keskinkilic_68

keskinkilic_68

Üye
07.11.2006
Uzman Çavuş
5.727
Hakkında

#11.06.2010 07:45 0 0 0
#11.06.2010 07:43 0 0 0
#10.06.2010 08:02 0 0 0
  • Kullanırsa sanki İslam dininden başka bir din varmış gibi algılanır ve o kelimeyi kullanan kişi veya kişiler İslam dininin hükümlerine göre şirke girer.

    Şimdi burda bir hata var. Dinin burda anlamına bakalım.

    Din: Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara ulaştırılan ilahi bir kanundur. Dinin kurucusu Allah, muhatabı insanlardır.

    Demekki din Allah tarafınan gönderilmesi gerekiyor. O zaman hiristiyanlık Musevilikte bir din olmuyormu oluyor.

    Lakin SADECE İSLAM HAK DİN'dir. Dolayısı ile zaten kimse hiristiyanlık yada musevilik için hak din demiyor. Diğerleri batıl din dir. Şimdi o ayetin sadece meali burda sizin söylediklerinizi isbat etmez. Onun tefsirinide getirmeniz lazım. ayet neden inmiş nerde inmiş hangi olaydan sonra inmiş bunların hepsinin ayetin tefsiri ile alakası vardır.

    AL-İ iMRAN SÜRESİ 19. Ayet :Kisai kırâetinde feth ile öbür kırâetlerin hepsinde kesr ile okunur. "Enne" okunduğu takdirde bu cümle bir önceki cümleden bedel olmuş olur. Yani Allah Teâlâ, kendi birliğine şahitlik ettiği gibi, hak dinin İslâm dini olduğuna da şehadet eylemiştir, asıl şehadet edilen şey de budur. Kesre olarak "inneddine" okunduğu takdirde ise hükmü şahitliğin sonuca, onun arkasından gelen cümlesi de bu şehadetin gereği olan bir başka cümle olmuş olur. Çünkü İslâm dininin en temel ilkesi diye Allah'ın birliğine inanmak ve Allah katından gelen vahiy dinlerinin hepsini ikrar ve itiraf eylemektir. İslâmın diğer temelleri ve ayrıntı sayılan öbür kuralları da hep bu inanca bağlıdır.

    Allah katında değişmez ve sabit olan ve "meşhüdün bih" olan hakk, kendi adaletinin, gerçekliğinin ve birliğinin her türlü yanlıştan arınmış olarak ancak İslâm'da, buna bütün yönleriyle ve gerekleriyle şehadet ile Allah'dan gelenin cümlesini ikrar olduğundan hak dinin İslâm'dan başka birşey olmadığı da hakkalyakin, aynelyakin ve ilmelyakin olarak sabittir. Allah Teâlâ'nın kendisi için ilke edindiği, peygamber gönderdiği, evliyasını yönlendirdiği din ve sırat-ı müstakim budur. Nimet ve mükafatını ancak bununla verir, akıbette selamete ancak bununla çıkarır.

    ( yazdığınız Ayetin kısa bir tefsiri )http://www.kuranikerim.com/telmalili/imran.htm (elmalı hamdi yazır tefsiri okumak isteyen içi )

    Dolayısı ile ne diyor ALLAH KATINA HAK DİN İSLAMDIR.

    Evet pencere meselesine gelince rabbim herksin basiretini açısn kim doğru ise doğru hak yol hangisi ise hepimizi ona yöneltsin.
#10.06.2010 07:53 0 0 0
  • Tayyip erdoğan BOP eşbakanı olduğunu zaten ehr yerde haykırıyor. Fakat ben hocaefendinin Tayyip Erdoğana alenen veya imalı olarak herhangi bir yazısında kitleleri AKP ye oy atmaya yönlendirdiğini görmedim. Ben uzuzn yıllardır cemaate gönül bağı olan birisiyim aynı zmana da milli görüşçüyüm. Şimdi bana bakarakta o zaman hocaefendi milli görüşçü mü oluyor ki benim gibi bir çok arkadaşımda mevcut.

    BOP u desteklemeye gelinfce aslında hocefendinin kendisini bir hoca olarka görenleri nelere yönlendirdiği aşikar. Ama dediğin gibi hangi pencereden baktığına bağlı.
#09.06.2010 12:01 0 0 0
  • noimage

    Refah-Yol hükümetinin bütün engellemelere, karalamalara ve oynanan oyunlara rağmen başarılı işler yaparak memlekete hizmet ettiğini gören dış güçler Kartel Medyasını ustaca kullanarak Erbakan'ı ve Refah Partisini olmadık şeylerle suçlayarak iftiralar atmışlardır. Erbakan hiç bir zaman İmam Hatipler arka bahçem demediği halde dediğini iddia edip halk öyle göstermeyi başarmışlardır. Daha sonra mecliste "İspatlayamayan şerefsizdir." polemiği yaşanmış fakat yine de bu isnatlarını hiç bir zaman ispatlayamamışlar, ama iftiralarına da devam etmişlerdir.

    Diğer bir iftira ise Türkiye-İsrail Anlaşmalarının 54. hükümete yamanmasıdır. Bu konuda bir kısım İslamcı yazarlar bile zehir kovası taşıyıcılığı yapmıştır.
    Mesela bunlardan Selam dergisi yazarı Alptekin Dursunoğlu Stratejik İttifak "Türkiye-İsrail İlişkilerinin Öyküsü"
    adlı kitabının 90. sayfasında şöyle diyor:
    "Türkiye ile İsrail arasında 1993'den 1996 Ekim'ine kadar sadece 13 anlaşma imzalanmışken 1996 ile 1997 yılının ilk aylarında 20 anlaşmanın imzalanmış olduğu düşünüldüğünde Erbakan iktidarına tekabül eden bu dönemin bile ne kadar verimli geçtiği anlaşılabilir"

    Ancak, Dursunoğlu aynı kitabının 429-436. sayfalarında Türkiye-İsrail ilişkilerinin kronolojik bir listesini çıkarmış, fakat bu süreç içinde Refah-Yol hükümeti ile İsrail arasında yapılmış bir tek anlaşma gösterememiştir.

    Bilakis, 8 Ağustos 1996 tarihli İsrail'de yayınlanan
    Ha'aretz gazetesinin "Türkiye'nin yeni başbakanı İslamcı Erbakan'ın tüm askeri sanayi işbirliği anlaşmalarını belirsiz tarihe kadar dondurduğunu" yazdığını belirtmiştir.

    İşte bu kitabın Demirel, Çiller ve Erbakan'ın başbakanlıkları dönemlerindeki Türkiye-İsrail İlişkilerinin Kronolojisi; sayfa 431-433:

    - "1992: Oslo süreci başladı, Türkiye, Filistin'le eş zamanlı olarak İsrail'le diplomatik ilişki seviyesini yeniden büyükelçilik düzeyine yükseltti.
    - 13 Ekim 1993: Oslo sürecine konu olan anlaşma 13 Eylül 1993'le Beyaz Saray'da imzalanıp yürürlüğe girdi. Anlaşmanın ardından başlayan "İsrail-Filistin barış süreci" ile birlikte Türkiye İsrail ilişkileri de yeni bir boyut kazandı.
    - 21 Nisan 1993: Turgut Özal'ın cenaze töreni için Ankara'ya gelen İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres, Çiller Hüküme*ti ile ikili diyalog kurdu.
    - 14 Kasım 1993: Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, İsrail'i ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı sıfatıyla Peres'le bir dizi anlaşma İmzaladı.
    - 25 Ocak 1994: İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizmann, Türkiye'yi ziyaret eden ilk İsrail Cumhurbaşkanı olarak, su satın alımı, turizm ve askeri işbirliği konularında görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye'yegeldi.
    - 27 Şubat 1994: İsrail Savunma Bakanlığı Müsteşarı Ivni Nehum, Ankara'yı ziyaret etti. İsrail'in, F-4 ve F-5 uçaklarının modernizasyonunu yapmak istediği ve iki ülke arasında asker iişbirliğinin geliştirileceği açıklandı.
    - 31 Mart 1994: Güvenlik/Gizlilik Anlaşması imzalandı.
    - 10 Nisan 1994: Ankara'ya gelen Dışişleri Bakanı Şimon Perez, Türkiye'nin Orta Doğu barış sürecinde daha aktif rol alması gerektiğini belirtti. Ayrıca AGİT benzeri bir kuruluşun Orta Doğu'da İşlerlik kazanması için çalışacağını açıkladı.
    - 12 Nisan 1994: İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez Türkiye'ye geldi.
    - 3 Kasım 1994'te Tansu Çiller ve beraberindeki 56 kişilik heyet İsrail'i ziyaret etti.
    - 14 Ağustos 1995: Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait 54 adet F-4 uçağın modernizasyonunun, İsrail'den sağlanacak devlet kredisi ile İsrail IAI kuruluşuna yaptırılması için Milli Savunma Bakanlığı ile İsrail IAI kuruluşu arasında 600 milyon US Dolar baz fiyatla sözleşme imzalandı.
    - 23 Şubat 1996: Askeri Eğitim ve İşbirliği Anlaşması imzalandı.
    - 11 Mart 1996: Cumhurbaşkanı Demirel İsrail'e gitti.
    - 14 Mart 1996: Dışişleri Bakanı Emre Gönensay ve İsrail Dışişleri Bakanı Ehud Barak tarafından imzalanan ve iki ülke arasındaki ilişkileri hızlandıracak Serbest 'Ticaret Alanı Anlaşması, 1 Ocak 2000 tarihine kadar iki ülke arasında gümrüklerin tamamen sıfırlanmasını öngörüyor. Anlaşma 24 Mayıs 1998 tarihinde ve 23351 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
    - 16 Nisan 1996: 8 İsrail pilotu, "eğitim uçuşu yapmak üzere" F-16 uçakları ile birlikte Türkiye'ye geldi.
    - 28 Haziran 1996: Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyonu ile Refah-Yol hükümeti kuruldu, İsrail Cumhurbaşka*nı Weizmann Erbakan'ın başbakan olması üzerine yaptığı değerlendirmede: "Türkiye'ye daveti kabul etmemin bir sebebi de bu konuları soruşturmak. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i çok iyi tanıyorum ve onun, elindeki bütün gücü
    kullanarak, böyle bir gelişmeyi önleyeceğine inanıyorum. Ordunun da kenarda bekleyeceğini sanmıyorum. "dedi. - 13 Haziran 1996: Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Nurettin Nurkan Weizmann'ın ifadeleriyle ilgili olarak bir açıklama yaptı. Nurkan bunun, Weizmann'ın şahsi görüşlerini yansıdığını belirterek, "Şüphesiz Türkiye'nin iç konulan Türkiye'nin bileceği bir husustur.
    Bunun ötesinde bir yabancı devlet adamının yapmış okluğu açıklama konusunda herhangi bir yorumda bulunmak istemiyorum "dedi.
    - 8 Ağustos 1996: Ha'aretz gazetesi "Türkiye'nin yeni başbakanı İslamcı Erbakan'ın tüm askeri sanayi işbirliği anlaşmalarını belirsiz tarihe kadar dondurduğunu" yazdı.
    - 27-28 Kasım 1996: İsrail Savunma Bakanlığı Genel Direktörü David Levy Türkiye'ye geldi. İki ülke arasındaki askeri anlaşmaların devamı olarak 1997 yılı için bir "eylem planı" kararlaştırıldı.
    - 11 Atalık 1996: İsrail'den gelen bir iş adamı heyeti, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde ortak iş yapma imkanlarını arıyacaklarını bildirdi.
    - 5 Ocak 1997: Meclis Başkanı Mustafa Kalemli İsrail'e gitti.
    - 24 Şubat 1997: Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, İsrail'e gitti. Böylece Türkiye'den İsrail'e ilk defa yüksek düzeyli bir askeri ziyaret gerçekleşmiş oluyordu.
    - 28 Şubat 1997: Milli Güvenlik Kurulu aldığı kararlarla meşhur 28 Şubat sürecini başlattı.
    - 29 Nisan 1997: Türk Genelkurmayı Milli Askeri Stratejik Konseptinin (MASK) değiştirildiğini, dış tehdit yerine bölücülük ve irticai faaliyetler olarak tanımlanan "iç tehdit'in Türki*ye'nin öncelikli savunma problemi olduğunu açıkladı.
    - 1 Mayıs 1997: Savunma Bakanı Turan Tayan İsrail'e gitti. 6 aylık aralıklarla yapılan stratejik diyalog forumu süreci başladı.
    - 4 Mayıs 1997: Çevik Bir İsrail'e gitti. Stratejik diyalog forumu toplantısının ikincisi yapıldı.
    - 18 Haziran 1997: Erbakan, Çankaya Köşküne çıkarak Demirel'e İstifa mektubunu sundu."

    Görüldüğü gibi, herhangi bir kararın alınması söz konusu olmadığı gibi, Çiller'in başbakanlığı döneminde alınan kararların da uygulanması durdurulmuştur. Hem de aynı Çille Başbakan yardımcısı iken. Bunun dışında 28 Şubat süreci içinde İsrail'de gidip gelmeler olmuş, bir takım toplantılar da yapılmıştır. Ancak gidenler ya askerlerdi, ya da DYP'li Meclis başkanı ve M. Savunma bakanı idi. Nitekim bunlarla ilgili kararlar da Mesut Yılmaz hükümeti zamanında alınmış ve hayata geçirilmiştir.

    Yine bizim insanlarımız tarafından bu anlaşmanın 53. hükümet zamanında hazırlandığı, Erbakan'ın da imzalamak zorunda kaldığı şeklindeki savunma da eksiktir. Çünkü hazırlık gerçekten 53. hükümet zamanında, 4 HAZİRAN 1996'da hazırlanmıştır. Gizlenen gerçek ise bu anlaşmanın yine 53. hükümet zamanında 16 HAZİRAN 1996'da, yani Erbakan başbakan
    olmadan tam 12 gün önce imzalanmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının http://www.dpt.gov.tr/dei/iei/1996.htm adlı internet sitesinden indirdiğim belgeyi aynen aşağıya kopyalıyorum:

    1996 yılında yapılan anlaşmalar.
    1996
    No Yıl Muhatap Adı
    96/8255 1996 İsrail
    Konu: İsrail Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında ticaret,ekonomik, sınai, teknik ve bilimsel işbirliği anlaşmasının onaylanması hakkında karar.
    Ticaret
    Tarihi Sayısı 16.06.1996 22668

    Aynı internet adresinden 1996 yılında gerçekleştirilmiş bütün Uluslararası İkili Anlaşmalar, ayrıca http://www.dpt.gov.tr/dei/iei/1996.htm adresinden de 1997 yılına ait anlaşmalar görülüp incelenebilir. Ve kesinlikle şu görülür ki; muhterem Erbakan'ın başbakanlık yaptığı
    28,06,1996 - 18,06,1997 tarihleri arasında İsrail'le yapılmış hiçbir anlaşma yoktur.
    Neo-Con'ların ABD'deki en ünlü isimlerinden Daniel Pipes'in "A New Axis, the National interest" de yazdığı yazıdan ve başka kaynaklardan toplanan bilgiler ışığında özetleyecek olursak Türkiye-İsrail askeri işbirliği anlaşmasının kapsamına özetle şunlar girmektedir:

    •Türk ve İsrail askeri uçakları, Türk hava sahalarında eğitim yapabileceklerdir.
    •İsrail Türkiye'ye silah satacak ve Türk Fantom savaş jetlerinin modernizasyonunu yapacaktır.
    •İsrail ve Türkiye, ABD deniz kuvvetleriyle birlikte arama ve kurtarma manevraları yapacaktır."

    Washington Instutine'nin Yahudi uzman danışmanı Alan Makovsky, söz konusu anlaşma için şu değerlendirmede bulunmuştu:
    "Türkiye ile İsrail arasında yakın ilişkilerin kurulması Soğuk Savaş döneminden sonra Ortadoğu'da yaşanan en önemli stratejik gelişmedir."

    Anlaşma ile ilgili 3 noktanın altını çizelim:
    1-Milletvekilleri, Türkiye-İsrail arasında imzalanan 'Asker Eğitim İşbirliği Anlaşması'nın tam metnini görmemişlerdir. 2-Anlaşma, 'Gizli'dir. O kadar gizlidir ki, TBMM Milletvekillerinden
    bile gizlenmiştir.
    3-Anlaşma, TBMM'de konuşulmamış, onaylanmış ve onaylatılmıştır. Hem bu gerçekleri daha iyi anlamak, hem de bir karşılaştırma yapabilmek için, aynı zamanda Türkiye'nin ANASOL-D Hükümeti zamanında İslam ülkeleri ve İsrail ile ili*şkilerinin durumuna kısa bir bakış
    yaparak fikir edinmek için, Güngör Uras'ın 15.12.1997 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinde çıkan makalesini okumanın yeterli olacağı kanaatindeyim:
    "Geçen hafta Tahran'da gerçekleşen, '8. İslam Zirvesi'ne katılan 55 ülke Türkiye'yi hem dışladı, hem fırçaladı. Cengiz Çandar'1n anlatımıyla Türkiye, Orta Doğu'da lider ülke koltuğundan kaldırılıp, İsrail'in takipçisi ülke koltuğuna oturtuldu. İslam Dünyası, Orta Doğu ülkeleri, Araplar, Türkiye'yi durup du*rurken dışlamadı. Türkiye İslam Dünyasının gücendirmeyi göze alarak seçimini, İsrail'den yana yapmakla kalmadı, İsrail ile ilişkileri, İslam Dünya*sı'nı tahrik edecek abartıda yürütmeyi marifet bildi. Tahran'da konferans yapılırken, İsrail Savunma Bakanı Yitzak Moordehay, Ankara 'yı ziyaret etti. Cumhurbaşkanı'nın Tahran'dan erken dönmek zorunda kalmasının ardından, Genelkurmay Başkanlığı bugüne kadar çok kez ertelenen ve yapılıp yapılmayacağı belli olmayan ortak
    as*keri tatbikatının gününü belirledi. 'Reliand Mermaid' ismi verilen, Türk-İsrail ve ABD ortak askeri tatbikatı, 5 Ocak 1998 tarihinde başlayacak. Aynı gün, 22 Aralık'ta Ankara'da İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerde stratejik boyutun tespiti için görüşmelerin başlayacağı
    açıklandı. Görülüyor ki Türkiye, İslam Dünyası'nı karşısına aldığını bilerek, tercihini yapmış ve İsrail'in kucağına düşmüş bulunuyor. Bunun ardında üç etken var: (1) Silah kaynaklan kuruyan Türkiye, İsrail/'in ocağına ve kucağına mecburen düştü. (2) İsrail için Türkiye'nin hem çok iyi bir silah pazarı ve hem de tek başına kaldığı Orta Doğu'da çevresindeki çemberden dışarı çıkabileceği tek kapı olması. (3) İsrail'in menfaatlerini Orta Doğu politikasının temeli olarak gören ABD'nin Türkiye'yi İsrail'in kucağına itmesi.

    Prof.Dr Erbakan İsrail'le anlaşma yaptı mı?

    54. Erbakan Hükümeti Döneminde İsraille Siyasi Ticari Anlaşmalar Yapılmış mıdır? İşte Belgeleriyle açıklamalar...

    54. Erbakan Hükümeti Döneminde İsrail'le Siyasi Ticari Anlaşmalar Yapılmış mıdır?

    2. Dünya Harbi'nden sonra 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilk icraatlarından birisi 1948'de Filistin toprakları üzerinde İsrail'i kurmak olmuştu. İsrail'i ilk önce ABD, ondan on bir saat sonra da ikinci devlet olarak Türkiye tanımıştır. Ne var ki, Müslüman Arap dünyasının tepkisinden çekinen Türkiye İsrail ile ilişkilerini uzun yıllar, maslahatgüzarlık seviyesinde sürdürmüştür.

    Türkiye ile İsrail arasında bugün en yoğun hale gelen ilişkilerin başlaması Rusya'daki komünist rejimin çöktüğü ve özellikle Filistin ile İsrail arasında barış rüzgarlarının estirildiği 1990'lı yıllara rastlar. Bu yıllarda Oslo'da taraflar arasında yapılan anlaşma Türk Dış Politikasında da etkisini gösterir ve Türkiye, İsrail ile ilişkilerini ABD'nin de etkisi sonucu bugünkü seviyesine doğru yükseltme çabasına girişir.

    Alptekin Dursunoğlu'nun "Stratejik İttifak" isimli kitabında Türkiye İsrail anlaşmaları Kronolojisinden: Erbakan Tüm Anlaşmaları Askıya Aldı. Haber Kaynağı: İsrail Ha'arets Gazetesi http://www.akpgercegi.com/wp-content/dursunoglu.jpg


    Türkiye'de 1991 yılında yapılan seçimlerden sonra iktidara Süleyman Demirel Başbakanlığında kurulan DYP-SHP Hükümeti gelmiştir. Türkiye ile İsrail arasında ilk anlaşma işte bu Hükümet zamanında 11.09.1992 tarihinde imzalanan "Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması"dır.

    1993'te, Turgut Özal'ın ölümü üzerine Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller de başbakan olunca iki ülke arasındaki ilişkiler birden tırmanışa geçmiştir. Türkiye-İsrail ilişkilerini konu alan kitaplar, bu tırmanışın Türkiye'de üç mimarı olduğunu yazarlar: Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Çevik Bir. (Stratejik İttifak, Alptekin Dursunoğlu, sh. 25)

    Bu görüşün ne derece doğru olduğunu anlamak için, bu üçlünün görevde olduğu dönemlerdeki ilişkilerin seyir grafiğine kısa bir bakış yapmakta zaruret vardır. Türkiye-İsrail İlişkilerinin REFAHYOL'dan Önceki Durumu ABD ile içli dışlı olmaya alışmış, bu dönemin TC. hükümetleri, İsrail-Filistin ihtilafında daima İsrail'den yana tavır almışlar, İsrail'i hoş tutmuşlar ve özellikle Müslüman Arap Dünyasının tepkilerini hiçe sayarak İsrail ile ikili ve stratejik

    21.01.1994 İsrail'le Savunma İşbirliği Anlaşması imzalamışlardır.

    25.01.1994 Türkiye'deki Yahudiler'in 500. yıl (Çiller Hükümeti Dönemi) kutlamaları.

    (Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in İsrail Cumhurbaşkanı Weizman'ı İstanbul'da şeref misafiri olarak ağırlaması)

    31.03.1994 Güvenlik/Gizlilik Anlaşması'nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi)

    04.06.1994 Çevre Sorunlarında ve Doğa Korunmasında İşbirliği Anlaşması'nın

    15.01.1995 Terörizm ve Diğer Suçlarla mücadele anlaşmasının imzalanması.(Çiller Hükümeti Dönemi)

    Mücadelede İşbirliği Anlaşması'nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi)

    13.03.1995 Telekomünikasyon ve Posta Alanında İşbirliği Anlaşması'nın 24.04.1995 Sağlık ve Tıp Alanında işbirliği anlaşmasının imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi)

    07.11.1995 F4İşbirliği Anlaşması'nın imzalanması. (Çiller Hükümeti Dönemi)

    Uçaklarının Modernizasyonu Projesi Anlaşması'nın imzalanması. (Çiller Hükümeti 23.02.1996 Türkiye-İsrail Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması'nınDönemi)

    14.03.1996 Demirel'in İsrail Ziyareti (En üst düzeyde İlk devlet ziyareti) Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Alanı Anlaşması'nın imzalanması. (Gümrüklerin 16.06.1996 Türkiye-İsrail Ticaret,Sıfırlanması) (Yılmaz Hükümeti Dönemi) ekonomi, sinai, teknik ve bilimsel işbirliği anlaşması (Yılmaz Hükümeti Dönemi)


    Yukarıdan aşağıya doğru tarihleriyle sıraladığımız bu anlaşmalar içinde en çok yankı uyandıran, Çiller Hükümeti zamanında 23.02.1996 tarihinde Türkiye ile İsrail arasında imzalanan Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşmasıdır. Çokları bu anlaşmanın REFAHYOL Hükümeti zamanında imzalandığı düşüncesiyle eleştiri oklarını Refah Partisi'ne de yöneltmişlerdir. Bu eleştirilerin tamamen yanlış adrese yöneltilmiş olduğu M. Ali Birand'ın 22.06.1996 tarihli yani REFAHYOL Hükümeti kurulmadan önce Sabah Gazetesi'nde yazmış olduğu aşağıdaki yazıyla sabittir:

    "Türkiye'nin İsrail ile Askeri İşbirliği Anlaşması yapması eskiden beri Türk Amerikan ve İsrail Genelkurmayları'nın rüyalarından biriydi Türk ve İsrail Genelkurmay Başkanlıkları arasında görüşmeler başlatıldı. Dışişleri Bakanlığının da fikri alındı ve bir sakıncası olmadığı işareti geldi. Ayrıntılar iki ülkenin askerleri tarafından kağıda döküldü ve kimselere haber verilmeden imzalandı. Eğer Savunma Bakanı kazara ağzından kaçırmış izlenimi veren bir açıklama yapmasa daha bir süre kimse farkına dahi varamayacaktı İkinci adım eğitimin ötesinde iki ülkenin tam bir askeri işbirliğine girmeleri, ortak manevralar ve ortak stratejiler üretmeleri olabilirdi Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Amerika gezisi sırasında Yahudi lobisini etkilemeyi düşündüğü için olacak, konuşmalarında anlaşmaya çok ağırlık verdi Ancak anlaşmanın Türk Genelkurmayı'nın 2 numaralı bir generali tarafından övgü dolu cümlelerle tanıtılması Arap çevrelerin hemen dikkatini tahrik etti . Dışişleri veya Başbakanlık susuyor, durmadan Genelkurmay konuşuyor, demeçler veriyor. Bunlar yetmiyormuş gibi seçim arefesindeki İsrail ve Amerikan basını birden bire anlaşmayı ballandıra ballandıra anlatmaya başladılar Türk basını da geri kalır mı? Türk-İsrail uçaklarının ortak eğitimi, İsrail Genelkurmay yetkilisinin Çevik Bir Paşa'yı ziyareti sırasındaki basın açıklamaları da buna eklenince, Arap dünyasındaki kuşku ve kaygılar en üst noktaya çıkıverdi."

    REFAHYOL Dönemindeki Durum Refah Partisi'nin şahsiyetli dış politika anlayışında Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri konusunda öngörülen ilk hedef İsrail'in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesiydi. Birçok araştırmacı yazar gibi Refah Partisi de İsrail'i, işgal ettiği Müslüman topraklarda devlet terörünü en iyi uygulayan bir ülke olarak görüyordu.

    Nitekim 20.04.1996 tarihinde İstanbul'da 96. toplantısını yapan, Dünya Parlamentolar Birliği'nin "Terörizmle Savaş Komisyonu" bildirisinde, "İsrail'in devlet terörü yaptığı" hükmünün yer almasına İsrail'in Genel Kurul'da yaptığı itiraz, 451′e karşı 663 oyla reddedilmişti.

    Onun için Weizman'ın tam da Refah Partisi'nin Hükümet kurma çalışmalarını yoğunlaştırdığı bir sırada Habitat II Toplantısı için İstanbul'a gelişinde yaptığı açıklamalar son derece dikkat çekiciydi. Weizman açıkça Refah Partili bir hükümetin kurulmaması gerektiğini söylüyor, O'nun bu cür'etkârlığı da yerli şakşakçılarından büyük alkış alıyordu.

    REFAHYOL Hükümetinin kurulma çalışmalarının yoğunluk kazandığı günlerde hem Batı'da hem İsrail'de hem de Türkiye'deki işbirlikçi çevrelerde cevabı merak edilen soru şuydu: Refah Partisi iktidara gelirse Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler ne olacaktı? Aslında malum çevrelerin Refah Partisi'nin iktidar olmasına karşı oluşlarının başlıca sebebi de, bu soru içindeki gizli endişelerdi.

    İsrail Cumhurbaşkanı Weizman bir yandan İsrail'in Sesi radyosuna yaptığı açıklamada "Süleyman Demirel'i çok iyi tanıyorum ve Ordu'nun da kenarda bekleyeceğini sanmıyorum. Şu anda korku üzerine değerlendirme yapmanın bir anlamı yok" diyordu. (Stratejik ittifak, sh. 72)
    Diğer yandan 12 Haziran 1996′da İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait Boeing 707 tipi özel uçakla İstanbul'a gelişinde, basın mensuplarının, Türkiye ile İsrail arasında ANAYOL Hükümeti zamanında imzalanan anlaşmayla ilgili olarak sordukları soruya şöyle cevap veriyordu. "İki ülke arasındaki anlaşma ekonomi ve güvenlik alanlarında karşılıklı işbirliğini öngörüyor. Arap ülkeleri bu anlaşma dolayısıyla Türkiye ile İsrail bir olup Suriye'ye saldıracaklar diyor. Bu kocaman bir aptallıktır." Süleyman Demirel ise, "Türkiye İsrail ile gayet iyi ilişkiler içindedir, kimin kiminle işbirliği içinde olacağı kendi bileceği iştir." diyordu.

    Ve yine Weizman, Refah Partisi'nin kuracağı bir hükümetin, Türkiye-İsrail Anlaşması'nı fesh etmesi ihtimalinden bahisle sorulan bir soruya da şu cevabı veriyordu: "Anlaşmaların iptali iki ülkenin de yararına olmaz. Anlaşma iptal edilirse buna bilhassa İran ile fundamentalistler sevinir. Türkiye-İsrail anlaşması sadece bir Askeri Eğitim Anlaşmasıdır." (12.06.1996 Hürriyet)

    Peki ne oldu, REFAHYOL döneminde İsrail ile ilişkilerin seyri? Refah Partisi'nin en çok eleştirildiği konulardan birisi REFAHYOL Hükümeti zamanında 28.08.1996 tarihinde imzalanan Türkiye-İsrail Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın ihale müzakereleri REFAHYOL'dan çok önce başlamış ve Türk Hava Kuvvetleri'nin elindeki F-4 ve F-16 uçaklarının modernizasyonuyla ilgilidir. Böyle bir anlaşmanın imzalanmasının sebebi, Türk Hava Kuvvetleri'nin elindeki bu uçakların bilgi işlem modernizasyonu konusunda ABD'nin Türkiye'ye mecburi adres olarak İsrail'i empoze etmiş olmasıdır. Anlayacağınız, sözkonusu anlaşma bir ara "Uçan Tabut" denilen bu uçakların hurdaya çıkmaktan kurtarılması için bu işi yapacak bir başka ülkenin de mevcut olmaması karşısında zorunlu olarak yapılmış bir anlaşmadır.
    REFAHYOL döneminde Türkiye İsrail ilişkileri açsısından son derece önem arz eden icraatlardan biri Türk Askerî Birliği'nin Filistin'e gönderilmesiydi. Bu Osmanlı Devleti'nin inkırazından tam 80 yıl sonra ilk defa gerçekleşen bir olaydı. 15 Ocak 1997 tarihinde Filistin yönetimiyle İsrail arasında El-Halil (Hebron) şehrinin Filistin yönetimine devri anlaşması imzalanmış, bu anlaşmayı müteakip bölgedeki barışın korunması için de 30 Ocak 1997 tarihinde Oslo'da imzalanan bir ikinci anlaşmayla Türkiye, Danimarka, İtalya, İsveç, İsviçre ve Norveç tarafından bir barış gücü oluşturulmasına karar verilmişti.

    REFAHYOL Hükümeti Türkiye tarafından imzalanan bu anlaşmayı üç gün sonra 04.02.1997 tarihinde Bakanlar Kurulu olarak onaylıyor, bir yandan bu anlaşmanın Meclis tarafından da tasdiki için hazırlanan tasarıyı Meclis'e sevk ederken, diğer yandan Anayasa'nın 92. Maddesi'ne göre bölgeye asker gönderilmesi için Meclis'ten izin talebinde bulunuyordu.

    Filistin'e asker gönderme önerisi TBMM'nin 20 Şubat 1997 tarihli 59. Birleşimi'nde görüşülmüş ve bütün partilerin oy birliğiyle ve alkışlarla kabul edilmiştir. O tarihteki Birleşimi yöneten Meclis başkanı bu mutlu olayı şu cümlelerle ifade ediyordu: "Diliyoruz ki, şanlı ordumuzun geçmişte bu bölgede bulunması dolayısıyla sağlanan barışın, şimdi tekrar ve sürekli olarak korunmasında bu defaki şanlı birliğimizin gidişi de yeterli bir unsur olsun."

    24.02.1997'de Genelkurmay Başkanı Karadayı'nın İsrail'i Ziyareti. REFAHYOL Hükümeti kendisinden önceki hükümetlerin büyük önem verdiği Türkiye-İsrail ilişkilerini olması gereken makul bir seviyeye indirmeye çalışırken buna karşı, Türk Genelkurmay'ı nedense bu ilişkileri daha da hızlandırmaya gayret ediyor ve 28 Şubat öncesindeki günlerde Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, İsrail'i ziyaret eden ilk Türk Genelkurmay Başkanı oluyordu.

    Ziyaretinde İsrail'de büyük bir coşku ve alakayla karşılanan Karadayı bu geziden memnuniyetle dönüyor ve ayağının tozuyla 28 Şubat MGK Toplantısı'na katılıyordu. 28 Şubat MGK Toplantısı'ndan sonra yaşananları hatırlayınca, insanın aklına ister istemez, Haziran 1996'da HABİTAT II Toplantısı için Türkiye'ye gelen Weizman'ın uçakta söylediği sözler ile (13.06.1996 Hürriyet) bu ziyaret esnasında İsrail'deki etkin kişi ve kuruluşlar kendisini nasıl bir tesir altına aldıkları düşüncesi de akla geliyordu.!

    Mehmet Ali Birand'ın da bahsi geçen yazısında belirttiği gibi REFAHYOL Hükümeti'nden önce İsrail ile yapılan askeri anlaşmaların, ne yükümlülükleri ne de çerçevesi tam olarak biliniyordu. Ama İsrail'in gizli niyetinin, Türk hava sahasını kullanacak pilotlarının toplayacakları istihbarat bilgileriyle, Türkiye coğrafyasını, özellikle de Fırat ve Dicle havzasını tam manasıyla mercek altına alarak gelecekteki "Arz-ı Mev'ud" projesinin doğu yakasına ait olanını hazırlamak olduğunda hiç şüphe yoktu! Zira GAP Bölgesi'nde 1990 başından bu yana şahidi olduğumuz arazi sahiplenmeleri ve GAP idaresinin önemli bazı projelerinin İsrail'li Firmalara verilmiş olması bu haklı endişelerimizi teyit ediyordu.

    Peki, Başbakan Erbakan'ın İsrail'e Karşı Kişisel Yaklaşımı Nasıldı?

    Başbakan Erbakan'ın REFAHYOL Hükümeti'nde kişisel eğiliminin ne olduğunu anlamak için şu üç olaya bir bakış yapmak yeterlidir zannediyorum: 1. Olay: 26.09.1996'da İsrail Başbakanı Netenyahu, El Aksa Camii'nin altından geçen tüneli açınca çıkan olaylarda 38 Filistinli ve 11 İsrail'li ölmüş; bu olay üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tünelin derhal kapatılması çağrısında bulunmuştu. Türkiye'de, bu olaya ne Demirel, ne de Çiller hiç ses çıkarmazken Başbakan Erbakan: "Böyle bir tünel kazma çalışması büyük bir tahriktir. Kendilerine bir an önce bu tahrikten vazgeçmelerini, tüneli derhal kapatmalarını hatırlatıyorum. Ortadoğu'da barışı bozucu hareketler, önce bu barışı bozanlara zarar verir. Bu sözleri 65 milyonun hislerine tercüman olarak söylüyorum." (Stratejik ittifak, sh. 77) diyordu.

    Erbakan'ın bu konuşmayı "Hükümet adına" değil "millet adına" yapıyorum demesi, olaylar karşısında Çiller'in suskun kalmasından kaynaklanıyordu. Ne de olsa Çiller Türkiye-İsrail ilişkilerinin mimarlarından biriydi.

    2. Olay Yılmaz Hükümeti zamanında 14.03.1996 tarihinde imzalanan ve Türkiye ile İsrail arasında Gümrüklerin Sıfırlanmasını Öngören Anlaşma TBMM'nin 04.04.1997 tarihli oturumunda kabul edilmişti. Ne var ki Başbakan Erbakan'ın talimatı üzerine bu anlaşmanın yürürlüğü REFAHYOL Hükümeti'nin sonuna kadar durdurulmuş ve bu konuda yapılması gereken çalışmalar askıya alınmıştı.

    3. Olay REFAHYOL Hükümeti'nin kurulmasından sonra İsrail Dışişleri Bakanı Davit Levy uzun uğraşlar ve ısrarlı randevu talepleri sonunda Başbakan Necmettin Erbakan'ı 08.04.1997 tarihinde ziyarete gelmiş ve bu görüşme sonunda Erbakan kendisine aşağıdaki uyarıları yapmıştı:

    • Birleşmiş Milletler kararlarına uyunuz.
    • İşgal ettiğiniz topraklardan çekiliniz.
    • Yeni yerleşim merkezi açmaktan vazgeçiniz.
    • Mescid-i Aksa'ya saygılı olunuz.
    Bu uyarılar elbette Levy'nin hoşuna gitmedi ve Levy İsrail'e içi buruk döndü.

    Durumu farkeden Çiller Levy'nin hemen arkasından Mayıs 1997'de Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan'ı, Genelkurmay Başkanı Org. Karadayı da, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir'i İsrail'e gönül almaya gönderiyorlardı!

    Şu inkar edilemez bir gerçektir ki, REFAHYOL Hükümeti'nin en büyük sıkıntısı, İsrail konusundaki görüşleri gün gibi berrak olan Refah Partisi'yle, Türk-İsrail ilişkilerinin mimarı kabul edilen DYP'nin Tansu Çilleri'nin birlikte hükümet olmalarından kaynaklanıyordu. Yine de bir kanadı İslam Dünyasından, diğer kanadı ise İsrail'den yana olan bir REFAHYOL Hükümeti'nde Genelkurmay'ın ve Tansu Çiller'in özel çabaları ötesinde Türkiye-İsrail ilişkilerinde zaten fazla bir gelişme de kaydedilmiş değildi.

    (Kaynak: Şevket KAZAN, Refah Gerçeği, 2. Cilt, sh. 281-287)


    uzun olduğunun farkındayım ama biraz zahmet edicez .
#09.06.2010 11:21 0 0 0
  • Basite indirgemek değil ki siz sormuşsunuz zor bir erdemmi die bende zor olamdığını hatta bunu zaten yaptığımızı söyledim. Genelleme yaparken hangi kesmi genellediğimizide belirtirsek sanırım yanlış anlamalara sebeb olmayız.

    Hani van münitti.Hani Kahrolsun İsraildi.Meydanları insan seli ile doldurup israil aleyhine slogan attırmayla olmuyor.İçraatı görelim.Önce işletmeleri israillilere satacaksın sonrada gelin israil mallarını boykot edelim diyeceksin,yok ya,emriniz olur ,önce israilin olmayan malların listesini bir çıkartın bakalım kaçtane


    eğer az çok beni tanıyorsanız yazılarımdan bilirsiniz ki ben kesinlikle Tayyip Erdoğan taraftarı ya da AKP taraftarı değil aksine milli görüşçüyüm. Biz yıllardır bunları söylüyoruz söylemeye devam edicez de. Bizim meydanlara çıkma sebebimizde zaten hükümetten esip gürlemesi değil icraat yapması iki yıldır Sayın Numan KURTULMUŞ meydanlara anlatıyor neler yapılması gerektiğini ama bunu anlayacak ya da yapacak basiret ve cesaret Başbakanda yok ne yapsın adam.

    bunu ben şahsıma almadım sadece düzenleme ve organizasyonu yapan saadet partisi olduğu için milli görüş olduğu için söyledim. ayrıca leventte ve taksimdeki gösterilerede ön ayak olduğu için söyledim
#08.06.2010 16:58 0 0 0
#07.06.2010 13:01 0 0 0
  • Onlarıda desteklemek amacı ile bayraklarını bir kere olsun taşımak erdemini göstermek çokmu zor

    Eğer çağlayan mitingini izleseydin görürdün doğu türkstan liderini sölediklerini ve bayraklarını
#07.06.2010 12:00 0 0 0
  • Peygamber efendimiz diyorki """ Eğer bir müslüman kardeşinizi zina yaparken dahi görseniz gözleriniz kapatın ve yanlış gördüğünüzü düşünün""

    Yukardaki yazıda toplasanız 4-5 tane cümle çıkmaz Hocaefendiye ait. EEE şimdi koskoca bir röportaj bu kadar cümleden mi oluşuyor. Haberin kaynağı kim habertürk onu anlatmaya gerek yok zaten ne olduğu aşikar. Burdan hareketle hocaefendiyi suçlamak doğru değil ve kesinlikle yanlış

    @İLBEYİ ŞAMAN

    Kimse kusura bakmasın sende bakma böle ezbere hakaret vari konuşan birine ben bu saatten sonra abi demem. ne demek Fetoş hangi hakka binaen böle bi uslub kullanabiliosunuz.

    .İsrail yardımların kendi gümrüğünden geçerek gitmesini istemişti.
    2 aydır İHH nın israille görüşme yaptığını izin istediğini biliomusunuz ?? hem israile neden güvensinler ki üstelik israil gemileri tacize başladığı anda rotalarını mısıra çevirdiklerini biliomusun ??????????????????

    İHH başkanı şov yaparak o kadar insanın canına sebep oldu.

    Adam canını ortaya koydu sen şov yaptı diosun hadi buyrun sizde hazırlayın bie filo da şov yapın yürek işi bu klavyeden konuşmaya benzemez.

    Neden bir tane arap yoktu ölenlerin arasında.
    Aktivistler arasında 33 ülkeden insa vardı o gemide. 19 kişi şehit edildi 9 tanesi türktü ve 30 üstünde yaralı vardı.

    Neden doğu Türkistana gitmiyorsunuz,Her yıl onbinlerce insan ya öldürülüyor yada sakat bırakılıyor.Sözde yardım kampanyası imiş yesinler yardımınızı.Kimbilir bu dalavera arasında kaç trilyon götürdünüz.

    El insaf El insaf El insaf diyorum dicek söz bulamıyorum. Zerre kadar bilginiz yok İHH hakkında bari atıp tutmayın burda boş keseden. Gidin araştırıp öğreninin. Bilmemek ayıp değil BOŞ KESEDEN SALLAMAK AYIP AYIP AYIP.
#07.06.2010 10:54 0 0 0
  • Fakat hepimizin gayet iyi bildiği gibi,
    şu veya bu nedenle yabancı bir ülke bandırasındaki bir gemi ile
    bütün dünyayı günlerce önceden ayağa kaldırarak
    bu işten hiç anlamayan kişilerin liderliğinde
    hakikaten insani yardım için kalpleri atan masum sivil kişilerle
    ambargoyu delmeye kalkarsanız,
    sonucun böyle olmasını da normal karşılamanız gerekir.

    Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, böyle bir insani yardımı,
    tek bir kişinin burnu bile kanamadan
    aklı başında pekçok kişi yapabilir.

    Yeter ki ana amaç insani yardım olsun!



    ee hadi buyrun o zaman siz yapıverin madem kimsenin burnu kanamayacak. Oturduğunuz yerden konuşmak klavye konuşturmak gayet kolay, tıpkı mikrofon başında ahkam kesenler gibi, köşelerinde sağa sola taş atıp hiç bi iş yapmayanlar gibi.

    bu işi bilmiyor dediğiniz kişiler yıllardır dünyanın dört bir yanına insani yardım götürüyor. Ama doğru yobaz onlar onları siz görmessiniz. Daha bir kaç ay önce afrikadaydılar. Ama yok onlar işi bilmiyor daha iyi bilenler var klavye başında.

    Ya vallahi el insaf diyorum. Hem aydın ilerici kimliği ile burda yazıyazarken nasıl bu kadar dar görüşlü olabiliyorsunuz anlamıyorum. İHH iki aydır israille görüşme halinde gazze ye gidecek gemiler için. Gazzede insanlar 4 yıldır evet 4 yıldır ambargo içinde. Kur'an-ı Kerim bizleri kardeş ilan etmiş biz onlara el uzatmayıp israilin insafa gelmesini mi bekleyecez?

    yeter ki amaç insani yardım olsun! ne güzel söylemesi. madem adamların amaçları o değildi de neden 50 ülkeden katılım sağlandı. peki neden bu adamlar bile bile göz göre göre ölüme gittiler. İçine girmeden bilmeden konuşmak kolay buyrun meydan sizin kalvye sizin nasıl olsa kimsenin burnu kanamadan yaparsınız siz.
#07.06.2010 10:03 0 0 0
  • dün İHH başkanı bülent yıldırımı canlı dinleyen bir abimizden alıntıdır.

    Bülent Yıldırım diyor ki
    "" 6 saat boyunca hem TSK ya hemde Hükümete S.O.S. sinyali gönderdik ama bize dönen olmadı"""

    şimdi de çıkıp hava yapsınlar asar keseriz die ama adama demezlermi ONE MİNUTE

    İcraatlarınız nerde????
#04.06.2010 15:37 0 0 0
  • @masal

    dışarıda biri yabsa tamam ama yakıştıramadım lütfen kırmayın birbirinizi

    ben elimden geldiği kadar buraya uğramam taki birileri çıkıp biz sizin gibi şeymiyiz diye yazısını okuyana kadar. Demek ki biz kimsenin gönlü kırılmasın dedikçe birileri sözlerinin ölçüsüne dikkat etmemeye başlamış. Bende gereken cevabı verdiğime inanıyorum.

    @ultimatom

    hem ortalığı kızıştırıp hemde böle sanki haklıymışsın havasına bürünme arkadaşım
#04.06.2010 13:01 0 0 0
#04.06.2010 11:50 0 0 0
  • Sözlerine dikkat et dostum burası senin oynadığın tarla değil

    Ben sözlerime gayet dikkat ediyorum. ikinci olarak sende sözlerine dikkat etsen iyi olur burası sizin köy değil öle tarla falan ne demek istediğini net söle bende net cevap vereyim sana.

    ben sözlerimin arkadasındayım ben fener taraftarının hepsini kast etmedim stadı yakanlara dedim. eğer aynısını Trabzonspor taraftarı da yapsa onlar da benim için salaktır. Adam stadımızı veya stadınızı yakıcak milletin can gücenliği ile oynayacak sonra ee salak diyemessin ben az bile dedim aslında sırf mainde olduğum için.

    benim taraftarlığımı kimse ölçemez arkadaşım ne sen ne de bi başkasının haddi değil herkes bunu böle biline. İnsan olanın şahsiyeti ile zaten uğraşmam ama benim insan sınıflandırmam arasına stad yakanlar girmio. Biz beşiktaşa 5-0 yenildik bizim stadıda yaktılar gerizekalılar milletin çoluğu çocuğu telef olacaktı az daha. Sivas maçında 1-0 öndeyken sahaya girdi bir avuç beyinsiz 3-0 hükmen yenildik.

    Taraftarlık klube zarar vermekle olmaz. Bu tip provakosyanlar yapanları ben insan sınıfı içine almıyoru. Rengi hiç mühim değil isterse kanı bordo mavi aksın.

    Bizim hiç bir mesajımızda çamur atmak yoktur biz siz değilizki

    bi kere siz zaten biz olamassınız orda bi yanlışlık yok bizde siz olaymayız ikinciliğimizi timsah yürüyüşü yaparak kutlayalım. anlamıosun dimi hala biz değil siz renkten renge girdiniz. hadi bize mani yazıp çamur attın. Ama sizin resimleriniz videolarınız var bee daha ne olsun daha ne olsun. Timsah yürüyüşü yaparak kadıköyde kimin şampiyonluğunu kutladın. Beşiktaş diye bağırarak kimin şampiyonluğunu kutladın söle de bilelim bursabahçeli arkadaşım

    salak gibi kelimeler yazma insan şahsiyetiyle oynama yeter ...

    Tekrar sölim de daha iyi yer etsin akfanda Ben insan olanın şahsiyeti ile oynamam.

    bu senin rakibinde olsa hani sahada rakip dışarıda dosttun doğru ya senin için Fenerbahçe Hariç herkes dostundur

    Fenerli arkadaşlarımla olan dostluğu vs. seni ilgilendirmezde bağlamazda. Fener hariç herkes dostun kelimesini sen başkanına sor sizi bu kadar antipatik yapan o dur. ardından ağladığınız başkan 3 sene üst üste şampiyonluk sözü veren sonra dumur olan başkan. herkesi öpecek takım kurdum diyip trabzonun öptüğü başkan. kapiş.

    Fatih bu fazla agir bir laf olmadimi..? Serbest kürsü dedikde fazla serbest gittiniz..

    Mardinli benim sözüm fenerlilere değil benim sözüm stadı yakanlara bence az bile söledim burda aranızda stad yakan yoksa kimse üstüne alınmasın. ben stad yakıp sporu bu hale getirenlere hitabım böle.

    Dediğim gibi burdaki hiç bir arkadaşıma değil sözüm
#04.06.2010 08:31 0 0 0
  • Gazzeye giden gemidekiler kendi şehitlerimizdi bayrağımızın asılı olduğu flaması Türk bayrağı olan bir gemiye saldırıldı. Bu sıradan bir israil filisitin olayı değil tıpkı ırakta askerlimizin başına çuval geçirilmesi gibi bir olaydı. Hatta daha fazlasıydı bu yapılan. Biz aynısını amerikan yada israil askerlerine yapsaydık muhtemelen bir savaşın içine çoktan girmiştik.

    kendi şehitlerimize gelin ehr bir şehit cenazesinde milyonlar katılmakta daha bir buçuk sene evvel 300 kişilik bir terörist grubu bayramımızı zehir etti 17 vatan evladını toprağa verdik herkes ayaklandı gönüllü askere alınıp dağlarda ve kuzey ırakta suriyede her nerede iseler oralara gitmek için imza kampanyaları yaptık.

    Burda düşman karşımızda yeri yurdu belli diğerinde ise belki yan komşun dediğin adam belk sokakta alış veriş yaprığın adam terörist çıkıo. Zaten Pkk denen şerefsizlerin abileri bunlar aslında düşman aynı sadce adı farklı
#03.06.2010 15:17 0 0 0