Haylaz bir çocuksun sadece...
Ve ben bu haylazlıkları yazmaktan yoruldum...
İçine bakarda gözlerimin bu kadar umut vaadedermi insan...
Bu kadar acımaz nasıl olur gözlerin...
Ve koskoca bir adam nasıl bu kadar acınası olur gözlerin karşısında...
Bir tohum eker gibi yeniden... Ve üstelik ölüm kadar gerçek...
Kaçıp kurtulacak takatimde yok artık...
Nereye koysam bu bahtsız ruhu, nasıl saklasam acımasız gözlerinden...
Sonuna nokta koymuşken böyle amansızca gidişinin... Acılarına, yokluğuna tutunmuşken üstelik....
Nasıl çıkabilirim o güzel çukurdan...
Anlıyorum ki yaşamadan yaşamış saymışım seninle ne varsa...
Öldürmüşüm seni...
Ne kıskanacak, ne saklayacak bir şey kalmamışken sen mezarından çıkıp gelmeden önce...
Ne sigaramın dumanı, ne bu ağustos sıcağı, bir kadeh....
Dilenecek hiç bir özül kalmadı sevgilim...
Hepsini tek tek diledik...
Bundan sonra ne sen ne ben bir kaç özür dileyebileceğiz ölümden....
Şimdi bu yalnızlığı ne yapayım ben...
Bu yalnızlıkki kanser ruhumda...
Yayıldıkça yayılıyor en sağlam yapı taşlarıma...
Beden yürüyorken sürünüyor biçare...
Şimdi ben bu sensizliği ne yapayım...
Kime versem kabul etmiyor acılarımı...
Denize atsam gitmezki akıntıyla...
Geceye bıraksam sabaha gidermi dersin...
Sensizliği bile severim sanmıştım ama sevemedim bir türlü...
Şimdi bu ağır ruhu ne yapmalıyım dersin...
İçimde saklayamadığım ki her an gözlerimden fışkıran...
Yakışmaz dediğim sakladığım tüm dostlarımdan...
Asıp gitsem bir gün ortasında bir ağaca kurtulurmuyum dersin...
Şimdi ben bu kelimeleri ne yapmalıyım dersin...
Her bir araya geldiklerinde senden bir harf bir kelime bir cümle karşımda...
Bakmaya korkarak klavyeye ekrana yazıya...
Tek tek vursam hepsini kurtulurmuyum sence...
Şimdi ben bu bir kaç damla gözyaşımı ne yapmalıyım...
Gecelere sığmayan yastığımda son bulan bir kaç damla...
Gözlerimin içine baka baka dökülen ardından...
Damla damla kopsam bu hayattan geçermi dersin...
Tekil bir yalnızlığa hazırlanıyor şimdi tüm hücrelerim
Oysa ne çok çoğuldum tenhalarınızda...
Şimdi her yüz yabancı yüzsüzlüğüme..
Yüzüme bakıp duran aynadan başka
(Görmüyor hiç bir göz yalanlarımı..)
Bozuğundan bir saat iliştiriyorum yakama
Gül kokusu diye soluyorum tiktaklarını..
Hayallerden çıkmış yorgun kahramanlar
Masal anlatıyor yalnızlığımın yanıbaşında..
Dinler gibi yapıyor çocuk yanım
Öldüğünü duyuramamıştır daha...
Çok değil bir asır sonra yırtık zamanın birinde
Çıkıyor toprağından
Ağlamaya başlıyor yeniden...
Sus diyorum sus!
Susuyor...
Hayallerimle süsledim bu dayanılmaz yokluğu...
Çiçeklerle bezedim belki hiç gelmeyeceğin yolları...
Çoktan sadece sana adadım farkında olmadığın yılları...
Bir umut sesimi duyacaksın elbet...
Bir gün alıp yüreğini geleceksin elbet...
Beklediğiniz ne varsa hayata dair, bekleme odalarında kalbimizin...
Her ihanet acı ile yutkunurken ömrümüzün bilinmedik bir baharında...
Hüzünle yoğuruluyoruz... Her damlası bir inci tanesiyken gözyaşlarımızın...
Hayata dair boş heyecanlarla kaplıyoruz bu dayanılmaz bencilliğimizi...
Yıllar geçiyor da geçip giderken neler alıyor sevdiklerimiz bizden...
Sevmek; hiçbirşey beklememektir çoğu zaman belki sevilmeyi bile...
Sevmek; sevdiğimizi sevgimizden sorumlu tutmadığımızda daha anlamlıdır...
Sevmek; sevdiğimiz için değil bizim için anlamlıdır çoğu zaman....
Ve sevmek; ağlatsa bile güzeldir her zaman...
Kaçıp gitmeye direniyor hayallerin,
ben artık kovalayamıyorum, yorgunum.
Sensizliğim den nefret ediyorum,
Kızıp yokluğunu yokluğuna çalıyorum.
O zaman anlıyorum elimde kalan tek şey yokluğun...
Bu kadar öksüz olamaz elbet gitmelerin...
Öyle yoksun ki gidemiyorsun çoğu zaman...
Ve öyle gittin ki geri dönüşlerini hayal bile edemiyorum artık...
Nasıl eksiliyorum baksana, her gün biraz daha azalıyorum...
Ya da...
Bakma bana, yani aslında bakta, ben sana bakarken değil...
Sanırım gözümün içine bakarak yokolmana dayanamam bir daha...
Hala sana yazıyorum, kimseye okuyamıyorum ama utanıyorum...
Aşktan utanırmı insan...
Aşkından utanıyorum peri bir kez daha...
Ayakta duramıyorum, ruhum dünyanın dönüşüne yetişmiyor artık...
Sanki birkaç adım önden gidiyor bedenim, ruhum sürükleniyor peşinden...
Eve giremiyorum, ev ev değil yokluğunun hapishanesi...
Ben bir mahkum...
Her gün üç öğün yokluğun var su bile vermiyorlar...
Yokluğunla yaşıyorum...
Yokluğuna uyuyorum...
Bu gün asla olmayacak, dünü yaşayamadım daha...
Bazen hayat sıyrılıp gidiyor avuçlarının arasından...
Bazen bir film şeridi gibi... Hızlı, acımasız, ebedi...
Hiç bitmeyecek gibi sensizlik...
Hiç doldurulamayacak bir boşluk şu göğsümde taşıdığım...
Zalim, nefret dolu...
Tutunduğum bir tek hayallerin var sanırım...
Hiç bırakmadığım için tutunacak başka bir şey bulur muyum bilemiyorum...
Yokluğun soğuk ekspres, ansızın ve durmaksızın yoruyor içimdeki boşluğu...
Hiç bir film anlatamıyor aşkı, seninle beni...
Hiç bir şarkı sözü uymuyor sana, bana... Bel ki hala bize...
Düşüncelerim yok ediyor hücrelerimi bir bir...
Beni hücrelere kapatıyor bu olmayışların...
Mutlu bir anımı bir anlığına kahıra çeviriyor...
Bulamıyorum...
Karanlığında yokluğunun, gözlerimi kapatıyorum... Bel ki karanlıktan korkuyorum...
Ne olur sen söyle nasıl çıktın bu uçsuzdan çünkü ben hala bir çıkış yolu bulamıyorum....
Çok kavga ettim zaman...
Sana bir şey olmadı çoğu zaman...
Hep bir yerlerinden kan damlayan bendim...
İçimden geçip gittin umarsızca...
Ben sana yetişmek için harcadım bir çok sevgiyi...
Zamanı geldi dediğimde gelmemiştin...
Erken geleceğini düşündüğümde geç kalmıştım...
Beni bu sonsuz derinliğe bıraktında, umudu tükenirmi sandın bu kulun...
Sen yoksun ama yine de beni yokedebiliyorsun...
Arkandan ne çok sövmüştüm her geç kalışımda...
Ve ne kadar zalimdin sen ne kadar gaddar...
Geçmen gereken zamanda çakılır kalırdı akrep yelkovan...
Durmanı dilediğimde çok hızlı gelişirdi her şey...
Kabus olmalı bu yaşadıklarım, bir girdap, bir serap...
Sevgilinin eli elimdeyken ne çabuk geçerdin...
Hadi! şimdi de geç git... Hadi yaşlanalım ve ölelim...
Akrep yelkovandan bu kadar ayrı kalmadı ömrümce...
Bir kez de kapattığımda gözlerimi.... Bitsin....
Bana ayrılan zamanın sonuna geleyim... Geç artık... Geç git...
Ardında beni bırakma sakın....
"seni seviyorum diyecek kadar basitleştirmemiştim ben kendim
nasıl diye bilirdim ki.. sevgi öylesine söylenir miydi hiç.. "
Valla dostum senelerdir yazarsın ben okurum pek begen butonları ile aramda yoktur okudugum bende kalırda şu yazdıklarına kayıtsız kalamadım... Çok güzel paylaştığın için teşekkürler.
Yıldızlar geçer gözlerinden, ağlarken sen...
Elin cebinde gezerken üşümesin diye kainat...
Kırmızı bir ruj sürersin gözümü alan...
Alımına alım katarsın bu siyah beyaz kışta...
Yürür gider aklım seninle birlikte...
Kokun taze bir bahar kokar fakat biraz sahte...
Gözümden sakınırım bütün evreni bana aktardığın bakışında...
Yüzümde taneler, gelir geçer...
Eriyen kar taneleri değildir aslında sıcaklığında...
Bir tutam kalp, bir tutam ruh...
Karışıp gider soğuk havaların en can alıcısında...
İsmini söyler gibi eser rüzgarlar...
İsmini söyleyen hiçbir rüzgar kırmaz hiçbir dalı...
Yani affına sığınacak bir özür yoktur aslında...
Sana gelebilmek için geçtiğim tüm yollar özürlüdür sadece...
Atlayıp bir taksiye sokağının başına kadar gelecek kadar cesurum ben...
Daha fazla cesareti alamam bana baktığında çıkardığım manadan...
Derin okyanuslara bırakır beni her kelimen...
İyi de yüzerdim ama kılım kıpırdamaz karşında ve dibe doğru inerken...
Tek derdim bir kaç kelime daha etmen...
Huzurundan çekilirken tüm huzurumda batıp gider bu yolların çamuruna...
En çok seni dilerim ben bu boyalı süslü manzaranın ardından...
Kimse göremez beni, yokolup giderim hiç bilmediğim bu karanlıkta...
Sen aşk dersin belki belki ben uçurum...
Ölesiye korkarım yalnızlığımı mutluluğunla bozacaksın diye...
Mutlu olabilme ihtimalime değişemem bu dengeli yalnızlığımı....
Korkarım bir mevsim yalnızlığı daha alacağım ellerim titreyerek....
Ne zaman görsen sana ait hislerimi, ben ağlıyorum...
Biliyorsun...
Geldin buradasın işte... Neden buradasın bilmiyorsun...
Acıları izlemenin sende ayrı tuhaf bir güzelliği var sanırım...
Bakma öyle geçip gidecek yazdıklarım... Eskiden yaptığın gibi belki ezber yapıyorsundur...
Bende ezberledim peri... Masallar diyarında güzel bir anı ezberledim...
Şimdi boş sayfalara bakıyorum...
Ben sayfalardan daha boşum belki...
Ne çok şey unutmuşum biliyormusun geçmişte... Ve ne kadar az şey hatırlıyorum...
Belleğimi silen sebebini hiç bulamadığım şeyler var...
Tenin pamukmuydu, gözlerin gökyüzümüydü, gülüşün kainatın en asilimiydi, beyazmıydı ellerin, gamzelerin baharın müjdesi bir cemremiydi...
Git hadi...
Ki artık gitmelisinde...
Beni sorma...
Benim kalmam lazım...
Bu yalnız ölümü beklemekten başka çarem yok sadece...
Sönmüş umutlarımın ateşi,
Yalnızlığa kayıp giden zaman kaldı...
İçimden süzülen toz beyaz bu karanlığın,
Unuttukça içimde büyüyen, tam gidecekken daha çok yok eden dönme ihtimalin kaldı...
Kaçıp kurtarman kendini ve ben kasırga da savrulan bir yaprak...
Ellerine düşmüşmüş hayatım kaldı...
Tam yeniden başlarken bu kahrolası zihin, bu lanet hatıraların beni ezmesi...
Ve çok derinlere sakladığın benim bulamadığım karanlığımın anahtarı kaldı...
Böyle yapmamalıydın, hiç bir şey bırakmamalıydın bana...
Oysa kendinden daha büyük gözümde duran aşkın kaldı...
Giden gitti de tek kelime edilemedi bu aşkın ardından...
Hasretinle prangaladığım söylenecek sözler kaldı....
İçimden geçer gölgemde lal olursun...
Kanar gider damla damla göz yaşım hayalll olursun...
Başlangıçlarına yetmez gücüm çeker gider final olursun...
Yıldızlar çıkmaz göklerime sıyrılır çıkar hilal olursun...
Mezarımın başında kalmaz kimse, tüm dostlarıma selam olursun...
Kabuslarımın içinden süzülür güzel bir rüya olursun...
Koparılan güllerimin içinde, mecnunken aşkına leyla olursun...
Ölüm gelir gönlüme tüm ağıtlarımın içinde sela olursun...
Dur durak bilmeden sakladığım acılarımı gösterip bana bela olursun...
Olmak istediğim ne varsa bir kenara atar gönlüm, bilirim ki sen bana derya olursun...
Kış gelir kapıma, üşürüm kapımda kar olursun...
Hiçbir engel tanımaz gönlüm özgürlüğüme firar olursun...
Susayan dudaklarıma bir damla su, sana akan fikrime mezar olursun...
Hiç bitmeyen dertlerime, sonu gelmez gecelerime efkar olursun...
Ben sana söylemem ama sen bu aşık adama yar olursun....
Eksik bir şeyler var; odamda, sokakta, şehirde...
Bir his eksik, belki bir insan, bir duygu, bir aşk...
Aslında burada, yanımda duruyor alabildiğince heybetli, bir o kadar masum...
Cümleler kuruyorum adını ekleyemediğim, öznesiz, kafiyesiz, geleceksiz...
Cümleler kuruyorum, temeli çoktan hırpalanmış, yozlaşmış...
Olabildiğince yabancı oluyor bana, bazen tanımadığım, yabancı, tanımsız, el gibi...
Bu yüzden kafiye yapmıyorum çok uzun zamandır... Öznesi o olmayan şiirlere kafiye yakıştıramıyorum...
Hiç bir aşk şarkısını ona yazılmamışsa dinleyemiyorum...
Beni uzaklaştırıyor kendimden, lakin neye alametse içime gömülüyorum, çaresiz, kimsesiz, sessiz...
Herşey ona benziyor, her şarkı, her şiir, her film...
Kim ne konuşsa onu duyuyorum...
Beni sevmiyor...
Sevemezde....
Kalbim kırık!
Üstesinden gelemediğim bir hayal dünyası bu yaşadığım...
Gençlik uzatıyor sevmeleri...
Birisinin kaybolmuş kimliği gibiyim...
Sahibini arıyor umutlarım...
Sahiplenemiyorum onları artık...
Büyüdüm belki de unutamıyorum...
Gidişlerim kayboluyor başka bir sevgilinin gözlerinde...
Duramıyorum olduğum yerde...
Hep bu arayış! Hep bir kaçış merakı...
Beni benden alıyor ruhumun bu boş kuytuları...
Ölüyorum hep bir çare...
Kendimi asla bulamayacağım kalabalıklara sığınıyorum...
Geceye sığınıyorum, gündüzden şikayetçi...
Hep bir sevgiliye yazıyorum bazı sevgi sözlerini...
Hep en son gidene yazıyorum sanıyorum, onlar onlara yazıyorum sanıyorlar...
Hep aynı artık kadını seviyorum, birleşmek mantıksız, imkansız...
Aşk imkansız olunca aşk oluyor...
Acılarıma sığınıyorum, acıyan yüreğimi sakınıyorum bir başka sevgiliden...
İçimden geçiyorlar, ne kadar saklasamda kalan yaralarıma, dokunuyorlar...
Acıyorsun hala sen tenimde, kendine sessiz mahkum bir adam var burada...
İçi dışı saydam...
Görüyorlar, acıyor, korkuyor yaralarım senden kalma...
Ölsem parmak izlerini bulacaklar sanki hala vücudumda...
Artık imkansızsın!
Tadına bile bakamadığımız o sevda hissini başkası ile taşıyorsun...
Sadece seni düşündüğüm için yıllarca kızarken kendime... Artık utanıyorum...
Unutamıyorum...
Saydam bir yalınlıkla, içimden geçen her kadında yoksun...
Ama ben hala bu lanet şehirden ve aşktan intikamını alıyorum...
Yalnizlik dogasinda var her sevdalinin...
En cok onu seviyoruz su siralar...
Hep dag basinda bir tek mezar olmak istiyor insan...
Ve basimda aglayan tek bir gonca... Tek bir goz yasiyla...
Tek basina kalmak kaderi yuregi askla dolan herkesin...
Teklik hiclikten kalan tek sey....
Guzel paylasim icin tesekkurler... Senin kalemini hep sevmisimdir...