HAYATI-5:ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ
Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.
Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiği millî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.
Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.
Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.
Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.
Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı.
Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.
16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.
Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyi İzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkam, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu.
Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.
VASİYETNAMESİ
"Malik olduğum bütün nutuk ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Halk Partisi'ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum:
1-Nutuk ve hisse senetleri, şimdiki İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.
2- Her seneki nemadan bana nisbetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule'ye ayda 1.000, Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile'ye şimdiki 100'er lira verilecektir.
3- Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek para verilecektir.
4-Makbule'nin yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu ev de emirlerinde kalacaktır.
5-İsmet İnönü'nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır.
6-Her sene nemadan mutebakı miktar, yarı yarıya Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına tahsis edilecektir."
Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin,
Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan;
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı,
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı,
Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz,
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların.
Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil,
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar,
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç
ilerlememiş;
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek
dururken,
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız
gülen,
Mustafa Kemal'i anlamak işitmek değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla,
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla,
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister,
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter,
yeter,
Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.
Ulusal Bağımsızlık Savaşımızdan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, tarih boyunca Anadolu'da yaşamış çeşitli uygarlıklardan gelmiş ve farklı etnik kimliklere sahip insanları aynı bayrak altında ve ortak ülkü etrafında toplayabilmiş, demokratik bir devlet çatısı altında bir arada hür ve kardeşçe yaşamalarının olanağını yaratmıştır. Yaklaşık l000 yıldır aynı topraklar üzerinde birlikte yaşayan insanları millet yapan temel unsurlar, süreç içerisinde oluşturdukları ortak kültür, özgürlükçü ve demokratik anlayıştır. Milletimizi bölünmez ve bütün olarak bir arada tutan Atatürk İlkeleri ile özetlenebilecek değerlerdir. Bu ilkelere ek olarak, iyi niyet, hoşgörü, vatansever ve dirayetli devlet adamlığı, çağdaş teknoloji ve bilgi düzeyinin izlenmesine olanak veren ortak bir eğitim sistemi bütün demokratik rejimlerin yaşamsal gereksinimleridir. Hangi rejimde olursa olsun, siyasal bağımsızlığın diğer bir koşulu da ekonomik bağımsızlıktır.
Son yıllarda, çağdaş demokratik rejimlerin vazgeçilmez unsurları olan merkez sağ ve sol görüşlerin başarılı bir ekonomik ve siyasal yönetim gösterememiş olmasının yanı sıra, erdemli devlet ve siyaset adamlarının giderek azalması, toplumumuzun değer yargılarında yıpranmalara, bireylerin sisteme ve devlete olan güveninin sarsılmasına yol açmıştır. Bunun sonucu olarak; rejim karşıtı, bölücü, ve ırkçı radikal unsurlar güçlenmeye başlamıştır. Vatanseverlik, yardımseverlik, erdemlilik, bilim ve bilgiye saygı ve namus gibi toplumumuzu yüce kılan ortak değer yargılarımızın yıpranması, din gibi toplumumuz için çok önemli kutsal değerlerin günlük politikalar içine çekilerek kirletilmesi, ülke bütünlüğümüzü sarsacak noktalara gelinmesine yol açmıştır. Devlet içinde ve sivil toplum örgütlerinde, iç ve dış bölücü çıkar çevrelerinin de desteğiyle alabildiğine yayılan anti-demokratik görüşler, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundaki temel yapı taşlarını yerinden sökerek Milletimizin bölünmesine çalışılır olmuştur.
Ülkemizi yönetenlerin bedevi çadırlarında hakarete mağruz kalmayı hazmedecek kadar alçalabildiği, dünya basınında Ülke Bütünlüğümüzün tartışılmaya başladığı, rejimin ve Devletin her vesile ile yıpratıldığı, din bezirganlarının şeriat adına, yarı aydın sahte cumhuriyetçilerin ise globelleşme adına göz yumduğu "sınırlarımız içinde bölünmez bütünlüğümüz" ilkesinin yıpratılmaya çalışıldığı sürece "DUR" diyen, gene Atatürk ilkelerine, yasalarına yürekten bağlı sivil ve askeri kurum ve kuruluşlar olmuştur. Yurtdışı kaynaklardan da beslenen Gerici ve bölücü tehlikenin henüz ortadan kalkmadığı şu günlerde; bizi hür ve çağdaş Uygarlıklar düzeyine ulaştırmayı hedefleyen, bizlere katı dogmalar yerine akıl ve bilim yolunu gösteren Atatürk İlke ve Devrimlerine daha çok sahip çıkmak her vatanseverin öncelikli görevi olmalıdır.
Hilafetin yıkılmasından bu güne kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karşısında yer alan ve fırsat buldukça kuyusunu kazmaya çalışan gerici ve şeriatçı grupların Atatürkçülüğü yıpratmaya çalışması yeni bir şey değildir. Ancak son yıllarda bu kesime, Toplumumuzda çok yaygın olan okumuş cahil ya da yarı aydın kesim de katılarak Atatürkçülüğün günümüz koşullarında Ülkemiz gerçekleriyle bağdaşmadığı ve aşılmasının gerektiğini, hatta Atatürkçülüğün çağ dışı bir ideoloji olduğunu ileri sürmeye başlamışlardır. Çağımız akıl ve bilim çağıdır. Bilim ve teknoloji gelişmiş ülkelerin yürütücü kuvveti ve bir anlamda motoru haline gelmiştir. Ekonomik ilerleme toplumsal refahın ve demokrasi anlayışının gelişmesine olanak sağlamaktadır. Milletimize çok daha önceden, daha 1924 yılı 30 ağustosunda, "Efendiler, artık yurt bayındırlık istiyor; zenginlik ve gönenç istiyor. Bilim ve beceri, yüksek uygarlık, özgür düşünce ve özgür kafa istiyor." diyerek özgür düşünce ve bilimin meşalesini yol gösterici ışık olarak gösteren büyük Önder'in düşünce ve ilkelerinin aşılması, bir arabanın kendi motorunu geçmesinden farksızdır. Atatürkçülüğü aşmak adına ilkelerinden vazgeçmemiz; akıl yolunu, bilim yolunu terketmemiz, aynı benzetme ile arabanın motorunu durdurup önüne öküz koşmamıza benzetilebilir.
Bugünümüz ve hatta yakın geleceğimiz açısından bakıldığında, Atatürkçülüğü yalnızca Türk toplumu için değil, bütün dünya toplumlarının barış ve birlik içinde yaşamalarının temel koşulu olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Türk Milletine benzer yapısal özellik gösteren topluluklar, aklın ve bilimsel düşüncenin gereği olan bu ilkeleri kendi ülkelerinde halen uygulayarak dünyanın en gelişmiş ülkeleri durumuna gelebilmiştir. Etnik yapıları çeşitlilik gösteren farklı toplumlarda ise bu ilkelerle çelişen uygulamaların parçalanmalara yol açtığı açıkça görülmektedir.
Atatürk ve Atatürkçülüğü kendi bildiklerince yorumlamaya kalkan diğer bir ortayolcu kesim ise, en az şeriatçılar kadar yıpratıcı olmaktadır. Bir bütün olan Atatürkçü anlayışın yalnız bir kısmını ön plana çıkartarak yapılan bu yorumlara en çarpıcı örnek, "ben şeriatçı değilim" diyemeyen sözde anayasal siyasi bir partinin eski liderinin bile, "Atatürk yaşasaydı O da bizim partiye üye olurdu" diyebilmesidir. Atatürkçülük; kişilerin yorumlarına dayalı olarak tanımlanabilecek bir düşünce tarzı değildir. İnsanların bir arada; hür, kardeşce, barış içerisinde, aralarında ayrım olmaksızın yaşayabilmelerinin, vatandaşı oldukları ülkenin birlik ve beraberliğini koruyarak uygarlık düzeyini yükseltmelerinin ve bu yolla uluslararası düzeyde saygın bir yer edinilmesinin gerek ve temel koşullarını bir araya getiren bir temel öğreti olup, özü ATATÜRK İLKELERİ 'nde belirtilmiştir.
Bir arada ve birbirinin bütünleyicisi olarak düşünülmesi gereken Atatürk İlkelerinden, Atatürkçü düşüncenin temeli sayılan Cumhuriyetçilik, aynı topraklar üzerinde bir arada yaşayan insanların kendi kendilerini yönetmeleri, yönetim üzerinde toplumsal iradeleriyle söz sahibi olabilmeleri, ayrımcı ya da ırkçı yaklaşımlarda bulunmamaya özen göstermeleridir.
Atatürkçü Milliyetçilik ise milletçilik, kısaca milletini sevmek ve o milletin bir ferdi olmaktan onur duymaktır. Vatanımız dediğimiz bu topraklarda yaşayan insanlarımızın tümünün oluşturduğu Milletimizi, ümmetçilik ya da ırkçılık gibi çağ dışı düşüncelerin dışında, bir arada tutmaya yönelik temel ilke olarak ele almak gereklidir. Atatürk, "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir" diyerek ulus milliyetçiliğini ifade etmiştir.
Huzur, refah ve ilerleme içerisine olan ülkelerin, yakın ve uzak çevresindeki ülkeler tarafından taciz, tehdit ve hatta işgal edilebilecekleri inkar edilemeyecek bir gerçektir. Bu tür düşmanca düşüncelere karşı güçlü bir devlet vazgeçirici bir unsur olacaktır. Devletin kendi toplumunun varlığı ve güvenliği için ekonomik, askeri ve siya-sal yönden güçlü olmasının önemi tüm dünyada giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Atatürk Devletçiliği, kişi hak ve özgürlükleriyle barışın güvencesi olan güçlü bir devletten yana olmak demektir. Bireyci olmak yerine örgütlü toplumcu olmak, toplumun en üst örgütü olan devletci olmak, gereğinde yurtseverce fedakarlıkta bulunmanın temeli olmuştur.
Her türlü yeniliğe, çağdaşlaşmaya açık olmak, toplumsal ve bilimsel değer yargılarımızı gelişen dünya koşullarından soyutlamamak ve köhnemiş kurumlarımızı ya da anlayışlarımızı atmak olarak özetlenebilen Devrimcilik Ülkemizde ne yazık ki Atatürk'ten sonra uygulanamamıştır. Dogmalar ve mutlak kalıplardan kaçınan Kemalist ideoloji, sürekli devrimler yoluyla daima en yenilikçi ve ilerici çözümlere ve yöntemlere erişmenin yollarını açmıştır. Ancak Atatürkçülüğü benimsemiş olduğunu söyleyen çevreler bile, yalnızca Atatürk'ün sağlığında yaptıklarını ve söylediklerini savunarak statükoculuktan ya da bir çeşit tutuculuktan kurtulamamışlardır. Değişen dünya koşullarında en ileri çözümleri, yeni söylemleri üretemeyen siyasal yönetimler sonucu, çağdaş değerlerin ve evrensel refah seviyesinin gerisinde kalınmıştır.
Gerici güçlerin etkisiyle yıkılmak istenen özgürlükçü ve demokratik Rejimimizin sürdürülmesinde laikliğin önemi giderek daha iyi anlaşılır olmuştur. Toplumlar içinde her türlü inanca sahip insanlar bulunabilir, çoğu insanın en duyarlı olduğu ve ödün veremeyeceği konu olan dini inanç, kişilerle inandıkları tanrıları arasındadır. Bir devletin herhangi bir din ya da mezhebi resmen koruması ya da benimsemesi, diğer inanışlardan olan insanları devletlerinden soğutur. İlk çağlardan bu yana dinler ve mezhepler arasında savaşlar ve çatışmaların eksik olmadığını biliyoruz. Devletlerin bütünleştirici ve birleştirici işlevlerini yerine getirebilmeleri onların din-mezhep inançlarından uzak kalmalarına bağlıdır. Kaldı ki, Ülkeler gelişen dünya koşullarına bağlı olarak, değişen yasalar ve ilkeler çerçevesinde yönetilmek zorundadır. Oysa dini düşünceler ve inançlar zamanla değişime uğramazlar. l500 ya da 2000 yıl önceki dini inançların halen geçerli olması mümkünken, ülkelerin l00 yıl önceki gibi dahi yönetilmeye tahammülü yoktur.
Atatürk İlkelerinin; yalnız bugünkü ülke gerçekleri değil, bugünkü dünya gerçekleri de göz önüne alındığında çok doğru, çağdaş millet olmak için vazgeçilmez unsurlar olduğu görülmektedir. Atatürk'ten habersiz toplumlar bile, Atatürkçü İlkeler paralelinde refah içinde hatta dünyanın süper gücü olarak yaşarken, milletçiliği değil ırkçılığı, laikliği değil dini toplum olmayı, yenilikçiliği değil yobazlığı benimsemiş Ülkelerin içinde bulundukları durumu bugün daha iyi görmek ve Atatürk'ü daha iyi anlamak mümkündür.
Devlet ve millet olarak; uygarlıkta ileri gidebilmiş olan, çağı belirleyen ülkelerin görgü ve bilgilerini, yaşama yaptıkları katkıları izlemek, benimsemek, geriye değil ileriye dönük olmak olan çağdaşlaşma Toplumumuzun en önemli sosyolojik ve ekonomik hedefi olmalıdır. Ülkemizin çağdaşlaşması; vatansever, ilerici ve çalışkan insanlarımızın nüfusumuza oranla çoğalması, bu tür düşünceye sahip insanların Devlet tarafından kollanması, gerici, antilaik, ırkçı ve dolayısıyla bölücü veya çağ dışı zihniyetlere sahip unsurların giderek elenmesi, bilim ve teknoloji alanında büyük adımlar atılabilmesi için gerekli kaynakların ayrılması, düşünen, konuşan ve uygarca tartışan, kendisi ve ülkesi için daha iyiyi isteyen nesillerin yetiştirilmesine bağlıdır.
Atatürk İlkelerinin bütünleyicisi olan Atatürk Devrimleri, gelişen dünya uygarlıkları karşısında uzun bir süre yerinde sayarak çok geri kalmış olan Milletimizin, Ulusal Bağımsızlık Savaşı nedeniyle uyanmış olan benliğinin yeni bir savaşa, uygarlık, aydınlanma ve ilerleme çağında olması gereken yeri alma mücadelesine yönlendirilmesi için atılmış büyük adımlardır. Ne acı ki, gerici, yobaz ve Atatürk düşmanı olan kişi ve çevrelerce sürekli suistimal edilen Atatürk Devrimleri ve gerekleri, kaldırılmaya veya değiştirilmeye çalışıldığı için tam amacına ulaşamamış, çağdaş değerleri geri dönülmez bir biçimde toplumumuza yerleştirememiştir. Giderek yobazlığın, cahilliğin ve şeriatçılığın pençesine itilen Ülkemizde çok geç olmadan, vatanını gerçekten sevenlerin de, en az demokrasi düşmanları kadar aktif hale gelerek Atatürk İlke ve Devrimlerine sahip çıkmaları gereklidir. Bunun için öncelikle ADD gibi Atatürkçü derneklerde, günlük siyasi gelişmelerle kirlenmemiş sivil toplumsal kuruluşlarda örgütlenmek gereklidir.
Atatürkçülüğün çağdaş bir toplum olmadaki yol gösterici ışığını göremeyecek kadar kör ya da aklı selimden uzak kişiler dahi, bu topraklar üzerinde özgürce yaşayıp ibadet etme, üniter bir devletin onurlu bayrağı altında gururla ve namusla yaşama kavuşmalarını öncelikle borçlu olduğumuz Atatürk'e minnet duymalıdırlar. Özgürlükçü ve devrimci kimliği ile bir devlet adamı olan Atatürk'ü anlayamamış olanların bile, vatanın ve milletin esaretten kurtulmasını borçlu olduğu asker Atatürk'e karşı minnet duymaması, aziz hatırasına saygı göstermemesi insanlık dışıdır.
Düşmanları tarafından bile her zaman hayranlıkla anılan büyük asker-ideolog, devlet adamı olan Atatürk'e saygı, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) l978 Yılı Sonbaharındaki 20. Genel Konferansında, l98l yılının ATATÜRK'ün doğumunun l00. yılı olması nedeniyle l57 milletin oybirliğiyle aldığı aşağıdaki kararla Uluslararası niteliğini ortaya koymuştur:
ATATÜRK ; Uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi, olağanüstü reformlar gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün hayatı boyunca in-sanlar arasında renk, din ve ırk ayrımı göstermeyen eşsiz bir devlet adamı,Türkiye Cumhuriyetinin kurucusudur.
Dr. Haluk TÜRKDEMİR
Öğretim Üyesi
Dağ başını efkâr almış,
gümüş dere durmaz ağlar,
gözyaşından kana kesmiş gözlerim,
ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,
ağlar, ağlar, cihan ağlar.
Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür,
altmış üç ilimiz, altmış üç yetim,
yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer,
her geçen seni bizden parça parça götürür,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Diz dövdüm,
gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna,
Sakarya'nın suları nâmın söyleşir.
Hemşehrim Sakarya, öksüz Sakarya.
Ankara'dan uçan kuşlar,
Kemal'im der günler günü çağrışır,
kahrolur bulutlara karışır,
gök bulut, yaşmak bulut,
uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Nasıl böyle varıp geldin, hoşgeldin,
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin,
şol yüzünde güneş südü sıcaklık,
ellerinden öperim, Mustafa Kemal.
Senin dalın, yaprağın, biz, senin fidanların,
biz bunları yapmadık,
sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal.
Elsiz, ayaksız bir yeşil yılan,
yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal.
Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler,
çün buyurdun kesenleri astılar,
sen uyudun asılanlar dirildi,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor,
dokunmayın, ağlamaktan bıkmam diyor,
bu gece kıyamet gecesi, bu vapur Bandırma vapuru,
yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal,
ben ölümden korkmam diyor,
korkmam diyen dilleri toz oldu, toprak oldu,
değirmen döndü dolandı, yıllar oldu,
bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir,
o bize öğretmedi kazan kaldırmasını,
günahı vebali öğretenin boynuna,
erdirip oldurana ana avrat sövmesini,
yüreğim kırıldı kanım kurudu,
var git Karadeniz var git başımdan,
mızıka çalındı düğün mü sandın,
bir yol koyup gideni gelir mi sandın,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.
Ankara'nın taşına bak,
tut ki baktım, uzar gider efkârım,
çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım,
gözlerimin yaşına bak,
Ankara Kalesi'nde, Rasattepe'de
bir akça şahan gezer dolanır,
yaşın yaşın mezarını aranır,
şu dünyanın işine bak,
Mustafa'm, Mustafa Kemal'im...
Ey milletim,
Ben, Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özgürlük hâlâ,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız,
Muskadan, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın
Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENi...,
Ulusumuzun kurucusu Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 69.ncu Ölüm yılında Rahmet ve Saygı ile anıyoruz.
1 Kasım 1938' deki TBMM' nin açılışına hastalığı yüzünden katılamadı. Atatürk' e onbeş gün kadar son rahat günlerini yaşama olanağını veren hastalık, tekrar normal seyrinden çıkarak yeni bir krizle şiddetlendi. Ardından korkulan son bütün acıyla geldi.
Büyük Komutan, Devlet Adamı, Devrimci ve Büyük İnsan, 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05' te ölümlü yaşama veda etti
Bu kara haber Türk Milletini büyük bir yasa boğdu. 16 Kasım 1938' de tabutu, Türk Bayrağıyla örtülü bir katafalk üzerinde Dolmabahçe Sarayı' nın büyük tören salonuna konuldu ve halkın ziyaretine açıldı. Bütün İstanbul halkı büyük kurtarıcısına son görevi yapmak için Saraya koştu.
19 Kasım 1938 Cumartesi günü sabahı, Dolmabahçe Sarayı Tören Salonunda cenaze namazı kılındı. Cenaze alayı İstanbul halkının gözyaşları arasından geçerek Gülhane Parkı' na geldi. Tabut bir torpidoya alınarak, Yavuz Zırhlısı' na nakledildi. Izmit' te özel bir trene konulan cenaze, yol boyunca Ata 'larına son saygısını gösteren halkın yüreklerinde derin sızılar bırakarak 20 Kasım 1938 Pazar günü Ankara' ya götürüldü.
Atatürk' ün tabutu Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka yerleştirildi. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, bütün Ankara halkı katafalkın önünden saygıyla eğilerek geçti. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü hafif yağan bir yağmur altında tören başladı. Oniki milletvekili cenazeyi top arabasına yerleştirdi. Oniki general top arabasının iki yanında nöbete durdu. Başta yabancı Devletlerin yolladıkları askeri birlikler olmak üzere, törene katılan birlikler Türk Milleti' nin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucusu büyük Atatürk' ü selamlayarak geçtiler. Cenazeyi taşıyan top arabasının arkasında en büyüğünden, en küçüğüne kadar bütün Türk Milleti vardı. Atatürk' e geçici kabir olarak ayrılan Etnografya Müzesi' ne götürülen tabut, hazırlanan mermer lahdine yerleştirildi.
Atatürk' ün naaşı Anıtkabir yapılıncaya dek on beş sene bu geçici kabirde kaldı. 10 Kasım 1953' te büyük bir merasimle ebedi istirahat yeri olan Anıtabir' e nakledildi.
O, Türk' ün tarihinde ve gönlünde ebediyen yaşayacaktır.
Mustafa Kemal gibi düşünebilmek; işçisiyle, memuruyla; öğrencisiyle, öğretmeniyle; genciyle, yaşlısıyla Mustafa Kemal gibi düşünebilmek
Medeniyet yolunda ilerlediğimiz 21. yy 'da ileriyi görebilen ve daha ileriye gitmeyi amaçlayan, yeni nesiller yetiştirmek, Mustafa Kemal gibi düşünebilmenin ilk adımıdır.
Bu adımı atarken, yeni neslin geçmişini iyi bilmesi ve özümsemesi gerekmektedir. Bunun içindir ki her fert üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olmalıdır.
Gerçekte ülkenin yönetimini devralacak, geleceğimizi yönlendirecek, medeni ve saygın bir millet olma bilincini daha da pekiştirecek olan biz gençler, Ulu Önder Atatürk 'ün İlke ve İnkılaplarının ışığında ilerleyeceğiz.
Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan bazı liderler, bu gün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak Türk milletini çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yönelmiştir.
Yalnızca 10 Kasımlar değil, düşünce ufkumuzda Atatürk 'ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorululukları ve gösterdiği hedefler asla unutulmamalıdır.
Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi gerekmektedir.
Ancak bu şekilde ulu önderin kutsal emanetini gelecek çağlara ve nesillere ulaştırabiliriz.
Ünlü bir devlet adamının dediği gibi 'Atatürk gibi insanlar, bir nesil için doğmadıkları gibi, belli bir devre için de doğmazlar; onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihlerinde hüküm sürecek insanlardır.'
On Kasım'larda Yürümek
Atatürk'üm işte 10 Kasım yine
Dalgalanır ağaçlarla oğullar
Dalgalanır oğullarla nineler
Dalgalanır ninelerle genç kızlar
Özlemin ta yüreğime işlemiş
Seni bulmak, seni görmek için ben
Bütün toprakaltıyla barışacağım
Ereceğim sana usta, barışta, başarıda
Öyle
Güçlüsün ki
Güçleneceğim
Öyle yücesin ki, yüceleceğim
Düşüne düşüne seni kocaman kocaman
Dağlara, dağlara karışacağım
Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün
Sanki bayrak bir kalemdir, sanki gökler bir kağıt
Sanki ellerim gece
Sanki ellerim gündüz
Yazacağım seni daha, bir daha
Ben senin ölümünle yarışacağım
O, mensubu bulunduğu ulusu için canını ortaya koymaktan hiç çekinmedi.Her türlü zorluğa katlanarak kendini ulusuna adadı.Değişik cephelerde ön saflarda savaştı.Onun :"Ben gerektiği zaman,en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim."sözü vatanını ne kadar sevdiğini gösterir.
Mustafa Kemal.ileriyi gören bir liderdi.Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra ortaya çıkan tehlikeli durumu ilk o görüp milletinin dikkatini çekti.Erzurum Kongresi'nde "vatanın bölünmez bir bütün olduğunu"
tüm dünyaya ilan etti.Sakarya Savaşı sırasında söylediği: "Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz." Sözü ve arıca "Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun.Kutlu olan sensin.Senin için fedaiyiz."sözleri onun vatan sevgisini ve kararlılığını göstermektedir.
Mustafa Kemal, idealist bir liderdi.Onun idealizmi yüksek vasıf ve özelliklerine inandığı milletinin hürri-
yet ve bağımsızlık aşkından geliyordu. En büyük ideallerinden birisi de milli sınırlarımız içinde ,milli birlik ve beraberlik duygusuyla kenetlenmiş uygar bir toplum oluşturmaktı.Hür ve bağımsız ülke idealini gerçek-
leştirdikten sonra Türkiye'yi çağdaşlaştırmak için çağdaş medeniyet idealine yönelmiştir. Yaptığı devrimler-
le de bunu gerçekleştirmeyi amaçlamıştır.
Atatürk,toplumun her kesimini kucaklayan bir halk adamıydı.Köylümüze,askere,polise,öğretmenlere,sa-
natçılara, sporculara,Türk kadınına,çocuk ve gençlerekısacası toplumun tüm kesimlerine değer vermiş ve destek olmuştur.O bir halk adamıdır;çünkü hep halkı için uğraşmış,halktan birisi gibi davranmıştır.Onun "Benim için en büyük makam ve ödül,Türk milletinin bir ferdi olarak yasamaktır."sözü de bunu kanıtlar.
O, eğitim.bilim,fen,sanat,spor ve kültüre çok önem vermiştir."En büyük emelim,milli irfanı(yani bilgi
ve kültür düzeyini)yükseltmektir." sözünü söyleyen Atatürk, çağdaş eğitim yöntemleriyle yetiştirilecek yeni bir nesile ihtiyaç olduğunu görmüş ve modern eğitim politikasının esaslarını belirleyip eğitim alanında büyük yenilikler yapmıştır.Çağdaş eğitimin ve dünyanın çok gerisinde kalan medreselerin,tekke ve zaviyelerin kapatılması yeni okulların açılması bunların en önemlisidir.
Atatürk,ömrü boyunca milleti için çalıştı,bunu bir görev saydı.O:"Millete efendilik yoktur,hadimlik
(yani hizmet etmek) vardır.Bu millete hizmet eden onun efendisi olur."sözüyle millete hizmet anlayışını ve
yöneticilerde bulunması gereken özellikleri vurgulamıştır.
O, hep milletine güvendi ve ona inandı .Tarihte büyük devletler kuran ve yüksek bir medeniyet seviyesine sahip olmuş Türk milletinin büyüklüğüne inanmış ve Türklüğü ile hep gurur duymuştur. Kahramanlık,vatan sevgisi,bilim ve fenne bağlılık,sanata değer verme gibi üstün özelliklere sahip Türk ulusunun,çağdaş dünya içinde yer alacağına inandı ve bunun için çabaladı.Kurtuluş Savaşı'nın ardından söylediği "En büyük davamız,en medeni ve müreffeh(yani gelişmiş,refah içinde)bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir."sözü bunu kanıtlamaktadır.
Savaştaki kahramanlıkları ve orduyu mükemmel yönetmesinin yanında, devlet kurup yönetmekteki usta-
lığı, ileri görüşlülüğü ve barışseverliği ile tarihte eşine az rastlanan yöneticilerdendir.
O,barışsever ve tüm dünya uluslarının mutluluğunu isteyen bir liderdi.Onun görüşüne göre,barışın bozulmasından tüm dünya ülkeleri ıstırap duymalıydı.Dünya ülkelerinin mutluluğuna çalışmak,aynı zamanda kendi ulusunu mutluluğuna çalışmaktı.
Atatürk;çocuklara,gençlere ve kadınlara da çok değer veren bir liderdir.Çocukları hep sevmiş,onların iyi şartlarda yetişmelerine uğraşmıştır.Gençlere de hep güvenmiş,onları ülkenin aydınlık geleceği olarak görmüş
tür. Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara ve gençlere söylediği :"Küçük Hanımlar! Küçük Beyler! Hepiniz
geleceğin birer yıldızı,gülü,mutluluk parıltısısınız.Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizlersiniz.Kendinizin ne kadar önemli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız."Sevgili öğrenciler,bu sözü hiç unutmayınız ve ona göre davranınız.
Atatürk ilkeleri ve Atatürkçülük,Türk milletinin ihtiyaçlarından doğan,gerçekçi,milli ve yenileşmeye açık,
Çağdaş bir sistem kurmayı amaçlar.Atatürk demek;özgürlük demektir,aydınlık demektir,vatanseverlik demektir.Atatürk demek ,çağdaşlık demektir. O, 69 yıl önce bugün bize kurduğu,bizim de yükseltmek zorunda olduğumuz pırıl pırıl cumhuriyeti ve ilkelerini bırakarak sonsuzluğa göçtü.Yolundan ayrılmayacağımızı vurgulayarak,onun yüce anısı önünde saygıyla eğiliyorum.