Eger Allah görünseydi imtihan diye bir şey kalmazdı. Allah görülmeyecek ki o görülmeyen Allahı bulan insan mükâfat ( cennet ) kazanabilsin. Ayrıca daha Allahın yarattıklarını görememekteyiz:
Küçük seyleri göremeyiz : Mikrop ,atom , hücre....
Büyük seyleri (-n tamamını ) göremeyiz: dünya, ay, okyanus...vs...
Özelliği görünmez olanları göremeyiz: Rüzgar, ısınlar (alfa, beta, gama, ultraviyole, kızıl ötesi...) ses-radyo dalgaları, akıl, üzüntü, sevinç, elektrik...Bizim görme oranımız 1.000.000/3.5'tur. Yani çevremizde var olan 1000.000 varlığın sadece 3,5 unu görebiliyoruz...O halde bizler daha Allah'in yarattıklarını göremiyoruz. Görülmeyen seyleri yaratan Allah'i hiç göremeyiz.
Hz. Ömer (r.a.) bir gün Medine mahallelerinden birini dolaşırken bir delikanlıyla karşılaşır. Delikanlı, elbisesinin altında içki şişesi taşımaktadır. Hz. Ömer "delikanlı, elbisenin altında ne vardiye sorar. Delikanlı az kalsın içki diye cevap verecekti ki o anda içinden şöyle dua etti. Allahım beni Ömerin karşısında rezil etme, rüsvay etme, ayıbımı gözünden sakla, bundan sonra bir daha içki içmeyeceğim.
Arkasından ey Emire-l müminin, elbisemin altında taşıdığım sirke şişesidir diye cevap verdi. Hz. Ömergöreyim der. Delikanlı elbisesini kaldırır, Hz. Ömer bakar, gerçekten şişe sirke olmuştur. Demek ki içki sirkeye dönüşmüştür.
Kul korkusu ile tevbe ettiği için samimiyetinden dolayı Allahın içkisini sirkeye değiştirdiğini görüyorsun. Bu böyle olunca kötülüğe batmış bir günahkar, dönülmez bir tevbe ederek işlediği kötülüklerden vazgeçecek olsa ulu Allah onun günah içkisini ibadet sirkesine dönüştürecektir.
Utbet-ül Gulam şamatacılığı ve sarhoşluğuyla meşhur, günah ve kötülükte ileri gitmiş biri idi. Bir gün Hasan Basri hazretlerinin toplantısına katıldı. Şeyh şu ayet-i kerimenin tefsirini okuyup açıklıyordu. Ayet-i Kerimede ulu Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
- Allaha iman edenlerin, Onu zikirden dolayı kalplerinin ürpereceği zaman gelmedi mi yani kalplerinin korkacağı vakit gelmedi mi dedi (Hadid 16)
Hasan Basri hazretleri ayetin tefsirini naklederken gayet etkili bir vaz yaptı, öyle ki, herkesi ağlattı.
Bu sırada kalabalığın arasından bir delikanlı ayağa kalktı. ey müminlerin müttakisi ! Allah benim gibi günahkarlık ve kötülüğe batmış birinin tevbesini kabul eder midiye sordu. Şeyh tabi, tevbe edecek olsan Allah senin günahkarlık ve kötülüğe dalmışlığını affeder diye cevap verdi.
Adı Utbe-ül Gulam olan bu delikanlının bu cevap üzerine benzi sarardı, böğürleri titredi ve öylesine gür bir nara attı ki, arkasından baygın olarak yere düştü. Ayılınca yanına yaklaşan Hasan Basri ona şu beyitleri okudu:
Ey Arşın Rabbine karşı gelen delikanlı
Bilir misin, nedir günahlarının cezası?
Günahkarların alınlarının yakalandığı gün
Asiler için sair var ki, onun yalazı gümbürtülü ve öfkelidir.
Eğer bu ateşe dayana bilirsen Allaha isyan et,
Değilse günah işlemekten kaçın
Kazandığın günahlar yüzünden
Nefsini ipotek etmişsin, onu kurtarmaya çalış
Bu şiiri duyan delikanlı, bir kere daha gür bir nara salarak baygın vaziyette yere düştü. Ayılınca Şeyhe yine sordu, ey Şeyh! Esirgeyici olan Allah, benim gibi bir alçağın tevbesini kabul eder mi Hasan Basri hazretleri delikanlıya günahkar kulun duasını bağışlayıcı olan Allahdan başka kim kabul edebilir ki diye cevap verdi.
Bu cevap üzerine kalbi biraz daha ferahlayan delikanlı, başını yerden kaldırarak Allahtan üç şey dua etti. Birinci duası, Allahım eğer tevbemi kabul ederek günahlarımı affedersen , bana gerek Kuran-ı Kerim ve gerekse diğer ilimler ile ilgili olarak işittiğim her cümleyi kavrayacak derecede kuvvetli bir zeka hıfzetme gücü ihsan eyle
İkinci duası şuydu: Allahım bana öyle tatlı bir ses bağıla ki, benim dilimden Kuran-ı Kerim duyan en katı kalpli kimselerin bile gönlü yumuşasın
Üçüncü duası ise, Allahım bana helal lokma nasibeyle, zaruri geçim kaynağımı ummadığım yerden temin eyle
Allah (c.c.) delikanlının her üç duasını da kabul etti
peygamber: ilâhî hakikatları insanlara bildirmek ve onlara örnek olmak üzere Allah tarafından tayin edilen, vahiy yoluyla sahip olduğu ilmini yaşayıp neşreden mübarek zatların umumî ismi.
peygamberân: peygamberler.
peyk: uydu.
peyke: tahta sedir.
peymân: yemin.
peymâne: kadeh.
peyrev: izleyen.
pezir: "eden, edici, alan" mânâsında son ek.
pırlanta: işlenmiş elmas.
pırlantamisal: pırlanta gibi.
pinhan: gizli.
pîr: ihtiyar, öncü, şeyh.
pîrifâni: çok yaşlı kimse.
piş: ön.
pişdâr: öncü, önder.
pîşe: alışmış, huy edinmiş.
plân: tasarı.
polat: çelik, sert.
politika: siyaset.
post: tüylü hayvan derisi.
pot: falso, dokunaklı söz.
pota: bir çeşit tas.
poz: duruş.
pozisyon: durum.
pozitif: müsbet, ispatlı.
pozitivizm: gerçeğe erişmek için sadece deneye güvenen sapık felsefe.
pratik: uygulama.
prensip: düstur, ilke.
program: düzenli niyetler.
proje: tasarı, layıha.
propaganda: bir fikrin tanıtılması faaliyeti.
Protestan: Purut mezhebinden olan.
Protestanlık: Purutluk, Hıristiyanlıkta bir mezhep.
psikolog: ruh ilmiyle uğraşan.
psikoloji: ruh ilmi, ruhiyat.
psikoz: akıl hastalığı.
Purutluk: Hıristiyanlıkta bir mezhep, protestanlık.
pusula: yön bulmaya yarayan âlet, kısacık mektup.
pûşîde: örtülü, gizli.
put: heykel, büst.
puthane: putların konulduğu yer.
putperest: puta tapan.
pür: çok dolu.
pürcemâl: pek güzel.
püremvat: ölülerle dolu.
pürheves: hevesle dolu.
püriştiyak: arzu ve istekle dopdolu.
pürkemâl: tam anlamıyle olgun.
pürmerak: merakla dolu, pek meraklı.
pürniyaz: dua ve yakarış ile dopdolu.
pürnur: çok nurlu.
pürrahm: pek merhametli.
pürsevda: sevda dolu.
pürşaşaa: çok gösterişli.
pürşer: çok şerli, kötülüklerle dolu.
R
raad: gök gürültüsü.
Rabb: varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürürken bütün ihtiyaçlarını veren Allah.
Rabbanî: Rabbimize ait.
Rabbenâ: ey bizim Rabbimiz.
Rabbülâlemîn: âlemlerin Rabbi.
râbıta: bağ, ilgi, irtibat.
râbıtaimevt: ölümü düşünmek.
rabian: dördüncüsü.
rabt: bağlama.
râci: geri dönen.
râcî: rica eden, ümit eden.
râcih: üstün, seçilen.
râcihane: üstün olurcasına.
râd: gökgürültüsü.
râdde: derece, sıra.
radıyallahuanh: Allah ondan razı olsun!
râdmisâl: gökgürültüsü gibi.
radyumvârî: ışık saçan radyum elementi gibi.
Râfızî: hak mezheblerden ayrılıp sapan kimse.
râfi: yükseltici, kaldırıcı.
rağabât: rağbetler, istekler.
rağbet: istek, ilgi.
râğıb: istekli.
rağm: tersi, aksi.
rağmen: inadına, zıddına.
râh: yol.
rahat: sıkıntısız, üzüntüsüzlük.
râhib: Hıristiyan din adamı.
râhibe: kadın rahip.
Rahîm: merhametli, acıyan.
rahim: döl yatağı, akrabalık.
rahîmane: acıyarak.
rahîmehullah: Allah merhamet eylesin.
rahîmiyet: merhamet edicilik.
rahle: küçük masa.
rahm: acıma, esirgeme.
Rahmân: sonsuz merhametli, Allah.
Rahmânî: Rahmanla ilgili.
Rahmânirrahîmîn: Rahman ve Rahîm olan Allah.
rahmâniyet: Allahın kullarına merhamet etmesi.
Rahmânürrahîm: dünyada da âhirette de âcizlere merhamet eden Allah.
rahmet: acıma, esirgeme, şefkat.
Rahmetenlilâlemîn: âlemler için rahmet olan Peygamberimiz.
rahmetfeşân: merhamet saçan.
rahmetullahialeyh: Allahın rahmeti üzerine olsun!
rahmımâder: ana rahmi.
rahne: yara.
rahnedâr: yaralı.
rahve: harf cezimli olarak söylenirken sesin akması hâli.
râic: sürümlü, revaçta olan.
râif: merhametli.
râik: sade.
raiyyet: idare edilenler, halk.
raiyyetperver: halkını seven.
râkım: kod, denizden yükseklik.
rakîb: gözetleyen, denetleyici.
râkib: rakip, rekabet eden, yarışan.
rakîbane: denetlercesine.
râkibane: rakip gibi.
râkid: durgun.
rakik: ince, duygulu.
rakkas: dans eden, sarkaç.
rakkasane: dansöz gibi.
rakraka: suyun akması.
raks: dans, oyun.
râm: boyun eğme.
ramâd: kül.
ramak: az şey.
Ramazan: oruç ayı.
rân: "süren, sürücü" mânâsında son ek.
rânâ: güzel, hoş.
rapor: inceleme sonucunu bildiren yazı.
rasad: gözetleme, bakma.
rasânet: sağlamlık.
rasâs: kurşun.
rasathâne: gözlem evi.
râsih: iyice oturmuş, yerleşmiş, sağlam.
râsihane: derinlemesine, sağlamca.
rasin: sağlam.
rasyonalizm: aklı tek ölçü kabul eden sapkın felsefe.
rasyonel: akla uygun.
râşe: titreme.
râşet: titreme, ürperme.
râşid: erişkin, doğru yola erişen.
raşidin: raşidler, erenler, ermişler.
ratb: rutubetli, yaş.
Rauf: acıyan ve esirgeyen, Allah.
ravh: rahatlık.
râvî: rivayet eden, söz nakleden,
ravza: bahçe.
Ravzaimutahhara: Peygamberimizin pak ve mübarek kabri.
rayb: şüphe.
rayiha: koku.
râz: sır.
râzı: hoşnud, memnun.
Râzık: rızık veren, Allah.
realist: gerçekçi.
realite: gerçek.
realizm: gerçekçilik felsefesi.
reâyâ: idare edilenler.
reca: dönüş.
recâ: ümit.
Receb: Arabî ayların yedincisi.
recez: bir nevi şiir.
recm: taşa tutma, taşlama.
recûliyet: erkeklik.
recül: erkek.
recülifâcir: günahkâr adam.
red: kabul etmeme.
redâ: süt emme.
reddiye: red için yazılan yazı.
ree: akciğer.
reel: gerçek.
ref: kaldırma.
refah: bolluk, rahatlık.
refakat: eşlik etme, arkadaşlık.
refet: merhamet, acıma.
refetkârane: merhamet edercesine.
refetmek: kaldırmak.
refik: arkadaş, eş.
refika: eş, arkadaş.
refikaihayat: hayat arkadaşı, eş.
reform: düzeltme, ıslah.
Refref: Peygamberimizi Mîraçta en yüksek makama götüren binek.
reftâr: gidiş.
regaib: rağbet edilenler, mübarek bir gece.
reha: kurtuluş.
rehâ: gevşeklik, kurtuluş.
rehâvet: tembellik, gevşeklik.
rehber: yol gösteren.
rehgüzâr: yol üstü.
rehin: bir şeyin yerine garanti olarak tutulan.
rehnüma: yol gösteren.
reis: başkan.
reisiâlem: âlemin reisi, Peygamberimiz.
reisicumhur: cumhurbaşkanı.
rejim: bir devletin yönetim biçimi.
rekabet: yarışma.
rekabetkârâne: yarışırcasına.
rekât: namazın bir bölümü.
rekz: dikme, saplanıp kalma.
remâd: kül.
remil: bir fal türü.
remiz: kapalı söyleyiş, işaretle anlatma.
remz: remiz.
remzen: remizle.
remzî: remizle ilgili.
remzünâz: remiz ve naz.
rencide: kırılmış, incinmiş.
rençber: tarım işi yapan kimse.
rende: düzeltme aleti.
rendeçlenme: rendelenme, düzeltilme.
rendeleme: düzgün hâle getirme.
rengârenk: renk renk, güzel renklerle bezenmiş.
rengin: süslü, güzel, parlak.
rês: baş, kafa.
resail: risaleler, küçük kitaplar, mektuplar.
resan: "yetişen, getiren" mânâsında son ek.
rêsen: kendi başına.
resm: resim.
resmigeçit: özel günlerde yapılan geçit töreni.
resmiküşâd: açılış töreni.
resmiyet: resmîlik.
resûl: yeni bir kitapla gönderilen peygamber.
Resûliekrem: "en kerim peygamber" mânâsında Peygamberimiz.
Resûlullah: Allahın resulü, Peygamberimiz.
rêsülmal: sermaye, ana para.
reşad: doğru yolda olma.
reşadetpenah: doğru sığınak.
reşahat: sızıntılar.
reşha: sızıntı.
reşid: hak yolda giden, ergin, olgun.
revâ: uygun, lâyık.
revâbıt: rabıtalar, bağlılıklar.
revac: geçerlik, değer, sürüm.
revak: sundurma, çardak.
revan: giden, akan.
revâtib: vazifeler, maaşlar.
revâyih: rayihalar, kokular.
revh: rahat.
revnak: parlaklık, tazelik, süs.
revnakdâr: parlak, taze, hoş.
rey: oy, görüş, fikir.
reyhan: güzel bir koku, hoş kokulu bir bitki.
reyyan: suya kanmış, tatmin olmuş.
rez: üzüm, asma.
rezâil: rezillikler, utanılacak şeyler.
rezâlet: utanılacak hâl ve iş.
rezil: utanmaz, alçak.
rezilürüsva: ayıpları meydana çıkmakla alçalıp kötü hâle düşmek.
Rezzak: bütün yaratıkların rızkını veren, Allah.
Rezzakane: rızık verircesine.
Rezzakıyet: Allahın rızık vermesi.
rıbh: kâr, kazanç.
rıdvan: memnunluk.
rıfk: yumuşaklık, tatlılık.
rıhlet: yolculuk, göç.
rızâ: memnunluk, hoşnutluk.
rızâdâde: hoşnut olmuş.
rızâenlillah: Allah rızası için.
rızık: Allahın ihsanı olan maddî ve mânevî nimetler.
rızk: maddî ve mânevî nimetler.
rızkıfıtrî: yaşamak için gereken normal rızık.
rızkımecazî: alışkanlık sebebiyle ihtiyaç hâline gelen anormal rızık.
riyâzetkârâne: az gıda ile yaşayıp nefsi terbiye edercesine.
riyazî: matematikle ilgili.
riyaziyat: matematik ilmi.
riyaziye: matematik.
romanvârî: roman gibi.
rovelver: tabanca.
röntgen: ışın, ışın aleti.
rub: dörtte bir.
Rubûbiyet: ilâhî terbiye, Allahın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.
rubûbiyetperver: terbiye etmeyi seven Allah.
Rufaî: Rufailik diye bilinen bir tarikatı kuran, bu tarikattan olan.
rûh: can, his, öz.
rûhanî: ruh ile ilgili, görünmez varlık, ruh, melek, cin.
rûhaniyat: ruhanîler.
rûhaniyet: ruh hâli, ölen insanın devam eden ruhî kuvveti.
rûhaniyyûn: ruhlar âleminden olanlar.
rûhban: Hıristiyan din adamı.
rûhefzâ: ruhu okşayan.
rûhen: ruh bakımından, ruhça.
rûhî: ruhla ilgili.
rûhiyat: ruh ilmi.
ruhsat: izin, müsaade.
Rumî: bir nevi takvim.
rumûz: gizli anlamlar.
rumûzât: remizler, gizli mânâlar.
runümâ: yüzünü gösteren.
rusül: resuller, peygamberler.
rûşen: parlak, aydın.
rutubet: nem, ıslaklık.
ruyizemin: yeryüzü.
rûz: gün.
rûznâme: günleri gösteren yazı, takvim, günlük yazı.
rûzumahşer: öldükten sonra dirilip toplanma günü.
rübâ: "alan, çalan, kapan" mânâsında son ek.
rübai: dörtlük.
rüchan: üstünlük.
rüchaniyet: üstünlük.
rücû: geri dönme.
rüesa: reisler, başkanlar.
rüfeka: refikler, arkadaşlar.
rükn: rükün, direk, sütun.
rükû: namazda eğilme.
rükün: direk, sütun.
Rüstem: kuvvetiyle meşhur bir efsane kahramanı.
rüsûb: tortu.
rüsûbât: tortular.
rüsûh: ustalık, sağlamlık, maharet.
rüsva: rezil, maskara.
rüşd: doğru yolu bilme, olgunluk.
rüşeym: oğulcuk, embriyon.
rüşvet: bir işin yapılması için haksız alınan veya verilen haram para.
rütbe: derece, basamak.
rütbeten: rütbece.
rütebî: rütbelerle ilgili.
rüûs: başlar, kafalar.
rüyâ: uykudayken girilen misalî bir âlemde görülenler.