Şahrud ve Seyduna

Son güncelleme: 12.08.2011 22:19
  • Güle Bakan

    Bildiğimiz tek şey varsa
    Yalnızlık..
    Yalnız doğup yalnız ölüp gideriz
    Aşka bile tek kişilik deriz
    Yalnızlığın böylesini görmedim
    Bu yürek bitkini ben
    Ömür düş yitkini ben
    Yüz değil güle bak
    Oy hasret yetkini ben
    Rüzgar suya şeklin çizer
    Döner zülüflerin çözer
    Gözlerine bulut yazma
    Ozan yüreciğim kızar

    Rakıyı eline suyu dumana boğdu
    Gözlerin gözlerimde sarhoş oldu
    Yüreğim harman gibi savruldu
    Sonbahardı..
    Gül ala dudağına uzanacaktım
    Öyle bir elhar baktınki
    Dudaklarım kadeh gibi kırıldı
    Dudaklarım sonbahardı..

    Yürek oldum doyamadım hasrete
    Hasret oldum doyamadım beklemeye
    Rakı bastım aç öfkeme her gece
    Ben hasretin böylesini görmedim

    Bu yürek bitkini ben
    Ömür düş yitkini ben
    Yüz değil güle bakan
    Oy hasret yetkini ben
    Rüzgar suya şeklin çizer
    Döner zülüflerin çözer
    Gözlerine bulut yazma
    Seydunaya buda yeter

    Sen öyle bir deste kızıl kül gibi
    Ateş kalacak yanarak kanayacaksın
    Ben cehenneme dönen bedenimi
    Bir başıma yatağa atıp
    Sonbaharın anasına avradına sarılacağım..
#03.08.2010 18:03 0 0 0
  • Ceylan

    Barışı kim istemez
    Kim korkar barıştan
    Savaşın girdiği yere
    Suyun durusu, ekmeğin bugusu
    Gülün kokusu girmez..
    Savaşın girdiği yere ışıkta, sağlıkta, varlıkta girmez
    Savaş suyuda gülüde ekmeğide çürütür..
    Savaş karanlık, hastalık, yokluktur..
    Savaşta eşitlik, adalet ve özgürlük suçtur..
    Oysa herşey herkes için, herşey yaşamak içindir
    Onurlu barış tamda bunun içindir
    Dağlarımız gözünü kırpmadan nicedir barışı bekler ayakta
    En açık en sade olanı
    Biz insanlar daha dik daha alnı açık
    Dağ ateşi bir yürekle yakışmalıyız barışa
    En az dağlar kadar barışa..

    Dağlarının çiçeği
    Anasının göçeği
    Ne bilsinki kırılacak ah yaşamak isteği
    Zalimce koparıldı
    Taze bahar isteği..

    Kızın adı ceylandır
    Zalimlerce avlandı
    Bu amansız vahşete
    Gözleride dehşet kaldı

    Barışa kim kıymak ister?
    Gülüşe, mutluluğa, kim?
    Savaş mutluluğun düşmanıdır kardeşim

    Karnı yok ayak sağlam dönenemiş evine..
    Cambaz mezrasında gün bulut çekmiş yüzüne..
    Sifan köyünde güneş bulut çekmiş yüzüne..

    Kızın adı ceylandır
    Zalimlerce avlandı
    Bu amansız vahşete
    Gözleri dehşet kaldı
#03.08.2010 18:14 0 0 0
  • Mor Yaram

    Mor yaram
    Dalgalar boğdu sular
    Kırdı dalgakıranlar, kaba taşlar
    Düşlerimi kırdın düş kıran, mor yaram
    Ellerindir dalgalar gibi çığlık çığlığa ufalanan
    Ellerim kendine kıyan
    Ufuklar boğazına sarılmış günün
    Güneştir ellerimde can veren
    İstanbula benzedi yüreğim
    Sevdam kangıren
    Neresine bulaşsan gövdemin kesilip atılan
    Denizde başladı akşamüstü
    Boğazda akıntılar kanamalar
    Eksildi dalgalar
    Eksildi içimde sular
    Yine haziran sonu kuraklık, kıyım
    Bildik nakarat, ayrılık, gayrılıkla noktalanan
    Hüznümdür gözyaşımdan önce ıslanan
    Yüreğimde sararan yıkılan darmadağınık denizlerce kalan
    Haziran gecemdi kaykılan ama kalkamayan
    Kazım yoldaşta katıldı hazirana nazımca
    Yine yılların büyüklüğünde devrilen
    Günce devrilen güneşçe..
    Yüreğimdi bir haziran sonu karanlıkta kalan mor açılan
    Bir sancı gibi kaldım beyoğlunun boş böğründe ovup duran
    Yüreğimde mapushane türkülerim yalnızlığıma çoğalan
    Sevdam yedi kol demirindeki gibi alamutta boğulan
    Umudum surun dışındaki iklime firara kurulan
    Yorgun naçar uykusuz talan
    Bir tek ellerindir avucumda emanet kalan

    Gerisi lalıhar gerisi yalan
    Çocuklar gibi gülümseyen ellerim
    Havada ıhlamur kokusu bir haziran
    Ne bahar kaldı yüreğimde
    Ne yaprak güneşte kızaran
    Mırıltısı anlaşılmayan sevdadır
    Toparlanıp gitmeye hazırlanan
    Birde gençliğim geriye hazan bırakan
    Hani gözlerin kıyıya çekecekti
    Safrasını denize boşaltan
    Çıması pahasıyla batan yüreğimi
    Bırak sularda kalsın
    Suların kucağında kadavram
    Sevdama murdarsın mor yaram
    Birde yüreğim alsa apansız gidişleri anlasa
    Böyle yanmayacak türküce
    Işıklarım söndü
    Gökyüzü senle vardı geceleri
    Sustum tamamen sustum
    Sadece susmak yetiyor gerisi çıldırmak
    Öyle bakma üşüyorum
    Susuşum üşümeden de get ha de get..
#03.08.2010 18:32 0 0 0
  • Dağlara Yar

    Bütün kuşlara sesimi verdim kurtuldum
    Gökyüzünü sesimle yaktım suçluyum
    Kuşları değil yüreğimi yargılayın
    O kuşlarki yarın dağlara yolcudur derin dağlara
    O kuşlar sesimi dağlara salacak
    Sesim başı bulutlara karışacak
    Dağ yar'a
    Yüreğimse kentlere tutukludur
    Sığ kentler tutukludur
    Yüreğimi diyorum asın
    Yoksa dağ ateşini utandıracak

    Sabahlar kimine göre
    Güneş aydınlık
    Gündoğmayla başlar
    Bende karanlık
    Kendine yetmeyen yürek
    Gönül viranlık
    Umudu dağlara gülüm süresi gelir

    Kendine yetmeyen yürek
    Gönül viranlık
    Ben değil bu acıya kentler utansın..

    Derin dağlara gülüm
    Serin dağlara
    Yağmurlar giyinen eşkıya dağlara

    Derin dağlara gülüm
    Serin dağlara
    Dağlarla çevrilen köyün nikahına..

    Üç kuruşa köle oldum
    Durdum dilendim
    Çürüttü ömrümü paslı yalnızlık
    Yanlış aşklarda usta yenildim
    Umudu dağlara gülüm süresim gelir

    Yanlış aşklarda usta yenildim
    Seydunayım bu acıya kentler utansın

    Derin dağlara gülüm
    Serin dağlara
    Yağmurlar giyinen eşkıya dağlara

    Derin dağlara gülüm
    Serin dağlara
    Dağlarla çevrilen köyün nikahına..

    Bu kent gecelerde hep düşük yapar
    Ve çocuk yaşta kızlarımızın rahmine kıllı elller dadanır
    Gelin genci ömürler çürütülür
    Endişesiz bir kavgaya girer gibi giremem
    Bu kente ellerim üşür
    korkumdan korkarım gözlerim taş keser
    Eksilir bakışlarım
    Eksilmez yürek çırpınışlarım
    Susuşum üşür
    O kalabalık yalnızı bakışlardan ödüm kopar
    Çaresiz gözler üzerime yığılır
    Sabrım üşür
    Bu kente verecek sözüm yok dilimde
    Kelimelerim üşür
    Tenimde göz göz yalnızlık yaraları
    Ayrılık kanamaları
    Bu kente düşürecek sevdam yok
    Yüreğim üşür
    Gölgemde gömün köyün nikahına
    Bu kentte ölümüm üşür
    Bu dağ taslaklarına bırakmayın
    Sonram üşür
    Ölümler kendi diliyle anlatılır
    Yoksa akıbetim üşür..
#03.08.2010 18:54 0 0 0
  • Anne


    Kendime abanıyorum anne
    İnsanlığın damarındaki kandık
    İnsandık yenildik
    Çok yaralandık
    Şimdi hangi suya vardımsa birbirini boğazlıyor sığlar
    Rüzgarlar havayı kirletiyor yada esmiyor
    Veya yükünü dağlara çözüyor
    Ve o dağlar serçe parmağa akan pınarlarımızı kurutuyor
    Ağıtlar her mevsim sonbahar ürüne durmuyor
    Toprak avuç ayası kadar yüreğinden çatlıyor
    Ve karnında zelzeleleri pusuya yarıtıyor
    İnsandık sırf bu yüzden darağacını boyladık
    Sütlü şafaklara kan damladık
    Etimizi yedik yoldaşlarla açlık grevlerinde
    Her işkence sonrası yaralarımızı yaladık
    Nöbetleşe..
    Kimilerimiz ölümün orucunu bozdu büyük yenildik anne
    Yaktın ömrümü bir sözün için
    Sararıp soldum yar gözün için

    Bana herşeyi sen reva gördün
    Sadece seni sevdiğim için

    Yine kendime yükleniyorum
    Üzgünüm anne dagılıyorum
    Niye kendime yükleniyorum
    Üzgünüm anne dagılıyorum

    Hava boğuyor su boğazımda kuruyor
    Ekmeğe kursağım düğümleniyor
    Geriye aşk kalmıştı
    Sevdayı sağaltıcı bellemiştik ya
    Orda onarılacaktık
    Umut bu ya..
    Ve kursağına haram sokmadan sevdanın
    Davam gibi kavgam gibi yurdum sınıf kinim gibi
    Dişim tırnağımla etimi yiyerek
    Gözbebeğim deyip korduğum
    Ki o göz bebeklerimi kirpiklerimde al bir bayrak gibi
    Alanlara girer gibi sol yanımdan çıkarıp
    Dalgalandırarak barikatlara yürüdüm
    Daha büyük vurgun yedim
    Sırtımdan kör bıçakladı sevdam
    Daha büyük yenildim
    Yerle birdim
    Her yenilgide olduğu gibi hatayı kendimde arıyorum
    Yine kendime abanıyorum anne

    Garibim yandım söndüremedim
    Yüzüm sokuldü güldüremedim
    Her yola düştüm döndüremedim
    Şimdi sadece yanıyorum

    Her yola düştüm döndüremedim
    Şimdi sadece yanıyorum

    Yine kendime yükleniyorum
    Üzgünüm anne daglıyorum
    Niye kendime yükleniyorum
    Üzgünüm anne dagılıyorum

    Abandıkça dağılıyorum
    Şiire bıraktım dagınıklığımı
    Şimdi türkülerim ağıdım
    Ağzım dilim kurudu
    Gülüşümü yutttum tıkandım
    Dudağım mahkeme duvarı
    Savunmam kandı
    Yaş yeşilliğim yanmada
    Dallarımda ne kalmışsa yağmalanmada
    Cigara sar diyeceğim dostumda kalmadı
    Tütünüm küflendi tabakamda
    Herşeyin usanığıyım yine kendime abanıyorum anne
    Anladımki bu zıkkım gibi
    Gögsümü avcuma alan yürekle kendimi avlayacağım
    Ve biliyorumki hiçbirşey, hiçbirşey değişmeyecek
    Her şey yerli yerinde yaşamın kendi iç yasası işleyecek
    Ne sakala ne bıyığa yaranacağım
    Yaşamak birazda böylemi anne
    Kan gibi susturacağım bu yüreği
    Anlayacaksın bir tek sen anlayacaksın
    Susturduğum senin kanının ucudur alışamadım diye verili yaşama
    Değiştirmek isterken yenildim bu kavgada
    Yavrum deyip eğilim ak alnımda öpecek
    Biliyorum anlamak gibi bağışlayacaksın
    Üzgünüm anne
    O büyük gün için yeni oğullar doğuracaksın
    Sen doğasın
    Sen ana..
#06.08.2010 14:27 0 0 0
  • Al Götür

    Al götür
    En açık yüreğim yüzün senin
    En açık yürekliliğim gözlerim senin
    Senin adınla başlar güne benimde gözlerim
    İlk harfidir bakışlarımın dilinde elalım
    Arkası kopkoyu yalnızlığı günümün
    İmkansız aşk düğümlüsü dolaşır
    Tay bacaklım ay parçam
    Atın soylu güzelliğine katarak sevdiğimsin
    Sağırlarına hasretim
    Suların yeraltına çekildiği
    Kuşların göçten dönmediği
    Ve giderken dağların yaralarını kanatlarıyla tarayıp sardıkları
    Bir ülkem bir çocukluk hasretimin adı başlangıcısın
    Gel al beni her ilişkide bir
    Parçası kalan ömrümü toparla
    Sonrada al götür
    Atlara üryan bilinen o topraklar
    Kekliğe pusu kurulmayan kendi sesinden
    Rüzgarlara rengini veren kızıl güllere
    Çık sular gibi çıplak dağlara
    Nevrozlara suların azizliğine
    Sohbetin demine
    Bir masal boyu köyümü al götür
    Ölümün ağıtlardaki güzelliğine
    Orda o dağ köylerinde
    Gece yarıları pencereye ince bir türküyle
    Suya ekmeğe inerler
    Ağızlarına inercesine sanki öyle rahat
    Bıyıkları gibi sarkarlar evlerin içlerine
    Çocuklar korkmasın yada öykünmesin diye
    Pusatsız tekin
    Gövdelerinde taş diplerinin soluklanması
    Dip diri yürekleriyle
    Tehdit gibi dolaşsalarda dağlarda
    Asıl tehditin yalnızlık olduğunu
    İnsani olmadığını en iyi bilen eşkiyalar
    Daha karanlıkları kuşatılmamış yerlere al götür
    Al götür unuttun konuşmayı kent ikliminde
    Susmaları usul usul büyüdü dilimde
    Benden yeniden bir dil yarat sen ile başlayan
    Elhar kanatacaksan sen kanat
    Atları seviyorsun ya
    Atsız kentlere inat
    Sen kanat
    Bu kentte çürüdüm içim rahat
    Yeterki sen kanat
    Al köpüklenen sağrımda sağalt kanatacak kadar
    Sonra kanatlarından korkmayan kırlangıçların indiği sulara götür
    Yıka beni kuşlarca
    Aktayım kentli gençliğimi eynimde
    Yollara kurdum gözlerimi
    Seni getirecek ayaklarına
    Gögsünü verecek yollara ricada bulundum
    Benden önce öpmesin o canımın içlerini
    Çakıllarla taşlarla incitmesin
    Parmak uçlarından başlayacağım eğilip öpmeye
    İstanbulu ayaklarının altına turap edip sereceğim
    Dalgın ve yorgun yüreğim gibi çileli ayaklarını
    Al götür beni elhar
    Sesimin soluğumun kaynağı
    Türkülerimin yağmalanmadığı o iklime al götür
    Al götür..
#06.08.2010 14:27 0 0 0
  • Hani güvercin vurulmazdı?
    19 Ocak'tı gardaş, kış yanığı ocak.
    Komşu güvercini vurdular,
    Kaldırıma düştü cesedim, kaldırım utandı.
    Kar yoktu yüzü kızara, kan vardı taşın yüreğine oturan.
    Güvercin kanı yerde kaldı, kalacak gardaş,
    Burası Türkiye, yok öyle.

    Arada bir benim çatımda su içerdi, maviydi.
    Denizin akşamki rengiydi.
    Üzgün, şaşkın, acılıyım, eksildim gardaş, çocukluğum yandı.
    Nişangahtaydı, çarmıha germişlerdi nicedir.
    Yolu yoktu, vurulacaktı,
    Göz göre göre oldu gardaş, göz göre göre.

    Bunu biliyordu üstelik, ama gardaştı ve bırakmadı bizi.
    Gidersem yolda ölürüm dedi.
    Düşünce yoldaşımdı, o ermeni, ben azeriydim.
    Onu vurdular, ben düştüm kaldırıma.
    Kurudum bir dal gibi.
    Ah köylümdü, köyümün adı "Kağın".
    Köyüm bir Ermeni köyü, babalarımız yanyana yatar mezarlıkta.
    Erivan radyosunun o kardeş sesi, hala kulağımda.
    O insan sesi gibi içe işleyen duduk nefesi.
    Off off, ne güzeldi Kürt'çe ezgileri Erivan radyosunda dinlemek, sevmek.

    Hani güvercin vurulmazdı, inancınızda?
    Hele insana kıyılmazdı, anlayışınızda?
    Kör ettiniz gözünüzü, vurdunuz türkümüzü.
    Barışla bir arada, yaşama ülkümüzü.

    19 Ocak'tı gardaş, vuruldu Hrank yoldaş.
    O ermeni, ben azeri, sol yanım yangın yeri.
    Kar yoktu yüzü kızara, taşın kalbine kazıla.
    Tasarlanmış bir cinayet, tarihe böyle yazıla.

    Babam duvara asardı köyün tek radyosunu bahçede.
    Köylülerle beraber yolcularda dinlerdi, dağ köylerinin yolcuları.
    Ne çok anlattırırdım büyüklere, köyümün el değiştirme öyküsünü.
    O ermeni ailelerle göç ederdi çocuk yüreğim.
    Hele umulmaz hastalığı olan o küçük ermeni kızı Ahçik'in hazin öyküsü.
    Ermeni mezarlığında hep o küçük mezarı aradım.
    Bilmediğim harflere bakıp, kara mezar taşlarında Ahçik ismini yaratmak istedim.
    Hala köye gittiğimde gözüm arar Ahçik'i kardeş mezarlıkta.
    Bugün o komşu güvercini Ahçik'de vurdular.
    Bir kez daha öldü Ahçik, bir kez daha göçtü yüreğim.

    19 Ocaktı ey halk, komşu güvercini vurdular.
    Hem ürkek, hem tedirgindi, yurdu tabutladılar.
    Yüzü koyun kapaklandı, ayağının altı delik.
    İnsanlığın belleğinde, utancımız gazetelik.

    Hrank gardaş, yetimhane aşkını ömrüme ustaca nakışlayan, destancı.
    Utançtan öldüm, ölümün yaşamın en belirli ifadesidir,
    Güle güle cesaret, güle güle gardaş.
    Yaşıyoruz ya yaşamasına, yüzümüz yerde gardaş, yerde
#12.08.2011 22:19 0 0 0