Şafak Türküsü

Son güncelleme: 06.07.2008 12:57
  • Beni burada arama
    Arama anne
    Kapıda adımı sorma
    Saçlarına yıldız düşmüş
    Koparma anne ağlama.

    Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
    Gözlerim şafak bekledim
    Uzarken ellerim kulağım kirişte
    Ölümü özledim anne
    Yaşamak isterken delice
    Ah... verebilseydim keşke
    Yüreği avucunda koşan her bir anneye
    Tepeden tırnağa oğla
    Ve kıza kesmiş bir ülkeye armağan
    Düşlerimle sınırsız diretmişliğimle genç
    Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma
    Usulca açılıverdi yanağında tomurcuk
    Pir Sultan'ı düşün anne,Şeyh Bedrettin'ni,Börklüce'yi
    İnsanları düşün anne
    Düşün ki yüreğin sallansın
    Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
    Mutlu bir Yusufcuk havalansın.

    Beni burada arama
    Arama anne
    Kapıda adımı sorma
    Saçlarına yıldız düşmüş
    Koparma anne ağlama.

    Yani benim güzel annem
    Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken
    Oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim
    Ne garip duygu şu ölmek
    Öptüğüm kızlar geliyor aklıma
    Bir açıklaması vardır elbet...
    Geride masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
    Bağışla beni güzel annem
    Oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
    Elleri değsin istemedim
    Gözleri değsin istemedim
    Ağlayıp koklayacaktın
    Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
    Yaşamak ağrısı asıldı boynuma
    Oysa türkü tadında yaşamak isterdim.

    Beni burada arama
    Arama anne
    Kapıda adımı sorma
    Saçlarına yıldız düşmüş
    Koparma anne ağlama.

    Kısacası güzel annem
    Bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
    Gülmek umut etmek, özlemek
    Ya da mektup beklemek
    Gözleri yatırıp ıraklara
    Ölmek ne garip şey anne
    Baba olamayacağım örneğin
    Toprak olmak ne garip şey anne
    Beni burada arama anne
    Kapıda adımı sorma
    Saçlarına yıldız düşmüş
    Koparma anne, ağlama
    Bekle beni anne
    Bir sabah çıkagelirim
    Bir sabah anne bir sabah
    Acını süpürmek için açtığında kapını...
#06.09.2004 14:58 0 0 0
  • .Dün gece gördüm düşümde
    Seni özledim anne
    Elin yine ellerimde
    Gözlerin ağlamaklı
    Gözyaşlarını sildim anne

    Camlar düştü yerlere
    Elim elim kan içinde
    Yanıma gel yanıma anne
    İki yanımda iki polis
    Ellerim kelepçede
    Beni bul beni bul anne

    Dün gece gördüm düşümde
    Seni özledim anne
    Gözlerinden akan bendim
    Düştüm göğsüne
    Söyle canın yandımı anne
    Camlar düştü yerlere
    Elim elim kan içinde
    Yanıma gel yanıma anne..
#06.09.2004 15:09 0 0 0
  • Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi
    Yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi
    Anne, beni söğüdün gölgesinde vurdular
    Öpmeye kıyamadığın oğlun yere serildi.

    Üşüştü birer birer çakallar üzerime,
    Üşüştü her bir yandan göğsüme, ciğerime.
    Anne, beni leş gibi yiyip talan ettiler,
    Teşhis edilmek için savurdular önüne.

    "Yeryüzündeki acıların
    Hepsini, hepsini tattım
    Heder oldum, ekmeğime tütün kattım
    Beni milyon kere yaktılar üst üste
    Bir Anka kuşu gibi anne
    Kendimi külümden yarattım.

    Geceler tanır beni; konarım göçerim ben
    Geceler tanır beni; kan damlar içerim ben
    Anne, sen beni unut karanlığın bağrında
    Kırmızılar ekerim, siyahlar biçerim ben.

    Suçüstü yakalandım bölüşürken kalbimi
    Suçüstü, kelepçeyle yardılar bileğimi
    Anne, ben diyar diyar umudun savaşçısı
    Bir tutam sevgi için dağladım gözlerimi.

    Promethus' tum, çiviyle çakılırken taşlara
    Ciğerimi kartallara yedirdim
    Spartaküs'tüm, köleliğin çığlığında
    Aslanlara yem oldum, tükendim
    Kör kuyuların dibinde Yusuf'tum
    Kerbela çölünde Hüseyin
    Zindanlarda Cem Sultan, sehpada Pir Sultan
    Kaçıncı ölmem, kaçıncı dirilmem bu
    Tanrılardan ateş çaldım
    Yüzyıllarca tutuştum, üst üste yandım.
    Bir Anka kuşu gibi anne, bir anka kuşu gibi
    Kendimi külümden yarattım.
#06.09.2004 15:14 0 0 0
  • ..Ben çürümüş bir asayım
    Zindanlara yol eyledi dert beni
    Çarmıha gerilmiş bir İsa'yım
    Çivilere zapteyledi dert beni

    Pir sultanıda gördüm
    Darağaca vur eyledi aşk beni
    Hacı Bektaş'ı kırda gördüm
    Bir ceylana pir eyledi aşk beni

    Her yangına, her ataşa
    Koz eyledi dert beni
    Bu dağlara, bu yollara
    Toz eyledi aşk beni

    Ben yanarım aşk için
    Ben yanarım gül için
    Bu ateş sönmesin diye
    Ben yanarım kim için
    Ben yanarım sen için
    Bari sen yanma diye

    Ben yıkılmış bir ozanım
    Yangınlara kül eyledi dert beni
    Kerbela çölünde, bir Hüseyi'nim
    Damla suya kul eyledi dert beni

    Ben Yunus'u nurda gördüm
    Dergahına gül eyledi aşk beni
    O mecnu'nu firarda gördüm
    Bir Leyla'ya deleyledi aşk beni

#06.09.2004 15:22 0 0 0
  • Niye böyle Anne


    Yüzüne baktığımda
    Neden yüzü gülmüyor
    Tam sabah olacak derken
    Birden gece oluyor

    Öyle çok yalnızım ki
    Sığmıyorum geceye
    Ay bile bak kararmış
    Hüzün çökmüş geceye

    Niye böyle Anne
    Niye başım dönüyor
    Niye böyle Anne
    Niye içim geçiyor

    Yüzüne baktığımda
    Neden yüzü gülmüyor
    Tam sabah olacak derken
    Birden gece oluyor

    İnsanlar yalnızdırlar
    Sığmıyorlar geceye
    Ay bile bak kararmış
    Hüzün çökmüş geceye

    Niye böyle Anne
    Yine başım dönüyor
    Niye böyle Anne
    Yine içim geçiyor
#06.09.2004 15:25 0 0 0
  • .Hani benim sevincim nerde
    Bilyelerim, topacım
    Kiraz ağacında yırtılan gömleğim
    Çaldılar çocukluğumu habersiz.
    Penceresiz kaldım anne
    Uçurtmam tel örgülere/tellere takıldı
    Hani benim gençliğim nerde.

    Ne varsa buğusu genzi yakan
    Ekmek gibi, aşk gibi
    Ah... Ne varsa güzellikten yana
    Bölüştüm, büyümüştüm.
    Bu ne yaman çelişki anne
    Kurtlar sofrasına düştüm
    Hani benim gençliğim anne/nerde

    Hani benim sevincim nerde
    Akvaryumum, kanaryam
    Üstüne titrediğim kaktüs çiçeğim
    Aldılar kitaplarımı sorgusuz.
    Duvarlar konuşmuyor anne
    Açık kalmıyor hiç bir kapı
    Hani benim gençliğim anne/nerde
    Yağmurları biriktir anne
    Çağ yangınında tutuştum.
    Hani benim gençliğim anne...
#06.09.2004 15:33 0 0 0
  • Uykuların kaçar geceleri
    Bir türlü sabah olmayı bilmez
    Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
    Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
    Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
    Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
    Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
    Onun unutamadığın hayali
    Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
    Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
    Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu
    Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
    Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
    Vurursun başını soğuk taş duvarlara
    Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
    Duyarsın
#06.09.2004 15:33 0 0 0
  • Acı,
    ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
    öfke,
    kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
    keder,
    yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
    duracaksın,
    durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
    bakacaksın,
    sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan
    alaycı kargaların sesini
    dinleyeceksin,
    çiçeklerini koklayıp derin bir soluk
    alacaksın.

    Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
    düşüneceksin.
    Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
    bir zaman, ?dinlenin biraz? diyeceksin.

    Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün
    istiridyeleri açarak,
    bir sevinç arayacaksın.
    Hayaller kuracaksın.
    Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin.
    Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri.
    Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri.
    Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
    tenleri.
    Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına
    gülenleri.
    Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını,
    sevdalarını, sevişmelerini,
    özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine,
    hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
    sıkıca kucaklayacaksın.

    Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında,
    tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.

    Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah.
    Belki bir mektup alacaksın.
    Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana.
    Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde
    kaybolduğunda,
    tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin.
    Gözcünün ?kara göründü? diye bağırdığını hayal
    edeceksin.
    Kara, hiç görünmese bile,
    hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
    bileceksin,
    çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
    hedefle mana kazandığını anlayacaksın.

    Her şeyini kaybetsen de hayallerini
    kaybetmeyeceksin.
    Neyi aradığını hiç unutmayacaksın.
    Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
    o kadar kavrayacaksın.
    Yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar
    çok düşünürsen
    öfken o kadar keskinleşecek.
    Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın.
    Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
    bir uçurum koyduklarında,
    nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce,
    geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın.

    Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin.
    Bir çiçek iliştireceksin yakana.
    Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
    En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini...
    En çılgın hayallerini...
    En çağıltılı kahkahalarını...

    Acı,
    ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
    öfke,
    kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
    keder,
    yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
    duracaksın,
    durup gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
    bakacaksın,
    sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı
    kargaların sesini dinleyeceksin,
    çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın.
    Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
    düşüneceksin.

    Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
    düşüneceksin.
    Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
    bir zaman,
    ?dinlenin biraz? diyeceksin.
    Onları, şefkatle dinlendireceksin.
    Çünkü onlara yine ihtiyacın olacak.
#06.09.2004 15:35 0 0 0
  • ...Kapıya vurdun ardımdan
    Ölecektim ben kahrımdan
    Beni vursalar anlımdan
    Yine senin derdindeyim

    Geçip karşımda dursan
    Hem bağırsan hemde kızsan
    Beni keleş ile vursan
    Yine senin derdindeyim
    Kaleşnikof ile vursan yine senin derdindyim...
#06.09.2004 15:36 0 0 0
  • Hasret geçit vermeyen
    Dumanli daglar ardi.
    Gönlüm imdât dileyen
    Bakişlara susadi!..
    Eskimez acilarin
    Oyuncagi yüregim.
    Derdi ne? çilelerin
    Dolmaz neden miâdi?
    Eskidi gözyaşlarim
    acilar eskimedi.
    Kâr etmedi yalvarmak
    Derdim hep tâze kaldi!.
    Göz göz oyuk her yani
    Girdaplarda benligim...
    Umut kesti ufuktan
    Hüznün içine daldi!..
    Canim niye kiskaçta?
    Ruhum bunalti neden?
    Tütmez, içerden canim
    Ne diye, niçin yandi?
    Kâlbim paslanmiş diyar
    Sevgimse yosun baglar
    Çözülmez küf duygular
    Ayrilik, derdin adi!..
#06.09.2004 15:40 0 0 0
  • ...Uçakları nedeyim
    Gökkuşağı gönder bana
    Senin olsun süngülerin
    Gül dikeni yeter bana.

    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur, kardeş olur eller bana
    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur, kardeş olur, kardeş olur eller bana.

    Silahları nedeyim
    Benim sevgim mavzer bana
    Suya attığım çiçekler
    Bir gün olur döner bana.

    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur, kardeş olur eller bana
    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur, kardeş olur, kardeş olur eller bana...
#06.09.2004 15:54 0 0 0
  • Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
    Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
    Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
    Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
    Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
    Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
    Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
    Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili...
    Bir gün akıp gideceğiz hayata...
    Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
    Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
    Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
#06.09.2004 16:02 0 0 0
  • ..Titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is,
    Ve göz gözü görmez bir sis değildik biz
    Beni bilimle anla iki gözüm, felsefeyle anla,
    Ve tarihle yargıla...

    Bal değildir ölüm bana,
    İdam gül değildir bana,
    Geceler çok karanlık,
    Gel düşümdeki sevgilim,
    Ay ışığı yedir bana...

    Ahh... Ben hasrete tutsağım,
    Hasretler tutsak bana
    Bıyığımdan gül sarkmaz,
    Bıyık bırakmak yasak bana,
    Mahpus bana, sus bana.
    Yağlık ilmek boynuma...
    Sevgili yerine
    Koynuma idamlar alır, idamlar alır yatarım,
    Ve sonra sabırla beklerim,
    Bulutları çekersiniz üstümden,
    Suçsuzluğumun yargılayıcılarını yargılarsınız,
    Ve o güzel geleceği getirirsiniz bana...
    Ölüm tanımaz işte o zaman sevgim,
    Tırnaklarımı geçirip toprağın sırtına, doğrulurum,
    Gözlerimde güneş koşar,
    Ve çiçekler ekersiniz, çiçekler ekersiniz toprağıma...

    Duygu bana, öykü bana,
    Roman gibi her an bana
    Hücremde yalnızım gel,
    Gel düşümdeki sevgilim,
    Soyunup hazırlan bana.

    Biraz sonra asmaya götürecekler beni,
    Biraz sonra dalımdan koparıp öldürecekler beni,
    Hoşçakalın sevdiklerim;
    Dört mevsim, yedi kıta, mavi gök...
    Bütün doğa hoşçakalın...
    Hoşçakalın sevdalılar,
    Çocuklar, üniversiteliler, genç kızlar,
    Sonsuz uzay, gezegenler ve yıldızlar,
    Hoşçakalın...
    Hoşçakalın senfoniler, oyun havaları,
    Sevda türküleri ve şiirler.
    Bildirilerimizin ve seslerimizin yankılandığı şehirler.
    Dağlarında yürüdüğümüz toprak,
    Yalınayak eylem adımlarıyla geçtiğimiz nehirler hoşçakalın...
    Hoşçakalın ağız tatlarım;
    Sıcak çorbam, çayım, sigaram...
    Havalandırma sıram, banyo sıram, kelepçe sıram...
    Parkamı, kazağımı, eldivenlerimi, ayakkabılarımı,
    Ve kalemimi, ve saatimi,
    Ve kavgamı bıraktığım sevgili dostlar
    Hoşçakalın, hoşçakalın...

    Dostum bana, sevdam bana,
    Soluğunu geçir bana,
    Uyku tutmuyor gözüm,
    Anılar sıraya girdi.
    Gel anne süt içir bana.

    Hoşçakalın anılarımı bıraktığım insanlar,
    Mutluluğu için dövüştüğüm insanlar,
    Yedi bölge, dört deniz,
    Yedi iklim, altmış yedi şehir,
    Okullar, mahalleler, köprüler, tren yolları...
    Deniz kıyıları, balıkçı motorları, takalar,
    Asfalt yolu boyu dizilmiş fabrikalar,
    Ve işçiler ve köylüler...
    Hoşçakal ülkem
    Hoşçakal anne, hoşçakal baba, kardeşim,
    Hoşçakal sevgilim, hoşçakal dünya,
    Hoşçakalın dünyanın bütün halkları,
    Sınırlı olmayan mekâna,
    Sınırlı olmayan zamana gidiyorum ben;
    En sevda halimle, en yaşayan halimle,
    Gidiyorum dostlarım,
    Hoşçakalın, hoşçakalın...
    Beni yaşamımla sorgula iki gözüm,
    Beni yüreğimle, beni özümle,
    Bilimle anla beni, felsefeyle anla beni,
    Tarihle anla beni,
    Ve öyle yargıla.

    .|..
#06.09.2004 16:07 0 0 0
  • Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
    Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
    Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
    Salonlar piyasalar sanat sevicileri
    Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
    Yakanda bir amonyak çiçeği
    Yalnızlığım benim sidikli kontesim
    Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

    Kumkapı meyhanelerine dadandık
    Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
    Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
    Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
    Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri
    Çöpcülerin elleriyle okşardım seni
    Yalnızlığım benim süpürge saçlım
    Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

    Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
    Bol çelik bol yıldız bol insan
    Bir gece Sevgi Duvarını aştık
    Dustuğum yer öyle açık seçik ki
    Başucumda bi sen varsın bi de evren
    Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
    Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
#06.09.2004 16:10 0 0 0
  • ..Uyusun ha iyi büyüsün
    Camlar buğulanmasın
    Sen uyu uyusun
    Bulutlar uyanmasın
    Işıklar uyanmasın
    Camlar buğulanmasın.

    Sen uyu, uyanmasın
    İstanbul uyusun
    Karagümrük uyusun
    Fatih uyusun
    Atatürk bulvarında
    Rüyalar büyüsün.

    Sen uyu, uyusun
    İstanbul uyanmasın
    Gemiler uyanmasın
    Camlar buğulanmasın
    Cibali uyanmasın
    Kalbim buğulanmasın
    Gemiler uyanmasın
    Camlar buğulanmasın...
#06.09.2004 16:13 0 0 0
  • Ard-arda bilmem kaç zemheri geçti
    Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
    Dışarıda gürül- gürül akan bir dünya
    Bir ben uyumadım, kaç bahar leylim
    Hasretinden prangalar eskittim
    Karanlık gecelerde kendimden geçtim
    Saçlarına kan gülleri takayım,
    Bir o yandan bir bu yandan
    Elma yanaktan

    Açar kan kırmızı yedi verenler
    Kar yağıyor bir yandan
    Savrulur Karaca dağı savrulur Zozan
    Bak bıyığım buz tuttu, üşüyorum ben
    Zemheri de uzadıkça uzadı
    Seni baharmışsın gibi düşünüyorum
    Seni Diyarbekir gibi düşünüyorum.
#06.09.2004 16:14 0 0 0
  • ..Cevap veriyorum
    Eli böğründe analardan
    Mahpuslardan ve acılardan
    Çokça bahsediyorum
    Çünkü başını kuma
    Saklayanlardan tiksindim
    Başkaldırıyorum.

    Yine söylüyorum
    Kırmızı rujlu sokakların
    Aşağılık pazarlıkların
    Adı anılmayacak benle
    Bir çiçeğim halk ormanında fışkırdım
    Başkaldırıyorum.

    Ben bir bıçak ucuyum
    Kavga vermiş halkına
    Başkaldırıyorum işte / hey
    Varın benim farkıma.

    Yine söylüyorum;
    Gözü bağlanmış korkulardan
    Yasaklardan baskılardan
    Asla irkilmiyorum
    Çünkü kan emici yarasadan çıldırdım
    Başkaldırıyorum.

    Yemin ediyorum;
    Üç kağıtçının pezevengin
    Teslimiyetin ve milletin
    Yolu uğramayacak bana
    Bir dalgayım halk denizinde köpürdüm
    Başkaldırıyorum.

    Ben bir namlu ağzıyım
    Omuz vermiş halkına
    Başkaldırıyorum işte / hey
    Herkes varsın farkına..
#06.09.2004 16:17 0 0 0
  • Şimdi saat, sensizliğin ertesi...
    Yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın...
    Avutulmuş çocuklar çoktan sustu.
    Bir ben kaldım tenhasında gecenin,
    Avutulmamış bir ben...

    Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
    Ki bu yaşlar
    Utangaç boynunun kolyesi olsun.
    Bu da benden sana
    Ayrılığın hediyesi olsun...

    Soytarılık etmeden güldürebilmek seni...
    Ekmek çalmadan doyurabilmek...
    Ve haksızlık etmeden doğan güneşe
    Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
    Mülteci isteklerim oldu ara-sıra, biliyorsun...
    Şimdi iyi niyetlerimi,
    Bir-bir yargılayıp asıyorum...
    Bu son olsun be... bu son olsun!
    Bu da benim sana,
    Ayrılırken mazeretim olsun!

    Şimdi saat yokluğunun belası...
    Sensiz gelen sabaha günaydın!
    İşi-gücü olanlar çoktan gitti
    Bir ben kaldım voltasında sensizliğin
    Hiç uyumamış bir ben...

    Şimdi dişlerimi sıkıp
    Dudaklarıma kanamayı öğrettim
    Ki bu kızıl damlalar
    Körpe yanağında bir veda busesi olsun.
    Bu da benden sana
    Heba edilmiş bir aşkın
    Son nefesi olsun...

    Kafamı duvara vurmadan,
    Tanıyabilmek seni...
    Beyninin içindekileri anlayabilmek...
    Ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü,
    Bütün saatleri öylece durdurabilmek için,
    Çıldırasıya paraladım kendimi...
    Lanet olsun!
    Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
    Olsun be... ne olacaksa olsun!
    Bu da benim sana,
    Ayrılırken şikayetim olsun!

    gözyaşım, utangaç boynunun
    inciden kolyesi olsun.
    her damla, vefasız teninde
    bir veda busesi olsun.
    Isterim, sen de ben gibi yan,
    ömrüne hep ağla.
    hep ağla, bu benden, son dua,
    bu benden, ayrılık hediyesi olsun...
#06.09.2004 16:19 0 0 0
  • .İçerden çıkacak birazdan adam
    Yılların tortusu çökmüş yüzüne
    Alnını güneşe serecek adam
    Uykusuz ranzalar suskun voltalar
    Geride kalacak ve ah hüzünle
    Bir gül gibi savrulup gülecek adam
    Kar yağmıştır sardunyanın üstüne
    Anılar toza toza bulanmıştır
    Kitaplar sobada yanmış
    Ah sazlar duvarda kalmış
    Güzelim şarkılar yağmalanmıştır

    İçerden çıkacak birazdan adam
    Yıpranmış bavulu hantal sesiyle
    Kendini yollara vuracak adam
    Yüz çeviren dostlar sinsi tavırlar
    Açığa çıkacak ve ah kendiyle
    Bir ince hesabı görecek adam
    Susamıştır tebessümün seyrine
    Saçları hiçbirgün okşanmamıştır
    Bir ihtilal kadar yalnız
    Ah vefanız kadar yanlış
    Mümkünse farzedin yaşamamıştır...
#06.09.2004 16:20 0 0 0