcede
İngilizler olmak kelimesinin fonetik yapısıdillerine uymadığı için bunun yerine Türkçede çekime uğrayan' Ben' öznesinialıp ingilizcede bir fiilin son eki 'en' geçmiş zaman ifade ettiği içinsonundaki n harfini düşürüp başına da kendi ön mastar eklerini (to) koyup to bedemişler
Sonra da bizim yaptığımız gibi çekmeğebaşlamışlar
Ben Cahit-İm >I m Cahit aslında aynışeydir biri başta biri sondadır
İkinci tekil şahıs ingilizcede sen olarak kullanılmaz you aslında siz demektir
Bu sebepten dolayı da ikinci tekil şahısiçin de çoğul şahıs çekimi şeklini almışlar
''You are a man'' ya da ''they are themen'' da kullanılan 'ar' siz-ler onl-ar'ın sonundaki ar aynıdır
Yine fonetik yapı gereği biz-iz insonundaki iz ekini alıp üçüncü tekil şahıs için hayata geçirmişler
Üçüncü tekil şahıs için Türkçede her zamanbir çekim yoktur gerekli yerlerdedır-dir kullanılır
İngilizler bunu da almışlar- hadi bir deşaka yapalım-ziyan olmasın diye bunu da aslında olmak anlamında olan bu dır dirson ek fiilini artıkel yapmışlar
Bu bir kitap= this is a book
Kitap bu-dur=this is the book- the ile dır-aynı kelimedir yeri değişmiştir
buaynı zamanda hep sorulagelen Türkçede artıkel var mıdır ya da hangi kelime buartıkelin karşılığıdır sorusunun cevabı olması muhtemeldir
İngilizcede olmak fiilinin geçmiş zamanı ''been''dir bunu kullanmak için( have)sahip olmak anlamında bir yardımcı fiile ihtiyaçvardır, fakat to be fiilinin kendi başına geçmiş zaman şeklinin de oluşmasıiçin kendi dil mantıkları ile hareketle yine Türkçede bulunmayan bir kelimearayışına gitmişler- aradıkları fiil sahip olmak- (have)nin karşılığı sahipolmaktır
Buna denk gelen kelime ise Türkçede 'var'kelimesidir
Bunu da kendi fonetik yapılarına uydurupwas-were demişler
Ben var gitmek- ben var oturmak- ben varacıkmak- diyen avrupalı dostlarımızı hatırlayalım
Başka neler var
'This is bigger then that' cümlesi ile ''bu şundan daha büyüktür'' cümlesindesesdeş ve anlamdaş olan kelime( then) den dan kelimesidir
Lovely -ile sevgili de son ek( li) aynıdır
Türkçede geçmiş zaman eki ''di'' ile ingilizcedeki ''ed''takısı aynıdır
Türkçenin sığırtmaç saklambaç basmaç tilmaçkelimelerinde olan son-ek ile ingilizcedeki ''match''çok yakın anlam vesesdeştir
Ingilizcede son ek olarak kullanılanmak(er) sleep(er) ile bizim geniş zaman ekimiz olan gid(er) sev(er) aynıdırAlmanca için de aynı durum söz konusu
İngilizce cup Türkçe kap aynı kelimedir
say=söy-lemek
tell = Türkçede (til)dile gelmek
İngilizcede I wonder if she is gone
Türkçe gid-ip gitmediğini bilmiyorum' ip'eki ve' if' aynıdır yeri değişmiştir
Almancada bu kelime 'ob' olmuş
İngilizce boy=oğlan arkadaş ile Türkçedekiboy/soy evlat
İngilizce toy=oyuncak ile Türkçedekitoy/düğün /eğlence/oynamak
Türkçede iyelik eki im/m ile ingilizcede veAlmancada kullanılan my, mine, mein aynıdır
Almancada
Almanca olmak fiili 'sein'Seien' dirAlmanca fiilerde mastar eki en olduğu için sondaki 'n' düşmez
Aslında bu kelime bizim çekime uğrayanolmak anlamında kullandığımız 'sen' öznesinden başka bir şey değildir
Almanlar daha farklı bir yol izlemişlertekil şahısları 'ben' ile çekmişler çoğulları 'sen' ile
' İch bin' ya da 'ben bin' aynı 'bin'dirancak bizde zaman içinde ben bin >ben in>ben im olmuştur bunu yukarıdagörmüştük
Bin
Bist
Ist
çekime uğrayan aslında 'ben' öznesidir
Almanca da da Türkçede olduğu gibi üçüncütekil şahısta yalın hal kullanılmış b harfi düşmüş geriye 'ist'kalmıştır diyebiliriz
Sind
Seid
Sind
Çekime uğrayan aslında 'sen' öznesidir
Bunun mantığı tekil şahıslar için ''ben''çoğullar için ''sen'' öznesinin saçilmiş olmasıdır
Geçmiş zaman şeklinde ise aynen ingilizcedeolduğu gibi sahip olmak anlamına gelen 'var'kelimesi işlev kazanmış görünüyor
İch war
Du wärst
Er-sie-es war
Flemenkçede
zein (sen öznesi) temel fiil olarak alınmışama biraz daha karmaşık bir şekilde kendi dillerindeki fonetik gereği bazen 'ben'bazen de 'sen' öznesini kullanarak bu işi hal yoluna gitmişlerdir
Flemenkçe, Almanca ile İngilizce arasındabir yerdedir ve bu dilde ikinci tekil şahıs sen olarak kullanılır
Ik ben
U bent
Hij/zij is
wij zijn
jey bent
ze zijn
Geçmiş zaman çekiminde yine Almanca ve ingilizcedeolduğu gibi kendi dillerinde geçmiş zaman yardımcı fiili olan sahip olmakyerine Türkçedeki 'var' kelimesi devreye girmiş görünmektedir
Almanca ve Flemenkçe birbirine yakındillerdir bu diller ile Türkçenin yakın kelimelerine bakalım
Satı-vermek gidi-vermek oturu-vermek ilever-gangen ver-kaufen ver-setzen de bulunan ''ver'' neredeyse aynı anlam vesesdeştir
Yine Flemenkçede mak ik Almaca mag ichşeklinde olan fiil ile bizim mek mak mastar ekimiz sesdeştir
Almanca(öl) weide Türkçe iğde
Üçüncü tekil şahıs öznesi olan 'er' erkekiçin kullanılır bizdeki 'er' ile aynıdır
Karstad Almancada iki dağ arasında bulunandon ve buz olan yer demektir-Kar
Almancada Bücken (eğmek bükülmek) Türkçedenbükülmek aynı kelimedir
Türkçe tas Almancada tasse (büyükçe fincan)
Felemenkçede Tal ile Türkçedeki Til/dil aynı kelimedir
Almanca best(en) deki son ek bizde ön de ve ayrı olarakkullanılır ve aynı anlama gelir (en) güzel= best(en) aynı anlamdadır
Aslında paarden (flemenkçe) olan pferd (at) başındaki çiftanlamına gelen paar ve sonundaki çoğul eki olan (en)çıkınca geriye d-t harfikalır buradan şunu çıkarmak mümkündür kelime aslında paar-at-en denkaynaşmıştır bir çift at demek olur
Almaca- İch habe heute so doll geweint
Türkçe- bugün dolu dolu ağladım doll ile dolu aynı anlam vesesdeştir
İn diesem fall =bu durumda
Falıma/durumuma/ bakar mısın karşılaştırmasında fall ile falaynıdır
Eski metinlere gördüğümüz atlıg açlıg bilig de olan lig/lıgeki benzeri anlamlar için
Almancada sonek olarak gierig ab artig billig şeklindekullanılmaktadır
bizde g harfi zamanla düşmüş li/ lı olmuştur
Ergene/kon(g) kelimesinde olan kon vadi yamaç zamanla Türkçedekoyun>
>konuşmak> konak> konuk>konmak anlamlarınıkazanırken bu kelime Avrupa dillerinde
Konfor> konfederasyon>kongre>kensersius>şekillerinegirmiş görünmektedir
Türkçe kon(g) Alamanca ( am)hang haengen aynı kelimedir
Fransızcada tespit ettiğim benzerliklere dedeğinmek isterim
Fransızca olmak ' être' dikkatlice bakacak olursak bunun da 'dir-dır' fiiliile sesdeş olduğu göze çarpıyor
Ayrıca avoir ile var kelimesi fonetikolarak ve anlam olarak neredeyse aynıdır
Demek/dimek Fransızca= dire
Burası şurası içerisi dışarısı sonundaki ekFransızca ici= burası
Vermeğe çalıştığım örneklerde ses değerlerikaybolmamış ya da az hasara uğramış olanlarını seçmeğe çalıştım
Dört yıl Nijeryada bulundum bu süre içindeorada kullanılan bazı kelimelerin de Türkçe ile anlamdaş ve sesdeş olduğunu fakrettimbunları da paylaşmak isterim
Yoruba/Türkçe
Oga=aga(aynı anlam)
Eda/eta=ata(aynı anlam)
Oko(dört farklı fonetiği var)kayık/araba/koca/erkeklikorganı/ Türkçede ok/arabanın oku
Oba=yüksek makam kral Türkçede oba yüksekçadır bey/kral çadırı
Va=gel/var(aynı anlam)
İya=anne/ çocuk iyesi
Sonuç
Türkçemizin değerini bilelim onu hak ettiğiyere getirmek hepimizin görevidir
Sizleri yorduğum için çok özür dilerim
Zahmet edip okuduğunuz için teşekkürler
Faydalandığım kaynaklar
Divanı lugat it Türk-Kaşgarlı
Eski Türk yazıtları-Hüseyin Namık Orkun
Karşılaştırmalı Türk lehçelerisözlüğü-Kültür bakanlığı
Türk dilinin etimolji sözlüğü-İsmet ZekiEyuboğlu
Türk dilinin etimojik sözlüğü-Hasan Eren
Almanca Türkçe sözlük-Karl Steuerwald
Türkçe Etimolojik sözlük-Sevan Nişanyan
İzlediğim çeşitli sunumlar/basın-yayın
Buyurun bu konuda fantazi olarak elealdığım bir Etimolojk taşlama
Okursanız sevinirim Bazı sözlerin anlamlarıdoğrudur bazıları ise uydurmadır
YUH dedirtenEtimoloji
Çok eskidevirlerde
Türklerde dinişlerine bakan kişilere KAM denirdi
Bir elinde KAMçı
Bir elinde KAMışasa
Belinde KAMa
SırtlarındaKAMbur
KAMu işlerinebakarlar
KAMU ya mistikişlerde yön verirlerdi
Aslında bunlar bugün şaman denilen kişilerdi
Bu babadan oğulageçer
Onlara daKAMANOĞULLARI denirdi
Halk bu KAM'ınetrafında birleşir
Hep birlikte BARtutarlardı
BAR ise birlikBARABARLIK demekti
Ki hala daöyledir
İşte bu kişilereKAM-BAR deniridi
Toylara çağrılır
BARABAR BARABAR BARABAR
TürküsünüKAMBARDAN dinlerler
KAM-BARsız düğünolmazdı
Ki bu da halaöyledir
Etrafında toplucaiçki içilen
BAR kelimesi deburadan çıkmıştır
SonradanKAMANĞULLARINDAN
Bir kişi de vardıki
Ona vahiy gelmişve o vahiy sebebi ile
KAMunun gözleriKAMaşmıştı
Bütün sosyalhayatlarını doldurmuştu
Ve de
BARışın Birlik veBARABARlığın simgesi olmuştu
Ona bir de enyüksek saygı ifadesi olarak
BAY kelimesiilave edildi
Adı BAY-KAM-BARoldu
Asıl adı NUH olanbu şahsiyet
Yaptığı gemininKAMarasında yaşardı
Herkes ona biatetti
Ona hürmetleBAYKAMBAR diye hitabetti
BAYKAMBARolduğuna inanmayanlar ise
Ona NUH demekteısrar ettiler
Sonradan zamaniçinde bu kelime
PEYGAMBERşeklinde söylenir oldu
O zamanlar biattaİNAT edenlere
NUH diyorsunBAYKAMBAR demiyorsun
Diyerek çıkışılıryola gelmesi istenirdi
Bu da halaböyledir
İşte bu işin aslıda budur
Şimdi hadi gelin
ister NUH deyinister YUH deyin
İnanmıyor musunuz
YUH diyorsunuzama BAYKAMBAR demiyorsunuz
Çok inatçıve BAR-BARsınız
Hadi banaeyvallah.... BAY-BAY
Ay KAM bak (Icome back)......................Aykıri-Cahit.Telkök 30-11-2011-Belçika
Zerzevat
İşte geldim yine söze salya sümük ağlayarak
Eşi menendi bulunmaz geleneksel dine da'vat
Menkıbeler rivayetler rüyalara bağlayarak
Evliyalar Gavs-ı Azam kerametli onca zevat
Amerikan bezi ile sarık cübbe olimpiyat
Ağdalı bir Türkçe ile dolambaçlı edebiyat
Çaktırmadan bir kibirle zındıklara bizden fiyat
Kelime-i tevhit gibi dilimizde hep salavat
Gülen-ağlayan cemaat şefaat bizim işimiz
Mehdi- Mesih kim olacak ağır olmalı başımız
Ömür sona yaklaştı da şirkten kopmadı leşimiz
Bizi hiciv edip durur aykırıdan her edevat
Köpek gibi zırlarım da ahu zarım kibre örtü
Rezale-i nurdan gelir şeytanın ettiği dürtü
Yalan-yanlış hadislerle şifa verir böcek börtü
Ben Efendihazretleri namı diğer kör zerzevat
Menfaat, hepimizin bildiği gibi çıkar demektir. Elde edilmek istenen şeyler ulaşılmak istenen şeyler kişiden kişiye değişir
Bazı şeyler ise kişilerde öylesine değerlidir ki menfaati olduğuna karar verdiği bu konu ya da her neyse o insanın hayatının olmazsa olmazıdır ve bu elde etmek istediği şey onun hayatının merkezindedir
Menfaat/çıkar olan şeyleri şöylece sıralayacak olursak
Mal varlığı/zenginlik ki bu değişik şekillerde olur fakirlik korkusu, sükse, şaşaa, konfor lükse merak
Ve zenginliğin ona getireceği saygınlık
Güzellik, Herkesin kendisine gıpta edeceğine inandığı güzellikleri kendinde toplama arzusu ya da herkesin kendisine gıpta edeceği bir güzelliğe sahip olma ki saygın olsun
Şan/şöhret, herkes beni tanınsın ünüm herkesten fazla olsun bu sayede toplum içinde farklı bir konumla saygınlık kazanayım
Mevki/makam bunda da yine kişi doğrudan doğruya toplum içinde saygınlık arar
Kendisini bilime insanlığa hizmete ve faydalı olmağa adayıp asıl gayesi yukarıdaki menfaatler olmayan çıkar gözetmeden bir şeyler yapanlar ve bunun sonucunda yukarıda saydığımız şeylerden bir veya birkaçına ulaşanlar için menfaat ya da çıkar söz konusu değildir bunlar güzel ahlak üzere olan insanlardır
Menfaat olarak gördüğü ve hayatının merkezine aldığı bir şeye ulaşmak için bir kısım insanlar ellerinde bulundurdukları şeyleri ulaşmak istedikleri asıl hedef için feda etmekten de geri durmazlar bu aslında bir çeşit alış-veriş/ticarettir
Birçok insan bu anlamda elinde bulundurduğunu başka bir şeyle takas etme yoluna da gidebilmektedir
Söz gelimi mal varlığına ulaşmak için dünyalar güzeli eşini feda eden olabildiği gibi
Kendisine göre elde edilmesi ihtirasla arzu edilen bir şey için kişi bütün servetini harcayabilir
Ya da mevki, makam için şeref onur haysiyet yok pahasına satılabilir
Veya ünlü olmak için kendisine kalan mirası çarçur eden biri de olabilir
Ya da şan şöhret için her türlü ahlaksızlık rezilliği ortaya koyanlar vardır harcanan şey şahsiyet olur, onur olur, şeref olur, iffet olur, para olur, aklınıza ne geliyorsa olabilir
Bir insanı gözlemlediğimizde onun dünya hayatından elini ayağını çekmiş bir lokma bir hırka diyen bir kişi olması bizi yanıltabilir o sizin farkında olmadığınız kendince hayatının merkezine aldığı bir şeyin peşinde koşuyor olabilir
Sizin farkında olmadığınız önemsemediğiniz şeyler için yırtınan insanalar vardır
Her zaman bolca hayır yapıp sonra da yaptığı yardımlar sebebiyle toplumda saygınlık elde etmek isteyen bunun için çabalayan kişiye hayırsever diyemeyiz. Zaten bu kişiler yaptıkları hayrı saygınlık göremediklerinde çok rahat başa kakarlar
''Mallarını Allah yolunda verip de sonra verdiklerinin ardından başa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin, Rableri katında ödülleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir''(Bakara/262)
Dünya menfaati gözetilerek yapılan ile menfaat gözetmeden yapılan arasındaki fark insanın güzel ahlakıyla ilgilidir
İnsanlardan hiç bir karşılık beklemeden yaptıklarımız bizim asıl gerçek manada menfaatimize olanlarıdır
Çünkü insanın asıl çıkarı/menfaati bu dünyada değil ahirettedir
Yapılan her ne olursa olsun Allah'ın rızasını kazanmak için yapıldığında asıl değerini bulmuş olur
Akıllı insan gerçekten zeki ve yarınını düşünen insan menfaatini/ çıkarını bu dünya odaklı değil ahiret odaklı kurgulayan insandır.
Hakiki manada İnsanın çıkarı ahiret odaklı olduğundan hayatımızın merkezine Allah'ın rızasını temel prensip olarak almamız en doğru yoldur
Allah yapılan hiçbir şeyi-İyilik/kötülük- unutmaz ve yapılan iyiliğin karşılığını tahmin ve tahayyül edemeyeceğimiz miktarda hem bu dünyada hem de ahirette mutlaka verir
Şimdi Allah dostu pozlarına girip dünyadan elimi ayağımı çektim işte bakın evlenmedim parada pulda gözüm yok siyasetle de uğraşmıyorum diyen bir kişi makam ve mevki de istemiyormuş gibi görünse de aslında o sadece resmi olan makam ve mevkiyi istemiyordur
İnsanların ona efendim demelerini ister, dünyanın dört bir yanında tanınmak ister, şan şöhret ve saygınlık ister. Dilenmeyi meslek haline getiren bir kişi nasıl kapınıza gelip dileniyor ve kendisini acındırıyorsa, o da salya sümük ağlayarak ve bütün kutsal değerleri kullanarak gerektiğinde mağdur rolü oynayarak aslında içinde saklı tuttuğu kibiri de ustaca gizleyerek o saygınlığın peşinde koşar.
Ceza evine koyulsa işkence görse bile kimseyle dalaşmaz o ulaşmak istediği şey için özgürlüğünü bile hiçe sayar.
Geçmiş evliya sözüm ona ulu kişiler hakkında uydurma menkıbeler hikâyeler anlatır aslında bunlar kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, tam o şekilde uydurulmuş örnek hikâyeler ve yalanlardır.
Allah dostu: insanlardan hiçbir karşılık, çıkar/menfaat beklemeden hayır yapan Allah rızasını gözeten Müslüman kişilere denir
'' İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmişti.''(Nisa/125)
İnsanların en çok önem verdiği konu dindir çünkü insanlar fıtratları gereği ölümden sonra dirileceklerini hissederler/ zaten her dinde ahiret hayatı anlatılır / ve insanlar ahirete yatırım yapmak isterler
'' Basit bir kazanç uğruna Allah'ın ayetlerini gözden çıkarıyor ve böylece Onun yolundan dönü dönüveriyorlar: bakın, ne çirkin bütün bu yapageldikleri''(Tevbe/9)
İşte bu anlamda bu Allah dostu mürşit geçinen kişiler müritlerine din/ahiret cennet vaat eder/ satar karşılığında da her türlü dünya menfaatini satın alırlar.
Büyük gayretler sonunda Kuran ilimleri ile ilgilenip de bunun öğretmenliğini yapmak ilim için Kitap çıkartıp satmak ve bundan bir geçim temin etmek bu anlamda son derece makuldür zira burada emek vardır
Ayetlerin saptırılarak anlamları değiştirilerek çıkar elde etme çabası işte bu sapıklık olur
Allah'ın vereceği karşılığın yanında bu elde ettikleri çok azdır hem de pek az
İnsanların çoğu aslında iyi niyetlidir bunun farkında değillerdir, dini kullanan bu din tüccarları Allah'ın rızasını kazanmanın da kendilerine uymaktan geçtiğini eskiden olmuş olaylarla dolaylı ya da direkt olarak sağ olan başka mürşitleri örnek vererek anlatırlar
Bunu yaparlarken her türlü uydurma keramet reklam aracı olarak kullanılır
Bunların çoğu kerametin ne olduğunu da bilmezler
Peygamber hayatında Kuran/hikmet ve güzel ahlakı dışında hiçbir mucize olmadığını Ayetler açık açık beyan etmişken Peygamberlere mucize Allah dostlarına da keramet verildiğini ileri sürerler
Aslında Keramet Allah'ın ikramı demektir ki bütün insanlarda keramet olur, peki bu nasıl olur
Bir örnek verelim:
''Bizans'tan gelen elçiler Peygamberimizi arayıp soruyorlardı. Peygamberimiz o sırada, misafirlerine su dağıtıyordu. Bizans elçileri, tahmin edememişlerdi. Kendilerine söylenince garip görüp, şaşırdılar. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Milletin efendisi, onlara hizmet edendir." buyurdu.
İşte bu olayda, peygamberin güzel ahlakı sebebiyle ortaya çıkan şey keramettir
Allah dostu diye, mürşit diye, ortada dolaşan Menfaatperestler bu peygamber ahlakının neresindedirler ?
İnsanın fıtratından gelen aidiyet duygusu bu alanda çok güzel ve sinsice sömürülür
Aidiyet doğrudan Allaha olması şart olan şeydir Tevhit 'in bir anlamı da budur tek olana ait olmak
Aidiyetin kuralları bellidir
'' Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulune uyanlar ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir''(Maide/55)
Müminler de birbirlerinin dostudurlar ancak bu dostluk ahirette hiçbir işe yaramaz
Ayette şöyle diyor:
''Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar''(İbrahim/31)
Aslında bunlar Allah dostu değil kâfirlerdir çünkü kurtuluşun kendilerinden geçtiğini vurgular ve anlatırlar
''Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir.(Nisa/139)
Allah Kur'an'da dini/ayetlerini dünya menfaatleri karşılığında satanlara lanet etmektedir
''Allah'ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip de, onu az bir pahaya satanlar; işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey yemezler. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz. Onları temize de çıkarmaz. Ve onlar için acıklı bir azab vardır.''(Bakara/174)
Dünya menfaatlerine/çıkarlarına dini alet edenler Mümin ya da Allah dostu olamazlar
Menfaat/çıkar demek sadece para pul zenginlik değildir keşke bunu insanlar anlasaydı
Çünkü başından beri söz konusu olan ayetleri asla dile getirmezler
Bu din tüccarlarının işi gücü uydurma hadisler anlatmaktır
Ebû Hüreyre (r.a.) dan rivayetle, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Allah-u Azze ve Celle buyurdu ki: "Kim Benim veli kuluma düşmanlık beslerse ona savaş açarım. Kulum Bana kendine farz kılmış olduğum amellerden daha sevimli bir amel ile yaklaşamaz. Kulum Bana nafile ibadetler le de yaklaşmaya devam ederse; Ben de onu severim. Onu sevdiğim zaman işiten kulağı olurum, gören gözü olurum, tutan eli olurum, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey isterse istediğini veririm. Bana sığınacak olursa Ben de onu korurum. Mü'min kulumun canını almakta tereddüt ettiğim kadar hiçbir şeyde tereddüt etmiş değilim. O ölümü istemez iken, Ben de onun uzun yaşaması ile fena duruma düşmesini istemem."[1]
Birincisi
Burada Allah resulüne bu söz vahiy olarak gelmişse Kur'an'da olması gerekir
İkinci konu ise Tereddüt etmek fiili Allaha isnat edilemez Ayetle sabittir ki Allah Hükmünde hikmet sahibidir dosdoğru hüküm verendir
Üçüncüsü
Allah hiç kimsenin eli kolu ayağı gözü olmaz bunu uyduran o kadar ahmakmış ki bari 'gibi' ya da 'misali' falan deseydi belki yutardık
Dördüncüsü
Savaş açmak ne demek Allah süre vermiştir O kıyamet gününe kadar bekleyin görün demiştir
Hesabı kıyamette göreceğini ayetler söylüyor
Ancak bu hadis olarak söylenen sözün içinde doğrular da var
''Kulum Bana kendine farz kılmış olduğum amellerden daha sevimli bir amel ile yaklaşamaz. Kulum Bana nafile ibadetler le de yaklaşmaya devam ederse; Ben de onu severim''
Bu durumda anlaşılan o ki gerçek bir peygamber sözünün başına sonuna ilaveler yapılmış
''Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah'ın taraftarları galip geleceklerdir''(Maide/56)
Bu kâfirlere Allah'ın ayetlerini okursanız/ söyleseniz hiçbir faydası olmadığı gibi sizi tövbeye davet ederler ve bizler irşat edicileriz derler
Allah Bakara Suresi'nde bunların durumunu çok güzel anlatıyor
6. Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.]
7. Allah, sanki onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
8. İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık" diyenler de vardır.
9. Bunlar Allah'ı ve mü'minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.
10. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.
11. Bunlara, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde, "Biz ancak ıslah edicileriz!" derler.
12. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.
Şimdi insanların büyük bir kısmı içine düştükleri hatanın farkına varamazlar içlerinde yatan kibir onları oradan oraya sürükler bu öyle güçlü bir ihtirastır ki bu tip insanlar Allah ile irtibat kurduklarını zannederler çünkü içlerindeki bu kibir kendi benliklerini boğmuştur bunu sebebi ise onu sürekli pohpohlayan müritleri olmaktadır
Ben iyi niyetliyim Allah dostlarına saygı gösteriyorum diyenler bu yaptıklarının ne kadar zararlı bir davranış olduğunun farkına varmalı ve çok dikkat etmelidirler
Düstur şudur Yapılan iyiliğin karşılığı Allahtan beklenir bir mürit falanca çok hayır işliyor ilimi var çok ibadet ediyor diye onu övmeye başlarsa bilmelidir ki:
''Elhamdulillahi rabbilâlemin''>''övgü sadece/ yalnızca Allaha aittir (Fatiha/1)
Övgü Allahtan başkasına yapılamaz ve övülmesi gerekeni de sadece Allah över
Bizler Allah'ın sözü üstüne söz söylemek hakkına sahip olmadığımız için Peygamberleri dahi ancak
O'nun Kur'an'da andığı şekilde anmalı haddi aşmamağa özen göstermeliyiz
Bizler hayır işleyenlere teşekkür eder onları takdir ederiz ancak kantarın topuzunu kaçırdığımızda birbirimize kibir /büyüklenme ve böbürlenme aşılamış oluruz, çok tehlikelidir
Bir mümin için onu en güzel takdir yine ona yapılacak dua ile olur ki bu da -Allah razı olsun- demekle olur
Gerçekten Kur'an ile irşat etmek için yola çıkan ve karşılığını Allah'tan bekleyenlerin hepsinden Allah razı olsun
Gerçek menfaat/çıkar kaygısı olanlara selam olsun.
Anlasaydın
Tükenmeyen arzular canımı sakatlarken
Bir yıldızsın ömrümde ansızın geçtin kaydın
Uslanmayan gönlümü tövbeyle tokatlarken
Bu fakiri bir yolcu kendini hancı saydın
Ah benim kayıplara karışan hayallerim
Kime uzansın söyle bomboş kalan ellerim
Kınasan susmayacak isyan eden dillerim
Belki anlardın beni sen yerimde olsaydın
Sen kaçıncı gömdüğüm yaşayan cenazemsin
Aslında ne bir kevser ne vaha ne zemzemsin
Öksüz kalan kalbimde narin akan gözemsin
Duam odur unutma keşke aşkı bulsaydın
Bu gün var yarın yokuz öbür gün mahşer olur
İnleyen ölür derler arayanlar da bulur
Hesap günü gelince hepimizden sorulur
Karanlık hallerimiz keşke olsaydı aydın
Aykıri böyle söyler canının cananına
Esgindir aşk yüreği yakışır bu şanına
Ay, Şems yıldızlar şahit ömrümün bu anına
Söylenmeyen şeyleri demeden anlasaydın
Karınca yuva kurmuş, yol, yol eder odamı
Hasret yüreğe durmuş mecnun eder adamı
Oy gençliğim, gençliğim neden benim çektiğim
Başak vermez bükülür her dem benim ektiğim
Karınca kararınca dik tutarken başımı
Akşam gün kararınca hüzün çatar kaşımı
Oy gençliğim, gençliğim neden benim çektiğim
Başak vermez yıkılır her dem benim ektiğim
Karınca kanatlısı uçar gider düğüne
Dünyanın en tatlısı ağlama öldüğüme
Oy gençliğim, gençliğim neden benim çektiğim
Başak vermez dökülür her dem benim ektiğim
Hüküm Sahibi'nden yokladım sözü
Barışta olmanın şartları varmış
Hayırlı insanın tok olur gözü
Öksüzün hakkını öksüze vermiş
**
Dini dilini sormazmış kula
garibin halidir hep düşer yola
Her kim ki seferde çaresiz kala
Konuğum ol diyip bir yatak sermiş
**
Kusuru olanın arlıdır başı
Ne kafa yararmış ne de bir kaşı
Gönlüne getirip bir güzel huşu
Affettim hadi git azadsın dermiş
**
Umutsuz kalmayan bir yürek onda
Bir hayır ararmış her türlü sonda
Çareyi sorarken kâh şunda bunda
Rabb'ına güvenip göğsünü germiş
**
Vakarı unutmaz gönül eridir
Hak diyen sözleri daim yeridir
Kazanıp yediği alın teridir
İnsanı insanca kendinden görmüş
**
Dünyalık yüzünden kıymazmış cana
İftira edip de girmezmiş kana
Gerçekten kavuşup doğru imana
Durup önce kendi nefsini yermiş
**
Anayı babayı rahmetle korur
Verdiği sözünde sabırla durur
Cahille tartışmaz etmezmiş gurur
Allah'ın yoluna koyduğu, sermiş
**
Varlıkta darlıkta cimrilik etmez
Uçkuru çözmezmiş harama gitmez
Elçiler arası ayrılık tutmaz
Boş işlerden kaçıp hayıra durmuş
**
Duyunca titrermiş Allah adını
Dert etmez cahilin kınadığını
Emanetse korumuş her aldığını
Hikmeti gerçeği Ayet'ten sormuş
**
Adalet gerekmiş doğru her zaman
Aracı koymazmış gelse de güman
Anaya üf demez olsa da yaman
Zalime dur diyen sözleri sürmüş
**
Aykıri biliriz geçimdir hayat
Makul ol nefsine doğruyu dayat
Barış ülkesinde filizlen boy at
Kulluğu Allah'a has olan hürmüş