cristiana

cristiana

Üye
05.01.2006
Uzman Onbaşı
3.654
Hakkında

  • Gulcan abla beni guldurdunuz Allah (c.c.)'ta sizi guldursun...
    Nirckim dikkat cekebilir ama kimse icin degistirmem benim icin cok ayri bir anlam tasiyor arti degerli arkadasim MuHaMMeD_VaDiSi Hz.Isa bizim dinimizde cok degerli bir Hz. tek hristiyan dininde degil...
    Selam ve Dua ile...
#20.05.2006 16:22 0 0 0
#18.05.2006 09:40 0 0 0
#17.05.2006 23:20 0 0 0
  • Allah (c.c.) sizden razi olsun
    Cok guzel ve ayni zamanda cok anlamli bir calisma olmus
    Paylasan guzel yureginize saglik
    Evet gercekten hergun bayiram yasiyoruz,bazan farkinda oluyoruz ama bazan farkinda degiliz...
    Selam ve Dua ile...
#17.05.2006 21:11 0 0 0
  • "Uykusunda ölen bir insan, ertesi günün sabahına kadar bunun farkına varamaz, değil mi doktor?"


    "En genç olan oğlunuz, hani şu 20 yaşında olan, kaç yaşındaydı?"


    "Resminiz çekilirken orada mıydınız?"


    "Yalnız mıydınız, yoksa kendi başınıza mıydınız?"


    "Savaşta öldürülen kardeşiniz miydi yoksa siz miydiniz?"


    "Sizi öldürdü mü?"


    "Çarpışma esnasında araçlar arasında ne kadar mesafe vardı?"


    "Oradan ayrılana kadar orada mı kaldınız?"


    "Kaç kere intihar etmeyi başardınız?"


    Soru: "8 agustosta mı hamile kaldınız?"
    Cevap: "Evet."
    Soru: "peki o anda siz ne yapıyordunuz?"


    Soru: "Üç çocuğunuz var, değil mi?"
    Cevap: "Evet."
    Soru: "Kaçı erkek?"
    Cevap: "Erkek yok."
    Soru: "Hiç kızınız var mı?"


    Soru: "Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz, değil mi?"
    Cevap: "Evet."
    Soru: "Peki bu merdivenler yukarı da çıkıyor muydu?"


    Soru: "Bay ...., geçen yaz kusursuz bir balayına çıktınız, değil mi?"
    Cevap: "Evet, Avrupa'ya..."
    Soru: "Eşiniz de sizinle geldi mi?"


    Soru: "İlk evliliğiniz niçin sona ermişti?"
    Cevap: "Ölüm sebebiyle."
    Soru: "Kim ölmüştü?"


    Soru: "Şüpheliyi tarif edebilir misiniz?"
    Cevap: "Orta boyluydu, sakalı vardı."
    Soru: "Erkek miydi yoksa kadın mı?"


    Soru: "Bugüne kadar kaç ölü üzerinde otopsi yaptınız, doktor?"
    Cevap: "Bugüne kadarki bütün otopsilerimi ölüler üzerinde yaptım."


    Soru: "Bütün cevaplarınız sözlü olmak zorunda, anlaştık mı? Şimdi, hangi okula gidiyorsunuz?"
    Cevap: "Sözlü."


    Soru: "Otopsiye başladığınız zamanı hatırlıyor musunuz?"
    Cevap: "Aksam 8:30 civarynda basladık."
    Soru: "Bay .... o esnada ölü müydü?"
    Cevap: "Hayır, sandalyeye oturmuş neden otopsi yaptığımı merak ediyordu."


    Soru: "İdrar örneği verme imkanınız var mı?"
    Cevap: "Kendimi bildim bileli yapabilirim."


    Soru: "Otopsiye başlamadan önce Bay ....'in nabzına baktınız mı doktor?"
    Cevap: "Hayır."
    Soru: "Kalbini dinlediniz mi?"
    Cevap: "Hayır."
    Soru: "Nefes alıp almadığını kontrol ettiniz mi?"
    Cevap: "Hayır."
    Soru: "O halde siz otopsiye başlarken Bay .... hala yaşıyor olabilir, değil mi?"
    Cevap: "Hayır."
    Soru: "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, doktor?"
    Cevap: "Çünkü adamın beyni masamın üstünde bir kavanozun içindeydi."
    Soru: "Yine de hasta hala yaşıyor olamaz mıydı?"
    Cevap: "Evet, hatta şu anda bir mahkeme salonunda avukatlık yapıyor olabilir."



    Ilahi Muhtariiim Sen Neymissin Beaaa
#17.05.2006 18:15 0 0 0
  • noimage

    Anladim, askin ardina dusunce seni. Nisan'in avuclarimiza birakiverdigi mujdeyi... Gunler seni solukluyor simdi... Firavunlarin bile bir seyler bekledigi o kapi, sonuna kadar aciliyor simdi. Kalplerin ciceklenme zamani simdi... Omur defterinden tertemiz bir sayfa acip, gul kokulu notlar dusme zamani simdi... Fazlalikları atma zamani, topraktan, sudan, cocuklardan, agaclardan ve oructan af dileme zamani simdi... Bir yetimin gozyaslarini silme, merhametle beraber kazinan yureklere merhamet etme zamani simdi... Dualarin goge cikma zamani simdi... Muhammedsiz muhabbette susma zamani simdi... Taslasmis yureklerimizi tasimaktan yorulmus, donmeye mecali kalmamis dunyanin aklanma, hafifleme zamani simdi... Dikenlerin bile bir hos, gayri gul kokma zamani simdi... Hira'nin mahzunlugunu uzerinden atma zamani simdi... Affa layik birileri vardir hala yeryuzunde, seni sevenler sayesinde aklaniyor yerkure, onlari bulma zamani simdi...

    Anladim: seni sevmek de zor, yazmak da... Ruyalarima girmedin, gozume rengini vermedin, soluguma karismadin hala... Kelimelerimi sevgiye batirip cikariyorum, cumlelerimi sevginle kuruyorum ama sevgimi anlatamiyorum sana... Hirkani, sakalini korudugum kadar sahip cikamiyorum manevi mirasina... Adini aramiyorum -gunun hastaliklarina ait kirlilikte- kiyina vardigimda... Tanimlamaya elverissiz bir yolculuga ciksam, icimin nadasli tarlalarinda, yuregim filtreden gecebilse Ramazan'da, elimden tutsa rahmet melekleri, her gun bir hucrem arinsa. Iman sancisini bir nebze olsun hissedebilsem yuregimde..."Ozlenenle" ozleyenin bitimsiz vuslati biter mi? Yasamin anlami canlanir mi? Kalbin gun donumu baslar mi?
    "La" ile yikip, "illallah" ile insa etsen yepyeni bir hayati. Ya da senin rolunu oynasak hic olmazsa, toplasak sokaklardan Ebu Zer'leri, uzatsak ellerimizi cagin yetimlerine, zedelerine... Gunes gibi yalniz guvercinlerin degil, sirtlanlarin uzerine de dogsak. Yarasalar bile yok edemese isigimizi... Senede bir gun girer miydin ruyalarimiza?

    Sana ne dost, ne yar, ne sirdas diyecegim...

    Sana hem dost, hem yar, hem sirdas diyecegim...

    Anladim: bir gun kokladigim gul kokusu sonuncusu olacak. Para icin hayatini harcayanlar, karsiliginda daha kiymetli bir sey alamayacak. Mezar tasi onunde kirilan hayal, hayalden sayilmayacak. Ben kendime aglarken Uhud da bize aglayacak. Milyonlarca yurek, milyonlarca koku, milyonlarca heyecan, milyonlarca yasanmislik... gibi herkes soguk ve dar rakamlarin icine sikisabilir bir hal olacak. Nice kaprisler, hirslar nefretleri gozkapaklarinin gerisinde siralanacak, odunc alinan renkler, gulusler iade edilecek. Borc alinan bakislar verilecek. Bin birlik bire inecek, cokluk teklesecek. Tum insanlar ayni safta dizilecek. Baskalarini kalbinde yasatacagini soyleyenlerin bu kalpleri sessizlesecek...

    Anladim: hiclikten geldik, her seye ugradik. Sadece her seyin alnina bir "Nicin?" sorusunu yapistirmak icin. Yokken niye var edilmisiz, her sey bir hicken neden her sey olmus? Anladim: tatli bal bize zehirli bir sinegin eliyle yedirilir. Ipek, elsiz bir sinegin eliyle giydirilir. Elektronlar firil firil donerler yorungelerinde. Anladim: kir ve cop yeryuzune insanla gelir. Buyuyunce doktor olmak isteyen cocuklar, buyuyunce cellat olur. Miras icin babalarini, kalpleri icin sevdiklerini, ilkeleri icin kendilerini oldurur. Anladim: kotu bakan, Yusuf'u cirkin gorur ve iskemlenin ayagina vurmak kiymetlenir. Karanligi sevenler isiga hasetlenir. Vahsi hayvanlar hic olmasa vahsiligini bilir. Anladim...

    Anladim: dayatmadan baska dil bilmeyen soguk bakislarin onunde Ammar'in (r.a.) kirgin yureginden degil, catlamis dudagindan iceriksiz bir reddiye cikmisti. Sonra icinde bir deprem yasayan Ammar (r.a.)'in Efendimize kosusu... ve Efendimizin Ammar (r.a.)'in yuregine biraktigi o mustu: "Yuregini dinle, duy sesini bak ne diyor?" Peki benim kalbim kimi soyluyordu. Kalbimin efendileri cesetlerimizin uzerinde piramitler insa ediyordu. Yuregimiz sahipsiz kaldikca, sahiplerimiz daha cok cefa ediyordu. Agizlarimiz acilip, dislerimiz, goz kapaklarimiz kaldirilip gozlerimize bakiliyordu. Biz sukrediyorduk, burnumuza kanca takip sokaklarda gezdirmiyorlardi. Sahi gezdirmiyorlar miydi?


    Anladim: pencereleri acilarak havalandirilmayan bir ev, agir agir orumcekleri karsiliyor. Kapagi acilmayan kup yosunlara kucak aciyor... Senin hicret ettigin kalp duruyor. Colde baliklar yuzerken, Bogaz'da kelimeler kuruyor. Ay'i koparilmis gok gibi, asili bir omuz gibi yerin hala duruyor. Avucu veren istememizi istemis. Kalpler seni istiyor. "Sevgili, en sevgili, ey sevgili seni bekleyemedim ben. Uzatma dunya surgunumu." diyen bir dil ver bana... "Seni cagiracak bir ses ver bana" diyor...


    Anladim: kolay anlatiliyor 63 yil, kolay yaziliyor, kolay yasanmiyor oysa... Demek ki yanimizdasin, helak olmadik hala... Minicik govdesiyle, Kaf dagini tasiyor, toz kanatli kelebek... Ve biz cagin modern Ebu Cehillerinden daha cok uzuyoruz seni... Kimimiz Zuleyha'ya yenik, kimimiz saraya... Ne sabir kaldi Eyup'ten, ne Lokman'dan ogut... Zulum bas taci... Sen parladikca biz karariyoruz... Ama yine de anlat! Ellerimizi baglayacak miyiz yoksa iki yana mi sallayacagiz? Herkes goz ucuyla birbirine bakiyor, onumuzdekiler saskin, yanimizdakiler de... Bu durumda eller havaya mi kaldirilmali "affet" mi demeli, anlat...

    Anladim: dunyanin gunes sisteminin diger hayatsiz, nesesiz gezegenlerinden farki Sen... Dokundugu her seyi merhametiyle altina ceviren Sen... Sozlerini sevgi ipligiyle tegelleyen Sen... Nisanin canlilik, kainatin yaratilis sebebi Sen... Askin, vefanin sembolu Sen... Meneksenin mor kalbine giren Sen... Firavun ruhluya, Nemrut kafalıya bile dua eden Sen..." Ballar balini buldum, kovanim yagma olsun" dedirten Sen... Tufan bulutlariyla aramizdaki tek set Sen... Aydan once dogan ay Sen... Colde acan bir gul Sen, rengi solmaz, kokusu tukenmez bir gul... Bizi bu caga karsi dik tutacak olan Senin kokun. Yel essin Ya Rasulallah... Kokun gelsin... Anlayana...




    Sevda sahilinde uzunca bir yol yurudum...
    Uzadi yollar, vuslat hep uzadı...
    Golgeler sarp daglar oldu onumde...
    Ayagima sevgilerden, taslar gelip yurudu...
    Ben yurumeyi hic bilemezdim,
    Sen onumde, hep onumde yurumeseydin...
#17.05.2006 15:49 0 0 0
#17.05.2006 14:40 0 0 0
  • Konu: Gavsiyye
    Vird-i Kubra



    Abdulkadir-i Geylani Hazretleri (k.s.)


    BISMILLAH ER-RAHMAN ER-RAHIM

    ESSALATU VESSELAMU ALEYKE YA RESULULLAH

    ESSALATU VESSELAMU ALEYKE YA HABIBULLAH

    ESSALATU VESSELAMU ALEYKE YA KEREMULLAH

    YA HAYRE HALKULLAH, YA EMIN-I VAHYULLAH

    YA NURE ARSULLAH, YA HAK HABIBULLAH

    YA SEYYID-I VELED-I ADEM, YA HAK YA DESTUR

    YA BESER-I HUDA, YA NUR-U YEZDAN, YA MERD-I MEYDAN

    YA FETTAH HAYDAR, YA IMAM-I ALIYYU'L-MURTAZA,

    YA HAK YA DESTUR

    YA HATICETU'L-KUBRA, YA FATIMATU'Z-ZEHRA

    YA HULK-U RIZA, YA HULK-U CEMI

    YA IMAM-I HASAN, YA IMAM-I SAH-I SEHID-I KERBELA (HUSEYIN)

    YA IMAM-I ZEYNEL ABIDIN, YA IMAM-I MUHAMMED BAKIR

    YA IMAM-I CAFER SADIK, YA IMAM-I MUSA KAZIM

    YA IMAM-I RIZA, YA IMAM-I TAKI, YA IMAM-I NAKI

    YA IMAM-I ASKERI, YA SAHIBU'Z-ZAMAN MEDED-I MEHDI

    YA GEYLANI KADDES ALLAHU SIRREHU'L AZIZ

    YA HAYRU'N-NAS, YA SEYH-I EN'AM

    YA HAK, YA DESTUR





    Allahım, Efendimiz Muhammed aleyhisselâm'a ezelle ebed arasını dolduracak ölçüde selâmın olsun. Öyle ki, selâmın sayı kapsamına girmesin ve belirli bir zamana sığmasın.

    Onun dost ve yârânından ve kendisine dosdoğru uyanlardan; gerek şeriatta, gerek tarikatta onu takip edenlerden razı ol. Hakikat yolunda ona uyan Ashab-ı Kirâm ve alimlerden, tarikat ehli ve irfan erbabından hoşnut ol. Bizi de ey Mevlâmız, onlardan, o bahtiyarlardan eyle. Amin.

    Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz ki Sen, her şeyi lâyıkıyla duyar ve bilirsin. Tevbemizi de kabul buyur. Muhakkak ki Sen, tevbeleri çokça kabul eden Rahîmsin.

    Ey Rabbimiz, bizlere yararlı bir Marifet bahşeyle. Şüphesiz ki Senin herşeye gücün yeter.

    Ey Alemlerin Rabbi, ey Rahman, ey Rahîm! Senden Peygamberimiz aleyhissalâtu vessellem Efendimizin yüzünü bize göstermeni, rüyada bu devlete bizi eriştirmeni istiyoruz. Ve onun üzerine salât ve selâmını tâ kıyamete kadar indirmeni ve bizimle beraber bulunmanı arzu ediyoruz.

    Allahım, salât ve selâmın; kemâl güzeli, celâl tacı, cemâl cazibesi, kavuşma güneşi, ilahi yurdun izzet ve şerefi, vücud letâfeti, her mevcudun hayatı, ilahi saltanatın en yücesi, ilahi kudretin yüce sanatının açık misali, seçilmiş kişilerden seçilip beğenilenin açık nişanesi, ilahi yakınlığa mazhar olan has kişilerin hülâsası, Allah'ın büyük sırrı, O'nun en iyi, en güzel, hakiki ve mükerrem dostu Efendimiz, Mevlâmız Muhammed aleyhisselâm'a olsun.

    Allahım, biz Muhammed aleyhisselâm ile Sana tevessül ediyoruz. Onun vasıtasıyla Senden şefaat etme ihsanını bekliyoruz. O büyük şefaat sahibidir ve en saygıdeğer vesilenin ta kendisidir. Aydınlık bir vasıtadır. Yüce makam sahibidir. Yüksek bir aracıdır. Kabe kevseyn ev edna sırrına mazhardır. Bizi onun vasıtasıyla zat, sıfat ve fiillerinin, isim ve eserlerinin hakikatına eriştir. Ta ki, Senden başkasını görmeyelim, işitmeyelim, hissetmeyelim ve vücudda Senden başkasını bulmayalım.

    İlahım ve Seyyidim! Fazl u rahmetinle bizi Muhammed aleyhisselâm'ın hüviyetine kavuştur, bizim hüviyetimizi onunkiyle aynı kıl. Başlangıcında da, sonunda da bizi ona ulaştır; dostluğunun sevgisine, muhabbetinin safasına, basiretinin nur kapılarına, iç aleminin sırlarının toplayıcı özelliğine, merhametinin acıyıp koruyuculuğuna ve nimetlerine eriştir.

    Allahım, Muhammed aleyhisselâm'ın makam ve mertebesi hürmetine Senden mağfiret, hoşnutluk ve tastamam bir kabul olunma istiyoruz. Bizi bu hususta bir an olsun kendi nefsimizle başbaşa bırakma. Ey kullarının isteğine en güzel cevap veren! Gerçekten Senin rahmetinin eseri olarak Muhammed aleyhisselâm güvenilir aracı olarak varlık alemine girmiştir.

    Allahım, salât ve selâmın; en mükemmel bilgileri kendinde toplayan Kutb-u Rabbanî, en üstün iman kaftanının belirgin nişanesi, cömertlik ve iyiliğin kaynağı, semavî himmetler sahibi, ledünni ilimlere mazhar olan Muhammed aleyhisselâm'a olsun.

    Allahım, salât ve selâmın; varlık alemini yüzü suyu hürmetine yarattığın ve onun sebebiyle eşyaya ruhsat verdiğin, iyilik ve cömertlik sahibi Muhammed Mahmud'a ve onun hanedan ve yârânına olsun.

    Allahım, salât ve selâmın; Efendimiz, peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm üzerine olsun ki, o Senin nurlarının denizi, sırlarının madeni, kullarının ruhlarının ruhu, paha biçilmez inci, benzersiz güzel koku, mevcudatın aşk ve mayası, rahmetlerin H'sı, derecelerin C'si, Saadetlerin S'si, inayetlerin N'si, bütün bir varlığın kemali, ezeli şeylerin başlangıcı, ebedi olan nesnelerin son mührüdür. Ve o, Seninle meşgul olup dünyayı terkeden, müşahede semerelerinden tadan, kudsiyet esmasından içirilen, geçmiş ve geleceği bilendir.

    Allahım, salât ve selâmını; ruhlar arasında bulunan Efendimiz Muhammed'in ruhuna, bedenler arasında bulunan Muhammed'in bedenine; kabirler arasında bulunan Muhammed'in kabri üzerine indir. Salât ve selâmın; işitenler arasında bulunan Muhammed'in işitmesi üzerine, hareketler içerisinde bulunan Muhammed'in hareketi üzerine, sükûnlar arasında bulunan Muhammed'in sükûnu üzerine, oturanlar arasında bulunan Muhammed'in ayakta durması ve ebedi olan açık lisanı üzerine, ebedi yüzük taşı üzerine olsun.

    Allahım, salâtın ve selâmın -bildiğin şeyler sayısınca ve bildiğin nisbet ölçüsünce- ona olsun, âl ve ashabına olsun. Allahım, salât ve selâmın, Efendimiz Muhammed'e olsun ki; ona nice ihsanlar ve nimetler verdin, onu mükerrem kıldın, onu üstün tuttun, ona yardım ettin, onun elinden tuttun, onu Kendine yaklaştırdın, onu dünyaya indirdin, onu suladın, onu temkinli kıldın, nefs ilminle onu doldurdun, süsleyici ve kaplayıcı sevginle onu yeryüzüne yaydın, sözünle onu süsledin. O, feleklerin övünmesi, ahlâkın en tatlısı, Senin apaçık nurundur. Kadim kulun, en sağlam urganın, sağlam kalen, hikmetli celâlin, keremli cemâlindir o. Efendimizdir, mevlâmızdır. Muhammed aleyhisselâm'dır. Salât ve selâmın ona, âl ve ashabına, hidayet lemhâları olan arkadaş ve yakınlarına, vücud kandilleri ve tertemiz kimselerin yükselme kemali olan yakın dostlarına olsun.

    Allahım, salât ve selâmın ona olsun ki, bu salâtla düğümler çözülür, üzüntü ve kederler onunla zail olur, yorgunluk ve sıkıntılar merhameten onunla giderilir ve ihtiyaçlar ikram yollu onunla yerine getirilir.

    Ya Rab, ya Allah, ey diri olan! Ey Kendi Zatıyla kaim olup varlığı Kendinden olan, hiçbir şeye muhtaç bulunmayan! Senin lütuf ve faziletlerini istiyoruz.

    Ey kerem sahibi! Ey kıyamet günü müminlere has rahmetiyle tecelli eden!

    Allahım, salât ve selâmın; kulun, peygamberin, Efendimiz, Nebiyyi Ümmî, Resulü Arabî Muhammed aleyhisselâm üzerine ve onun âl ve ashabına olsun; çoluk çocuk ve zürriyetine, Ehl-i Beyt ve onların yârânına olsun. Öyle bir salât ki, Senin hoşnutluğuna yol açsın. İçinde güzel bir mükâfat olsun ve edaya lâyık görülsün.

    Muhammed aleyhisselâm'a vesile ve fazilet makamlarını ver, şeref ve yüce dereceler bahşeyle. Onu, vaadettiğin Makam-ı Mahmud'a eriştir.

    Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni olan Allahım! Aziz kitabınla, Efendimiz Muhammed aleyhisselâm'ın kerem dolu nübüvvetiyle, onun özge değer ve şerefiyle, babası İbrahim ve İsmail ile, yakın arkadaşları Ebubekir, Ömer ve Osman ile, hanedanından Fatıma, Ali ve bunların oğulları Hasan ve Hüseyin ile, amcası Hamza ve Abbas ile, zevcesi Hatice ve Ayşe ile Sana tevessül edip yöneliyoruz. Ve Senden onların hürmetine ihtiyaçlarımızı istiyoruz.

    Allahım, bizi onların sırlarının hakikatına eriştir, marifet basamaklarında yükselerek hakikatları anlama imkânını bize lütfeyle. Senden, kendilerine en güzel mükâfatlar gelen Muhammed aleyhisselam'ın hanedanı hürmetine, büyük saadet ve kurtuluş kapısını açan, Senin en yakın sevgine mazhar olan bu mübarek insanların hatırı için, bizi tahkik ehlinden eyle.

    Bizi, o peygamberin Makam-ı Mahmud'unda yükselen izzet ve şerefinle gark eyle. Onun sancağı altında bizi topla.

    "Allah'ın peygamberi rüsva etmediği günde" peygamberin irfan havuzundan bize içir. Öyle bir günde ki, Resulüne müjdeyle şöyle buyurursun: "Konuş dinleniyorsun; iste verilecek; şefaat et, şefaatın kabul olunacaktır." Zira, Senin bu husustaki müjden, şöyle zuhur etmiştir: "Muhakkak Rabbin sana verecek de, hoşnut olacaksın."

    Sen çok yücesin, her kusurdan pak ve münezzehsin Rabbimiz; Sen, celâl ve ikram sahibisin.

    Allahım, salât ve selâmın Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm'a, ataları İbrahim ve İsmail'e ve bunların hepsinin arkadaş ve yârânına olsun. Öyle bir salât ki, ezeli lisan onu Melekut bağında tercüme etmiş olsun; yüce makamlarda ve yüksek derecelerde en güzel şekilde çeviriye uğrasın. Ebed lisanı onunla Nâsut Alemi'nin eteklerinde seslensin, günahların bağışlanması için avazını yükseltsin, keder ve sıkıntıları gidermek için avaz avaz terennümde bulunsun, çok önemli ve çözümü zor hususların defedilme çaresi olsun. Öylesine bir salât ve o salâtın sebep olacağı feyzler ki, Senin ulûhiyyetine lâyık olsun, azametli şan ve şerefine uygun düşsün. Ve kendilerini hürmetle andığımız Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm'ın, atalarının, hanedan ve yârânının ehliyet ve liyakatına uygun gelecek ve onların soylu makam ve mertebelerine münasip düşecek ve Senin buyruğunda geçen, "dilediğini rahmetine has kılar" özelliğine denk düşecek bir salât ve selâm olsun.

    Allah büyük, çok büyük bir fazl u kerem sahibidir.

    Allahım, celâlinin izzeti ve izzetinin celâliyle, saltanatının kudreti ve kudretinin saltanatıyla, peygamberin Muhammed aleyhisselâm'ın sevgi ve muhabbetiyle; merhametsizlikten, kötü, şehevî söz ve davranışlardan Sana sığınıyoruz. Ey muhtaçlara arka olan, ey güven isteyenlere emniyet sağlayan! Bizi nefsanî hatıralardan kurtar, şeytanî şehvetlerden koru, beşerî pisliklerden temizle, muhabbet-i sıddıkiyye ile bizleri sadeleştirip arındır. Gaflet sadasından, bilgisizlik evhamından uzak bulundur. Ta ki -Senin toplayıcı, bir araya getirici vahdetinin huzurunda kesretin fena bulması gibi- şeklimiz benliğimizin yok olmasıyla kaybolup gitsin; insanî hırs ve arzularımız eriyip bitsin... Bizi ilahi Ahadiyyet'in ziynetiyle süsle. Samedanî hakikatların tecellisine mazhar kıl. Bütün bunları Vahdaniyyet'in müşahedesinde gerçekleştir. Öyle bir makamda ki, orada mekân yok, "nereye" ve "ne yere" gibi, "nasıl" ve "nice" gibi tabirler yok. Her şey, evet her şey o makamda Allah ile baki kalır; Allah'tan gelir ve Allah'a döner, Allah ile beraber olur.

    Bizler Allah'ın minnet denizinde Allah'ın nimetiyle gark olmak istiyoruz. Allah'ın kılıcıyla yardım görmek istiyoruz. Allah'ın inayetinden haz duyuyoruz. Allah'ın korumasıyla korunmuş oluyoruz. Bizi Allah'tan uzaklaştırıp meşgul eden her şeyden muhafaza olunmamızı talep ediyoruz. Allah'tan başka gönlümüze gelen her hatıradan sıyrılmak istiyoruz.

    Ya Rab! Ya Allah! Ya Allah! Ya Allah! Rabbim Allah'tır. Benim başarım, ancak Allah iledir. Ben ancak O'na dayanırım ve ancak O'na yönelip inayetini beklerim.

    Allahım, bizi Kendinle meşgul eyle. Bize öyle bir bağışta bulun ki, onda Senden başkasının dahli bulunmasın. Ve bu bağışın, ilahi ilimlerinle, Rabbanî sıfatlarınla ve Muhammedî ahlâk ile genişlemiş ve gelişmiş bir vaziyette olsun. Bizi güzel bir zan ile kuvvetlendir. Hakke'l-Yakîn derecesinde bize bir itikat bahşeyle. Temkinî hakikata eriştir. Hal ve durumumuzu tevfikin ile doğrult, saadet ve hüsn-ü yakîn ile ahvalimizi düzelt.

    İstikamet üzerinde iman ve itikat temellerimizi sağlamlaştır, üstün muhkemlik kaidelerinde bizi yükseltip güçlendir. Öyle bir istikamet yolu ki o; peygamberlerin, sıddıkların, şehidlerin yoludur. Nimetlerine eriştirdiğin bahtiyarların istikametidir.

    Maksat ve niyetimizi asil bir şan ve şeref katında, kerem doruğunun en yücesinde sağlamlaştır; Resullerden büyük azim sahibi olanların azim ve niyetine yakın eyle. Ey yakaranlara cevap veren, ey imdat isteyenlerin imdadına koşan! Rahmetinin lütuflarıyla, bizi Senden uzaklaştıran sapkınlıktan kurtar. İnayetinin nefhalarıyla bizi sevgi güreşinin yapıldığı yerde biraraya getir. Hidayetinin nurlarıyla, yakınlık avlusunda arzularımızı yerine getir. Üstün yardımınla bizi kuvvetlendir. Kur'an-ı Mecid ile belirtilmiş bir yardımla yardımımızda bulun. Fazl u rahmetinle inayette bulun.

    Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni, ey Rabbimiz; bizden kabul buyur. Şüphesiz ki Sen, evet Sen, her şeyi hakkıyla işiten ve gereği gibi bilensin. Tevbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, evet Sen, tevbeleri çokça kabul eden Rahîmsin.

    Allahım, salât ve selâmın, Efendimiz Nebiyyi Ümmî Muhammed aleyhisselâm'a, onun zevcelerine, soyuna, Ehl-i Beyt'ine olsun. İbrahim'e ve hanedanına salâvatını indirdiğin gibi, onlara da indir. Şüphesiz ki Sen övülmeye lâyıksın, şan ve şeref sahibisin.

    Ey destek direği olmayanların direği, senedi olmayanların senedi; ey azığı olmayanların azığı; ey her kırık yerin yegâne onarıcısı; ey her garibin sahibi; ey her yalnızın gönüldaşı! Senden başka ilah yoktur. Hem dünyada, hem ahirette Seni tenzih ve tesbih ederiz. Şüphesiz ki, ben zalimlerdenim. Benim dost ve yarim Sensin. Müslüman olduğum halde canımı al. Beni salih kulların zümresine ulaştır. Soy ve sopumu benim için ıslah eyle. Hakikat ben Sana tevbe ediyorum ve ben müslümanlardanım.

    Allahım; meleklerin, peygamberlerin, resullerin ve bütün halkın salâvatları Efendimiz, Mevlâmız Muhammed'e ve onun âl ve ashabına olsun. Allah'ın selâmı, rahmeti de bunlara olsun. Allahım, bizi onunla, âl ve ashabıyla birlikte şefaatına, kefilliğine ve koruyuculuğuna mazhar olarak selâm yurduna eriştir. Orası, Senin yurdundur. Orası hak meclisidir. Ve kudret sahibi, mülkü çok yüce olan Allah'ın yanındadır. Onlar da oradadır. Ey celâl ve ikram sahibi Allahım, bu makamın müşahedesiyle bize lütuf bağışında bulun.

    Ey keremi bol olan! Ey kıyamet günü müminlere has rahmetiyle tecelli edecek olan! Cemâl-i azîmini yaklaştırarak bize ikramda bulun. Cemâlin kerametiyle tekrim, tebcil, tâzim havası içinde bizi koru.

    Hamdolsun Kainatin Rabbi Allah'a.

    Amin.
#16.05.2006 15:28 0 0 0
  • Konu: Gavsiyye
    noimage GAVSIYYEnoimage
    (Ilahi Ihsan)

    Bismillahirrahmanirrahim



    Allah-u teala bana buyurdu ki:
    "Ey Gavs,
    Biz mekânın mekânıyız. Bize mekân yoktur. Ve biz insanın sırrıyız, insan da
    bizim sırrımızdır. İnsan yoktur, biz varız ve biz, insanın gayrı değiliz.
    İnsanda belirdiğimiz gibi, hiç bir şeyde belirmedik. İnsan bizim bineğimizdir.
    Diğer yaratıklar ve tüm evren de insanın bineğidir.
    Biz ne güzel isteyeniz, insan ne güzel istenendir. İnsan ne güzel binicidir,
    bütün kâinat ona ne güzel binektir.
    İnsan bizim sırrımızdır, biz de insanın sırrıyız. Eğer insan öldükten sonra
    durumunun ne olacağını bilseydi, dünyada asla dünya yaşamını istemez, her an,
    "Ya Rabbi, beni öldür, beni öldür" diye yakarırdı.
    Mülk, bir ve belirişleri sona erdirici olanın, yani Rabbinindir. Eğer insan
    bizim indimizde olan mertebesini bilseydi, her nefeste "bugün mülk yalnız
    benimdir" sözünü söylerdi.
    "Yaratıkların hepsi, yaradılış özelliklerine göre amel ve davranışlarda
    bulunurlar." Yaradılış özellikleri (fıtrat), ortaya çıkacak belirişlerin
    (tecellilerin) tohumudur. Bu tohum yaradılışından itibaren, kendine en uygun
    belirişlerle beslenir, büyür, yeşerir, ta ki yaradılışındaki amaca uygun hizmeti
    gerçekleştirene dek. "Kuşku yok ki biz, her şeyi kaderle yarattık."
    İnsanın cismi, nefsi, kalbi, ruhu, kulağı, gözü, dili, ayağı, eli ve buna benzer
    nesi varsa hepsini kendi nefsimiz için kendi nefsimize, yani kendi zatımız
    (özümüz) ile kendi zatımıza biz belirgin kıldık (izhar ettik). İnsanın yemesi,
    içmesi, bir iş işlemesi, bir şeye yönelmesi ve bir şeyden uzaklaşması gibi bütün
    durumlarında biz gizliyiz, onu eyleme iten ve yatıştıran biziz. İnsanda ne
    belirirse bizim nefsimizdir, bizden ayrı ve gayrı değildir.
    Ve biz de onun gayrı değiliz.

    İnsanı kendi belirişimizin nurundan yarattık.
    Melekleri de insanın nurundan yarattık.
    Uzaklık sahibi nasıl uzaklıktan yakınırsa, yakınlık sahibi de bize yakınlıktan
    şikayet eder. Sıradan insanları yarattık, cemalimizin (güzelliğimizin) ışığına
    dayanamadılar. Bizimle aralarına karanlık perdesini koyduk. Seçkin insanları da
    yarattık, yakınlığımıza dayanamadılar.
    Onlarla da aramıza nurdan bir perde koyduk.

    Değerli veya değersiz ayırımı, deyişleri, yaratılanlar arasında ve onlara
    göredir. Yaradanın indindeyse (katında) sadece yarattıkları vardır. İnsanlar
    nefislerine hoş gelen şeyler için iyi, güzel; gelmeyen şeyler için de kötü veya
    çirkin deyimlerini kullanırlar. Gerçeği bilen kişi için ise yaradılmışlar
    arasında kesinlikle ayırım yoktur; her yaratılan değerlidir.

    İyilik ve kötülük, yaradılanın indindedir. Yaradanın indinde ise hepsi birdir.
    İnsan, indini; yani bana göre, bence, bana kalırsa gibi başlıklar altında
    kişisel görüş ve düşünüşlerini terkedip, aslına yönelişi ve kendini Rabb indinde
    eritişi ölçüsünde ilerler. Bu nedenlerden ötürüdür ki, gerçekleri algılamada
    (idrakte) olgunluk düzeyine erişmiş kişi, yaratıklarda kusur ya da hata görmez.
    Herkes düşünebildiği, kavrayıp algılayabildiği ölçüde eylemlerde bulunur ve
    sonucunda da, hak ettiği ile karşılaşır.

    Her durum ve koşulda, mutlaka, verenden olmağa çalış. Eğer yarattıklarımıza
    rahmet edip acırsan ve onların hatalarını affedip bağışlarsan, ne mutlu sana.

    Sıcak bir günde susuz bir kimse gelip senden su istese ve sende de soğuk su
    olup, kendini feda etmek pahasına o suyu ona vermezsen, cimrilerin en
    cimrisinden olursun. Böyle olunca biz, rahmetimizi kullarımızdan nasıl
    esirgeriz? Oysa biz, kendi nefsimize tanıklık ettik: "Erhamerrahimîn"
    (acıyanların en acıyarıı, bağışlayanların en bağışlayıcısı) niteliği ile
    nitelenmiş olduğumuzu, kendi nefsimize tescil ve kaydettik.
    Bize "Rabb el Kerîm" ya da "Ya Rabb er Rahîm" diye hitab et. Çünkü biz, her
    kerimden (soylu, cömert) daha kerimiz ve her rahimden (merhametli, acıyan) daha
    rahîmiz. Bizden kerim ve bizden rahim hiç kimse yoktur; kerem ve rahmet yalnız
    bizimdir.

    Taat (ibadet ve hayırlı iş) sahipleri nimetimizi anarlar, günah sahipleri de
    rahmetimizi anarlar. Taat sahipleri bereketimize alçalıp zikirde bulunurlar,
    günah sahipleri de acımamıza alçalıp zikirde bulunurlar. Cennetlik kişiler
    cennetle, cehennemlik kişiler de cehennemle ve bizimle meşguldürler. Ancak biz
    cennette belirdikten sonra cennetliklere dostluk ve nimet yoktur, biz cehennemde
    belirdikten sonra da cehennem halkına yanma, korku ve yalnızlık yoktur. Bizim
    belirdiğimiz yerde ne cennet kalır, ne cehennem; ne esma yani isimlerimiz, ne
    sıfatlar, yani niteliklerimiz kalır.
    Bizi aracısız olarak, doğrudan doğruya görmek istersen, ne cennete ve cennette
    olan şeylere bak, ne de cehenneme ve oradaki şeylere. Yalnız bizimle meşgul ol.
    Çünkü bir kimse bizden başkasıyla meşgul olursa, kıyamet gününde arkadaşı ateş
    olur.

    Bizim cennetlik bazı kullarımız vardır ki, cehennem halkının cehennemden bize
    sığındıkları gibi, cennet nimetlerinden geçip bize sığınırlar.
    Günahkârlar günahlar ile, taat sahipleri de taatleri ile perdelidir. Fakat
    bunların ötesinde bizim diğer bir topluluğumuz vardır ki, onlar ne günaha
    kastederter, ne de taate güvenirler. Çünkü biz isyancı kulumuza o günahlardan
    geçtikten sonra yakınız, bize bağlı kulumuza da, o taatlerden geçtikten sonra
    yakınız. Ve çünkü hiçbir kimse günahlarla bizden uzak olmadığı gibi, hiçbir
    kimse de vaadlerle (alâkalarla) bize yakın değildir.

    Bizim nebi (peygamber) ve resullerden (habercilerden) başka bir takım kullarımız
    vardır ki, onların durumundan ne dünya halkı, ne ahiret halkı, ne cennet ehli,
    ne cehennem ehlinden bir kimse ve ne de bir melek haberli değildir. Onları
    cennet, cehennem, sevap, günah, huriler, köşkler, gılman ve köleler için de
    yaratmadık. Her ne kadar tanıyıp bilmese de, onların dünyada varlığına
    inananlara ne mutlu.

    Bizim nazar ve iltifat ettiğimiz gönüle asla yalnızlık gelmez ve ateşte yanıp
    acı çekmez.

    Bize aşık ol, bizim için âşık ol; o aşk biziz.
    Kalbini ve bütün durumlarını da bizden başkasından uzak kıl.

    Aşkın dışını bulup bildiğin zaman, aşktan fânî (yok) olmalısın; çünkü aşk, âşık
    (seven) ve mâşuk (sevgili) arasında bir perdedir. Âşık, aşktan fena bulduğu (yok
    olduğu) zaman sevgiliye kavuşur. Gayrından da fânî olmalısın,çünkü aşkın gayrı
    da seven ve sevilen arasında bir perdedir.
    Birlik (vahdet), dille ve sözcüklerle anlatılamayan bir durumdur. Bizi gören
    kişinin soruya gereksinmesi kalmaz. Bizi görmeyen kişi için de soruların yararı
    yoktur. Çünkü o, sözde kalmış, sözle perdelenmiştir. Bizi bilmek, görmektir.
    Bir kimse bizi bildikten sonra görmeyi isterse, gerçekte görmemiş demektir;
    perdelidir. Görmeyi, bilmekten farklı sanan kimse, Rabbini görmekten gururdadır.
    Buna karşılık, bize kavuşmak isteyen kimse bizim yolumuzda cehdetmeli, yani çaba
    göstermeli, savaşmalıdır.

    "Bizim uğrumuzda mücahede edeni, yollarımızda ilerletip gerçeğe erdiririz."

    "Kendini arıtan kişi mutlaka umduğuna ermiş, kurtuluşa ve mutluluğa
    kavuşmuştur."

    Savaş ve çaba (mücahede), gözlem ve algı (müşahede) denizlerinden bir denizdir.
    Balıkları da vâkıflar, yani esrar sahipleridir. Algı denizine girmek isteyen
    kimseye çaba gereklidir. Çünkü savaş ve çaba, müşahedenin tohumudur. Yani ekip
    de çaba sahibi olan, algı ve gözlemimize ulaşır.
    Bir kimse bizim için çaba sarfederse, ona gözlemimiz vardır; istese de, istemese
    de. Mücahededen yoksun olan için, müşahedeye yol yoktur. Bizi isteyenlere çaba
    (cehd) gereklidir.

    Kalbi cehde eğilimli olan kula ne mutlu, kalbi şehvetlere eğilimli olan kulun
    da, vay haline.
    Cehdin, yani çabanın amacı, fakirlik ve yoksulluktur. Fakirlik ve yoksulluğu
    insanın bineği kıldık. O fakirlik ve yoksulluğa binen kimse, eğri yol, ıssız
    dere ve çöller yürüyüp yorulmadan amacına ulaşır.
    Bizim yanımızda fakir, hiçbir şeyi olmayan değil, her şeyde buyruğu olandır. Bir
    şeyi dileyip olmasını istediği zaman, hemen olur. Fakir, elinde parası, malı ve
    mülkü olmayan değil, dediği olandır.
    Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu ki: "Fakirlik
    övüncümdür, iftiharımdır. Ben onunla diğer nebi ve resullere karşı övünürüm."

    Bize kavuşmak isteyenler fakrı, yani boşluğu, yokluğu ve hiçliği arzulasınlar;
    tüm isteklerinden geçsinler. Hatta bu yolda, istememeyi istemek bile bir
    istektir. Ve bu bile istenemez. Böylece fakrın fakrına, ondan sonra da fakrın
    fakrından fakra ersinler. Bu şekilde fakr tamam olunca artık onlar yok, ancak
    biz varız. O zaman, "sen bundan gaflette (habersiz) idin. İşte senden perdeni
    kaldırdık" denir. Çünkü, fakirlik (hiçlik, belirmemişlik) tamam olunca, o,
    Allah'tır. Bizim yememiz fakirlerin yemesidir, içtigimiz de fakirlerin içmesidir.

    Fakirlik ateşiyle yanan ve şiddetli yoksulluktan kıvranan kırık kalpli birisini
    gördüğünde, hemen ona yakınlaş çünkü bizimle onun arasında hiçbir perde yoktur.
    Sana bağlananlara söyle, fakirlerin duasıni ganimet bilsinler; çünkü onlar bizim
    indimizdedir, biz de onların indindeyiz. Biz fakirlerleyiz, fakirler de
    bizimledir. Biz fakirlerin sığınağı, meskeni ve nazargâhıyız.

    Hem de dönüşleri bizedir (bizimle olur). Onların dünyadaki görünüşleri,
    bedenleri, az yemekten, az içmekten; nefsleri, şehvetlerin engelinden; kalpleri
    kuruntulardan ve ruhları kötülüklerden yanmıştır. Kalplerinde aşırı isteklerden
    birşey kalmamış, kötü düşünceler tamamen kaybolmuştur.

    Bunlar, bizim yüzümüzün ışığıyla (lika nuruyla), beka (kalıcılık) sahipleridir.
    Bize yaratıkların en sevgilisi, sağır, dilsiz, kör, şaşkın ve ağlayandır. Bize
    bakmak istediğinde, bizim gayrımızdan uzak olan hüzünlü bir kalp ara.
    Kim bize kavuşmak, vasıl olmak isterse, bizim gayrımız olan herşeyden çıkıp
    sıyrılmalıdır.

    Dünya yokuşundan çık ki, ahiret yokuşuna kavuşasın.
    Ahiret yokuşundan da çık ki, bize kavuşasın.

    Biz, dindarlar yolurıu nefs içinde, ârifler yolunu kalp içinde, vâkıflar
    (sırları bilenler) yolunu da ruh içinde kıldık. Nefsi de özgürler beldesi
    kıldık. Bu yüzden "özgürlerin yürekleri, sırların mezarlarıdır" demişlerdir.
    (Bilen demez, deyen bilmez: Hakikate erenler deniz gibi susarlar, birşeyden
    haberi olmayanlarsa dalga gibi gürlerler)

    Kişi gelenlere sabrettiği zaman kulluk düzeyine, arzularını terkettiği zaman da
    emrin âlemine yükselir. Çünkü Emir Âleminde ne yemek, ne içmek, ne uyumak;
    kısacası istekle ve madde ile ilgili olan hiçbir şey yoktur.
    Cisimlerden, nefslerden; sonra kalplerden ve ruhlardan; sonra da hüküm ve
    emirden sıyrıl ki, bize erişesin.

    Dıştaki beş duyuyla algılanan fiziksel dünya, (Âlem-i Mülk, Âlem-i Nâsût) ile,
    içteki beş duyu ile algılanan ruhsal dünya (Âlem-i Melekût) arasında olan her
    tavır, şeriat tavrıdır. Tanrı niteliklerinden (sıfatlarından) oluşan ruhsal
    dünya ile, ululuk dünyası (Âlemi Ceberût) arasında olan her tavır, tarikat
    tavrıdır. Ululuk dünyası ile birlik dünyası (Vahdet, Âlem-i Lâhüt) arasında olan
    her tavır da hakikat tavrıdır.

    Bizim haremimize girmek istediğinde, ne Mülk'e, ne Melekût'a ve ne de Ceberût'a
    iltifat etme. Çünkü Mülk, âlimin; Melekût ârifin, Ceberût da vâkıfın (esrar
    sahibinin) şeytanıdır.
    Bir kimse bunların birisiyle yetinse, bizim indimizde o, kovulmuşlardandır.

    İlim sahibi için bizim indimizde yol, ancak ilmini terkettikten sonradır. İlmin
    ilmi, ilimden cehildir. Eğer ilmini (güvenir de) terketmezse, o, şeytanın mertebesindedir.

    Bizce kullarımızın en erdemlisi ve en sevgilisi, ana-babası ve evlâdı olup da,
    kalbi onlardan geçmiş olan, yalnız bize bağlı bulunandır. Eğer ana-babası ölse
    onların ölümüne üzülmez, evlâdı ölse onların ölümüyle de kederlenmez. Böylece o
    kulumuz bu düzeye vardığında bizim indimizde o, lem yelid ve lem yûled (O,
    doğmadı, doğurrnadı): "Anasız, babasız ve evlâdsız" makamında olur. Bizim
    sevgimiz, muhabbetimiz yüzünden ana-babasının ve evlâdının yokluğunu algılamamış
    kimse, birlik ve teklik (vahdaniyet ve ferdaniyet) lezzetini bulamaz.
    Ancak bizim yanımızda ye, iç ve uyu;
    hâzır (uyanık) bir yürek ve nâzır (gören) bir gözle.

    Bizim yanımızda, sıradan kişilerin uykusu gibi uyuma, bizi görürsün. Cismin
    lezzetlerden, nefsin şehvetlerden ve gönlün kuruntulardan, ruhun kötülüklerden
    (gönüle ve ruha ansızın inen ters fikirler ve kuruntulardan) uzak olup, zatın
    (özün) bizim zatımızda (özümüzde) yok olmak suretiyle uyu.
    Bizim indimizde erdemli (faziletli) olan eylem, cennet ve cehennem gibi bizim
    gayrımız olan hiç bir şeyin arzulanmadığı ve yapanın da ondan kaybolduğu (uzak
    bulunduğu) eylemdir.

    Bizim yanımızda daha üstün olan masumluk, tövbe edicilerin masumluğudur.
    Bizim indimizde erdemli (efdal) olan tövbe, günah işlemediği halde daima
    istiğfarda bulunan masumların tövbesidir.
    Bizim indimizde erdemİi olan gülme, tövbe edici ağlayanların gülmesidir. Tövbe
    etmek istediğin zaman, önce nefsinden günaha kasti çıkarmalısın. Sonra da
    kalbinden günah düşüncelerini çııkarmalısın. O zaman tövbe ettiğinde bize
    kavuşursun; yoksa alaycılardan olursun.

    Bize yakın kişi, günahını bilen kişidir. En büyük günah ise, bireyselliktir.
    Günahını bilen kişiler, güçsüz ve pişmanlık sahibi kimselerdir; işlerine pişman
    ve acizdirler. Acz (beceriksizliğinin, güçsüzlüğüniin bilincinde olmak) ışık
    kaynağıdır, Kibir de karanlıklar, kederler ve günahlar kaynağıdır. Pişman olan
    kullarımıza iyilik ve cömertliğimizi müjdele; kibirli olan kullarımıza da adalet
    ve intikamımızı bildir.

    Bize yakın olan oruç, kendisinde bizden başkasının bulunmadığı
    ve oruçlunun da ondan kaybolduğu (uzak olduğu) oruçtur.

    Bize yakın olan namaz, kendisinde bizden başkasının olmadığı ve kılanın da ondan
    kaybolduğu, uzak olduğu namazdır.

    Bizim indimizde, miracı olmayanın namazı yoktur. Ve o, namazdan yoksundur. Zira
    namazdan yoksun olan, bizim indimizde miracdan yoksun olandır.
    Mirac, bizim gayrımız olan herşeyden yükselmektir ve miracın kemâli, doruğu da,
    "mazagalbasarü ve matega": "O'nun gözü sapmadı, kaymadı"nın, dikkatini bizden
    başka hiçbir şey üzerine yoğunlaştırmamanın sırrıdır."



    Abdulkadir Geylani Hazretleri
    Risaletu'l Gavsiyye (Ilahi Ihsan/Kutsal Bagis)





    Cennet cennet dedikleri
    Birkac koskle birkac huri
    Isteyene ver sen onu
    Bana seni gerek seni.

    Yunus Emre
#16.05.2006 15:13 0 0 0
  • Allah (c.c.) sizden razi olsun
    Evet leotombak kardesim dogruyu yazdin ama tek o mesele degil belki yaniliyorum ama cogu insanlar kendi dinini bilmiyorlar ,bilmemek ayip degil ama ne yazi ki ogrenmek icin hic bir caba gostermiyorlar
    Paylasan yureginize saglik
    Selam ve Dua ile...
#16.05.2006 14:32 0 0 0
  • Belki cevaplarim bahsit kaliyor ama inanin calismalariniz o kadar guzel ki kelimesiz kaliyorum...
    Sevgi dolu yureginize saglik,yine harika bir calisma olmus...
    Bizle paylastiginiz icin cok tesekkurler...



    "Korku ve Umit
    Gunahlarimin agirligiyla yanina yaklasamamak olacak en buyuk korkum...
    Ne olur ses ver
    Ses ver ki umidim buyuyup korkumu eritsin...
    Vakit kalmadi artik...
    Saniyeler dakikalari kovaladikca yaklasiyor ayrilik ani..."
#15.05.2006 23:11 0 0 0
#15.05.2006 09:30 0 0 0
  • Begenmek mi ne demek beni mutlu ettiniz...
    Cok cok hos bir calisma olmus
    Ellerinize,sevgi dolu yureginize saglik
    Paylastiginiz icin cok tesekkur ediyorum...



#14.05.2006 09:06 0 0 0
  • Kendi halinde,sade ama mutlu bir hayati vardi istiridyenin. Denizin derinliklerinde bir kayaya tutunmus, yasayip gidiyordu. Tuzlu deniz suyundan yiyecegini buluyor, sert kabugu onu dusmanlarina karsi koruyabiliyordu. O da zamaninin buyuk kismini sagindan-solundan suzulerek gecen baliklari seyrederek geciyordu.

    Derken, birgun, istiridyenin icine bir sizi dustu. Icinde hissettigi aci sakin hayatini alip goturmus, yerine sikintili ve sancili gunler getirmisti. Cok gecikmeden istiridye bu sancilarin nedenini ogrendi. Bir kum tanecigi! Kucucuk bir kum tanecigi nasilsa istiridyenin icine girmis ve simdi onu acilar icinde kivrandiriyordu.

    Istiridye kendi kendine bu kum tanecigini ne yapacagini dusunmeye basladi. "Bu sikinti neden benim basima geldi? Nasil oldu da oldu?" gibi sorular sormanin faydasizligini ve anlamsizligini biliyordu. O kum taneciginden kurtulmanin mumkun olmadiginin da farkindaydi. O halde, yapmasi gereken, simdi dusmani gibi gorunen bu davetsiz misafirle birlikte yasamaya calismakti.

    Bu kararinin ardindan istiridyenin sancilari sona ermedi, ama azaldi. Sikayet etse kat kat artacak olan sikintilari dayanilabilir olcude kaldi. Gunler, aylar ve yillar geldi gecti. Ilginctir, istiridyenin agrilari ve sikintilari da neredeyse sona ermis, ve ardinda herkesin ziyaret etmekten buyuk zevk duydugu bir istiridye birakmisti.

    Cunku hayatinin uzun sure acilarla gecmesine neden olan o kum tanecigi, onun sabriyla bir inciye donusmustu!

    Istiridyenin bulundugu civarda yasayan diger deniz canlilari onu sik sik ziyaret etmeye, zaman zaman kabugunu actiginda ortaya cikan muhtesem inciyi seyretmeye geldiler.

    Ve bir seye hic karar veremediler: O harika inci mi istiridyeyi guzellestiriyordu, yoksa sabir ve sukunet sembolu gibi duran istiridye mi inciyi oylesine guzel gosteriyordu?

    ***

    Herbirimiz ilahi bir sanat eseriyiz.

    Beden elbisemiz ipekten daha puruzsuz; gozumuz, kulagimiz, agzimiz, en paha bicilmez taslardan daha degerli. En sade bir insan yuzu, Mona Lisa'nin yuzunden daha canli ve degerli.

    Duygularimiz elmas, yakut ve pirlantadan daha gozalici. Icimizde karun'un hazinelerinden daha buyuk bir hazine tasiyoruz. Belki farkindayiz, belki degiliz.

    Birer model ve tasiyici gibi bu guzelliklerle guzellestirilmisiz. Ama hicbiri bize ait olmadigi, ne yapimlarinda ne de devamlarinda hicbir katkimiz olmadigi halde bu sanat eserlerini sahiplenip, onlarin basina gelen ve hosumuza gitmeyen degisikliklerden ne de cabuk sikayet edebiliyoruz..!

    Varligin, uzerimizde tasidiklarimizin bizden degil, ama bize emanet edilmis seyler oldugunu ne de cabuk unutabiliyoruz!

    Bize bicilen, bize en cok da uyan ve daha fazlasini tasiyamayacagimiz konumun birer sanat eseri olmak oldugunu niye hatirlamiyoruz dersiniz?

    Sevincler kadar huzunlerin de, rahatliklar kadar sikintilarin da bize yakistigini ve hayatin onlarla guzellestigini ne kadar farkedebiliyoruz?

    Ne dersiniz, Mona Lisa tablosu yapilirken tablodaki kadin kendi ressamini elestirse, surasi duzgun olmadi, burasini soyle degil boyle yap dese ne derdik? Ve usta ressam Vinci Mona Lisa'yi Mona Lisa'nin istedigi gibi resmetse boylesine guzel olur muydu?

    Ya da, usta bir mucevhercinin elinde bicimlenen bir elmas dile gelip ustasini sikayet etse, ne derece hakli olurdu?

    Duygularimiz iyi-kotu herbir olayla bir elmas gibi bicimlendirilirken, sabrettigimiz takdirde kum tanesi gibi bir sikintiyi bir ince tanesine donuutürebilecekken, Sanatkarimizi sikayet etmeye ne derece hakkimiz var?

    Guzeli guzel yapan, sanatkarinin ustaligi midir, yoksa o seyin kendini nasil gordugu mudur?

    Sozun kisasi, birakalim, hayatimiz Sanatkarimizin elinde seyre ve tefekkure layik bir eser olsun. Birakalim, huzunler ve sikintilar duygularimizin sivriliklerini gidersin ve onlari daha da guzellestirsin...
#13.05.2006 22:03 0 0 0
  • Acaba bizim kalbimiz ne durumda...
    Paylastigin icin cok tesekkurler.
#13.05.2006 21:58 0 0 0
#13.05.2006 21:53 0 0 0
#13.05.2006 17:15 0 0 0
#13.05.2006 12:45 0 0 0