Bilk@

Bilk@

Üye
09.06.2005
Er
170
Hakkında

#15.01.2011 15:06 0 0 0
  • Hic böyle bir evlenme olayi duydunuzmu?

    Yüzü simsiyahtı. Ama kendisi boyamamıştı ki! Kaldı ki, kalbi bembeyazdı. Buna

    rağmen onu basite alanlar vardı. Dedi ki:

    -Ya Resûlallah, yüzümün siyahlığı cennete girmeme mani midir?

    -Asla!

    -O halde beni niçin insanlar hor görüyorlar, kimse bana niçin kızını vermiyor?

    -Amir bin Vehebin evine git ve

    Resûlullah selamı var, kerimeni bana nikahlamanı emretti de.

    Siyah yüzlü genç hemen adrestedir. Kızın yanında babaya selamı aynen tebliğ

    eder ve teklifi de açıkça anlatır.

    Baba kızgın, hemen reddeder. Ancak, teklifi dinleyen kızcağız babasını ikaz

    eder:

    -Babacığım, vahiy gelir de sonra seni mahcup eder. Ne biliyorsun bu olayı

    Rabbimin emretmediğini? Efendimiz (sav)in o emri tebliğ buyurmadığını?

    Hemen git, Resûlullahtan özür dile ve beni o gence nikâhla. Resûlullahın

    uygun bulduğunu ben de uygun bulurum.

    Kızının ikazıyla mescide koşan baba özür diler:

    -Söylediğinin doğru olup olmadığını bilmiyordum. Demek ki doğruymuş. Kızımı

    verdim. Şu anda nikahlısıdır.

    Efendimizin gence emri:

    -Git, evini hazırla, aile oturacak şekilde döşe.

    -Benim ev döşeyecek tek dirhemim bile yok!..

    -Öyle ise Aliye, Osmana, Abdurrahman bin Avfa git. Onlar sana ikişer yüz

    dirhem versinler.

    Uçarcasına gider. Onların her biri, emredilenden fazla yardımda bulunurlar ve

    sıra çarşının yolunu tutmaya gelmiştir. Bir ev hazırlamak için gerekli para elde

    mevcut. Hele zevcesi, ümidinin de üstünde bir azizedir âdeta...

    Çarşı yolunda hızla giderken kulağına bir ses gelir. Önce anlayamaz, duraklar

    ve nefesi kesilircesine dinler. Evet, evet yanlış anlamamıştır, doğrudur. Ses

    herkese ilan etmektedir:

    -Ey kendini Allaha asker bilen Müslümanlar!

    Derhal atınıza binin, cihada yönelin. Ordu mescidin dışında beklemektedir. Siz

    böyle gün için varsınız dünyada! Düşman ani baskın yapacak!

    Şimdi ne olacak?.. Cihada mı gitsin, evlenmeye mi?.. Yönünü hemen değiştirir,

    demirciler çarşısına gider. İlk işi bir kılıç, sonra bir zırh, daha sonra da bir at

    almak olur. Elindeki paranın hepsini de harcamıştır. Ama cihad için lazım olan

    silahını da tamamlamıştır...

    Sıçradığı atının üzerinde kuş gibi uçar, bekleyen orduya toz duman içinde

    karışır.

    -Bu genç, herhalde Bahreynden gelen biridir, derler. Ancak onun siyahlığını

    fark eden Resûlullah Aleyhisselam:

    -Sen Saad mısın? buyurur.

    -Evet, deyince de dua eder:

    -Ceddine saadetler!..

    Kumlu çöllerden geçilir, tozlu yollardan gidilir ve nihayet düşmanla müthiş bir

    savaş başlar... Herkes cesaretle ileri atılır. Ama içlerinden biri herkesten de

    cesaretle atılır; saldırdığı tarafın adamlarını sağa sola püskürtür. Neden sonra

    meydan sakinleşir, düşman kaçmış, müşrikler yok olmuşlardır. Şehitler tespit

    edilirken, bir ses:

    -Allahü Ekber! Evlenmek üzere olan Saad da şehit!

    Efendimiz onun cesedi başına gelir, mahzun şekilde bakar:

    -Seni Havz-ı Kevserimin başında bekleyeceğim!

    Bir hayret nidası daha:

    Allahü Ekber!

    Sonra döner, oradakilere hitap eder:

    -Kılıcını, mızrağını ve atını alın, kendisini gönüllü olarak isteyen kızcağıza verin.

    Babasına da deyin ki:

    -Kızını vermekte tereddüt ettiğin siyah yüzlü gence Allahü Teâla cennet

    hurilerini lâyık gördü!

    Ve hayret nidaları birbirini takip eder:

    -Allahü Ekber! Allahü Ekber!...


    _________________
    Hayatın lezzetini ,zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle

    (farzları işlemekle)zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza

    ediniz.Bediüzzaman
#06.01.2006 14:29 0 0 0
  • SA'D B. EBİ VAKKAS



    Sa'd b. Ebî Vakkas Malik b. Vuheyb b. Abdi Menaf b. Zühre. Babası

    Malik b. Vuheyb'dir. Malik'in künyesi Ebî Vakkas olup, Sa'd bu künyeye

    nisbetle İbn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlüllah (s.a.s)'in annesi

    Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi Rasûlüllah (s.a.s) ile

    birleşmektedir. Sa'd'ın annesi Hamene binti Süfyan b. Ümeyye'dir. Sa'd (r.a),

    ilk iman edenlerden biridir. Kendisinden yapılan rivayetlere göre o İslâmı

    üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Zeyd

    b. Harise'den sonra müslüman olmuşsa beşinci müslüman olmuş oluyor. Sa'd

    (r.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o

    zaman on yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir (İbn Sa'd, Tabakâtül-

    Kübrâ, Beyrut (t.y), III, 139).

    Sa'd (r.a) İslâma girişine sebep olan olayı şöyle anlatır: "Müslüman olmadan

    önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu

    arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına tabi oldum. Benden önce bu aya

    kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talib ve

    Ebû Bekir'di. Onlara ne kadar zamandan beri burada olduklarını sorduğumda,

    onlar; "Bir saat kadardır" dediler. Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlüllah

    (s.a.s) gizlice İslâm'a davette bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında

    rastladım. İkindi namazını kılıyordu. Orada İslâmı kabul ettim. Benden önce bu

    kimselerden başkası imân etmemişti" (İbnül-Esir, Üsdül-Ğâbe, II, 368).

    Sa'd'ın müslüman olduğunu öğrenen annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu

    atalarının dinine döndürebilmek için çareler aramaya başlamıştı. Sa'd'a, eğer

    girdiği dinden dönmezse, yemeyip içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa'd,

    annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden dönmeyeceğini söyledi.

    Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve susuzluktan

    bayılmıştı. Ayıldığında Sa'd ona; "Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir

    versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim" demişti. Onun kararlılığını

    gören annesi yemininden vazgeçmişti (Üsdül-Ğabe, aynı yer). Sa'd (r.a)

    annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak

    imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine

    de tabi olamazdı. Sa'd (r.a) ve benzerlerinin karşılaşacağı bu gibi durumları

    çözümlemek ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi

    göndermişti: "Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi

    bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme.

    Dünya işlerinde onlara iyi davran..." (Lokman, 31 / 15).

    Sa'd (r.a), Medine'ye hicrete kadar Mekke'de kalmıştır. Dolayısıyla müşrikler

    tarafından uğradıkları bütün saldırı ve işkencelere diğer müslümanlarla birlikte

    Mekke dönemi boyunca muhatab olduğu muhakkaktır. Mekke'de

    müslümanlar, Mekke zorbalarının saldırılarından emin olmak için ibadetlerini

    gizli ve tenha yerlerde ifa ediyorlardı. Bir gün Sa'd (r.a) arkadaşlarıyla birlikte

    ibadet ederlerken müşriklerden bir grup onlara sataşarak İslâmla alay etmişler

    ve onlara saldırmışlardı. Sa'd eline geçirdiği bir deve sırt kemiğini alıp

    müşriklere karşılık vermiş ve onlardan birini yaralayarak kanlar içerisinde

    bırakmıştı. İşte İslâm'da Allah için ilk akıtılan kan budur (Üsdü'l-Ğâbe, II, 367).

    Sa'd (r.a) kardeşi Ümeyr (r.a) ile Medine'ye hicret ettiği zaman, kan davası

    yüzünden Mekke'den kaçıp buraya yerleşmiş olan diğer kardeşleri Utbe'nin

    evinde kalmaya başlamışlardı. Muahat olayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd'ı

    Mus'ab b. Umeyr ile kardeş ilân etmişti. Başka bir rivayete göre de kardeş ilân

    edildiği kimse Sa'd b. Mu'az'dır (İbn Sa'd, a.g.e., III, 139-140).

    Medine'ye hicretle birlikte İslâm devlet olmuş ve kendini tehdit eden güçlere

    karşı askerî faaliyetler başlamıştı. Bu çerçevede Mekke kervanlarına yönelik

    askerî birlikler (seriyye) sevkediliyordu. İlk seriyye, Hicretin yedinci ayında

    Mekke kervanının yolunu kesmek için otuz kişiden oluşan Hz. Hamza

    komutasındaki seriyyedir. Sa'd (r.a)'da bu ilk askerî birliğe katılanlardandır

    (İbn Sad, aynı yer) Bir ay sonra Ubeyde b. Haris komutasında gönderilen

    seriyye Kureyş kervanıyla karşılaştığında ilk oku Sad b. Ebi Vakkas (r.a) atarak

    çatışmayı başlatmıştı. Mekke'de Allah yolunda ilk kan akıtan kimse olma şerefi

    Sa'd (r.a)'a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma şerefi de böylece

    ona nasip olmuştur. Sa'd (r.a) şöyle demektedir: "Araplardan Allah yolunda ilk

    ok atan kimse benim" (İbn Sa'd, aynı yer).

    Aynı yılın Zilkade ayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd b. Ebi Vakkas'ı yirmi kişilik bir

    askerî birliğe komutan tayin ederek el-Harrar mevkiine göndermişti. Bu

    seriyyenin gayesi de Mekkelilere ait kervanı vurmaktı. Ancak kervan bir gün

    önceden bu yerden hareket etmiş olduğu için, bir çatışma çıkmamıştı.

    Rasûlüllah (s.a.s), sadece seriyyeler göndermekle yetinmiyor, bizzat

    ordusunun başına geçerek seferler düzenliyordu. Bunlardan biri olan ve II.

    Hicrî yılın Rebiu'l-Evvel ayında gerçekleştirilen Buvat gazvesinde, ordu

    sancağını Sa'd taşımaktaydı (Taberi, Tarih, Beyrut 1967, II, 407). Peşinden

    tehlikeli bir görevle Mekke ile Taif arasındaki Nahle mevkiine keşif maksadıyla

    gönderilen Abdullah b. Cahş seriyyesine katılan Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'ın

    bütün cihad faaliyetlerine aktif bir şekilde iştirak ettiği görülmektedir.


    Bedir savaşında müşrik süvari birliğinin komutanı olan Sa'id b. el-As'ı öldürüp

    kılıcını Rasûlüllah (s.a.s)'e getirmişti. O, Zülkife adındaki bu kılıcı ganimetlerin

    dağıtılışında Sa'd'a vermişti.

    Uhud savaşında, müşriklerin üstünlüğü ele geçirdiği ve müslümanların paniğe

    kapılarak dağıldığı esnada Rasûlüllah (s.a.s)'in yanından ayrılmayıp gövdelerini

    siper ederek onu korumaya çalışan bir kaç kişiden birisi Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)

    idi. O, cesaretinden hiç bir şey kaybetmeden ok atmaya devam ediyordu. Sa'd

    (r.a) ok atmakta mahirdi ve hedefini şaşırmıyordu. Rasûlüllah (s.a.s) ona ok

    veriyor ve şöyle diyordu: "At Sa'd Anam babam sana feda olsun " (Müslim,

    Fezâilü's-Sahabe, 5; İbn Sa'd, a.g.e., III,141; İbnül-Esîr, el-Kâmil,)i't-Tarih,

    Beyrut 1979, II, 155). Rasûlüllah (s.a.s), övgü, rıza ve hoşnutluğu ifade eden

    bu kelimeleri, ana ve babasını bir arada zikrederek başka hiç kimse için

    kullanmamıştır (İbn Sa'd, aynı yer).

    Sa'd (r.a)'ın Uhud günü gördüğü hizmet ve gösterdiği kahramanlık gerçekten

    çok büyüktü. Onun bu günde tek başına bin ok attığı rivayet edilmektedir

    (Üsdül-Ğâbe, II, 367).

    O, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin fethi ve diğer gazvelerin tamamına

    katılmıştır (İbn Sa'd, a.g.e., 111, 142).

    Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (r.a)'a bey'at eden Sa'd

    (r.a), Hz. Ömer döneminde aktif olarak devlet idaresinde görevler almıştır. Bu

    dönemde onun en önemli görevlerinden birisi, asrın emperyalist süper

    güçlerinden birisi olan İran imparatorluğunu çökerten Kadisiye ordusunun

    kumandanlığıdır.

    Bizansa yönelik askerî faaliyetler sürerken, İran topraklarına da seferler

    yapılıyordu. Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde İranlıların elinde olan Irak'ın büyük

    bir bölümü fethedilmişti. Hz. Ömer (r.a) iş başına geçtiği zaman İran'a karşı

    kapsamlı ve netice alıcı bir askerî sefer düzenlenmesi için çalışmalara başladı.

    Yapılan istişareler sonucunda Sa'd b. Ebî Vakkas'ın hazırlanan orduya komutan

    tayin edilmesi kararlaştırıldı. Havâzin kabilelerinden zekât toplamak için bu

    bölgede bulunan Sa'd, Medine'ye çağrılarak ordu ona teslim edildi. Sa'd

    ordusuyla Irak'a doğru yürüyüşe geçerek Kadisiye mevkiinde kârargah kurdu.

    İran şahı, müslümanlara karşı savaşmak üzere ünlü komutanı Rüstem'i

    görevlendirmişti. Yapılan savaşı müslümanlar kazanmış ve İran toprakları İslâm

    tebliğine açılmıştı. Sa'd hasta olduğu için bizzat savaşa iştirak edememiş ve

    yüksekçe bir yerden, savaştın orduyu idare etmişti. Kadisiye ıaleri İslâm

    ordularının kazandığı en parlak ve kesin zaferlerden biri olarak tarihe

    geçmiştir.

    Daha sonra Sa'd (r.a), Celula'ya yönelmiş ve burasını fethetmişti (H 16).

    Celula'nın fethi bölgede büyük bir ihtida hareketini de peşinden getirmişti.

    Daha sonra İran imparatorluk merkezi olan Medâin iki aylık bir kuşatmadan

    sonra düşmüş, büyük meblağlarda ganimet ele geçmiş ve Kisra III. Yezducerd

    buradan Hulvan'a kaçmıştı. Sa'd b. Ebi Vakkas, bir ordu göndererek sulh

    yoluyla burayı fethetmişti. Yezducerd ise İsfahan bölgesine kaçarak orada

    tutunmaya çalışmıştır.

    Sa'd (r.a), Medâin'e yerleşerek, fethedilen toprakların idarî yapısını

    oluşturmaya çalıştı. Medâin'in havası, askerlerin sıhhatini olumsuz yönde

    etkilediği için, Hz. Ömer (r.a)'ın onayı alınarak yerleşime ve ordunun askerî

    stratejisine uygun bir konumda olan Küfe, ordugâh şehir haline getirildi. Sa'd

    bölge valisi olarak Kûfe'de üç buçuk yıl kalmıştır. O, tekrar toparlanıp

    kaybettikleri yerleri geri almak için hazırlıklara girişen İranlıların hareketlerini

    takip ediyor ve gerekli askerî önlemleri almaya çalışıyordu. Ancak tam bu

    sıralarda Kûfe'de bir topluluk, Hz. Sa'd'ı ganimetleri adil dağıtmadığı ve gaza

    işlerinde gevşek davrandığı yolunda iddialarla Hz. Ömer (r.a)'a şikayet etti.

    Ayrıca onun namaz kıldırış tarzını da beğenmiyorlardı. Hz. Ömer (r.a) meseleyi

    inceletmiş; yapılan şikayetlerin asılsız olduğunu anlamış olmakla birlikte,

    maslahatı gözeterek onu geri çağırmıştı (Asr-ı Saadet, I, 432 vd.).

    Hz. Ömer (r.a), kendisinden sonra halife seçimini gerçekleştirmek için altı kişilik

    bir şûra oluşturmuştu. Sa'd (r.a) da bunlar arasındaydı. Hz. Ömer (r.a)'in

    vefatından sonra halife tayini için müzakereler başladığı zaman Sa'd,

    Abdurrahman b. Avf lehine adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.

    Hz. Osman (r.a), halife seçildiği zaman; Ömer (r.a)'in vasiyetine uyarak Sa'd'ı

    Küfe valiliğine tayin etti. Ancak, bu seferki Küfe valiliği de fazla sürmemiştir.

    O, hazineden borç olarak almış olduğu bir miktar parayı geri ödemekte zorluk

    çekince, hazine emini Abdullah İbn Mes'ud tarafından Halifeye şikayet edilmiş;

    bu şikayet üzerine Osman (r.a), onu Küfe valiliğinden azletmişti. Bunun

    üzerine Sa'd (r.a) Medine yakınlarındaki Akik vadisinde bulunan çiftliğindeki

    evine yerleşmiş ve ziraatle uğraşmaya başlamıştır.

    Sa'd (r.a), Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilişiyle başlayan fitne ve ihtilaflardan

    tamamen uzak kalmaya gayret etmiştir. O, müslümanlar arasında kan

    dökülmesinden çok rahatsız oluyor ve taraflardan kendisine gelen teklifleri

    geri çeviriyordu. O, ümmetin üzerinde anlaştığı bir halife ortaya çıkıncaya

    kadar kendisine hiç bir şeyden bahsedilmemesini istemişti. Sa'd (r.a), gruplar

    arasında verilen mücadelelerde kimin haklı kimin haksız olduğunun açıklığa

    kavuşturulmasının mümkün olmadığını bildiği ve haksız yere bir müslümanın

    kanını akıtmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. O, kendisine gelenlere

    şöyle diyordu: "Bana, iki gözü, dili ve iki dudağı olan ve şu kâfirdir, şu

    mü'mindir diyen bir kılıç getirilinceye kadar asla kimseyle savaşmam" (İbn Sa'd,

    a.g.e., III,143; Üsdül-Ğâbe, II, 368).

    Sa'd (r.a), güçlü bir kişiliğe ve siyasî desteğe sahip olduğu halde, riyaset

    çekişmelerinin içine girmekten ömrünün son günlerine kadar kaçınmıştır. Oğlu

    Ömer ve kardeşinin oğlu Haşim gidip ona; "Yüz bin kılış sahibi var ki, hepsi seni

    hilafet için en liyakatli adam tanıyor" dediklerinde onun buna verdiği cevap şu

    olmuştu:

    "Bu sizin yüz bin kılıcınızdan daha kuvvetli tek bir kılıç, mü'mine çekilince onu

    kesmeyen, kâfire karşı sıyrılınca onu kesen kılıçtır" (Asrı Saadet, I, 436). Onun

    bu anlamlı sözleri, müslümanların birbirlerine zarar vermelerine karşı ne kadar

    hassas olduğunu ifade etmektedir.

    Sa'd (r.a), Hicrî 55 yılında ikâmet etmekte olduğu Medine'nin dışındaki Akik

    vadisinde vefat etmiştir. Onun vefat tarihi hakkında, 54 ila 58 tarihleri

    arasında değişen farklı rivâyetler bulunmaktadır (Üsdül-Ğâbe, II, 369).

    Sa'd (r.a)'ın cenazesi Medine'ye on mil kadar uzaklıkta olan Akik vadisindeki

    evinden alınarak Medine'ye getirilmiş ve Mescid-i Nebi de kılınan namazdan

    sonra, Bâkî mezarlığına defnedilmiştir (İbn Sa'd, III,148). Cenaze namazını

    Emevilerin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştır. Rasûlüllah (s.a.s)'in

    zevceleri de namaza iştirak etmişlerdi (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).

    Sa'd (r.a), vefat edeceğini anladığı zaman yünden mamül cübbesini getirtmiş

    ve ölünce onunla kefenlenmesini vasiyet etmişti. Bunun sebebi olarak, Bedir

    gününde müşriklerle karşılaştığı zaman onu giymekte olduğunu ve bundan

    dolayı bu cübbesini çok sevdiğini söylemiştir (Üsdül-Ğâbe, aynı' yer). İbnül

    Esir'in kaydettiği, Sa'd (r.a)'ın oğlu Âmir'den nakledilen rivayete göre Sa'd

    (r.a) Muhacirlerden en son vefat eden kimsedir (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).


    Sa'd (r.a), Ashabın seçkinlerinden biri olup sağlığında Cennetle müjdelenen on

    kişi arasındadır. Yine tarihe şûrâ olayı olarak geçen ve Hz. Osman (r.a)'ın halife

    seçilmesini gerçekleştiren Hz. Ömer (r.a)'ın oluşturduğu altı kişilik şûrânın

    içinde bulunmaktaydı. O, ilk iman eden bir kaç kişiden biri olarak Mekke

    döneminin sıkıntılarına Rasûlüllah (s.a.s)'in yanından ayrılmayarak göğüs

    germişti. Kıyamete kadar devam edecek olan cihad hareketi için, müslümanları

    taciz eden kâfirlere saldırarak ilk kanı akıtan odur. Yine Medine döneminin

    başlarında kâfirlere karşı ilk oku atan kimse olma şerefi de ona aittir. Sa'd

    (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'in bütün gazalarına, katılmış, Bedir'de büyük

    yararlılıklar göstermiştir. Allah yolunda, İslâm dışı nizamları yok etmek için

    canını feda etmeye her zaman hazır olduğunu pratik bir şekilde ortaya

    koymuştur. Uhud gününde müslümanlar dağıldığı zaman Rasûlüllah (s.a.s)'i

    canlarını feda etme pahasına sonuna kadar korumaya çalışan bir kaç kişiden

    biri de odur. O, müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s)'i öldürmek için yaptıkları

    hamleleri, attığı oklarla sonuçsuz bırakmıştı. İşte Rasûlüllah (s.a.s) bu kritik

    anda onun gösterdiği sebat ve yararlılıktan dolayı onu başka hiç bir kimseyi

    övmediği bir şekilde "Ânam babam sana feda olsun, At" (Müslim, Fezailu's-

    Sahabe, 5) diyerek övmüş ve bunu defalarca tekrarlamıştı. Ve yine onun için

    dua ederek şöyle demişti: "Allahım! Sa'd dua ettiği zaman onun duasını kabul

    et ". Bu dua çerçevesinde Sa'd (r.a)'ın yaptığı bütün dualar gerçekleşmekteydi

    (Üsdül-Ğâbe, II, 366-369; İbn Sa'd, III,139 vd.).

    Sa'd (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'i korumak ve ona gelebilecek zararları engellemek

    için sürekli gayret içerisinde bulunmaktaydı. Aişe (r.an) şöyle

    anlatmaktadır: "Rasûlüllah (s.a.s) Medine'ye gelişinde bir gece uyuyamadı

    ve; "Keşke ashabımdan Salih bir zat bu gece beni korusa"dedi. Biz bu

    durumda iken dışarıdan bir silah hışırtısı duyduk. Rasûlüllah (s.a.s); "Kim o?"

    dedi. Gelen zat; "Sa'd b. Ebi Vakkas'ım" karşılığını verdi. Rasûlüllah (s.a.s),

    ona; "Neden buraya geldin?" diye sorduğunda Sa'd, şöyle cevap verdi: "İçime

    Rasûlüllah (s.a.s) hakkında bir korku düştü de onu korumak için geldim".

    Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s) ona dua etti ve sonra da uyudu" (Müslim,

    Fedâilu's-Sahabe, 5). İşte Rasûlüllah (s.a.s)'in kendisi için duyduğu endişeyi

    Allah Teâlâ bu seçkin insanın kalbine ilham etmiş ve onu Rasûlünü korumak

    için harekete geçirmişti. Buradan, Sa'd (r.a)'in, İslâm davasını yüceltmek ve

    düşman güçlerin ona karşı komplolarını engellemek için o kadar büyük bir

    özveriyle çatıştığı açıkça anlaşılmaktadır. Onun Rasûlüllah (s.a.s)'e karşı

    duyduğu sevginin sınırsızlığı, Uhud'da olduğu gibi daha sonraları da onu kendi

    nefsini feda ederek korumaya sevketmiştir.

    Sa'd (r.a), hakkında âyet nazil olan sahabilerden biri olma şerefine de sahiptir.

    O, "Benim hakkımda dört âyet nazil olmuştur" (Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5)

    demektedir. Bu âyetlerden bir tanesi, Mekkeli müşriklerin Rasûlüllah

    (s.a.s)'den yanındaki, ona iman etmiş güçsüz kimseleri kovmasını istemeleri

    üzerine nazil olan, Allah rızasını dileyerek akşam sabah ona dua eden kimseleri

    kovma" ayetidir (el-Enam, 6/52; Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5; diğer âyetler

    şunlardır: el-Enfal, 8/1; Lokman, 31/15; el-Maide, 5/9).

    Sa'd (r.a), devrin putperest-müşrik süper güçlerinden biri olan İran

    İmparatorluğunu çökerten ve böylece İslâmın kitlelere tebliği önündeki büyük

    engellerden birisini ortadan kaldıran İslâm tarihinin en önemli savaşlarından

    biri olan Kadisiye savaşının komutanıydı. O, kendisine verilen görevi hakkıyla

    yerine getirip, Kisranın saraylarını ve hazinelerini ele geçirmiş ve yapılacak fetih

    hareketlerine yeni bir boyut kazandırmıştı. Böyle güçlü bir askerî yeteneğe ve

    siyasî güce sahip olmasına rağmen; bu, onun sade ve zahidâne yaşayışına hiç

    bir tesirde bulunamamıştı. Her zaman, ümmetin gerçek temsilcileri olan

    idarecilerin verdiği görevleri hakkıyla yerine getirmeye çalışmış, bu görevlerden

    azledildiği zaman kalbinde hiç bir eziklik ve kırgınlık hissetmeden köşesine

    çekilmiştir. Şunu söylemek mümkündür ki; Sa'd (r.a), İslâm binasının sağlam

    temeller üzerine oturtulmasındaki temel taşlardan birisidir.

    Sa'd (r.a)'dan çok sayıda hadis rivayet edilmiştir. Ondan, İbn Ömer, İbn

    Abbas, Cabir b. Semure, Sâib b. Yezid, Aişe (r.a), Said İbn Müseyyeb, Ebu

    Osman en-Nehdî, İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, Kays b. Ebi Hazm ve

    diğerleri hadis rivayet etmişlerdir. Ayrıca, Amir, Mus'ab, Muhammed, İbrahim

    ve Aişe'de babaları olan Sa'd (r.a)'dan hadis rivayetinde bulunmuşlardır (Üsdül-

    Ğâbe, II, 369). O hadis rivayeti konusunda çok itimat edilenlerden birisidir.

    Rasûlüllah (s.a.s)'e atfedilen hadisler hakkında çok titiz ve hassas davranan

    Hz. Ömer (r.a)'ın oğluna söylediği; "Oğlum, şa'd, Rasûlûllah'dan bir rivayette

    bulundu mu, artık o meseleyi bir başkasına sorma" sözü onun bu konudaki

    güvenilirliğini açıkça ortaya koymaktadır (Asrı Saadet, I, 437-438). Sa'd (r.a),

    orta boylu, güçlü, büyük kafalı, sert elli bir vücud yapısına sahip olup,

    sempatik bir kişiliği vardı (Asrı Saadet, I, 440; farklı bir rivayet için bk. Üsdü'l-

    Ğâbe, II, 368).

    Sa'd (r.a), sekiz evlilik yapmış olup; bu evliliklerinde, on yedisi kız, on yedisi de

    erkek olmak üzere otuz dört çocuğa sahip olmuştu (Asr-ı Saadet, I, 441).
#06.01.2006 13:58 0 0 0
  • Konu: Köy ağası
    Ellerine sağlık heralde kaçak içiyor
#28.12.2005 08:58 0 0 0
#28.12.2005 08:52 0 0 0
#28.12.2005 08:48 0 0 0
  • Konu: Yangın var
    Allah razı olsun çok güzel böyle resimleri görünce cehennemi hatırlıyoruz.
#28.12.2005 08:46 0 0 0
#18.12.2005 17:44 0 0 0
#18.12.2005 17:43 0 0 0
#18.12.2005 17:36 0 0 0
  • Allah razı olsun abim arkadaşlarla bildiğimiz kelimeleri çıkarmaya çalıştık ama genede istediğimiz gibi okuyamadık
#18.12.2005 17:33 0 0 0
#18.12.2005 17:22 0 0 0
#01.11.2005 18:52 0 0 0
#11.09.2005 21:19 0 0 0
#11.09.2005 21:16 0 0 0
#21.08.2005 21:34 0 0 0
#21.08.2005 21:33 0 0 0
#21.08.2005 21:33 0 0 0
  • Allah razı olsun kardeşim aslında farkında olmadığımız o kadar çok şey varki ama yazmakla bitmez......Selam ve Dua ile
#21.08.2005 21:29 0 0 0