lazali

lazali

Üye
05.08.2004
Onbaşı
505
Hakkında

  • Konu: Bogmaca
    Belirtileri: Boğmaca mikroplarının üst solunum yollarına yerleşmesinden iki hafta sonra hastalık kendisini öksürük nöbetleri ile belli eder.
    * İlk günlerde "soğuk alğınlığı"na benzer işaretlerle başlar. Bir-iki hafta müddetle hafif ateş ve kırgınlık yaptığından pek anlaşılmaz. Hastanın nezleye yakalandığı zannedilir.
    * Bundan sonra, akşamları nöbetler halinde gelen öksürük devresi başlar. Beş hafta kadar süren öksürük nöbetleri sırasında kasılma ve kramplar görülür. Kramp sonunda kusmalar olabilir.
    DİKKAT: Sıradan öksürükle boğmaca öksürüğünü birbirinden şöyle ayırabilirsiniz. Boğmaca öksürüğü, önce kuvvetli öksürükler halinde gelir. Bunu derin bir soluk alma izler. Öksürük sırasında hasta boğuluyormuş gibi rahatsız olur ve ıslık sesine benzer bir ses çıkarır. Öksürük nöbeti sona erip derin bir nefes alınca hasta kendisini iyi hisseder.
    * Boğmaca hastalığını ağır geçiren kimselerde en sık görülen ilave hastalık akciğer zarı iltihabıdır (zatülcenp). Bebeklerde ölüme varan ciddi sonuçlar doğurur.
    * Boğmaca geçtikten sonra, hasta yatak istirahatı yapmadığı takdirde "bronşit'e çevirebilir.
    * Yine doktor tedavisi görmeyen ağır durumlarda adale krampı, felç, beyinde arıza, sağırlık, hatta körlük dahi yapabilmektedir.
    * Yan etkileri görülmediği yani normal seyrettiği takdirde süresi sekiz haftadır.
    Ne Yapmalı?
    * Öksürük nöbetleri başlar başlamaz doktora müracaat ediniz ve onun tavsiyelerine göre hareket ediniz.
    * Hastalık ağır seyrettiği takdirde, doktor hastahane tedavisi tavsiye edecektir.
    * Hastanın odası bol güneş almalı ve sık sık havalandırılmalıdır.
    * Ateş düştükten sonra, hasta kısa aralıklarla temiz havaya çıkarılmalıdır.
    * Sekiz hafta müddetince, hasta sağlam çocuklardan uzak tutulmalıdır.
    * Kuru yiyecekler öksürüğü tahrik edeceğinden, hasta sulu ve bol vitaminli yiyeceklerle beslenmelidir.
    * Öksürük nöbetleri sırasında kusma olabileceğinden; yemekler nöbetlerden on beş dakika sonra verilmelidir.
    * Tesirli bir boğmaca aşısı henüz bulunabilmiş değildir. Ancak yine de mevcut boğmaca aşısını yaptırmakta fayda vardır.
#11.08.2004 18:46 0 0 0
  • Organizmanın vücuda giren yabancı maddelere ve sevmediği proteinlere karşı gösterdiği reaksiyondur. Vücudun kabul etmediği yabancı maddelere "antijen" adı verilir. Vücut, antijenleri etkisiz hale getirmek için bunlarla savaşacak "antikor"ları üretir. Antikorlar yabancı maddeyi öldürür; akyuvarlar da ölü maddeleri ortadan kaldırır. Vücut savaştığı bu antijen maddeyi unutmaz. İkinci bir defa onunla karşılaştığı zaman, öncekine kıyasla çok daha hızlı ve tesirli bir şekilde karşı koyar. Bulaşıcı hastalıklar konusunda buna "vücudun o mikroba karşı bağışıklığı" diyoruz.
    Yukarıda vücudun sevmediği proteinlere karşı da reaksiyon gösterdiğini söylemiştik. Bazı bünyeler her türlü proteini kabul edebilirken, bir kısım bünyelerin sevmediği proteinler vardır. Her bünyenin sevmediği proteinler başka başkadır. İşte şahıstan şahısa değişen ve bünyenin sevmediği proteine karşı reaksiyon gösteren bu özelliğine "alerji" diyoruz. Vücut, sevmediği proteine karşı aynı yabancı maddelerdeki gibi antikorlar üretir ve o protein maddelerini yoketmeye çalışır.
    Bebekler, bir yaşına kadar bazı proteinlere karşı reaksiyon gösterirler. Kadınlar, daha çok, ergenlik çağında, ayhali dönemlerinde, hamilelikte ve menopoz dönemlerinde bazı proteinlere karşı alerji duyarlar. Zayıf kişiler, şişmanlara kıyasla, alerjiye daha yatkındırlar. Alerjinin mesleklerle de yakından ilgisi vardır. Fikir işçileri, kimyevi madde üreten tesislerde çalışan kimseler, değirmenciler, eczacılar, laborantlar, hastahane işçileri ve ilaç fabrikasında çalışanlar alerji vakaları ile sık karşılaşırlar. Alerjinin sinir sistemi ile de yakın ilgisi vardır. Normal insana kıyasla hassas bir bünyeye sahip olanlarda alerjiye sık rastlanır. Bazı ailelerde aynı tip alerjinin sık görülmesi, bu reaksiyonun kalıtımla da ilgisi olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
    Alerjide antikor - antijen mücadelesinin kanda değil de vücut hücrelerinin yüzeyinde meydana geldiğini ileri süren araştırmacıların sayısı az değildir. Bunlara göre antikor - antijen (veya allerjen) reaksiyonu sırasında hücre duvarları bozulmakta ve "histamin" adı verilen bir madde açığa çıkmaktadır. Histamin, hücrelere iki şekilde etki yapmaktadır:
    a) İnce kan damarlarının gerginliğini artırarak kanın "serum" adı verilen sıvı kısmının doku aralarına sızmasına sebep olur.
    b) Bazı kas gruplarında, özellikle bronşlarda, spazmlara yol açar.
    Serumun doku aralarına sızmasından sonra kabarcıklar, şişlikler, deri, göz ve burunda rahatsızlıklar kendisini göstermeye başlar. Bronşlardaki spazmlar astım krizlerine sebep olur.
    Ne Yapmalı?
    * Alerji vakasının tedavisi kişiden kişiye değişen ve daha da önemlisi doktorun tecrübesine bakan bir husustur. Bunun da sebebi, hastalığın psikolojik yönlerinin ağırlıkta olmasıdır.
    * En sık baş vurulan usul, alerjen (alerji yapan) maddeyi keşfedip hastayı bu maddeden uzak tutmaktır.
    * Bir diğer usul, histamin maddesini analiz ettikten sonra, bu maddeyi etkisiz kılan bir "antihistaminik" vermektir. Saman nezlesinde, sivilce ve şişliklerde alerjik ilaçlar iyi netice vermektedir.
    DİKKAT: Alerji ilaçları (antihistaminikler) hastada uyuklama hali yaptığı için dikkat isteyen işlerde (şoförler ve makina işçileri) tehlikeli kazalara sebep olmaktadır
    SERUM ALERJİSİ
    Tetanos, difteri ve kangren vakalarında hastaya tedavi maksadıyla verilen "at serumu" sonunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Vücut seruma karşı antikorlar üreterek savunmaya geçer.
    Belirtileri:
    * Serum verildikten 5-10 gün sonra ateş, eklem ağrıları ve deride döküntüler başlar.
    Tedavi:
    * Hastalığın etkileri giderilinceye kadar ilaç verilir.
    Korunma:
    * Antikor-antijen reaksiyonu göz önünde bulundurularak mecbur kalmadıkça at serumu verilmemelidir. Aktif bağışıklık kazandırmak için aşılar tercih edilmelidir.
    SAMAN NEZLESİ
    Her yıl belirli zamanlarda ortaya çıkan ve daha çok bitki çiçek tozlarıyla bulaşan alerjik bir nezledir.
    Belirtileri:
    * Burun akıntısı önce sulu sonra koyu ve sarı renktedir.
    * Burun akıntısı ile birlikte öksürük de görülür.
    Ne Yapmalı?
    * Genellikle antihistaminik ilaçlar iyi netice vermektedir.
    * Hastalığın ilk günlerinde burun damlası kullanmaktan sakınmalı, tedavi doktora bırakılmalıdır.
    DİKKAT: Ciddiye alınmayan saman nezlesi gelişerek "astım bronşit"e sebep olur.
    * Alerjinin gerçek sebebi keşfedildikten sonra hazırlanabilecek aşılar da etkili olmaktadır.
    * Saman nezlesi kuru ortamı sevdiğinden, tedavi sırasında hasta nemli bir ortamda bulundurulmalıdır.
#11.08.2004 18:43 0 0 0
  • Migren - Migren Ağrıları - Migren Krizi
    Ağrılar aslında bir nimet olup vücudumuzda ortaya çıkan rahatsızlıkları haber veren alarm sistemleridir. Sağlığımız yerinde iken, iç organlarımızın çalıştığını farkedemeyiz. Beş duyumuzdan ve iç organlarımızdan beyne bilgi götüren; beyinden gerekli emirleri getiren sinir telleri vücudumuzun mükemmel bir şekilde çalışmasını ve böylece hayatımızı devam ettirmemizi sağlarlar.
    Beynimize, vücudumuzun çeşitli yerlerinden bilgi götüren sinir tellerinden bir kısmı, istihbaratçı gibi çalışarak işlerin yolunda gidip gitmediğini haber verirler. Bu istihbarat birimlerine "feed back" devreleri denmektedir. Feed back devrelerinden gelen istihbarat bilgilerine göre, gerektiğinde, beyinden organlara çalışma tempolarını normalde tutacak yeni emirler gönderilir. Mesela, vücut ısımız normalde 36,50 olması gerekirken dış tesirler sebebiyle yükselince feed back devreleri derhal beyne haber verirler. Beyin aldığı bilgileri değerlendirerek, vücut ısısını normale indirmek için ter bezlerini faaliyete geçirir. Yine hücrelerdeki besin miktarının düştüğünü farzedelim. Bu durumda kandaki şeker oranı da düşecektir. Feed back devreleri vasıtasıyla kandaki şeker oranının düştüğünü haber alan beynimiz, adrenalin salgı bezlerini faaliyete geçirir. Depo halindeki yedek şeker kana verilerek, kan şekeri seviyesi normale çıkarılır.
    Hastalık sırasında, beyin düzeltemeyeceği bir durumla karşılaşınca, hastalık mikroplarının veya başka sebeplerin zarar vermeye başladığı bölgeye ağrı mesajları göndererek bizi uyarır. Biz de ağrımızı dindirmek ve dolaysiyle hastalığımıza çare aramak için doktora koşarız.

    BAŞ AĞRILARI

    Vücudun idare merkezi beyindir. Keza bizi hayvandan ayıran "akıl nimeti" nin merkezi de beyindir. Dolayısıyla ister fiziksel ister psikolojik olsun, her türlü rahatsızlığımızda en evvel etkilenecek olan organımız beyindir, insanların en fazla şikayetçi oldukları ve doktorların çare bulmakta zorluk çektikleri hastalığın "baş ağrısı" olması da bundandır.
    Üzülürüz başımız ağrır, sinirleniriz başımız ağrır, üşütürüz başımız ağrır, ateşli bir hastalığa yakalanırız başımız ağrır, kulağımız iltihaplanır başımız ağrır, yoruluruz başımız ağrır ve hakeza... Kısacası vücudumuz fizyolojik ve psikolojik tüm sistemleriyle dengede olmalı ki başımız ağrımasın.
    Baş ağrısı ve ağrı insanlık tarihi kadar eski olan ve tıbbın çözüm bulmaya çalıştığı konulardır. Baş ağrılarının yüzde 80-90 sebebi migren ve gerilim tipi ağrılardır.

    MİGREN

    Yarım baş ağrısı anlamına geler. Çeşitli uyaranlarla (stres, yorgunluk, açlık, tokluk, gürültü, sigara dumanı, bira ve şarap gibi alkollü içecekler, eski peynir, aşırı çikolata yeme, konserve gıdalar, pastırma, sos vs) orta beyin bölgesindeki hassas alıcı bölgeler tahrik edilir. Buradan salgılanan çeşitli kimyasal maddeler ise damarlar çevresini etkileyip beyin yüzeysel damarlarda önce bir daralma ve sonra bir genişlemeye sebep olarak dayanılması zor ağrının tetiğini çeker.

    Migren başlıca iki tiptir:
    Klasik ve yaygın. Bunların dışında çok nadir olarak oftalmoplejik, hemiplejik, retinal, basiler tipte olanlar da vardır.
    Belirtileri
    * Baş ağrısı 4-72 saat sürer.
    * Fizik aktivite ile artar.
    * Genellikle başın bir tarafında odaklanır.
    * Zonklayıcıdır.
    * Bulantı, kusma, ışığa ve sese tahammülsüzlük olur.
    Ayrıca haberci belirtiler olarak şunlar sayılabilir:
    * Yanıp sönen noktalar, ışık parıldamaları.
    * Yüzde, kolda, el parmaklarında iğnelenmeler,
    * Yorgunluk, halsizlik, bitkinlik.
    * Aşırı neşelenme, kendini enerjik hissetme.
    * Özellikle tatlı gıdalara karşı iştah artışı.
    Bazı ilaçlar (kalp, tansiyon ve doğum kontrol ilaçları) nöbete davetiye çıkarabilir. Özellikle hanımlarda muayyen günlere yakın veya hamileliğin ilk üç ayında ağrılar artabilir.
    Ayrıca migrenin soya çekimle de ilgisi vardır.
    Tedavi
    1- Kriz anında kullanılan ilaçlar (aspirin vs.)
    2- Koruyucu (krizin gelmesini önleyici) tedbirler. Hastanın ağrı korkusunu giderir. Ayda birkaç defa gelen krizlere karşı kullanılırlar.
    Alternatif tedaviler (masaj, relaksasyon, akupunktur) yine uygulanan usullerdir.
    GERiLİM BAŞ AĞRILARI
    Stres asrının insanoğluna yüklediği rahatsızlıktır.
    Belirtileri:
    * Günlerce devam eder.
    * Başın bütününde ve ense bölgelerinde barizleşir.
    * Fizik aktivite ağrıyı arttırmaz.
    * Günün ilerleyen saatlerinde ağrı artar.
    * Ağrı sebebi ve günlük aktiviteler bozulmaz.
    * Ağrı boyun ve sırta doğru yayılır.
    * Hastalar çökkün (depresif) yüz ifadesine sahiptir.
    Tedavi
    Migrenden farklıdır. Kas gevşeticiler, sıkıntı ve kaygı gideren ilaçlar daha yararlıdır.
#11.08.2004 18:42 1 0 0
#11.08.2004 12:14 0 0 0
  • çoçuk,çok sevdi agaci...
    verirdi ona,her kis
    çiçekleri olaydi!

    agaç,çok sevdi çoçugu...
    öperdi atin saçlarindan
    dudaklari olaydi!

    ve ona öptürmek için,
    egilirdi yerlere kadar;
    yanaklari olaydi'

    dökerdi önüne hepsini
    gümüsten,altindan,sedeften
    oyuncaklari olaydi!

    ve çoçuk gittikten sonra,
    böyle kalir miydi agaç?
    ne olurdu onunda
    bacaklari olaydi,
    ayaklari olaydi'


    A. Nihat Asya
#10.08.2004 14:10 0 0 0
  • davaci zengin, davali yoksulsa
    zenginden yana isler yasa

    davaci yoksul, davali zenginse
    davalida kalir yine nizali arsa

    davaci da davali da zenginse davada
    ozur diler cekilir aradan kadi.

    davaci da davali da yoksulsa, bak,
    sade o zaman iste yerini bulur hak.
#10.08.2004 14:09 0 0 0
  • bunca yil yasadim
    elime ne geçtiyse yitirdim
    biraz daha yasayacagim
    yalniz bir sey biriktirdim

    bir bakis, bir görüs, bir duyu, bir düsünce
    belki aç kalacagim

    suçlanacagim ölünce
    biraz yazdim, artik hep yazacagim

    hüzünden bas alamadim
    görünce


    ôzdemir Asaf
#10.08.2004 14:08 0 0 0
  • bir kapi açildi, ansizin, baktik:
    aksam!.. kimse benzemez oldu kendine;
    kimbilir ne kadar hüzünlü artik,
    bir odadan ötekine geçmek bile...

    sen neysen o kadarsin, ey aksam!
    annem içini çekiyor kimi ansa;
    ürkü!.. biri ansizin bir gül koparsa;
    simdi uzak olandir neye ulassam...

    ah, aksamdan bile ürküyor çocuk;
    her yer alacakaranlik gurbet;
    soldu annem, solarken goblen ve tülbent;
    ve aksamin ucuna dogru yolculuk...

    bir türkü söylendi, neyin tadi var?
    aksam bile bitti, kalmadi çünkü...
    çekildik, bir basina kaldi o türkü;
    kapilar arkamizdan kapanmadilar...
#10.08.2004 14:06 0 0 0
  • ademoglu su dünyaya gelince
    yeni açmis güle benzer misali
    anasindan dogup kirki çikinca
    kalaylanmis tasa benzer misali

    mushaf alip hocasina varinca
    destur alip mektebinden dönünce
    on yasindan on besine girince
    yen'aslama fidan olmus misali

    yirmisinde kara sakal getirir
    otuzunda bagdas kurup oturur
    kirk yasinda da sohbetler yetirir
    önü bendli göle benzer misali

    ellisinde kara sakal bozari
    altmisinda o da hakkin nazari
    kalbi dikizlenir akli azali
    içi çürük koza benzer misali

    yetmisinde deve gibi muzular
    sekseninde ilik kemik sizilar
    doksaninda yol göründü gaziler
    gazel olmus güle benzer misali

    pir sultan'im bunu böyle buyurdu
    müminleri hak kendisi kayirdi
    yüz yasinda talan geldi savurdu
    uçup gider kusa benzer misali
#10.08.2004 14:03 0 0 0
  • birden yağmur yağmaya başladı pencereme
    sanki çığlık atarcasına düşüyorlardı
    sanki kalbimin sıcaklığını almak istiyorlardı
    buğulanan cama ismini yazdım ellerimle
    ve saatlerce bakakaldım yağmura
    hiç dinmese diye dua ettim gün boyu
    eğer aşkımızın suyu bitmezse
    hıç ayrılmayız diye düşündüm.
    ayrılık demek istemiyorum aslında
    çünkü biz hiç ayrılmayacağız
    hayatım boyunca hiç kimseyi sevmedim seni sevdiğim gibi
    artık anla beni ne olur
    görmüyormusun çaresizliğimi
    ayrılmayacağız diyorumya sevdiğim
    ınanmıyormusun bana yoksa,
    eğer yalansa sevgim,taşlaşsın kalbim olduğu yerde
    ve ölsün sana olan aşkım,
    hıç filizlenmesin aşkımın tomurcukları
#10.08.2004 14:00 0 0 0
  • Konu: Cimri Pasa
    Meşhur Cimri Paşa, atlarının arpa yemesi gerektiğini söyleyen seyislerine kızar ve her seferinde "Lâ havle" çekermiş.
    Bir gün atları dermansızlıktan yığılıp kalınca, hiddetle sormuş.
    - Atlarıma ne oldu?
    Seyis, cevabı yapıştırmış:
    - Ne olacak efendim, "Lâ havle" yiye yiye "Ve lâ kuvvete" oldular.
#10.08.2004 13:52 0 0 0
  • Konu: kader
    Kenân Rıfâi'ye sormuşlar:
    - Madem ki neticede kaderin dediği oluyor. O halde niçin çalışıyoruz?
    Şu cevabı vermiş:
    - Çalışmak da kaderin icabı olduğu için!
#10.08.2004 13:51 0 0 0
  • Bir Rus generali, Şeyh Şâmil'in iştahını abartarak "Beni yemenizden korkuyorum" deyince, Şeyh Şâmil:
    - Boşuna korkmayın efendi, demiş. Bizim dinimizde domuz eti yemek haramdır.
#10.08.2004 13:50 0 0 0
  • Efendimiz (s.a.v.) sahabelerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak,
    - Bu kavmin efendisi kim? diye sordu O'nu arıyorum.
    Efendimiz (s.a.v.) bu soruya, gurur olur endişesiyle "benim" diye cevap vermedi. Ve o anda sahabelerine hizmet etmekte olduğundan, asırlar boyunca yankılanan ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliği taşıyan şu sözlerle mukabele etti:
    - Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.
#10.08.2004 13:49 0 0 0
  • Konu: saglam is
    Mehmed Âkif, Berlin'den döndüğünde sormuşlar:
    - Berlin'de ne var ne yok üstad!
    Şöyle cevap vermiş:
    - Gördüğüm kadarıyla işleri dinimiz gibi sağlam; dinleri ise işlerimiz kadar çürük.
#10.08.2004 13:48 0 0 0
  • Konu: Mutluluk
    Tolstoy'a "nasıl mutlu oluyorsunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
    - Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı ise hiç düşünmeyerek
#10.08.2004 13:47 0 0 0
  • - "İnsan, orta yere koyamadığı ve eliyle gösteremediği şeylerin varlığından bahsetmemeli" diyerek manevi değerleri inkar eden matematik öğretmenine, genç yazarlarımızdan Said Turhan şu cevabı vermişti:
    - Hocam, siz çocuğunuzu severken şefkatinizi elinizle gösterebiliyor, bir fakire sadaka verirken acıma hissinizi masanın üzerine koyabiliyor musunuz!?
#10.08.2004 13:46 0 0 0
  • Bir gün bir dostuma sordum. - Dostum, IMF hakkında ne düşünüyorsun? - Bir fıkra ile anlatsam? - Olur. - Birgün iki tane kurbağa ayran bakracına düşmüş.
    Çırpınmaya başlamışlar. Bir tanesi bir süre çırpındıktan sonra kurtuluş olmayacağını anlayıp, kendini salıvermiş. Boğulup gitmiş.
    Diğeri ise çırpınmaya devam etmiş. Çırpındıkça, ayranın yağı üstte birikmeye başlamış.
    Kurbağa, üzerine oturabileceği kadar yağ birikince, çıkıp yağın üzerine oturmuş.
    - Kurtulmuş mu?
    - Hayır. Aksine o zaman yanmış...
    Ayran sahibi kurbağayı diğer bakraca atmış. Kurbağa çırpındıkça ayranın üzerinde yağ tabakası oluşuyormuş.
    Kurbağa tam kurtulduğunu zannederken, ayran sahibi, biriken yağları toplayıp kurbağayı diğer bakraca atıyormuş.
    Bu böylece sürüp gitmiş.
    - Eeee?
    - Ee si şu. Biz çırpındıkça, IMF, 'sizi kurtarıyorum' diye bizi alıyor diğer bakraca atıyor ve biriken yağları topluyor.

    Hepsi bu kadar.!!!
#10.08.2004 13:37 0 0 0
  • Konu: Icli tavuk
    MALZEMELER
    1 adet tavuk
    1 tane tavuk ciğeri, küçük doğranmış
    2.5 su bardağı pirinç
    1 diş sarmısak, dövülmüş
    3 çorba kaşığı margarin
    3 çorba kaşığı çamfıstığı
    1 çorba kaşığı salça
    2.5 su bardağı su
    3 çorba kaşığı kuşüzümü
    karabiber, tuz

    6 kişilik

    HAZIRLANIŞI
    Tavuğa 2 su bardağı su ve tuz ekleyerek kısık ateşte yaklaşık 35 dakika pişirin. Tavuğun şeklini bozmadan; göğüsten boyuna doğru kesip göğüs ve sırt kemiklerini, butların iç kısımlarından kesip bacak kemiklerini çıkarın.
    Erittiğiniz margarine ciğer ve fıstığı ekleyin. Fıstıklar pembeleşince pirinci ilave edin birkaç kez karıştırın. Tavuk suyunun miktarına göre sıcak su ilave ederek ölçüyü 2.5 su bardağına tamamlayın ve pirince ekleyin. Tuz ve kuş üzümü de katarak kısık ateşte, pirinç suyunu çekene kadar, 20 dakika kadar pişirin. Pilava karabiber serperek koyup 20 dakika dinlendirin.
    Gerekli miktarda pilavı tavuğun içine doldurun, fırın tepsisine ters çevirerek oturtun. Az miktar suda ezdiğiniz salçaya, sarmısağı da ekleyerek tavuğun üstüne sürün. 150º C'ye ıssıtığınız fırında üzeri kızarıncaya kadar (20-25 dakika) pişirin. Kalan pilavı da servis tabağına ekleyerek tavuğu servis yapın.
    AFIYET OLSUN
#10.08.2004 13:32 0 0 0