Merhaba gündüzüm,güneşim,ayım,yıldızım,gecem
Kalbimdeki en güzel düşüncem
Dilime değdikçe güller açan hecem
Merhaba...
Bak akşam oluyor,güneş battı
Evlerine bir bir çekiliyor insanlar
Boşalıyor sokaklar...
Ve ben sessiz adımlarımla arşınlıyorum
Sevda şehrinin kavuşamayanlar mahallesindeki
Yalnızlar evinin yolunu...
Gecenin koynuna sinsice süzülürken Ay
Anlamsız ışık hüzmelerine kapatıyorum gözlerimi
Ve gözlerini hayal ediyorum
Kararan umutlarıma inat!
Sevdim işte,sevdim seni
Geceye güneş satar gibi
Kışı bahara katar gibi sevdim seni...
İnsan sever de anlatamazmış sevdasını
Belki ben de anlatamıyorum
Ama seni kelimelere dökmek için
Kalemi elime her alışımda
Bir çocuğu okşar gibi sevdim seni
Her yoluna düşüşümde kalbimde patlayan
Mayın döşeli çorak topraklara sevda eken
Akıl sınırımın tel örgülerle çevrili
Yasak memleketiydin sen
Nasıl sevdim seni
Ah bir bilsen!!!
Sevdim işte,sevdim seni
Her hasretine düşüşümde
Kendimi döver gibi sevdim seni
Sevdim seni
Sevdim seni...
Bugün hiç iyi değilim aşkım!
Kıştan kalma bir günü yaşarcasına üşüyor sol yanım
Hani belki ellerini tutamadığından
Ellerim sanki ceketimin cebine sevdalıymış gibi
Hiç çıkmak istemedi!
Soranlara üşüyorum dedim
Oysa benim üşümem sensizliğime idi
Söyleyemedim affet beni!!!
Gül goncasına can veren yağmur tanem
Gözümün nuru içimdeki özlem
Sevda vuslatımın narin kelebeği
Ne güzel şey seni sevmek...
Eğer bir gece rüyalarına alırsan beni
Belki yıldızlardan taç yapamam saçlarına
Güller,papatyalar,menekşeler de açtıramam gülüşlerine
Ama emin ol ki ben sileceğim gözyaşlarını...
Gülden zarif gülden narin sevgili
Eğer birgün benden gidersen gül dalına as beni...
-Biliyor musun?
-Neyi aşkım?
-Seni çok seviyorum...
Sana ''ben daha çok'' demek isterdim ama diyemiyorum işte!Çünkü senin sevdan o kadar büyük ki anlatamıyorsun beni ne kadar sevdiğini.Senin sevdan o kadar büyük ki sessizce seviyorsun beni.O kadar sessiz seviyorsun ki bazen kendin dahi duyamıyorsun kalbinin çığlıklarını.O kadar sessiz seviyorsun ki sevdanı anlatacak hiçbir kelimeyi sahiplenipte yakıştıramıyorsun bana...Senin sevda sözcüklerin gülüşünde gizli Alinda.
Sen gülünce kalbim çocuklaşıyor ve şımarıyor sana.Ve sonra sen yine susuyorsun.
Sus Alinda sus.Sakın söyleme beni ne kadar sevdiğini!Söyleyip de korkutma sana olan sevdamı...
-Sen biliyor musun?
-Biliyorum aşkım ama sen yine de söyle
-Biliyorsan söylememe gerek yokki,susayım istersen
-Susma.Senden duymak daha güzel...
O zaman gözlerini kapat Alinda,kirpiklerin hissetmesin sevdanı.İncinir düşer yere.Hani,belki deli bir rüzgâr eser ben onu bulamadan uçar gider uzaklara.Uzaklar yamandır Alinda,aramaktan değil de bulamamaktan korkarım...Hani belki düşünür;''benim değerim yokmuş ki gelipte almadı beni diye!''Oysa bilmezki,gözünden bir damla yaş aksa yanarım ben,hem o gözyaşına hem de o gözyaşının ağırlığını çeken kirpiğinin acısına...
Ben aklına gelince dudaklarını sıkı sıkı kilitle Alinda.Salmasın hiçbir sevda sözcüğünü dışarı!Kalbin kırılmasın ''seni anlatamıyor sana'' diye.İncinir dudakların,acıyla düşer iki yana.Bil ki Alinda;o güzel yüzünün her asılışında bana lanetler yağdırır melekler...
Şimdi diyeceksin ki;''beni ne kadar sevdiğini söylemedin?''
Evet haklısın!Bu defa da ben söyleyemedim!Ama sen anladın Alinda...
Sana bir türlü söyleyemediğim daha doğrusu söylemek isteyip de hiç bir harfi yakıştıramadığım
Duygularımı anlatmak istemiyorum artık!
Sadece ''seni seviyorum''ları yetirmeye çalışıyorum huzur dolu gülümsemelerime...
Hayale dalıp hasrete düşen gözlerimi sen anlat bana
Kalbim deli gibi atarken sevdaya çıldıran kelimeleri hafifçe kulağıma sen mırıldan
Teninin kokusunu gözyaşlarıma sen kat,öpücük tadında...
Saatlerin de hesabını tutmuyorum artık
Ama sen hesaba çek,akrep ile yelkovanı
Bu kadar gaddarlaşmasınlar!El-insaf,saçlarım ağardı...
Notası susmalar olan bir hasret türküsü yazdım sana
Ben okurken sen sessizce dinle
Sakın birşey söyleme sadece eşlik et,gözlerinle...
Bak,gökyüzü kararmış bu gece
Ama bulut yok,yağmur da yağmayacak belliki!
Yıldızlar da saklanmış gecenin gölgesine
Ben böyle geceleri sevmemki!!!
Gece dediğin nasıl olmalı biliyor musun?
Ay,Güneş'in yerini aldığında gece giyinmeli siyahını
Yıldızlar gözlerle dansa başlamalı
Kayan bir yıldız aramalı gökyüzünde...
Gözler parlamalı her kayan yıldızın ardından
Sonra suskunluğa gömmeliyiz bakışlarımızı
Sanki o kaybolan yıldızların katiliymişiz gibi
Suçlanmalıyız için için!!!
Hadi,bir çılgınlık yapalım bu gece
Kaldır elini ve gökyüzünden topla bütün yıldızları
Sadece Ay düşsün yüzüne
Sen Ay'ı izle,ben Ay yüzlümü...
Ah be Ayyüzlüm bilir misin sen
İnsan bazen gözyaşlarıyla kandırır bulutları
Üzerine yağmasın diye hasret yağmurları!
Söylesene;kaç gece bulutları buna inandırdı o gözlerin?
Yağmur yüklü gözlerine bir sualim var Ayyüzlüm
Sevmek nedir sence?
Kaç insan tadar bu duyguyu ölmeden önce?
Hadi Ayyüzlüm,kulağıma fısılda gerçek sevmeyi usulca...
Hayat,buğulu bir camın ardından bakan bir çift gözün hayallerini adımlayışından kaçırırken bütün umutları, dilden tel tel sessizlik dökülmeli!Namağlûp varlığıyla mağlûbiyeti tatmalıyım aslında ve kutlamalıyım zaferini;gururdan arınmış,kibirden uzaklaşmış gözlerimden süzülen gel yaşlarıyla!
Adı dilimde dua gibi dolaşırken acının hazzına ermeliyim kalbimde!Anlatımda ermiş,sükûnetimde derviş olup daha çok toplamalıyım,kalbinin bana açılan penceresindeki sevda kırıntılarını...Ve kalbime alıp hayalime sürüklediğim her kırıntının hayatımda bir yol ayrımı olduğunun farkına varabilmeliyim,DÜRÜSTÇE...
Yokluğunda dağ gibi durabilmeli bu sevdanın ardında ki o ulaşılmaz kalbine inmeye çalıştığım göz doruklarına özlemlerimi yaslayabilmeliyim inleye inleye!!!Rüyalarıma uğramadığı her gecenin sabahını beklerken kalbim ve aklım arasında oluşan uçurumdan aşağı bırakabilmeliyim onu!Ama öyle bir bırakmalıyım ki paramparça oluşunu gözyaşlarımla kutlarken onsuz nefes alamayacağımı anlayıp yeniden yaratabilmeliyim ona olan sevdamı....
Adımları gittikçe hızlanıyordu,yorgun olduğu yüzünden belli olsa da durmaya hiç niyeti yoktu!Hem yürüyor hem birşeyler mırıldanıyordu...Yüzündeki ifadede korkuyla heyecan kavgaya tutuşmuştu ve hangisinin galip geleceğini kestirmek zordu!Kaşları çatılmış dudakları titriyordu.Farkında değildi ama ellerini yumruk yapmış öyle bir sıkıyordu ki avuçları kanıyordu hasrete!!!
Güneş gökyüzündeki hakimiyetini öyle bir artırmıştı ki alnından dökülen ter buluttan boşalan yağmur gibi toprağın hararetini alıyordu...Belliki artık yürümeye takati kalmamıştı.Adımları yavaşladı,gözleriyle etrafını süzdü ve koca cüsseli bir ağacın hafif rüzgârda çıkardığı hışırtıya sırtını dayamaya ihtiyacı olduğunu düşünerek ona doğru yürümeye başladı.
Gölgesinde karıncaların gövdesinde arıların olduğu ağacın bir köşesinde kendine boş bir yer buldu.Sırtını ağaca dayadı ve topuklarının üzerinde yavaş yavaş kendisini toprağın yumuşak bağrına bıraktı.Gözünden düşen damlalar dudağındaki titremelere çarptıkça yön değiştirip yüzündeki kıvrımlarda daha bir acı yüklenip toprakla buluşuyordu.
Gözlerini kapattı ve bir müddet öyle kaldı.Yorgunluğun ve içindeki ızdırabın verdiği ağırlıkla tam uykuya dalmak üzereydi ki kulaklarına ilişen bir sesle yerinden ve derinden irkildi!!!
Kafasını kaldırıp yaşı kesilen ama nemi kurumayan gözleriyle kendisini ürküten sesin geldiği yöne doğru bakındı;beyaz bir güvercin ona sanki birşeyler söylermiş gibi sesler çıkarıyor acısına ortak olurcasına ona bakıyordu.Yerinden doğrulmak istedi ama doğrulamadı.Bedeni o kadar ağır geliyorduki kımıldayacak dermanı kalmamıştı.
Güvercine gülümsedi ve acısına ortak olmasını istediğini gösteren açık bir davet gönderircesine bütün hüznünü gözlerine toplayarak ona baktı.
Yerçekiminin acı gücüne karşı koyamayan beyaz güvercin nemli gözlerdeki hüzne ortak olmak istercesine bıraktı kendini bu yabancı adamın omuzlarına.
Bir müddet sessizce baktılar birbirlerine.Güvercinin sessizliği yırtarcasına bakışlarına dayanamayan adam anlatmaya başladı olan biteni...
Güvercin sevginin dilidir nasıl anlamazki çekilen acıyı!
Kanatlarıyla kanayan yüreğe gölge olmak istercesine yaptığı bir iki çırpınıştan sonra dillendi ve adama dediki:
''Ben gidiyorum sana bu hüznü yükleyen sevdaya selamını söylemek için.Ona ne söylememi istersin?''
Adam;ona hiçbirşey söyleme,kalbinden içeri süzül ve ordaki bana dekienin yerin artık burası,sevda dediğin kalp yarası,bu yaşadığın acı aşkın hiç bitmeyecek mirası.Yar her hasrete düştüğünde savrul umut rüzgârlarına ki sevda baksın sevgilideki gözler,sevda koksun yarin içinne dolan nefesler...
Bu yük güvercine yetmemişti,''ona da birşeyler söylemek istiyorum'' dedi.
Adam,o zaman ona deki;Gözleri doğuyor geceme ve bir damla gözyaşı düşüyor elime.Hiç acımasın benim bu halime,Mecnun misali yansam da aşk ateşinde ömrüm feda olsun o sevda bakan gözlerine...
Ey yar
Lal olup sussam sana
Üstüne giyinir misin sessiz kelimelerimi?
Isıtır mısın kış yanımı?
Güvercin aldığı yükü sahibine ulaştırmak için uçup gittiğinde,çektiği sevdayla bitap düşmüş haline acıyan adam,ruhunun bulduğu huzuru bedeninin de yaşaması için son hükmü verdi hüzün kokan varlığına;
Eyy dudaklarım;kalbim bu sevdayla gülmüşken
Bu somurtma kime!!
Eyy kaşlarım;gözlerim bu sevda ile parlarken
Bu çatılma niye!!
Eyy ellerim;hayallerim bu sevdaya tutunmuşken
Bu güçsüzlüğünün sebebi ne!!
Hüzün çökmüş gözlerine kadınım
Belliki benim kadar sevdalısın!
Sevdayı yürekteki yara sanma kadınım
Çekilen acıyı kalbimizin mutluluğuna sayalım...
Başını eğ öne kadınım
Gözyaşların sessizce düşsün yere
Kirpiklerin hissetmesin ağladığını...
Anka Kuşu'nun kanatlarında seninle uzun bir yolculuğa çıkalım kadınım
Ferhat ile Şirin'e uğrayalım
Bize anlatacaklarıyla kalbimizi sevda korunda dağlayalım!!!
Yanalım kadınım,yanalım kül olalım...
Dolunay'ın geceyi tüm çıplaklığıyla okşadığı saatlerde
Kapatalım ayrılıkların şehrinin ışıklarını
Ve alalım karşımıza bütün aşıkları
Birlikte ağlaşalım kadınım...
Başını eğ öne kadınım
Gözyaşların sessizce düşsün yere
Kirpiklerin hissetmesin ağladığını...
Ben,coşkun hasret ırmaklarında
Sevdanla ruhumu yıkadım kadınım
Bir meleğin gülüşüyle gir düşlerime
Hiçbir umuda tutunmadan düşeyim cennet gözlerine...
Tere yel değince ten okşanırmış kadınım
Kalbim sana terledi
Yokluğun,hasret yelime fırtına ekti
Gecenin koynunda sevdana sürükleniyorum kadınım...
Başını eğ öne kadınım
Gözyaşların sessizce düşsün yere
Kirpiklerin hissetmesin ağladığını...
Bak,ben artık büyüdüm!O kadar çok büyüdüm ki herşeyden korkar oldum.Oysa çocukken korkmazdım hiçbirşeyden!Oyun zannederdim karanlıklarda kovalamaca oynamaları ya da eski bir duvar bulup,kendimizce bir kale yapıp sonrada bir ebe seçip diğerlerinin saklandığı saklambaç oyunlarını sevemeyecek kadar büyüdüm...
Misket oynarken yaptığım hileleri hayat oyununda bir türlü beceremedim.Hayat hile götürmezmiş,bak bunu iyi öğrendim.Sabahın erken saatinde buz gibi suyuyla,suyu kendisine anca yeten derede yüzerdim,biraz üşürdüm ama o üşümeyi çok severdim.Sırtım yanmazdı güneşten!Nerden bilirdimki büyüyünce dert denizinde yüzmenin verdiği üşümenin gözlerde çağlayanlar oluşturacağını!
Bak,ben artık büyüdüm!Kırlarda boynumu yana kırarak kelebek avına çıkmıyorum artık...Büyüyünce öğrendim ki kelebeklere dokunmak onların ölümü demekmiş.Kelebekler dokunulmadan sevilmeliymiş!Küçükken boynunu ne tarafa kırdığının bir önemi yokmuş!Büyüyünce sol yanına düşermiş insanın boynu...Bunu da büyüyünce öğrendim.
Bak,ben artık büyüdüm!Okuldan firar edişlerimin nedeni olan okumayı-yazmayı sevmeyişlerimi terkettim artık...Sen,sevda oldun ben seni okudum.Aklım hasret bilgisiyle doldukça kalbimin çektiği acı ellerimde ucu kırılmayan kalem gibi seni yazdı kara sayfalara.Ve her nokta koyuşumda gözlerim,yeni ayrılık başlıklarına hazırlanır gibi kırmızı mürekkep misali ıslattı kör talihimi...
Ben artık büyüdüm!Sen görmesende küçücük cüssemle sana kocaman bir kalp hediye edecek kadar büyüdüm!
Ben artık büyüdüm!O kadar çok büyüdüm ki,boyumdan büyük sevecek kadar cesurlaştım.O kadar büyük sevdim ki ölçüsünü senin dahi tahmin edemeyeceğin sevda kefenini sırtıma gömlek olarak giydim!!!
Susmanın da bir değeri vardır ama suskunluğunu katleder konuşmaktan vazgeçmeyen!
Her sevdim seni dediğinde sevilmediğini daha iyi anlarsın...
Hayat zor,yaşamak için mücadele etmek lâzım!
Yazı kalemle yazılmışsa silinir de kelamla yazılmışsa çaresiz boyun eğilir!
Gece ölüp sabah dirilenlerin Güneş'i yakar dünyayı!
Düşündüm,çok düşündüm ama bir türlü çıkamadım
İçine düştüğüm,kalbime kurduğun hakimiyetinin esaretinden.
Anladım ki artık ödün vermeye başlamıştım,sevdayı sana mahkûm eden cesaretimden!
Sevda sensiz de yaşanır ama ardına kadar acıya batmışsan önü aydınlık olsa ne yazar!
Bak,öldüm yokluğuna...
Başım dönüyor,düşüyorum sensizliğe
Ellerimi uzatıyorum tut,kaldır beni diye
Ses vermiyorsun sesime!
Kırıldı mı kalbin kalbime?
İçim içime sığmıyor,aldığım nefes bana yetmiyor!
Yüzüm gülsede acı yüklü tebessümüm bitmiyor
Acımazmı mutluluğun şu umutsuz halime?
Ah çekiyorum derinden,halimi anlamıyorsun,vah demeyi öğrenemeyen...
Seni anlatan,seni hatırlatan bütün kelimelerimi intihara gönderdim
Suçum büyük,toplu katliam yapıyorum senin uğruna
Köşe bucak kaçıyorum sevdanın kanununu yazanlardan
Bir görseler şu halimi,kalbimi giyotine çekerlerdi!
Ama o kadar sen doluyum ki her susma hakkımı kullanmak istediğimde
Suskunluğumu katlediyorsun,sevda bakan gözlerinle...
O kadar susadım ki sana
İçtiğim suya karışıyor gözyaşlarım
Göğe ulaştı,uğruna yaptığım yakarışlarım.
Aklımı firari bir mahkûm gibi sömürüyor,
''Seni seviyorum'' dediğinde,
''Ben daha çok'' diyen kalbimin serzenişleri...
Her sevdim seni dediğimde,sevdiğim kadar sevilmediğimi daha iyi anladım...
Yokluğun daha bir acı yükledi anlamsız varlığıma!
Küstüm bu dünyaya ve dünyadaki ben tarafıma
Sen tarafımın ağırlığıyla güçlenmek istiyorum
Adımlıyorum sana doğru kör-topal hayallerimi
Biliyorum ki hayat zor ama seni yaşamak için bu zorlukla mücadele etmem lâzım!
Aklım sana firar etti de fikrim yarı yolda kaldı!
Kalbim senle doldukça dilim lâl oldu,
Kan döktüm mürekkep yerine ellerim coşsun diye!
Ama yetmedi seni anlatmaya,bütün dünya dillerinin ortak paydası
Sevda dizelerinin buluşma noktası beyaz sayfalar
Anladımki;
Yazı kalemle yazılmışsa silinirmiş de kelamla yazılmışsa çaresiz boyun eğilirmiş!
Hani diyorum ki;seni hiç tanımamış olsaydım
Tanımayıp sevmemiş olsaydım
Sevmeyip ateşlerde yanmamış olsaydım
Her akşam koru kül olup
Her sabah küllerimden yeni bir ben yaratabilir miydim?
Her gece vuslatla ölüp her sabah umutla diriliyorum
Kalbimdeki güneşimsin,ne kadar üşüsemde yokluğuna
Ateşinle ısıtıyorsun ruhumu...
Bu akşam bir başka ben olmak istiyorum!Hiç olmadığım kadar asi,hiç yaşamadığım kadar çılgın!
Yüzme bildiğim halde boğulmak istiyorum gözyaşlarımda ve son nefesimi vermek istiyorum sevgi dolu kucağında!
Ben şair değilim şiir yazamam ama yüreğimi sunmak istiyorum sana,en güzel şiir tadında!
Ben bu gece ağlamak istiyorum,hiç büyüyemeyen çocuk ruhumda!
Sana beni sevme demek istiyorum sevdam sana koşup gitsede!
Sevme beni ne olur,benim kadar sevme!
Ben bu saatlerde geceyi utandırmak istiyorum,yıldız yıldız sen parlayan gözlerimi karanlığa dikerek!
Görsün gökteki Ay ve Ay'ın askerleri olan yıldızlar,nasılda parlıyorsun ruhumu sevdanla aydınlatarak!
Üzerine basa basa seviyorum seni deyişlerimi hissetsin ve utansın yalnızlığına,binlerce insanın ayak bastığı parke taşlarıyla döşenmiş kaldırımlar!
Hadi sevgilim;gözlerini sür geceme ki yansın sürmeli gözler sendeki sevda ateşiyle!
Benden kurtulmaya çalışmasın yüreğin,söyle ona!
Sen benim belalımsın ve bir ömür senin belanım!
Ve söyle o gözlerine benim için ağlamasın!
Bilsinler ki tükenmez benim için akan gözyaşların!
Ben seni benim olasın diye sevmedim!
Sana bir ömür adamak için sevdim,hüzün bakışlım...
Bu hayat yorar insanı!Ne kadar acı,zulüm,gaddarlık varsa içinde biriktirdiği
Hiç çekinmeden salar üzerine,gücün tükenir pes edersin...
Ölümü özlersin,özlediğinin yolunu gözlersin
Zannedersin ki herşey bitti.Buraya kadarmış!
Benimkisi acılarla örülü bir kadermiş
Ardımda kalansa sadece kedermiş!
Evimsin keder,evimsin
Soğuk,buz gibi başıma yıkılan evimsin,bu halime düşmanlarım sevinsin...
Tam umudunu kesmişken herşeyden
Bir bahar rüzgârı eser inceden inceden
Ortalara dağılan,darmadağın,paramparça olan seni
Bir çırpıda toparlayıverir...
Artık sen sen değilsindir!
Kalbin alır başını gider
Rüzgârlara boyun eğer...
Eğil kalbim yare eğil
Artık yerin bende değil!!!
Gözlerinden (ç)aldığım sevda için
Senden özür dilemeyeceğim hayal gözlüm
Güneş'im ol,her doğuşunda kış yanım ısınsın
Ay'ım ol,her parlayışında karanlık dünyam aydınlansın...
Baharım ol,saçlarından esen sevda yeli
Paramparça etsin kalbimi...
Sevdada cennetim hasrette cehennemim ol
Sende huzur bulup sende yanayım.
Bir bakışınla güller yağdır gönül bahçeme
Yüzüme gözüme bahar değsin.
Gözlerimi öyle bir kapat ki senden başkasını görmesin
İncinir ruhum,başka bir göz değerse bu kalbe!!
Ben sende yattım sevda uykusuna,
Ne olur,ne olur beni uyandırma...
Kalp lugatımdan kaç kelime feda etmem gerekiyorsa
O hayal gözlerinin uğruna
Kirpiklerinde idam ediyorum kalbimi
Hadi,gözbebeklerinle öp beni...
Dilin susma zamanı geldi
O dilim ki kalbimin emrinde
Kalbim emrine amade...
Sen gideli saatler durdu,akreple yelkovanın o büyük aşkı bitti
Özlemiyorlar artık birbirlerini!
Ve kalbim bitmek bilmeyen tiktaklarıyla zamanı sevdaya kilitledi...
Hayat o kadar anlamsız ki artık umursamıyorum baharın güzelliğini!
Güneş'in sıcaklığını,yağmurun romantikliğini sevmiyorum artık
Söylesene sevgili;Güneş'in etrafını ısıtmak için nasıl kendini yaktığını düşündün mü hiç?
Ya da Ay'ın geceleri aydınlatmak için bütün ışığını gövdesine verirken yalnızlığı nasıl giyindiğini gördün mü hiç?
Sen benim Ay'ımı çaldın,gündüzlerim yangın yangın sana koşuyor
Karanlıklar içindeyim canımın içi,içim yanıyor...
Dokun,dokun hadi yıldızlara yırtsın karanlık geceyi,
Işık olsun yalnızlara Ay'ın yokluğunda
Ve gözlerinin rengini kat bahara,yeşili mavisiyle
Ressamların eli titresin her fırça savuruşlarında
Sevda bakan güzelliğinin ihtişamı karşısında...
Sen gittinya hani ben hiç olmamış kadar yalanım
Sana gitme demem ama kal da diyemem!
Sen bir hoşçakal demekle gidebileceğini mi zannediyorsun?
Eğer gerçekten gitmek istiyorsan,
Eğer gerçekten canımı yakmadan bitmek istiyorsan
Beni iyi dinle
Sen,düşlerimde yolculuğa çıkmak istemişsin,
Sen,gülüşlerime sonbahar ekmek istemişsin
Peki,öyle olsun git hadi
Ama giderken beni yangınlara atmadan,acılara satmadan
Beni ziyan etmeden git.
Gideceksen eğer gözlerime bakmadan,gecelerime çarpmadan
Kalbime akmadan git.
Git hadi ne olur git
Beni ağlatmadan,duygularımı çağlatmadan,
Ne olur aklımı oynatmadan git...
Git hadi ne duruyorsun,rüzgâr gibi esmeden,nefesimi kesmeden
Ciğerimi deşmeden git...
Git hadi ne olur git
Ama giderken arkanda boynu bükük bir baş,gözümde iki damla yaş
Kalbimde ağır bir taş bırakmadan git
Git hadi ne olur git
Gideceksen eğer bende kalan yanını,dünde kalan anını
Yarına bıraktığın şanını da al git.
Sevdayı ayrılıkla berdel etme canımın içi,acı düşer ocağıma
Gideceksen eğer kalbime bir kurşun sık öyle git...
M.K.(OPARETÖR)
Ne olur gitmeyin,ne olur bitmeyin.Siz baharsınız ben kış.Kışın her yanı baharlarla çevrilidir ve bahara ereceğini bilerek güzelleşir kış.Üşütmeyin beni kendi soğuğumda...
İyi geceler Hanımefendi,nasılsınız?
Beni soracak olursanız;çatısız bir ev gibiyim
Habire yağıp duruyorsunuz üzerime!
Üşüyorum.
Ve elimde olmadan yokluğunuza düşüyorum ...
Günaydın Hanımefendi,bakın Güneş doğdu.
Biliyormusunuz her Güneş doğuşunda
Sanki yeni bir ben doğuyorum
Ve yeni bir siz büyüyorsunuz içimde!
İçim içime sığmıyor
Her gece sessizliğin lisanını öğretiyorum kalbime
Sükûtu lisan eyy kalbim,sükûtu lisan...
Yoruldum artık bunu hergün tekrarlamaktan!
Sevda kurşunu yemek ölümden bir adım ilerde yürümek kadar
Acıtırmış insanın sol yanını!
Sol yanım sizde kaldı Hanımefendi
O kadar siz doluyumki bir bilseniz
Kaç kelime saklıyorum kalp lûgatımda size dair!
Kalp işte,dayanamıyor birkaç kelime ediyor aşka dair...
Duyanlar sözlüklerde arıyorlar
Anlamsız sevdamın anlamı derin tercümesini!
Bulamıyorlar tabii olarak
Tabiat üstü duygularımın siz tarafındaki kelimelere yansımasını...
İçten içe gülüyorlar bana
Ve ben yine susuyorum!
Müsaadenizle Hanımefendi;
Bir defalık daha susa(ya)bilir miyim size?
Tekrar bu bölümde merhabalar.Aslında sayfam vardı ama uzun süre yazmadığım için kapanmış!Ben de müsait bir zamanımda yarısını önceden yazdığım ama konusunu bir türlü belirleyemediğim bu hikâyeyle yeniden sayfa açmak istedim kendime.Aslında tamamını yazmak istiyordum ama başıma giren ağrı müsaade etmedi tamamını yazmama!Gerçi ortada yazılmış bir şey de yok!Çünkü kendileri yani Yusuf ve Zeynep ne söylerlerse ne anlatırlarsa onu yazmaya çalışıyorum.Bu günlük bana bu kadarını anlattılar kabul edelim ve eğer yarın zamanım olursa devamını yazmaya çalışırım tabii yeniden gönül misafirliğime gelirlerse.Eğer bugün hepsini yazmadım diye bana küser de gelmezlerse yarım kalacak bu hikâyeleri!Bu hikâyeyi okursanız eğer sizlerden bir ricam olacak:
Ben hikâyeyi tamamlayıncaya kadar yorum yazmazsanız sevinirim çünkü tamamını okuduktan sonra görüşünüzü ve hikâyenin size yaşattığı duyguyu öğrenmek isterim.Çünkü hiçbir yarım tam yerini tutmaz.Saygılar.
Kapının yarı açık olduğu belli oluyordu,kulağına gelen gülüşme seslerinden.Merdivenden ağır ağır yukarı doğru yürürken tahta basamakların çıkardığı gıcırtıların beynindeki uğultusu yüreğinin delirmişçesine atışlarını bastırmaya yetmiyordu.Merdivenin yarısına kadar geldiğinde durdu,o kadar heyecanlıydı ki!Bir an için geri dönmek istedi,ayakları geri adım atmaya çalışırken,kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi ömrü boyunca beklediği o sesin sahibine ulaşabilmek için ayaklarına ve bütün vücuduna hükmediyordu sanki.Ama bu hükme kulak verecek cesaretini alnından boşalan soğuk terlerinde kaybediyordu.Bir an için ''ölmek istiyorum'' dedi içinden.Ama şimdi ölmenin sırası değildi,tam aksine belkide yaşamayı daha çok seveceği bir gündü.İleri doğru bir adım daha attı,arkada kalan ayağını öndeki ayağının yanına bir türlü getiremedi.Başı dönüyor ve gözlerinin önü kararıyordu.Sanki dünya bütün ışıklarını kapatmış ve hiç aydınlanmayacak bir karanlığa gömülmüş gibiydi Zeynep.
-''Aşağıda fazla kalma,bak bugün hava biraz soğuk ve zaten yeni iyileştin'' diyen annesini hiç duymuyordu Zeynep.Arkadaşları aşağıda neşe içinde oynarken,onlarla birlikte yakan top oynamayı hasta yatağında kaç gündür heyecan içinde bekliyordu.Dişarı çıkarken kapıyı öyle sert çarpmıştı ki,annesinin arkasından bağırmasına aldırış dahi etmeden kendisini sokağa attı.Zeynep'in geldiğini gören Emine;nerede kaldın hadi çabuk ol,diye bağırıyordu.Zeynep gelmeden daha eşleşmeler olmuştu.Her zamanki gibi Zeynep,Emine,Canan ve Mehtap eş olmuş ve şimdiye kadar hiç kazanamadıkları rakiplerini bu defa alt edebilmek için ne kadar hevesli oldukları birbirlerine bağrışlarından belli oluyordu.Duygu,onların bu haliyle dalga geçercesine gülüyordu.O güldükçe Zeynep daha da sinirleniyordu,zaten Duygu'yu hiç sevmezdi,sürekli kendisiyle dalga geçtiği için!Mecbur olmasa onunla oyun da oynamazdı ya,mahallede fazla yaşıtı kız olmadığı için ona katlanmak zorundaydı.
Ortaya ilk geçen Duygu'nun takımı olmuştu.Mehtap ve Emine topları sert attığı için sürekli onlar vurmaya çalışırdı rakiplerini,Zeynep ve Canan da kaçan topları yakalamaya çalışırdı.Yol biraz yokuşlu olduğu için Zeynep'i aşağı kaçan topları getirmesi için görevlendirirlerdi.Çünkü Zeynep biraz zayıftı ve hızlı koşardı.Top aşağı doğru hızla giderken peşinden ona yetişmeye çalışan Zeynep'in ayağı taşa takıldı ve yüzü koyun yere öyle bir düştü ki öylece kalakaldı.Onları izleyen Yusuf hemen Zeynep'i kaldırmak için oturduğu yerden fırladı.
Yusuf Zeynep'in kapı komşusuydu,anneleri çok iyi anlaşırdı.Birinin başı sıkışsa hemen diğeri yardıma koşardı.Yusuf ve Zeynep aynı evde büyümüş gibi yakındı birbirlerine.Yusuf on dört,Zeynep on yaşındaydı.Zeynep'i biri dövecek olsa Yusuf oracıkta bitiverirdi,nasıl olduğunu Zeynep'de anlamazdı ama Yusuf'un ona ettiği yardımların ve ağabeyliğinin değerini de bilirdi.
Yusuf'un babası Almanya'da işçiydi ve her gelişinde Zeynep'e bir sürü oyuncaklar,elbiseler ve o çok sevdiği çikolatalardan getirirdi.
Zeynep yanında ve yakınında Yusuf'u görmeye o kadar çok alışmıştı ki adeta mahallenin korkusuz kabadayısı gibi hissetmeye başlamıştı kendini.Bütün arkadaşları artık Zeynep'in kendini beğenmiş tavırlarından ve şımarık hareketlerinden dolayı onu yanlarına almak istemiyorlardı,ne de olsa şımarıktı ve kavgacıydı.Aslında okulda da durum pek farklı değildi!Zeynep bir arkadaşıyla ufak bir tartışmaya girecek olsa hemen Yusuf'un isminin gölgesinde yer buluyordu kendine.
O gün okula Yusuf gelmemişti,bütün teneffüslerde Zeynep onun sınıfına gidip bakmış ama bir türlü koruyucusunu görememişti.Halbuki daha akşam hem Yusuf hem de annesi onlara gelmişlerdi.Zeynep bir an için akşam neler olduğunu merak etti ve kendine kızmaktan da geri durmadı.Çünkü kafasını televizyondan kaldırıpta ne konuştuklarını dinlememişti,aklına gelen tek şey herkesin çok heyecanlı ve biraz da üzgün olduklarıydı.
Akşam eve döndüğünde annesine hemen Yusuf'un okuldan firarını anlattı,ama duyduğu cevap hiç hoşuna gitmemişti.Annesi;kızım Yusuf ile annesi Almanya'ya babasının yanına gidiyorlar,akşam söylediler,sen duymadınmı deyince Zeynep neye uğradığını şaşırmıştı.Ama yakında geri gelecekler değil mi anne deyiverdi.Annesi;artık oraya yerleşeceklerini ve uzun süre gelmeyeceklerini söyledi.Akşam annesiyle birlikte Yusuf'ların evine gittiler ve onların toplanmasına yardım ettiler.Ama Zeynep hiç kimseyle konuşmuyordu,sanki herkese küsmüştü ve bir dokunsalar çığlık atarak ağlayacak gibiydi.Yusuf,Zeynep'e;bak küçük yaramaz,bundan sonra kimseyle kavga etmek yok,herkesle iyi geçin,arkadaşlarını kırma derken Zeynep sadece başını sallayarak onun söylediklerini onayladı.Bütün akşam boyunca ağzını açıp bir kelime dahi etmedi,eve geldiklerinde hemen odasına çıktı ve uyumak için yatağına girdi.Ama o uyumak istemiyordu,tam aksine bugün gördüğü kabustan uyanmak istiyordu.Bu uyanışın çok uzun süreceği hatta belkide hiç uyanamayacağını bilmiyordu.
...
''Sen halâ yoksun,hiç olmamış gibi kayboldun.Ben gerekirse seni bir ömür boyunca bekleyeceğim.Bir gün ansızın çıkıp geleceksin ve beni biraz değişmiş ve büyümüş bulacaksın.Ama nolur yine saçımı dağıtma,bana kızdığın zaman seni artık sevmiyorum deme.Benim kavgalarımda korumaya da çalışma,başımın çaresine bakarım.Hem artık eskisi kadar kavga etmiyorum,biliyor musun en iyi arkadaşım Duygu.Onunla herşeyimi paylaşıyorum,bütün üzüntülerime ve dertlerime ortak oluyor.En çok ona kızardın ya artık ona kızma,o benim en iyi arkadaşım,sırdaşım.'' diye yazmıştı Zeynep,Yusuf gittiğinden beri tutmaya başladığı günlüğüne 20. yaş gününün gecesi.Aslında daha çok yazmak istiyordu ama yazdıkça daha çok yaralanıyordu.
Yusuf gideli onbir sene olmuştu,ilk gittikleri zamanlarda mektupları geliyordu.Birkaç sene birbirleriyle olan muhabbetleri devam etmişti ama sonradan onlardan hiç haber alamamışlardı.Merak içinde kalmışlar ve bir çok mektup yazmalarına rağmen gönderdikleri mektuplar geri gelmişti.Mektupların üzerine;bu adreste öyle birileri yoktur gibi şeyler yazılı bir şekilde geri gelen mektuplar ve her gelen mektupta tükenen umutlar.
...
Zeynep okuldan gelip akşam evin kapısından içeri girdiğinde anne ve babasının birşeyler mırıldandığını gördü.Birbirleriyle tatlı bir rekabete girmişlerdi;sen sus ben söyleyeceğim gibisinden...Annesi şaşkın bir halde bekleyen Zeynep'e yaklaştı ve nasıl da kolayca söyleyiverdi:
-Kızım Meliha Teyzeni hatırlıyor musun?
Zeynep nasıl unutabilirdiki!Birden ağzından çıkıverdi:
-Yusuf'un annesi mi?
-Evet kızım,Yusuf Ağabeyinin annesi Meliha.
Zeynep nasıl da utanmıştı!Yüzü kızarmış,bedenini basan sıcakla ter içinde kalmıştı o an...
-Bugün Meliha Teyzen telefon etti iki gün sonra Türkiye'ye geliyorlarmış ve bizim evde misafir olarak kalacaklar.Yusuf'un askerlik işlerini halletmek için bir hafta boyunca burada kalacaklar.
Zeynep hiçbirşey söylemedi,hiç beklemiyordu böyle bir sürprizle karşılaşmayı.Odasına doğru yürümeye başladı.Merdivenleri birer birer çıkarken birşeyler mırıldanıyordu.Aslında merdivenlere kızıyordu!Kahrolasıcalar hergün sizi çıkmaktan yoruldum,her adımımda çoğalıyorsunuz!
Zeynep'in odasına girmesiyle çıkması bir oldu,elindeki kitaplarını yatağının üzerine fırlatıp koşarcasına merdivenleri indi.Annesi çok şaşırmıştı Zeynep'in bu haline...
Kendisini dışarı atıp biraz nefes almak istiyordu.Çünkü bilmediği bir el gelip nefesini kesmek istercesine sıkıyordu Zeynep'in boğazını...
Duygu kendisine selam dahi vermeden yanından geçen Zeynep'e bağırdı:
-Heyy neyin var senin?Ne bu acelen!
Duygu'nun sesiyle kendisine geldi Zeynep.Durdu ve Duygu'nun yanına gelmesini bekledi.Duygu yanına gelince de ona hiçbir şey söylemeden sarıldı ve ağlamaya başladı.
Duygu şaşırmıştı!Çünkü Zeynep'i hiç böyle görmemişti:
-Nuran Teyzeye mi birşey oldu?
Zeynep konuşamıyordu.Sadece ''cık' dedi.
-Mustafa Amcaya mı birşey oldu yoksa?
Zeynep:
-Hayır aptalll,olan bana oldu,kimsenin birşeyi yok.
-''Noldu'' dedi Duygu.
-O geliyor.
-O kim?
Afallamıştı Duygu!Gelen kimdi ve bu geliş Zeynep'i neden böyle üzmüştü!
Duygu da Zeynep'e sarılmış ve ağlıyordu.Ama neden ağladığını bilmiyordu!Bir daha sordu:
-Kim geliyor?
-Yusuf.
Duygu Zeynep'e daha bir sıkı sarıldı ve:
-''Hadi camda yürümeye gidelim'' dedi.
...
Zeynep ile Duygu'nun deniz kenarında,kayaların dalgalarla buluştuğu yerde oturdukları gizli bir sığınakları vardı.Burayı Duygu bulmuştu ve orada ne kadar dertleri,sorunları varsa birbirlerine anlatırlardı.Yani camda yürürlerdi ve cam kesiklerinden akan her damla kanı denizden gelen bir dalga alıp onlardan çok uzaklara götürürdü.
...
Zeynep başını kaldırdı Duyguya döndü ve:
-İnsan hiç güneşini kaybeder mi?Ben kaybettim ve karanlıkta yaşamaya alıştım.Ekmeğimi karanlıkta yedim,suyumu karanlıkta içtim,nefesimi karanlıkta alıp karanlıkta uyudum ve gözlerimi karanlık sabahlara açtım.Ama şimdi güneş benim için yeniden doğuyor Duygu.Söylesene Duygu ''karanlıkta yaşamaya alışanlar güneş doğunca ölür mü?''
Duygu Zeynep'in gözlerini sildi ve:
-Güneş karanlıkları örtmek için doğar.Karanlıkta yaşayanlar güneşin güzelliğini unuturlar zamanla.
Güneş doğduğunda yanacaklarını,yok olacaklarını düşünürler!Oysa güneş ısıtmak için doğar ve her doğan güneş yeni umutlar için doğum demektir.Sen karanlıkta yaşadın sevdanı ve şimdi güneş senin için doğuyor...
Aç hadi aç kalbini ve aşk savrulsun dört bir yana güneş ışığı gibi.
Camda yürümek biraz rahatlatmıştı Zeynep'i!Duygu ile yarın için sözleştikten sonra evinin yolunu tuttu...
...
Ama bu karanlıktan çıkmalıydı Zeynep.Sevdiği gelmişti,uğruna çektiği acılar belki de son bulacaktı!Yusuf'un sesini duyabiliyordu ve sanki Zeynep'e açık bir davet vardı bu seste!''Gel,gel hadi beni bu kadar seven bir kızı bu sevdada yalnız bırakamam'' der gibi...
Zeynep içeri girmekle kaçıp gitmek arasında dolaşıp dururken bir el uzandı Zeynep'in eline.Duygu gelmişti.Bu zor gününde canı kadar sevdiği arkadaşını,sırdaşını yalnız bırakamamıştı!
Zeynep'in elinden tuttuğu gibi kapıdan içeri fırlatıverdi.Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken içeri giren Duygu bir muziplik yaptı
-Söyle bakalım Yusuf hangimiz Zenebiz?
İçerde oturan herkes şaşırmıştı!Duygu:
-''Sakın kimse söylemesin,elimden kurtulamazsınız bakın'' dedi.
Duygu bu işte,delinin biri.Ona bir uyan olsun vay haline!Kimse birşey söyleyemedi...
-Ee hadi ama Yusuf,Zeynep hangimiz ve diğer kız kim?
Yusuf neye uğradığını şaşırmıştı!Karşısında birbirinden güzel iki tane kız vardı ve aradan çok zaman geçmişti.Ufaktan bir onları süzdükten sonra:
-''Zeynep hoş geldin demeyecek misin bana?''diye Zeynep'e dönüp güldü.
Zeynep utancından yüzü kızarmış bir şekilde önce Meliha Teyzesinin elini öptü sonra da Yusuf'a ''hoşgeldin'' dedi.
Yusuf ayağa kalkmıştı ve Zeynep'e sarıldı.
Zeynep hayatı boyunca beklediği bu an için ölmeye hazırdı.Yusuf'un sesini duymaya,yüzünü görmeye hasret kalmışken şimdi onun kolları arasındaydı.Kalbi öyle bir atıyordu ki her an durmaya hazırdı!
İçinden yalvarıyordu:''Dur kalbim ne olur dur!Bu bir düş,bu bir rüya ben uyanmadan dur!''
Ama rüya değildi işte!Yusuf karşısındaydı ve Zeynep onun kolları arasındaydı.Ölüm korkulu bir rüya olsa ve Yusuf'un kolları arasına saklansa Zeynep hiç düşünmeden atardı kendini ölümün kucağına!
...
Yusuf:
-''Seni tanımakta zorlandım,ne kadar büyümüşsün,ne kadar güzelleşmişsin yaramaz Zeynebim'' dedikten sonra yüzünün kızardığını hissetti.Çünkü Zeynep artık çocuk değildi ve Yusuf bunu hiç düşünmemişti!
Karşısındaki diğer kıza dönerek hemen konuyu başka tarafa çekmek istedi:
-Pekii sen kimsin?
-Hatırlamadın mı beni?O zaman sana bir tiyo vereyim:''Zeynep'i en çok kim döverdi,Zeynep'i en çok kim üzerdi?
Yusuf biraz düşündükten sonra:
-Olamaz sen Duygu musun?
Duygu bir uyanıklık yaptı ve:
-O zaman bu sorumu da cevapla:''Zeynep'i en çok seven kim?
Tabiiki ben.Her iki sorunun cevabı da ben Duygu'' dedi ve gülerek Yusuf'a sarıldı.
Aslında Duygu çok uyanıktı!Her zaman ortalığı yumuşatır ve eğer bir hata varsa yaptığı muzipliklerle hataların üzerini bir yorgan gibi örterdi,tabii konu Zeynep olunca...
...
Bir hafta ne de çabuk geçmişti!Yusuf yurt dışında çalıştığı için askerlik yapmak yerine karşılığı olarak parasını ödemişti.Oysa Zeynep ne kadar çok isterdi Yusuf'un yanı başında askerlik yapmasını!Ona çok da iyi bakardı.Hergün ziyaretine gider hafta sonları da birlikte gezerlerdi,onu hiç yalnız bırakmazdı!Ama bitmişti!Güneş artık yerini karanlığa bırakmak zorundaydı...
Yusuf için ne de iyi olmuştu bu bir haftalık tatil!Yılların acısını çıkarmış doğup büyüdüğü yerleri yeniden görmüştü.Ama en çok da anne bildiği Nuran Teyzesini ve küçük Zeynep'i gördüğüne sevinmişti.Zeynep,küçük Zeynep nasıl da büyümüştü,nasıl da güzelleşmişti!Ama en çok da Zeynep'in sakarlıklarına gülüyordu...Su getirecek olsa ayağı tökezir suyun yarısını kendi üzerine yarısını da yere dökerdi...Sokakta yürürken nereden buluyorsa bir taş bulur ve ayağı takılır sendelerdi ya da bir çukura düşüp ayağını burkardı!Bir hafta içinde bunların hepsi gelmişti Zeynep'in başına ve Yusuf çok gülmüştü aynı çocukluklarındaki gibi!
...
Gitme vakti gelmişti.Eee yolcu yolunda gerek!Zeynep Meliha Teyzesinin elini öptükten sonra Yusuf'a ''yolunuz açık olsun'' deyip yukarı çıktı.Yusuf Zeynep'in bu vurdum duymazlığına anlam verememişti!Bir hafta boyunca Zeynep'in hiç yüzü gülmemiş,birisi birşey sormadıkça kimseyle konuşmamıştı!Yusuf bavulun birini yukarıda unuttuğunu farkederek almak için eve girdi.Bavulu aldıktan sonra kafasına takılan Zeynep'in soğuk davranışlarının nedenini sormak istedi.Merdivenlerden yukarı çıkarken bir an için başı döndü!Herhalde yorgunluktan olmalı diye düşündü.Çünkü bir hafta boyunca çok yorulmuş ve gece geç saatlere kadar oturup sohbet etmişlerdi.
Zeynep'in kapısı yarı açıktı,tam kapıya vuracakken duyduğu sözlerle olduğu yerde kalıverdi.Zeynep camın kenarına geçmiş kendi kendine konuşuyordu:
-Güneş artık batıyor ve yerini yeniden karanlığa bırakıyor.Yusuf yüzlüm sen hiçbir zaman güneşim olamayacaksın!Her zaman karanlığım kalacaksın.Elveda güneşim merhaba karanlık gecelerim...Bak yine ayağım tökezididüştüm yine sensizliğe!Neden görmüyorsun ki?Elim kanıyor,dizim parçalandı!Tutsana ellerimden kaldırsana beni!Silsene elimdeki kanı!Canım yanıyor canım yanıyor ama sen görmüyorsun beni!
Yusuf bu sözlere anlam veremedi!Aşağıdan gelen Mustafa Amcasının sesiyle yeniden merdivenlerden aşağı indi.
...
Aradan on gün geçmişti ama Yusuf halâ Zeynep'in sakarlıklarına gülüyor çabucak geçen bir haftada yaşadığı güzel günlerini mutlulukla yad ediyordu.Telefon edip hatırlarını soruyor ve her defasında kendilerine gösterdikleri yakınlık için teşekkür ediyordu.
...
Aradan bir ay geçti Yusuf artık gülmez oldu!Hiçbir şeyden zevk almıyor kimseyle konuşmuyor,tatil günlerinde dışarı çıkmıyordu.
....
Aradan üç ay geçti.Yusuf artık Zeynep'e gülmüyor onun için ağlıyordu.Zeynep'in sakarlıklarını düşünmüyor,onu son gördüğünde söylediklerini aklından çıkaramıyordu.Güneş niçin doğuyordu artık bilmiyordu!Karanlıkta yaşamaya başlamıştı ve canı çok yanıyordu.
Tabii ya neden şimdiye kadar görememiştiki!Yusuf'un güneşi Zeynep idi.Ve Zeynep çok uzaklarda günden güne hasrete batıyordu.
Eyy karanlık gece yerini ne zaman güneşe bırakacaksın?
Eyy gökyüzündeki yıldızlar ellerime ne zaman döküleceksiniz?
Yoruldum artık her gece yastığıma gözlerimden sevda yıldızları yağdırmaya!
Tut ellerimden,tut ellerimden Zeynep düşüyorum gecenin koynundaki karanlığa...
...
Sabahın köründe kapının çalan ziliyle açtı Zeynep gözlerini yeni doğmak üzere olan güne.Saat daha sabahın üçü idi ve dengesizin bir evi başlarına yıkacak gibi hem kapıya vuruyor hem de zilden elini hiç çekmiyordu.
Evet evet aşkta ne denge olur ne de denklem!Hasretleri toplasan yaşın kadar acı çarpar yüzüne...Gurbeti tutup içinden çıkarsan bin parçaya bölünür kalbin.Sılada kalıyorsa yar gurbete düşen sevdada denge bırakımı hiç insanda?
...
Kapıyı açan Mustafa Bey karşısında Yusuf'u görünce hem korktu hem heyecanlandı!
-Yusuf!Sen,senin ne işin var bu saatte burada?Birşey mi oldu yoksa!Annene,babana kötü bir şey mi oldu?
-Yok Mustafa Amca yok...Onlara birşey olmadı,olan bana oldu...
Mustafa Bey Yusuf'u içeri aldığında şaşkınlık ve hayretten oldukları yerde donakalan Zeynep ve Nuran Hanım ne yapacaklarını şaşırdılar!Mustafa Bey Zeynep'den bir bardak su getirmesini istedi...
Elinde bardakla kendisine yaklaşan Zeynep ne kadar da güçlü görünmüştü Yusuf'un gözüne!''İşte,işte benim güneşim'' dedi Yusuf içinden...
Neler olduğuna anlam veremeyen Nuran Hanım ve Mustafa Beyin şaşkınlıkları arasında Yusuf Zeynep'in gözlerinin içine bakarak:
-Güneş eğer doğacaksa yanımda sen varken doğsun.Sen yoksan o doğan güneş beni yakıp kavursun.
Zeynep ağlamaya başlamıştı ve Yusuf'un gözlerine bakarak:
-Şu akan gözyaşlarım seni yakacak güneşi söndürmeye yeter.Sen yoksan eğer her damla gözyaşım beni boğsun.Hayat dursun,nefesim kesilsin sensiz doğan güneşe merhaba dersem yoldaşım Azrail olsun...
....
Aradan üç ay geçti...Zeynep ile Yusuf evlenmişti.Ama Yusuf mutlu değildi!Korkuyordu...Bir sevdada kavuşmak bu kadar kolay olmamalıydı!Ferhat Şirin'i bu kadar sevmiş miydi?Ya da Mecnun Leyla için böyle yanıp tutuşmuş muydu? Herşey bu kadar basit olmamalıydı!Tenine dokunmak,kokusunu içine çekmek bu kadar kolay olmamalıydı!Elini tutmak,gözlerine bakmak bu kadar yakın olmamalıydı!Ona karşı duyduğu sevdada içini kemiren düşünceler aşkını daha da büyütüyordu kalbinde.
...
Aradan iki yıl geçti ama ne Zeynep'in Yusuf'a olan sevdasında ne de Yusuf'un Zeynep yanındayken dahi ona duyduğu özlemde bir değişme olmadı.Güneş Yusuf'un gözlerinde doğuyor Zeynep'in Yusuf diye atan kalbinde yükseliyordu.