- Ana Sayfa
- Mesajlar
Bilk@
Üye
-
lütfen sizden çok rica ediyorum ders notlarını nerden indirebilirim....
-
Hic böyle bir evlenme olayi duydunuzmu?
Yüzü simsiyahtı. Ama kendisi boyamamıştı ki! Kaldı ki, kalbi bembeyazdı. Buna
rağmen onu basite alanlar vardı. Dedi ki:
-Ya Resûlallah, yüzümün siyahlığı cennete girmeme mani midir?
-Asla!
-O halde beni niçin insanlar hor görüyorlar, kimse bana niçin kızını vermiyor?
-Amir bin Vehebin evine git ve
Resûlullah selamı var, kerimeni bana nikahlamanı emretti de.
Siyah yüzlü genç hemen adrestedir. Kızın yanında babaya selamı aynen tebliğ
eder ve teklifi de açıkça anlatır.
Baba kızgın, hemen reddeder. Ancak, teklifi dinleyen kızcağız babasını ikaz
eder:
-Babacığım, vahiy gelir de sonra seni mahcup eder. Ne biliyorsun bu olayı
Rabbimin emretmediğini? Efendimiz (sav)in o emri tebliğ buyurmadığını?
Hemen git, Resûlullahtan özür dile ve beni o gence nikâhla. Resûlullahın
uygun bulduğunu ben de uygun bulurum.
Kızının ikazıyla mescide koşan baba özür diler:
-Söylediğinin doğru olup olmadığını bilmiyordum. Demek ki doğruymuş. Kızımı
verdim. Şu anda nikahlısıdır.
Efendimizin gence emri:
-Git, evini hazırla, aile oturacak şekilde döşe.
-Benim ev döşeyecek tek dirhemim bile yok!..
-Öyle ise Aliye, Osmana, Abdurrahman bin Avfa git. Onlar sana ikişer yüz
dirhem versinler.
Uçarcasına gider. Onların her biri, emredilenden fazla yardımda bulunurlar ve
sıra çarşının yolunu tutmaya gelmiştir. Bir ev hazırlamak için gerekli para elde
mevcut. Hele zevcesi, ümidinin de üstünde bir azizedir âdeta...
Çarşı yolunda hızla giderken kulağına bir ses gelir. Önce anlayamaz, duraklar
ve nefesi kesilircesine dinler. Evet, evet yanlış anlamamıştır, doğrudur. Ses
herkese ilan etmektedir:
-Ey kendini Allaha asker bilen Müslümanlar!
Derhal atınıza binin, cihada yönelin. Ordu mescidin dışında beklemektedir. Siz
böyle gün için varsınız dünyada! Düşman ani baskın yapacak!
Şimdi ne olacak?.. Cihada mı gitsin, evlenmeye mi?.. Yönünü hemen değiştirir,
demirciler çarşısına gider. İlk işi bir kılıç, sonra bir zırh, daha sonra da bir at
almak olur. Elindeki paranın hepsini de harcamıştır. Ama cihad için lazım olan
silahını da tamamlamıştır...
Sıçradığı atının üzerinde kuş gibi uçar, bekleyen orduya toz duman içinde
karışır.
-Bu genç, herhalde Bahreynden gelen biridir, derler. Ancak onun siyahlığını
fark eden Resûlullah Aleyhisselam:
-Sen Saad mısın? buyurur.
-Evet, deyince de dua eder:
-Ceddine saadetler!..
Kumlu çöllerden geçilir, tozlu yollardan gidilir ve nihayet düşmanla müthiş bir
savaş başlar... Herkes cesaretle ileri atılır. Ama içlerinden biri herkesten de
cesaretle atılır; saldırdığı tarafın adamlarını sağa sola püskürtür. Neden sonra
meydan sakinleşir, düşman kaçmış, müşrikler yok olmuşlardır. Şehitler tespit
edilirken, bir ses:
-Allahü Ekber! Evlenmek üzere olan Saad da şehit!
Efendimiz onun cesedi başına gelir, mahzun şekilde bakar:
-Seni Havz-ı Kevserimin başında bekleyeceğim!
Bir hayret nidası daha:
Allahü Ekber!
Sonra döner, oradakilere hitap eder:
-Kılıcını, mızrağını ve atını alın, kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin.
Babasına da deyin ki:
-Kızını vermekte tereddüt ettiğin siyah yüzlü gence Allahü Teâla cennet
hurilerini lâyık gördü!
Ve hayret nidaları birbirini takip eder:
-Allahü Ekber! Allahü Ekber!...
_________________
Hayatın lezzetini ,zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle
(farzları işlemekle)zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza
ediniz.Bediüzzaman
-
SA'D B. EBİ VAKKAS
Sa'd b. Ebî Vakkas Malik b. Vuheyb b. Abdi Menaf b. Zühre. Babası
Malik b. Vuheyb'dir. Malik'in künyesi Ebî Vakkas olup, Sa'd bu künyeye
nisbetle İbn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlüllah (s.a.s)'in annesi
Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi Rasûlüllah (s.a.s) ile
birleşmektedir. Sa'd'ın annesi Hamene binti Süfyan b. Ümeyye'dir. Sa'd (r.a),
ilk iman edenlerden biridir. Kendisinden yapılan rivayetlere göre o İslâmı
üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Zeyd
b. Harise'den sonra müslüman olmuşsa beşinci müslüman olmuş oluyor. Sa'd
(r.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o
zaman on yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir (İbn Sa'd, Tabakâtül-
Kübrâ, Beyrut (t.y), III, 139).
Sa'd (r.a) İslâma girişine sebep olan olayı şöyle anlatır: "Müslüman olmadan
önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu
arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına tabi oldum. Benden önce bu aya
kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talib ve
Ebû Bekir'di. Onlara ne kadar zamandan beri burada olduklarını sorduğumda,
onlar; "Bir saat kadardır" dediler. Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlüllah
(s.a.s) gizlice İslâm'a davette bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında
rastladım. İkindi namazını kılıyordu. Orada İslâmı kabul ettim. Benden önce bu
kimselerden başkası imân etmemişti" (İbnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 368).
Sa'd'ın müslüman olduğunu öğrenen annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu
atalarının dinine döndürebilmek için çareler aramaya başlamıştı. Sa'd'a, eğer
girdiği dinden dönmezse, yemeyip içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa'd,
annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden dönmeyeceğini söyledi.
Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve susuzluktan
bayılmıştı. Ayıldığında Sa'd ona; "Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir
versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim" demişti. Onun kararlılığını
gören annesi yemininden vazgeçmişti (Üsdül-Ğabe, aynı yer). Sa'd (r.a)
annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak
imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine
de tabi olamazdı. Sa'd (r.a) ve benzerlerinin karşılaşacağı bu gibi durumları
çözümlemek ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi
göndermişti: "Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi
bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme.
Dünya işlerinde onlara iyi davran..." (Lokman, 31 / 15).
Sa'd (r.a), Medine'ye hicrete kadar Mekke'de kalmıştır. Dolayısıyla müşrikler
tarafından uğradıkları bütün saldırı ve işkencelere diğer müslümanlarla birlikte
Mekke dönemi boyunca muhatab olduğu muhakkaktır. Mekke'de
müslümanlar, Mekke zorbalarının saldırılarından emin olmak için ibadetlerini
gizli ve tenha yerlerde ifa ediyorlardı. Bir gün Sa'd (r.a) arkadaşlarıyla birlikte
ibadet ederlerken müşriklerden bir grup onlara sataşarak İslâmla alay etmişler
ve onlara saldırmışlardı. Sa'd eline geçirdiği bir deve sırt kemiğini alıp
müşriklere karşılık vermiş ve onlardan birini yaralayarak kanlar içerisinde
bırakmıştı. İşte İslâm'da Allah için ilk akıtılan kan budur (Üsdü'l-Ğâbe, II, 367).
Sa'd (r.a) kardeşi Ümeyr (r.a) ile Medine'ye hicret ettiği zaman, kan davası
yüzünden Mekke'den kaçıp buraya yerleşmiş olan diğer kardeşleri Utbe'nin
evinde kalmaya başlamışlardı. Muahat olayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd'ı
Mus'ab b. Umeyr ile kardeş ilân etmişti. Başka bir rivayete göre de kardeş ilân
edildiği kimse Sa'd b. Mu'az'dır (İbn Sa'd, a.g.e., III, 139-140).
Medine'ye hicretle birlikte İslâm devlet olmuş ve kendini tehdit eden güçlere
karşı askerî faaliyetler başlamıştı. Bu çerçevede Mekke kervanlarına yönelik
askerî birlikler (seriyye) sevkediliyordu. İlk seriyye, Hicretin yedinci ayında
Mekke kervanının yolunu kesmek için otuz kişiden oluşan Hz. Hamza
komutasındaki seriyyedir. Sa'd (r.a)'da bu ilk askerî birliğe katılanlardandır
(İbn Sad, aynı yer) Bir ay sonra Ubeyde b. Haris komutasında gönderilen
seriyye Kureyş kervanıyla karşılaştığında ilk oku Sad b. Ebi Vakkas (r.a) atarak
çatışmayı başlatmıştı. Mekke'de Allah yolunda ilk kan akıtan kimse olma şerefi
Sa'd (r.a)'a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma şerefi de böylece
ona nasip olmuştur. Sa'd (r.a) şöyle demektedir: "Araplardan Allah yolunda ilk
ok atan kimse benim" (İbn Sa'd, aynı yer).
Aynı yılın Zilkade ayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd b. Ebi Vakkas'ı yirmi kişilik bir
askerî birliğe komutan tayin ederek el-Harrar mevkiine göndermişti. Bu
seriyyenin gayesi de Mekkelilere ait kervanı vurmaktı. Ancak kervan bir gün
önceden bu yerden hareket etmiş olduğu için, bir çatışma çıkmamıştı.
Rasûlüllah (s.a.s), sadece seriyyeler göndermekle yetinmiyor, bizzat
ordusunun başına geçerek seferler düzenliyordu. Bunlardan biri olan ve II.
Hicrî yılın Rebiu'l-Evvel ayında gerçekleştirilen Buvat gazvesinde, ordu
sancağını Sa'd taşımaktaydı (Taberi, Tarih, Beyrut 1967, II, 407). Peşinden
tehlikeli bir görevle Mekke ile Taif arasındaki Nahle mevkiine keşif maksadıyla
gönderilen Abdullah b. Cahş seriyyesine katılan Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'ın
bütün cihad faaliyetlerine aktif bir şekilde iştirak ettiği görülmektedir.
Bedir savaşında müşrik süvari birliğinin komutanı olan Sa'id b. el-As'ı öldürüp
kılıcını Rasûlüllah (s.a.s)'e getirmişti. O, Zülkife adındaki bu kılıcı ganimetlerin
dağıtılışında Sa'd'a vermişti.
Uhud savaşında, müşriklerin üstünlüğü ele geçirdiği ve müslümanların paniğe
kapılarak dağıldığı esnada Rasûlüllah (s.a.s)'in yanından ayrılmayıp gövdelerini
siper ederek onu korumaya çalışan bir kaç kişiden birisi Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)
idi. O, cesaretinden hiç bir şey kaybetmeden ok atmaya devam ediyordu. Sa'd
(r.a) ok atmakta mahirdi ve hedefini şaşırmıyordu. Rasûlüllah (s.a.s) ona ok
veriyor ve şöyle diyordu: "At Sa'd Anam babam sana feda olsun " (Müslim,
Fezâilü's-Sahabe, 5; İbn Sa'd, a.g.e., III,141; İbnül-Esîr, el-Kâmil,)i't-Tarih,
Beyrut 1979, II, 155). Rasûlüllah (s.a.s), övgü, rıza ve hoşnutluğu ifade eden
bu kelimeleri, ana ve babasını bir arada zikrederek başka hiç kimse için
kullanmamıştır (İbn Sa'd, aynı yer).
Sa'd (r.a)'ın Uhud günü gördüğü hizmet ve gösterdiği kahramanlık gerçekten
çok büyüktü. Onun bu günde tek başına bin ok attığı rivayet edilmektedir
(Üsdül-Ğâbe, II, 367).
O, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin fethi ve diğer gazvelerin tamamına
katılmıştır (İbn Sa'd, a.g.e., 111, 142).
Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (r.a)'a bey'at eden Sa'd
(r.a), Hz. Ömer döneminde aktif olarak devlet idaresinde görevler almıştır. Bu
dönemde onun en önemli görevlerinden birisi, asrın emperyalist süper
güçlerinden birisi olan İran imparatorluğunu çökerten Kadisiye ordusunun
kumandanlığıdır.
Bizansa yönelik askerî faaliyetler sürerken, İran topraklarına da seferler
yapılıyordu. Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde İranlıların elinde olan Irak'ın büyük
bir bölümü fethedilmişti. Hz. Ömer (r.a) iş başına geçtiği zaman İran'a karşı
kapsamlı ve netice alıcı bir askerî sefer düzenlenmesi için çalışmalara başladı.
Yapılan istişareler sonucunda Sa'd b. Ebî Vakkas'ın hazırlanan orduya komutan
tayin edilmesi kararlaştırıldı. Havâzin kabilelerinden zekât toplamak için bu
bölgede bulunan Sa'd, Medine'ye çağrılarak ordu ona teslim edildi. Sa'd
ordusuyla Irak'a doğru yürüyüşe geçerek Kadisiye mevkiinde kârargah kurdu.
İran şahı, müslümanlara karşı savaşmak üzere ünlü komutanı Rüstem'i
görevlendirmişti. Yapılan savaşı müslümanlar kazanmış ve İran toprakları İslâm
tebliğine açılmıştı. Sa'd hasta olduğu için bizzat savaşa iştirak edememiş ve
yüksekçe bir yerden, savaştın orduyu idare etmişti. Kadisiye ıaleri İslâm
ordularının kazandığı en parlak ve kesin zaferlerden biri olarak tarihe
geçmiştir.
Daha sonra Sa'd (r.a), Celula'ya yönelmiş ve burasını fethetmişti (H 16).
Celula'nın fethi bölgede büyük bir ihtida hareketini de peşinden getirmişti.
Daha sonra İran imparatorluk merkezi olan Medâin iki aylık bir kuşatmadan
sonra düşmüş, büyük meblağlarda ganimet ele geçmiş ve Kisra III. Yezducerd
buradan Hulvan'a kaçmıştı. Sa'd b. Ebi Vakkas, bir ordu göndererek sulh
yoluyla burayı fethetmişti. Yezducerd ise İsfahan bölgesine kaçarak orada
tutunmaya çalışmıştır.
Sa'd (r.a), Medâin'e yerleşerek, fethedilen toprakların idarî yapısını
oluşturmaya çalıştı. Medâin'in havası, askerlerin sıhhatini olumsuz yönde
etkilediği için, Hz. Ömer (r.a)'ın onayı alınarak yerleşime ve ordunun askerî
stratejisine uygun bir konumda olan Küfe, ordugâh şehir haline getirildi. Sa'd
bölge valisi olarak Kûfe'de üç buçuk yıl kalmıştır. O, tekrar toparlanıp
kaybettikleri yerleri geri almak için hazırlıklara girişen İranlıların hareketlerini
takip ediyor ve gerekli askerî önlemleri almaya çalışıyordu. Ancak tam bu
sıralarda Kûfe'de bir topluluk, Hz. Sa'd'ı ganimetleri adil dağıtmadığı ve gaza
işlerinde gevşek davrandığı yolunda iddialarla Hz. Ömer (r.a)'a şikayet etti.
Ayrıca onun namaz kıldırış tarzını da beğenmiyorlardı. Hz. Ömer (r.a) meseleyi
inceletmiş; yapılan şikayetlerin asılsız olduğunu anlamış olmakla birlikte,
maslahatı gözeterek onu geri çağırmıştı (Asr-ı Saadet, I, 432 vd.).
Hz. Ömer (r.a), kendisinden sonra halife seçimini gerçekleştirmek için altı kişilik
bir şûra oluşturmuştu. Sa'd (r.a) da bunlar arasındaydı. Hz. Ömer (r.a)'in
vefatından sonra halife tayini için müzakereler başladığı zaman Sa'd,
Abdurrahman b. Avf lehine adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.
Hz. Osman (r.a), halife seçildiği zaman; Ömer (r.a)'in vasiyetine uyarak Sa'd'ı
Küfe valiliğine tayin etti. Ancak, bu seferki Küfe valiliği de fazla sürmemiştir.
O, hazineden borç olarak almış olduğu bir miktar parayı geri ödemekte zorluk
çekince, hazine emini Abdullah İbn Mes'ud tarafından Halifeye şikayet edilmiş;
bu şikayet üzerine Osman (r.a), onu Küfe valiliğinden azletmişti. Bunun
üzerine Sa'd (r.a) Medine yakınlarındaki Akik vadisinde bulunan çiftliğindeki
evine yerleşmiş ve ziraatle uğraşmaya başlamıştır.
Sa'd (r.a), Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilişiyle başlayan fitne ve ihtilaflardan
tamamen uzak kalmaya gayret etmiştir. O, müslümanlar arasında kan
dökülmesinden çok rahatsız oluyor ve taraflardan kendisine gelen teklifleri
geri çeviriyordu. O, ümmetin üzerinde anlaştığı bir halife ortaya çıkıncaya
kadar kendisine hiç bir şeyden bahsedilmemesini istemişti. Sa'd (r.a), gruplar
arasında verilen mücadelelerde kimin haklı kimin haksız olduğunun açıklığa
kavuşturulmasının mümkün olmadığını bildiği ve haksız yere bir müslümanın
kanını akıtmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. O, kendisine gelenlere
şöyle diyordu: "Bana, iki gözü, dili ve iki dudağı olan ve şu kâfirdir, şu
mü'mindir diyen bir kılıç getirilinceye kadar asla kimseyle savaşmam" (İbn Sa'd,
a.g.e., III,143; Üsdül-Ğâbe, II, 368).
Sa'd (r.a), güçlü bir kişiliğe ve siyasî desteğe sahip olduğu halde, riyaset
çekişmelerinin içine girmekten ömrünün son günlerine kadar kaçınmıştır. Oğlu
Ömer ve kardeşinin oğlu Haşim gidip ona; "Yüz bin kılış sahibi var ki, hepsi seni
hilafet için en liyakatli adam tanıyor" dediklerinde onun buna verdiği cevap şu
olmuştu:
"Bu sizin yüz bin kılıcınızdan daha kuvvetli tek bir kılıç, mü'mine çekilince onu
kesmeyen, kâfire karşı sıyrılınca onu kesen kılıçtır" (Asrı Saadet, I, 436). Onun
bu anlamlı sözleri, müslümanların birbirlerine zarar vermelerine karşı ne kadar
hassas olduğunu ifade etmektedir.
Sa'd (r.a), Hicrî 55 yılında ikâmet etmekte olduğu Medine'nin dışındaki Akik
vadisinde vefat etmiştir. Onun vefat tarihi hakkında, 54 ila 58 tarihleri
arasında değişen farklı rivâyetler bulunmaktadır (Üsdül-Ğâbe, II, 369).
Sa'd (r.a)'ın cenazesi Medine'ye on mil kadar uzaklıkta olan Akik vadisindeki
evinden alınarak Medine'ye getirilmiş ve Mescid-i Nebi de kılınan namazdan
sonra, Bâkî mezarlığına defnedilmiştir (İbn Sa'd, III,148). Cenaze namazını
Emevilerin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştır. Rasûlüllah (s.a.s)'in
zevceleri de namaza iştirak etmişlerdi (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).
Sa'd (r.a), vefat edeceğini anladığı zaman yünden mamül cübbesini getirtmiş
ve ölünce onunla kefenlenmesini vasiyet etmişti. Bunun sebebi olarak, Bedir
gününde müşriklerle karşılaştığı zaman onu giymekte olduğunu ve bundan
dolayı bu cübbesini çok sevdiğini söylemiştir (Üsdül-Ğâbe, aynı' yer). İbnül
Esir'in kaydettiği, Sa'd (r.a)'ın oğlu Âmir'den nakledilen rivayete göre Sa'd
(r.a) Muhacirlerden en son vefat eden kimsedir (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).
Sa'd (r.a), Ashabın seçkinlerinden biri olup sağlığında Cennetle müjdelenen on
kişi arasındadır. Yine tarihe şûrâ olayı olarak geçen ve Hz. Osman (r.a)'ın halife
seçilmesini gerçekleştiren Hz. Ömer (r.a)'ın oluşturduğu altı kişilik şûrânın
içinde bulunmaktaydı. O, ilk iman eden bir kaç kişiden biri olarak Mekke
döneminin sıkıntılarına Rasûlüllah (s.a.s)'in yanından ayrılmayarak göğüs
germişti. Kıyamete kadar devam edecek olan cihad hareketi için, müslümanları
taciz eden kâfirlere saldırarak ilk kanı akıtan odur. Yine Medine döneminin
başlarında kâfirlere karşı ilk oku atan kimse olma şerefi de ona aittir. Sa'd
(r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'in bütün gazalarına, katılmış, Bedir'de büyük
yararlılıklar göstermiştir. Allah yolunda, İslâm dışı nizamları yok etmek için
canını feda etmeye her zaman hazır olduğunu pratik bir şekilde ortaya
koymuştur. Uhud gününde müslümanlar dağıldığı zaman Rasûlüllah (s.a.s)'i
canlarını feda etme pahasına sonuna kadar korumaya çalışan bir kaç kişiden
biri de odur. O, müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s)'i öldürmek için yaptıkları
hamleleri, attığı oklarla sonuçsuz bırakmıştı. İşte Rasûlüllah (s.a.s) bu kritik
anda onun gösterdiği sebat ve yararlılıktan dolayı onu başka hiç bir kimseyi
övmediği bir şekilde "Ânam babam sana feda olsun, At" (Müslim, Fezailu's-
Sahabe, 5) diyerek övmüş ve bunu defalarca tekrarlamıştı. Ve yine onun için
dua ederek şöyle demişti: "Allahım! Sa'd dua ettiği zaman onun duasını kabul
et ". Bu dua çerçevesinde Sa'd (r.a)'ın yaptığı bütün dualar gerçekleşmekteydi
(Üsdül-Ğâbe, II, 366-369; İbn Sa'd, III,139 vd.).
Sa'd (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'i korumak ve ona gelebilecek zararları engellemek
için sürekli gayret içerisinde bulunmaktaydı. Aişe (r.an) şöyle
anlatmaktadır: "Rasûlüllah (s.a.s) Medine'ye gelişinde bir gece uyuyamadı
ve; "Keşke ashabımdan Salih bir zat bu gece beni korusa"dedi. Biz bu
durumda iken dışarıdan bir silah hışırtısı duyduk. Rasûlüllah (s.a.s); "Kim o?"
dedi. Gelen zat; "Sa'd b. Ebi Vakkas'ım" karşılığını verdi. Rasûlüllah (s.a.s),
ona; "Neden buraya geldin?" diye sorduğunda Sa'd, şöyle cevap verdi: "İçime
Rasûlüllah (s.a.s) hakkında bir korku düştü de onu korumak için geldim".
Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s) ona dua etti ve sonra da uyudu" (Müslim,
Fedâilu's-Sahabe, 5). İşte Rasûlüllah (s.a.s)'in kendisi için duyduğu endişeyi
Allah Teâlâ bu seçkin insanın kalbine ilham etmiş ve onu Rasûlünü korumak
için harekete geçirmişti. Buradan, Sa'd (r.a)'in, İslâm davasını yüceltmek ve
düşman güçlerin ona karşı komplolarını engellemek için o kadar büyük bir
özveriyle çatıştığı açıkça anlaşılmaktadır. Onun Rasûlüllah (s.a.s)'e karşı
duyduğu sevginin sınırsızlığı, Uhud'da olduğu gibi daha sonraları da onu kendi
nefsini feda ederek korumaya sevketmiştir.
Sa'd (r.a), hakkında âyet nazil olan sahabilerden biri olma şerefine de sahiptir.
O, "Benim hakkımda dört âyet nazil olmuştur" (Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5)
demektedir. Bu âyetlerden bir tanesi, Mekkeli müşriklerin Rasûlüllah
(s.a.s)'den yanındaki, ona iman etmiş güçsüz kimseleri kovmasını istemeleri
üzerine nazil olan, Allah rızasını dileyerek akşam sabah ona dua eden kimseleri
kovma" ayetidir (el-Enam, 6/52; Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5; diğer âyetler
şunlardır: el-Enfal, 8/1; Lokman, 31/15; el-Maide, 5/9).
Sa'd (r.a), devrin putperest-müşrik süper güçlerinden biri olan İran
İmparatorluğunu çökerten ve böylece İslâmın kitlelere tebliği önündeki büyük
engellerden birisini ortadan kaldıran İslâm tarihinin en önemli savaşlarından
biri olan Kadisiye savaşının komutanıydı. O, kendisine verilen görevi hakkıyla
yerine getirip, Kisranın saraylarını ve hazinelerini ele geçirmiş ve yapılacak fetih
hareketlerine yeni bir boyut kazandırmıştı. Böyle güçlü bir askerî yeteneğe ve
siyasî güce sahip olmasına rağmen; bu, onun sade ve zahidâne yaşayışına hiç
bir tesirde bulunamamıştı. Her zaman, ümmetin gerçek temsilcileri olan
idarecilerin verdiği görevleri hakkıyla yerine getirmeye çalışmış, bu görevlerden
azledildiği zaman kalbinde hiç bir eziklik ve kırgınlık hissetmeden köşesine
çekilmiştir. Şunu söylemek mümkündür ki; Sa'd (r.a), İslâm binasının sağlam
temeller üzerine oturtulmasındaki temel taşlardan birisidir.
Sa'd (r.a)'dan çok sayıda hadis rivayet edilmiştir. Ondan, İbn Ömer, İbn
Abbas, Cabir b. Semure, Sâib b. Yezid, Aişe (r.a), Said İbn Müseyyeb, Ebu
Osman en-Nehdî, İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, Kays b. Ebi Hazm ve
diğerleri hadis rivayet etmişlerdir. Ayrıca, Amir, Mus'ab, Muhammed, İbrahim
ve Aişe'de babaları olan Sa'd (r.a)'dan hadis rivayetinde bulunmuşlardır (Üsdül-
Ğâbe, II, 369). O hadis rivayeti konusunda çok itimat edilenlerden birisidir.
Rasûlüllah (s.a.s)'e atfedilen hadisler hakkında çok titiz ve hassas davranan
Hz. Ömer (r.a)'ın oğluna söylediği; "Oğlum, şa'd, Rasûlûllah'dan bir rivayette
bulundu mu, artık o meseleyi bir başkasına sorma" sözü onun bu konudaki
güvenilirliğini açıkça ortaya koymaktadır (Asrı Saadet, I, 437-438). Sa'd (r.a),
orta boylu, güçlü, büyük kafalı, sert elli bir vücud yapısına sahip olup,
sempatik bir kişiliği vardı (Asrı Saadet, I, 440; farklı bir rivayet için bk. Üsdü'l-
Ğâbe, II, 368).
Sa'd (r.a), sekiz evlilik yapmış olup; bu evliliklerinde, on yedisi kız, on yedisi de
erkek olmak üzere otuz dört çocuğa sahip olmuştu (Asr-ı Saadet, I, 441).
-
Ellerine sağlık heralde kaçak içiyor
-
Allah razı olsun kardeşim
-
Allah razı olsun çok güzel böyle resimleri görünce cehennemi hatırlıyoruz.
-
Ellerine sağlık
-
Ellerine sağlık kardeşim
-
A.s kardeşim Allah razı olsun Ellerine saüğlık
-
Allah razı olsun abim arkadaşlarla bildiğimiz kelimeleri çıkarmaya çalıştık ama genede istediğimiz gibi okuyamadık
-
Allah razı olsun. Ellerine sağlık
-
Allah razı olsun Ellerine sağlık....
-
Ellerine sağlık kardeşim.......
-
Allah razı olsun kardeşim.......
-
]
Amin)Allah razı olsun abim
-
Allah razı olsun abim eline canına sağlık
-
Allah razı olsun kardeşim aslında farkında olmadığımız o kadar çok şey varki ama yazmakla bitmez......Selam ve Dua ile