Issızada - Bir Nasılsın Sorusuna Kendimce cevabımdır

Son güncelleme: 31.01.2015 11:28

  • sevgili ....... arkadaşım;

    bana "nasılsın?" demişsin...

    nasıl mıyım?

    keşke cevabı anket sorusuna cevap netliğinde olsa idi. "iyi" ya da "kötü" diyecek kadar karmaşasız, yalın, yalansız, riyasız, hesapsız geçse...

    senin imzanda "geri dönüşüm kutusu mu sandın low..?" diye bi cümle okumuştum, hala duruyor mu henüz bakmadım. ne tesadüf ben de bir çok kişiye "hayatımı veya yüreğimi çöp kutusu mu sandın ki; elini-kolunu sallayarak istediğin zaman giresin, istediğin zaman çıkasın..?" demişimdir...

    bir tarihte Bulgaristan kökenli bir bayan arkadaş ile ortak bir arkadaşımız hakkında görüşüyorduk. hakkında görüştüğümüz kişiye sülalesinin yapmadığı hayati değerde çok maddi ve manevi katkım olmuştu. buna mukabil sessiz ve derinden yalan, dolan, verdiği sözlere, taahhütlere ihanet eden bir tutum içinde idi. bunu da darbe yediği bir yere yaranmak için yapıyordu...

    dertleştiğimiz o arkadaş pek tahsili olmayan, dışardan bakıldığında her şeyi boş vermiş, asi ve free tiplerden biriydi. kendisinden umulmayan bence milenyumluk bir cümle savurdu ve beni şoke etti. elini omzuma koyarak;

    "uyan be arkadaşım; KÖPEK; DAYAK YEDİĞİ SOKAĞA DOLANIR..!"

    düşündükçe cümledeki sosyal, psikolojik hatta psikanalitik gerçekleri keşfedip kahroluyordum. işin edebi, yani; sanat yönü de cabası...

    millet olarak tuhaf bir eğilimimiz vardır. sıradan bir sözü güçlü, popüler, zengin, güzel, ünlü veya yakışıklı biri söyleyince abartılır da abartılır... ama sıradan biri en kaliteli cümleleri, doğruları, tesbitleri, analizleri yapınca görmezden-duymazdan geliriz. yani hepimiz parlatılıp vitrine konmuş ışıldayan mücevhere yöneliriz. olmayacağını bile-bile... ateşe atılıp duran pervane böcekleri gibi...

    oysa ki; asıl hazineler viranelerde, yıkıntılarda, örenlerde gizlidir...

    bizim değer verdiklerimiz, üzerine titrediklerimiz evde anne-babasına dayılanıp mahalle kahvehanesinde veya sokakta sus-pus kuzuya dönen balon kabadayılar gibi sevgimizden, verdiğimiz değerden faydalanıp gazman gibi esip gürler ama kendisini itip-kakan, dışlayan, horlayan, kaale almayan, kullanan birilerine gider kuyruk olurlar...

    offff... offf.... bitmez ki gerçekler, realiteler... bunlar her birimizin değişik türünü, versiyonunu yaşadığımız şeyler işte...

    sahi sormuştun; "nasılsın?" diye...

    bizim buralarda havaları soruyorsun
    gece sıfır, gündüz sekiz...
    sıfır yuvarlak, sekiz yuvarlak;
    yuvarlanıp gidiyoruz...

    sabah işe kaçta gittiğimi soruyorsun;
    çıkıyorum evden sabah yedide,
    yanımda komşu kızı feride...
    saat yuvarlak, feride yuvarlak ...
    yuvarlanıp gidiyoruz...

    öğlen ne yediğimi soruyorsun;
    işte bunda çok ayıp ediyorsun...
    simit altmış, çay kırk...
    etti mi yüzzzz?
    simit yuvarlak, hesap yuvarlak...
    yuvarlanıp gidiyoruz...

    evet; "nasılsın?" demiştin...

    sence nasılım...?

    uzatıp baydım mıııı? canını mı sıktımmm? yok yaaa...!?!

    hiç merak ettin mi neden "nasılsın?" diye sorulduğunda "sormaaaa...!" derler, anladın mı?
    çünkü sordun mu ve sorarken samimi isen cevabı dinleyeceksin...
    sıkılacak mısın veya samimi mi değilsin..?
    o halde sormayacaksın....

    şimdi de "bir dokun, bin ah işit" vecisesini ısbatladık...

    sahi sence nasılım...?
    ya sen....?

    ...... arkadaşımız sağolsun yanılıp, şaşıp "nasılsın?" diye hatır sormuş profil mesajlarımda... ben de bir daldım yazmaya baktım bu kadar olmuş. profil mesaj alanı kabul etmeyince metnin uzunluğunu silmek istemedim. burda paylaşmak istedim...


    .
#09.10.2009 19:32 0 0 0
  • Ya ne diyeyim ben size :)

    Karanlık bir odada, yavaşca açılan perdeden içeri giren gün ışığı gibi, gönlünüze doğmuş bu "Nasılsın?" ...çok da iyi olmuş

    Paylaştığınız için teşekkürler
#09.10.2009 19:50 0 0 0
  • "uyan be arkadaşım; KÖPEK; DAYAK YEDİĞİ SOKAĞA DOLANIR..!"


    Ne dogru bir söz..
    Nasilsin ?? diye sorulur adettendir iyiyim demek..Yikintilarini ,Kirikliklarini ,Acilarini ,Icindeki depremleri, Kopan firtinalari söyleyemiyorsun...söyleyemiyorsun iyiyim demeyi duymak ta adenten oldu artik , nasilsin cevabini duymaz olduk..iyiyim cevabi yetti bize hep.

    Duymak istiyorum karanliklari mahkum ettigin nasilsin cevaplarini.

#09.10.2009 20:02 0 0 0
  • ben sana hep soruyoırum yanılıp şaşırıp değil arkadaşım


    sana ben hep diyorum demi kendinden başka kisme yok kendine dikkat et
#10.10.2009 08:19 0 0 0
  • yüreğiNe sağLık....
    hayaT herşeye rağMen güzeLdir...
#10.10.2009 08:42 0 0 0
  • zikiyem ünlü oldum :D
#10.10.2009 08:49 0 0 0
  • arTık konu başLıkLarıNa biLe gireR oLdun KaraKızıM....ünün her geçeN gün yayıLıyor....:D
#10.10.2009 09:13 0 0 0
  • walla ha :D yakında main-board karakız die girceksiniz siteye
#10.10.2009 09:19 0 0 0
  • neDen oLmasın :D:D
#10.10.2009 09:21 0 0 0
  • :D yakışır demi :D nese konu kasmasın
#10.10.2009 09:23 0 0 0
  • ilginç bi yaklaşım olmuş ıssızada abicim bugüne "nasılsın" sorusuna ciddi bi cvp vermiş değilim "iyi sen?" deyip geçiştirirm...yazını okuyunca o sorunun aslında ciddiye alınacak bi soru oludğunu fark ettim
#10.10.2009 09:47 0 0 0
  • pedaliza'dan alıntı:

    Ya ne diyeyim ben size

    Karanlık bir odada, yavaşca açılan perdeden içeri giren gün ışığı gibi, gönlünüze doğmuş bu "Nasılsın?" ...çok da iyi olmuş

    Paylaştığınız için teşekkürler


    çok teşekkür ederim sevgili pedalize hocam.


    sabah ışığı kadar oldu mu bilmem ama sizin sabah ışıkları ile beraber konuya girmeniz, sizdeki ışıltıları da konuya taşımanız çok güzel renkler kattı.


    onore oldum. tekrar teşekkürler.


#10.10.2009 19:57 0 0 0
  • şiir perisi'nden alıntı:

    "uyan be arkadaşım; KÖPEK; DAYAK YEDİĞİ SOKAĞA DOLANIR..!"


    Ne dogru bir söz..
    Nasilsin ?? diye sorulur adettendir iyiyim demek..Yikintilarini ,Kirikliklarini ,Acilarini ,Icindeki depremleri, Kopan firtinalari söyleyemiyorsun...söyleyemiyorsun iyiyim demeyi duymak ta adenten oldu artik , nasilsin cevabini duymaz olduk..iyiyim cevabi yetti bize hep.

    Duymak istiyorum karanliklari mahkum ettigin nasilsin cevaplarini CaNISI.


    duymak istiyorsun da tatlım, inan duymaya bir başladığında başta kendin olmak üzere etrafındaki her kesi yargılama sürecine girmek, vicdan ve etik muhasebesine girmek gerekir. buna sabrın, tahammülün yeter mi..?

    bilirsin her yerde, her platformda başta kendi aile büyüklerimiz, öğretmenlerimiz, devlet büyüklerimiz ve her tv kanalında ahkam kesenler her zaman iyi ve güzel söylemlerde bulunurlar. her zaman ideal doğruları söylerler.
    bizler, kendimiz de hep iyi ve güzel erdemlerden bahsederiz. karşımızdakine bu değerleri, erdemleri taşıyoruz intibaı bırakma telaşına düşeriz..

    oysa ki; gerçekler ve kendi uygulamalarımız öyle midir ki?

    "aldatılmak ve aldatmak kötüdür" deriz.. aldatmıyor muyuz?
    "çalmak kötüdür" deriz. çalmıyor muyuz ki..?
    "yere tükürmek, çöp atmak kötüdür" deriz... atmıyor muyuz ki..?
    "yalan, riya, maske, rol... kötüdür" deriz... bunları biz, kendimiz yapmıyor muyuz ki..?

    bu liste uzar gider... kimle konuşsak bunların hiç birini yapmıyor... peki sokaktaki süprüntü nerden geliyor..? 13 yaşından 70 yaşına kadar forumcular gördüm. her kesin imzasında, avatarında, yazılarında, şiirlerinde, yorumlarında aşka isyan, ihanet, yalan, kandırılmışlık gibi isyanlar var... hepimiz kandırıldıysak, ihanet edildiysek kim yaptı bunları?

    cevabı basit ...:"BİZZZ..!"

    Bize yapılmasını istemediğimiz her şeyi, bizi üzen, bizi yaralayan, bizi kıran ve şikayet ettiğimiz her şeyi karşımızdakine hoyratça, sorumsuzca, acımasızca yapmışız/yapıyoruz. kendimize, vicdanımıza yalanlar, züğürt tesellileri uydurarak kendimizi rahatlatıyor, kendimizi bunları yapmaktan dolayı haklı sebepler , dahası yalanlar uyduruyoruz... zamanla o yalana kendimizi de inandırmış olarak " en temiz, en dürüst, en sadık, en namuslu, en adil......benim..!" gibi bir rahatlıkla, inandığımız bu balona karşımızdakileri, hayatımızdakileri, dostlarımızı, sevgililerimizi inandırmaya çalışıyoruz. bir de bunu çeşitli gaflar, açıklar vererek yaptığımızda karşıdaki "neden inanmadı" diye karşıdakini eziyoruz/üzüyoruz..

    insanın diğer bir insana bunları yapabilmesi için o insanın kendi hayatında, çevresinde olması gerek. yani yakını, yani canı, yani sevdikleri... yani yabancıya yapmıyoruz... sevdiğimizi söylediğimiz, sevgimize ve sadakatimize inanmasını istediklerimize yapıyoruz... ve bunları yaparken açıklarımız yakalandığında " vayy sen bana nedne güvenmiyorsun, demek sevmiyorsun, bana güvenmeyenle işim olmaz..." diyip tartışmadan kaçmayı, daha fazla bağırarak üste çıkmaya çalışmayı ve hatta ayrılmayı göze alıyoruz... sonra da etkilendiğimiz bir kaç müzik dinleyip "bütün dünya bana karşı, kimse beni anlamıyor, sevgimin değeri bilinmedi, aşktan yana yüzüm gülmedi...." feveranlarına yatıp reelde veya sanalda serseri mayın gibi dolanıp duruyoruz...
    sevgisine, duygularına, yaşama sevincine, insana ve iyi şeylere olan inancına kan doğramak üzere aşk adı altında yeni birilerine birilerine tükeniş, ihanet, nefret tohumları sunuyoruz...

    kim yapıyor bunu..? " BİZZZ.."

    özsaygı, saygı, sadakat, adalet gibi erdemlerden dem vurup söylemde, ama eylemde yanından bile geçmeyerek kendimize de, karşımızdakine de cehennem azabı yaşatıyoruz...

    oysa ki minicik sevgi tohumları dahi olsa doğru suyu, doğru güneşi, doğru ışığı, doğru gübreyi vererek ortalığı güllük gülistanlık yapabiliriz... her birey bunu kendisi yapsa dünya savaşlarla değil sevgi ve dostluklarla dolardı... malum atasözümüz ne güzel değinmiş..:

    " her kes evinin önünü temiz tutarsa, sokak tertemiz olur..."

    yani hep karşıdakinden ya da başkalarından beklemeyelim. biz bir şeyler yapalım, kendimiz... hadi bir adım atalım..! hadii..! şimdi...!

    kusura bakma canım, sen de yanılıp şaştın bir yorum yazdın "duymak istiyorum" dedin....
    katlanabilir misin duymaya..? doğrular acıdır/acıtır...
    ilgine ve yorumuna teşekkür ederim.

    verdiğim cevap doluluğumdan.

    genel düşüncelerimdir, lütfen kişisel anlaşılmasın.
    sevgilerimle...
#11.10.2009 00:07 0 0 0
  • KARAKIZ'dan alıntı:

    ben sana hep soruyorum; "nasılsın?" diye, yanılıp şaşırıp değil arkadaşım!


    sana ben hep diyorum de mi? "kendinden başka kimse yok; kendine dikkat et!" diye..



    haklısın arkadaşım... şartlar ve her kesin kendi özelinde olup bitenler el verdikçe yani izin verdikçe bana "nasılsın?" diye hatır sorarsın, yanılıp şaşarak değil. ama güzel arkadaşım lütfen beni yanlış anlama. benim orda kullandığım bir deyimdir... sözün gelişidir yani.. üzülmeyesin ve beni yanlış anlamayasın...

    evet... pm ve profil mesajlarında dert yandığım bir konuda beni uyarmışsındır.
    "kendinden başka kimse yok; kendine dikkat et!" diye..

    yine haklısın... ama insan yalnız, bir başına olmuyor/olamıyor ki? bunun sözle, telkinle olur yanı yok... ısbatı mı? her gün değişen imzana, ve çevrendeki, sitedeki her arkadaşımızın imzasında, msn iletisinde değişen mesajlara, sitemlere, imalara bak yeter. hemen anlarsın... kime sorsan "sevdiğim bir şarkının, sevdiğim bir sözüdür, beğendim buraya koydum..." der... ama sen de, ben de, her kes te bilir ki o sözün o gün oraya konma sebebi bir kişidir ve o gün oraya konması tesadüf değildir. binlerce mesaj, ima, taşlama ve sitem içerir... daha çok sadece iki kişinin özelinde yaşanan ve sadece iki kişinin anlayabileceği tonla ağırlık ve anlamlar taşır.

    ses hızıyla gelişen teknoloji, iletişim ve bilişim çağında gittikçe yalnızlaşan, bireyselleşen ve çok fazla şey paylaşamayan insanımız her gün daha fazla ve daha büyük boşluklara düşüyor psikolojik olarak.
    bu süreçte reelde veya sanalda tipini veya sesini veya göz rengini veya espri ya da şiir ya da yazılarını beğendiğimiz birine yöneliriz farkında olmadan, bilinçaltından gelen bir dürtü ile... yalnızlığımız, "kimse beni anlamıyor..!" paranoyamız ve genetik dürtülerimizdir bu itilmeyi yapan... bir kere görünen yani vitrine konan yönleri bize uyuyorsa; örneğin güzelse veya yakışıklıysa artık gönlümüzde, tenimizde, özelimizde ona bütün kapıları açıyoruz. sanıyoruz ki bunun gözleri güzelse veya tipi güzelse artık bunun ahlağı iyidir, merttir, dürüsttür, aldatmaz, çok zekidir... hayır... o sadece içimizdeki özlemdir ve yaptığımız şeyin yanlış olmadığına dair kendimize ettiğimiz telkinler, vicdanı susturma ve açıkçası züğürt tesellimizdir...

    başkasının yaptığını duyduğumuzda ayıpladığımız her şeyi kendimiz yaparız kendimize sürekli haklı gerekçeler çıkararak. ve allah rızası için yaşadığımızı iddia ederiz " el-alem görmediği sürece, her şey mübahtır" veya "el-alem görürse ne der?" rızası için yaşar dururuz kendimizi kandırarak/çevremizi ve allahı kandırdığımızı sanarak...

    hızla çoğalan yalnızlığımızda, hızla büyüyen ıssızlığımızda karşımızdaki kişiye payanda olduğumuzu iddia ederek ve aslında kendimize bir payanda bulmuşluğumuza sevindirik olup, adına aşk ve mutluluk adını kondurarak...

    kimimiz aile içi buhranlardan bir çıkış, kimimiz üvey anne vs baskıları, kimimiz kazanamadığı üniversitenin toplum içindeki bize yöneldiğini hissettiğimiz eleştirel baskısı, kimimiz bunaltıp duran ekonomik yoksunluklar vs.vs.vs. bu çıkmazlarımızda bir ses/bir nefes gibi görerek dört elle sarıldığımız o kişiyi hayatımızda her türlü sorun ve çıkmazın tek reçetesi, tek çözümü görmeye başlarız. milyarlarca sebep veya gerekçe ile sığındığımız bu limanı tanımlamaya kelime haznemiz yetmediği için bu duyguya kısaca kimimiz sevgi, kimimiz aşk deriz... aslında "çok seviyorum, çok şanslıyım, çok mutluyum..." diye karşıdakine veya kankalarımıza söylerken içten içe kendimizi telkin ediyoruzdur. çünkü hep bilinçaltında beklenen sevgili öyle dodanımlı ve öyle her şeyin çözümü olarak kurgulanmış ve şartlanmışızdır ki vatandaşın tipini beğendik diye mutlaka bu beğendiğimiz kişi o beynimizdeki kurguladığımız prens ya da prensesin bütün meziyetlerini üstünde taşıyor sanırız. oysa ki öyle değildir.. o da etten-kemiktendir... belki bizden de yalnız, belki bizden de fazla hata yapmış, belki bizden de acizdir hayata karşı... ama biz sevdiğimizi sanırken karşıdakinin belki yapay, belki ezberlenmiş cümle ve klişe davranışlarla sergilediği ve bizim sevilmek sandığımız o sevgiyi severiz. yani, seviyoruz sanırken sevilme veya sevilebilme ihtimalini severiz. 3-5 gün veya 3-5 ay süren karşıdakinin bütün maske ve hatalarını görmeme eğilimimiz "aşkın gözü kördür..!" teoremini haklı çıkarır.

    hep şans verdim sanırken aslında kendimize şans veririz. hep hayalini kurduğumuz ve karşımızdan beklediğimiz jestler, sürprizler, kibarlıklar, centilmenlikler ve romantizm ha yaşandı, ha yaşanacak diye bekler dururuz... vakit geçtikçe ve beklenen olmadıkça artan huysuzluklarımız, kaprislerimiz ya da komplekslerimiz o kişinin bir başkasına sarfettiği kibar bir sözcüğü kıskançlıklarla asrın olayı haline getiririz.

    hayatımızda hiç bir üretim, hiç bir dişe dokunur başarı olmadığı için; kendimizi bu ilişki üzerinden tarif eder, kendimizi bu ilişki üzerinden hayata bağlarız... elimizde bizi lanse edecek hiç bir titrimiz, hiç bir başarımız olmadığı için kendimizi memleket adıyla ya da tuttuğumuz takımın adıyla ve çok beğendiğimiz şarkı ya da şarkıcı ismiyle ifade ettiğimiz gibi...

    onu her kıskanışımızı, her aldatırken yakalayışımızı devletin devlete karşı zaferi sanırız. üzülürüz, planlar yapar, korkar, umutsuzluğa kapılırız, uykularımız kaçar... muzaffer bir kumandan edasıyla veya ülkesini kaybetme korkusu yaşayan ve uykuları kaçan sorumluluk sahibi bir kumandan edasıyla...

    hayır.. aslında bom-boş geçen hayatımızın ve bizim bu bomboşluğumuzun farkında olarak günümüzü, düşüncelerimizi bu şahıs ve bu şahısla ilgili olayları abartmakla doldururuz. önemli işlerin çözümü için toplantı yapan büyük iş ya da siyaset adamları edasıyla kankalarımızla danışma ve istişare toplantıları yaparız... çıkışlar ararız, çözüm önerileri tartışırız, planlar yaparız... çünkü bu hayattan, ailelerimizden ve bizden bişeyler üretip başarmamızı umut eden çevremizdekilerden hiç birinden aldığımızı üretim ve başarı ile karşılığını vermemişizdir. bomboşluğumuzun açtığı ego yaralarımızı sarmak için büyük olayların insanı edasına bürünürüz, karşımızdaki adına sevgili dediğimiz belki de hiç te ahk etmeyen birine her şeyimizle teslim olmuşluğumuzu...

    o sırada etrafımızda ufak-tefek ilgi gösterenleri tahrik ve teşvik için küçük elektrikler yayarız. ilgi göstermelerini hem habersizmiş gibi yapıp hem el altındna teşvik ederiz. o ilgi iyice belirginleşip teklif aşamasına geldiğinde kendimize ve çevremizdekilere karşı özgüven kazanmak üzere kocaman bir "RED" yapıştırırız. böylelikle hem kendimize hem de çevremizdekilere "bakın ben ne kadar namusluyum " mesajları veririz. bütün bunlar planlanmamıştır, organize edilmemiştir. tamamen dürtüler, var olma, toplumda bir yer edinme ve hayata tutunma refleksidir... açıkçası ilkel dürtüdür... ama egomuzu sararız, egomuzu şişirir " vayy be, peşimden ne çok koşan avr, elimi sallasam ellisi.. ama ben yine de namusluyum ve hiç birine pas vermiyorum" diye sarar dururuz ezikliğimizden kan sızdıran ego yaralarımızı...

    ve kimsenin görmez tarafından alttan alta tipini veya başka bir kriterini beğendiğimiz o karşı cinsteki aynı veya yeni bir bireyin bize yaklaşması için zemin hazırlama çalışmalarına başlarız. söylemlerimiz, eylemlerimiz, kankalarla sohbetlerimiz ve düşünce yapımız tamamen buna odaklanmıştır.. soran olsa, farkeden olsa " aaa, git işine beeeaa, sen beni ne sanıyorsun ben senin sandığın ya da tanıdığın kişilerden değilim..." yani aslında yaptığımızın yanlış olduğunu, başkası yapınca onu ayıpladığımızı biliriz... bu da vicdanın bir yerlerinde, aynaya baktığımızda, bir aile büyüğü hastalandığında ya da onu kaybettiğimizde çalar kapımızı, acıtır-boğar bizi... ve bu duyguyu bastırmak adına daha büyük hatalar yaparız...

    hayatımızın merkezine tek bir kişiyi koymakla aslında kendimizi çaresiz, alternatifsiz bırakırız. çünkü duvar saatinde sallanan sarkaç durumuna getirmişizdir kendimizi. o kişi bizle olduğu sürece raks ederiz. pandül oluşumuz bir zaafiyet, bir eksiklik, açıkçası bir hakaret olmasına rağmen o saat çalıştıkça ve biz raks ettikçe seviniriz pandül oluşumuza... ama o saatin de pili zayıftır, biz sonsuz enerji sağlayacak diye kendimizi kandırsak ta o piller de düşük kalitededir. sadece üstündeki jelatinler parlaktır o kadar...

    evet.. saat durmuştur ve her şeyini o saate bağlayan biz sarkaçlar, biz pandüller, biz rakkaslar için hayat durmuştur... dışladığımız terslediğimiz ve bizi gerçekten seven anne-babamızın haklı çıkmasını hazmedemeyiz, gerçek dostların, sevgisi ve ilgisi gerçek olduğu halde terslediğimiz, tipini beğenmediğimiz için pek kaale almadığımız ama bizi sevdiğine, değer verdiğine inandığımız kişi veya kişilerin omzuna atılırız kısa yoldan... ağlarız... ona anlatırız diğer hemcinsini... onun canını yaktığımızı farketmeden veya bilerek... bir intikam duygusudur belki onun canını yakmak can yanmışlığımızı hafifletmek adına... yaralı egomuzu sarmak adına başkalarının bizi sevdiği için bize zarar vermeyeceğinden emin olduğumuz başkalarının egosunu katlederek..

    başka ve tipini beğendiğimiz yeni birileri türediğinde o omzuna yaslanıp dertleştiğimizi aramaz sormaz oluruz, onun selam ve hatır sormaları sıkıcı ve boğucu gelmeye başlar, öğüt ve eleştirileri hakaret gibi gelmeye başlar.. msn den engeleriz en kolay, telde aradığında sudan bahaneler uydurur kapatırız... çünkü yeni bir saat bulmuşuzdur rakkaslığımıza..

    bazı idealist veya medeni cesareti yüksek olanlarımız o dar günümüzde yalnız bırakmayan, sevgi ve ilgisi ile yaramızı sarana "çok çirkinsin, seni beğenmiyorum" sözünün en kibar yolunu seçip " çok iyi bir yüreğin var, sen çok iyilerine layıksın, umarım yüreğinin hak ettiği kişi veya sevgiyi bulursun " der onu yalnızlığa ve sömürmüşlüğümüzün, kullanmışlığımızın, bize yapılmasını istemediğimiz her şeyi ona yapmışlığımızın karanlığına, dipsiz düşünce kuyularına, dehliz ve labirentlerine mahkum eder, sırtımızı döneriz.. giderken de kibarlık yaptığımızı var sayma egosuyla ona "çirkinsin, beğenmiyorum..." yarası açarak...

    oooo... yine dalıp uzatmışım...

    hayır sevgili KARAKIZ arkadaşım..!

    biz kendimiz önemli falan değiliz..
    biz çevremizle, sevdiklerimizle, sevildiklerimizle, üretim ve başarımızla varız..! biz tek başına hiç bir şeyiz...!

    ilgi, yorum ve desteklerine yürekten teşekkürler...
#11.10.2009 10:22 0 0 0
  • Tek başına hiç bir şeyiz...
    Sevdiklerimize verdiğimiz değerle, onların bize verdiğiyle bir 'şey'iz...
    Kendimize iyi bakmamalı her zaman...onlara da iyi bakmalıyız..yanımızda hep olacak olanlar onlar çünkü...

    Keşke 'nasılsın?' sorusunun cevabını ezberden vermesek...nasıl olduğumuzu bilecek kadar tanısak kendimizi...

    Yüreğinize sağlık..
#11.10.2009 14:11 0 0 0
  • ziki'den alıntı:

    yüreğiNe sağLık....
    hayaT herşeye rağMen güzeLdir...

    hayat güzeldir...

    AMA...;

    hayat, kendini insan yani homo-sapiens olarak hissediyorsan , insan olmaya dair evrim ve erdemlerini tamamlamış isen güzeldir.
    taşıdığın insan vasfına, insan onuruna, insan özgürlüğüne sahipsen güzeldir...
    insan olanın sahip olduğu her türlü fırsat eşitliğine sahipsen güzeldir...
    sağlıklı bir çocukluk geçirmek için ihtiyaç duyduğun eğitimli, sevgiyle örülmüş, sorumlu bir aileye sahipsen güzeldir....
    ilerde sağlıklı ve mutlu bir birey olmak üzere başta ailenin ortamı ve verdiği bilinçli eğitim, sonrasında temelleri sağlam atılan eğitime sahipsen güzeldir...
    büyürken doğru yaklaşım, doğru zemin hazırlama ile zararlı arkadaşlardan uzak tutulup özgüvenli, özsaygılı yetişip, zararlı ortam ve alışkanlıklardan uzak tutulup kitap okumaya, resime, müziğe, tiyatroya, edebiyata, spora veya sanatsal ya da sportif alanlarda, sosyal duyarlılık projelerinde aktif rol alman için zemin sağlanmış ve yönlendirilmişsen güzeldir...
    aldığın bu öğrenim ve eğitim sağladığı sağlıklı çevrede sağlıklı bireylerle kurduğun arkadaşlık ve flörtler yaşamış isen güzeldir...
    eğitimini doğru seçimlerle, doğru meslek ve branş seçimleri ile tamamlayıp hakkettiğin işe ve kariyere başlamışsan güzeldir...
    ayaklarının üzerinde durup seni yetiştirenlerin, sana umutr bağlayanların beklentilerini gerçekleştirmişsen güzeldir...
    bunlar gerçekleştikten sonra doğru kişi ile, doğru ve sağlıklı temelde, doğru zeminde, yalansız, riyasız, hesapsız, çıkarsız, tipe, boya, yaşa, ekonomik denkliğe değil karşılıklı sevgi ve saygı temelinde aynı yöne bakabilen, ortak hedef ve idealleri güzebilen, fedakar, özverili, empati ile olaylara ve şahıslara yaklaşabilen biri ile evlendiysen güzeldir...
    insan olma evrim ve erdemi diye başlamıştık... bu çerçevede kariyerin, yaşın ve eğitimin gereği ulaştığın noktada tanımadığın, bilmediğin ve sırf insan olduğu için muhtaç, hasta veya mağdur insanlara faydalı olacağın ve maddi-manevi fedakarlık yapacağın davranış, eylem, proje ve kuruluşların içinde isen güzeldir. eğer kendinden, çevrenden ve çıkarlarından başka bir şey düşünmüyorsan, sadece ekonomisi ve işi iyi, çevresi iyi, yiyip içen bencil bir yaratıksan bu iyi olma, iyi yaşamak ya da hayatın güzelliği değildir...
    filistinde, karabağda, çeçenistanda yağan bomba ve kurşunların altındaysan güzel değildir...
    canını dişine takıp okuduğun, çalıştığın ve çabaladığın halde fırsat eşitliğine sahip değilsen güzel değildir...
    sevdiğin, üstüne düştüğün, devamlı mutlu olmasını istediğin insanlardan vefasızlık, yalan, riya, küçük hesaplar ve ihanetler görüyorsan güzel değildir

    bilakis; böyle durumlarda:

    ÖLMEK GÜZELDİR

    üşenmezseniz size kendi sesimle sunayım. başınızı ağrıtmış olmam umarım.
    sıkılmayasınız diye basit bir flaş eşliğinde sundum. buyrun...:

    TIKLA-İZLE-DİNLE
    ÖLMEK GÜZELDİR
#14.10.2009 22:09 0 0 0
  • emeğine yüreğine sağlık ıssızada
    sesinizle sundugunuz ölmek güzeldir tek kelime ile mükemmeldi
    yanlız ölmek güzeldir yerine hayat gülünce güzeldir olması daha güzel olmazmıydı, her insanın yaşamında inişli çıkışlı sıkıntılı zamanlar mutlaka olmuştur , çok mükemmel yaşantısı var gibi görünen insanların bile çok sıkıntılı mutsuz anı vardır ,ama hiç bir zaman ölmeyi düşünmemek gerek diye düşünüyorum hayatta istediğimiz her şey olmaya bilir , bu kader alın yazısıdır ama yine yaşam devam eder , mutlu olmanın yollarını aramak gerekmezmı bunun içinde gülmeye hayatı mutlu geçirmeye çalışmak gerekmezmi, emeğinize sağlık bu sadece benim düşüncelerimdi , affınıza sığınarak fikirlerimi yazdım umarım kusura bakmassınız
    emeğinize yüreğinize sağlık arkadaşım ,paylaşımınız için teşekkürler
    ayrıca sizin kadar düzgün cümleler kuramamış olabilirim bunun içinde şimdiden özür dilerim
#14.10.2009 22:44 0 0 0
  • eskilere mazi denir :)
#15.10.2009 07:24 0 0 0
  • şiir süper olmuş eline sağlık :)
#15.10.2009 09:14 0 0 0