Bazen sadece sen gülümse diye doğuyor güneş
ve sadece sen huzur bul diye geliyor bahar mevsimi.
Sen mutlu ol diye sergiliyor tabiat ana tüm güzelliğini
ve şarkılar sana saklıyor en güzel yerlerini...
Benim için mi?
Gülümsüyor ve daim kılıyorsun yeryüzündeki cennetimi...
Yalnızca bir an süresince olsa bile yokluğun,
yeryüzümü kederle kaplıyor işte hüzün boşluğum.
Yüreğimden milim dahi oynamazken koltuğun,
neden tarafından kesiliyor hep sesim, soluğum...
Sevmek bazen bir sıcak merhabadır,
bazen tatlı bir tebessüme sığınır.
Beklemek kimi zaman denizaşırı acılara denk olsa da;
eğer beklenen yine de yanındaysa yalansız,
kaderine tevekkülle razı olmaktır biraz da...
Sevgilim;
ben sana vefa getirdim.
Sana, zor şartlardan etkilenmeyen
kanlı canlı bir sadakat getirdim.
Altından bir tepsim yoktu belki,
yüreğimin üzerine gülüşlerimi katıp
-gözümü hiç kırpmadan-
ben sana düşlerimi verdim...
Seni her gördüğümde
evrene dair bütün fikirlerimi yitiriyorum.
Seni her söylediğimde
daha fazla söylemek geliyor içimden.
Seni her yokladığımda
baharın geldiğini hissedemiyorum.
Seni her bulduğumda
bahar zaten önemsiz bir kaide oluyor.
Seni her beklediğimde
adını sayıklıyor tüm geleceğim.
Senin bana her gelişinde
bütün olasılıkları unutuyorum
ve adınla başlıyorum
bütün güzel cümlelere...
Öyle düşünüldüğü gibi kolay değildir sana dokunmak;
ellerinin tuttuğu en son şeyin kıymetinden anla.
Bir otobüs şöförünün gözlerini arıyorum hatta...
Seni en son gören kişi olabilme ihtimali olan herkes,
muhabbetine doyum olmaz kişilerdir benim için bu hayatta.
Hatta insanları bir kenara bırakalım sevgili,
önünden geçerken seni yansıtan herhangi bir vitrinin kıymetli camı,
seni gördüğü için herhangi bir su birikintisinin dahi
birikmiş olmaktan bu kadar gurur duyacağını söylesem inanmazdın.
Sesini bastıran bir aracın motor ve korna sesi kendinden utanıyor;
sen karşıdan karşıya geçerken ayak bastığın yol çizgileri
seneler sonra bile hala senden bahsediyor...
Aramızdaki yollar bile, yemin ederim, uzunluklarından çekiniyor.
Teşekkür ederim dost... Büyük bir hesap hatası benimkisi... Doğru bir şey yapmıyorum elbet. Ama inandığım şeyleri sonsuza dek savunuyorum, yıkılsalar bile... Yıkılan her ne varsa, hatrı için, gölgesinde yaşıyorum...
Gerçek bir idam mahkumu kadar tedirginim, sıradan bir kazaya kurban gitmiş olmak pek de önemli değilmiş kavradığım kadarıyla. Herhangi bir uçurumdan düşmek, atlamak ya da sana giden herhangi bir yolda şarampole yuvarlanmak şarkılar eşliğinde, bana soracak olursan, gurur vericiymiş. Ucu sana dokunan bütün çırpınışlar, bütün savaşlar, bütün yolculuklar, bütün durağan soğuklar ve hareketli sancılar... Yani işte aklına ne gelirse, düşüncene ne düşerse, tüm bunlar, sadece bir yerlerinde senin adın geçtiği için güzeller bu kadar. Tedirginliğim, aldığım en derin nefeslerde adını zikretmek, geceleri başımı yastığa her koyuşumda gülüşünü hatırlayıp gözlerimdeki yaşı silmek zorunda kalmamdan değil; bir gün gelir de üzülmene engel olamazsam, gözlerinden bir damla yaş düşer diye tedirginim.
Bu sevda bana çok zarar veriyor sevgili.
İçinde bulunduğum ikilemler,
boğazıma sarılıyor hep aşka kasıtları varmış gibi.
Bu hengamenin içinde kalmak yıpratıyor beni,
yorulmaya bile mecali kalmıyor yüreğimin;
aşka hayattan daha çok önem vermek
şüphesiz ki benim tercihim.
Korkunç bir sevdaya düşmüşken hazır,
-hani imkansızlığa karşı direnmek var ya serde-
bir kez daha denedim bağlanmanın ölümcül tadını;
ayrılığa hiçbir zaman hazır değilimdir nedense.
Neyse ki inanmışlığım da var;
bir gün, bütün mevsimlerin bahara denk olduğu
hülyalı bir iklimin hüküm süreceğine dair,
coğrafya gözetmeksizin, kuraklığa aldırmadan.
Unutacak olsam asla söylemezdim
Güneşin her sabah senin olduğun yerden göz kırptığını,
hiçbir şekilde iddia etmezdim
bir yalnızlığın asla bir sensizlikle eşdeğer olmadığını.
Üzülecek bir şey yok sevgili;
bak, hala aitlik eki kullanmıyorum.
Sahip olduğum paha biçilmez hatıralarım var,
her kötü olaya baskın gelen gülüşünün
gözlerimin ferinden ayrılmayan izleri var.
Yemişim yarasını da kanamasını da...
Sen güldüğün müddetçe hiç zarar etmedim,
yemin ederim,
şahit olarak bir tek Allahım var.
Orantısız güç gibiydi uzaklığının bana tesiri;
kışa henüz hazır olmayan bir çiçeğin kaygısında,
güz mevsimindeki bir ağacın iradesiyle sevdim seni.
Dudaklarımda hüküm süren hüzün titremelerini,
çürütmenin yollarını senden öğrendim sevgili.
Şimdi, akrebine taş bağlanmış bir saat gibi,
esir kaldım yokluğunun hayata geri dönüş zamanlarında..
Açlıktan ölenlerin olduğu bir memleketin
sefalete bırakılışı gibi bıraktı gitti.
Yani ben mecbur muyum şimdi buna?
Yani, böyle her seferinde aynı,
dış güçler tarafından kurtarılmaya muhtaç,
sevmeye tövbeler etmeye mecbur kalmaya.
"Olmuyorsa olmuyor işte" demenin
gidenlere daha çok yakışacağını düşünüyorum.
Çünkü, alıştı artık yürek
olmayan her ne varsa oldurmaya çalışmaya
Şu koca kainat için
sonsuzluk ve bütünlük hangi vasıftaysa,
varlığın da bende öyle kıymetliydi sevgili.
Uçurum kesilen her yol ayrımında
sensizliğe düşmemek adına yapıyordum tüm seçimlerimi.
Geçici bir madde gibi yer edinmek de olsa kanununda,
serde gururdan çok erkeklik var sahibim,
sakın gideceğimden korkma.
Bekledim; bir su damlasının
gökyüzünden her an düşmeye hazır oluşundaki heyecanla.
Tek bir sebep diledim,
yokuş veya iniş midir hesabı yapmadığım
ucu sana varan bu yoldan sağ çıkmaya.
Her adımın biraz daha gergin,
her ayak sesinin biraz daha ürkütücü olduğu
cesaret dolu bir yolculuk bu;
sonu bilinmeyen her masal gibi
aynı merak uyandııcılığı taşıyan bir serüvenin kahramanlarıyız,
işte hepsi bu.
Sorguya çekmeye gerek yok şimdi aşkı.
O, kendinden emin bir saray ihtişamıyla büyülüyor her ikimizi de:
içeri girmeye çareler aramalı.