Saygin bir firmada yönetim, ise girmek isteyenlere bir
soru sormus ve soruya en uygun cevabi veren kisiyi ise almislar.
Bu soruda dogru veya yanlis cevap diye bir sey yok, sadece
düsünce sistemi önemli.
*
* Soru su:
*
* Karanlik yagmurlu bir gece, yagmur yagiyor, firtina var, gök gürlüyor ve siz sabaha karsi 02.00 ' de tek
basiniza issiz bir yolda araba ile gitmektesiniz.
Arabaniz iki kisilik. Biraz ilerde otobüs duraginda 3 kisi bekliyor.
Birincisi bir doktor, sizi daha önce geçirdiginiz kalp krizinden kurtarmis.
Ikinci kisi, çok yasli ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi.
Üçüncüsü, hayatinizin rüyasi, her zaman tanismak için
can attiginiz birisi.
Hava gittikçe kötülesiyor ve arabanizda sadece bir
kisiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardiniz?
Soruyu iyice düsünün ve en iyi cevabi verin.
(cevap vermeden alt bölümlere geçmeyin!
*
*
Görüsmecilerden bazilarinin cevabi söyle olmus:
A. Hasta adami en yakin hastaneye götürürdüm
B. Doktor daha önce hayatimi kurtardigina göre onu alirdim
C. Manen düsünürsem tabi ki hasta adami alirdim fakat
kendi gelecegim ve hayatim için, her zaman tanismak
istedigim, hayatimin rüyasini alirdim.
Burada dogru veya yanlis cevap diye bir sey yok sadece her bir kisinin
durumu algilayisi ve ele alisi var
Bu görüsmede cevaplarin % 90' i yasli adami alirdim"olmus.,
olmus; ama sadece bir kisiyi ise almislar.
O kisinin cevabi acaba nasilmis?
(Biraz düsünün ve sonra asagisini okuyun.)
*
*
Arabadan inip anahtari doktora veririm, doktor benim
hayatimi kurtardigi gibi yasli kisiyi de hastaneye
yetistirip iyilestirebilir.
Böylece ben de hayatimin insaniyla otobüs duraginda
bas basa kalip onu tanima firsatini elde edebilirim.
Bu cevapla o kisi hemen ise alinmis.
Insanoglu tabii olarak bencildir,bütün verilen diger cevaplarda kimse arabasini vermeyi akil edememis
Yapımcı: Mustafa Kartal
Yönetmen: Taner Tunç
Oyuncular: Bilgehan Birincioğlu, Gülşah Şahin, Ali Başar, Nilüfer Aydan
Yıllar önce yaşanan bir olay, iki aile arasında derinden derine devam eden bir husumet ve bir öğretmenin köye dönüşüyle gün yüzüne çıkan nefret Solan düşleri yeniden yeşertmek için köyüne dönen bir gencin yüreklerinizi ısıtacak hikayesi Atmosferi, müzikleri ve oyunculuklarıyla ilgi çekici bir yapım
Yıllar önce kapanan hesap yeniden açılıyor.
Karacanlar ailesinin küçük oğlu Abdi, yıllar önce, bir kaza sonucu kardeşini vurmuştur. Suçu Yusufun üstüne atınca, Akbaşların küçük yaştaki oğlu Yusuf, köyde istenmeyen çocuk haline gelir. İki aile arasında husumet çıkmasın diye Yusuf şehre, okumaya gönderilir. Akbaşların kızı Meryem de Karacanlara gelin olarak verilmiş ve yıllar önce yaşanan bu olay kapanmıştır. Fakat Yusufun köye geri döneceği haberleri, kapanan hesabın defterini yeniden açar.
Karacanların zulmü köy halkını canından bezdiriyor.
Yıllar içinde köydeki şartlar değişmiş ve köydeki tüm mal varlığını ele geçirip zengin olan, Karacanlar köylüyü kendisine borçlandırmıştır. Karacanlar, köylünün borçlarına karşılık çocuklarını ellerinden almakta, onları zorla çalıştırmaktadır. Yıllar önce şehre gönderilen Yusuf ise eğitimini tamamlamıştır ve şimdi bir öğretmen olarak köyüne geri dönecektir. Yusufun döneceğini haber alan Karacanlar, küllenen ateşi yeniden alevlendirir. Genç öğretmenin köye geri dönüşü, iki aile arasında derinden derine devam eden husumeti gün yüzüne çıkaracaktır.
Solan düşler yeşerecek mi?
Çocukken üzerine atılan bir iftira yüzünden yıllardır ailesine hasret kalan Yusuf ise genç yaşına rağmen hayata bambaşka çerçeveden bakmayı öğrenmiş biridir. Bu iftiranın bedelini karşı tarafa diş bileyerek ödetmeye çalışmaz. Aksine hiçbir şekilde kavgaya karışmayarak işine devam edecektir. Çünkü onun asıl düşmanı cehalettir. İdealist öğretmenin köye dönüşü, Karacanların tüm engellemelerine rağmen karanlıkta kalmışlara yol gösteren bir ışık yakacak ve ümidini yitiren köy halkının düşlerini yeniden yeşertecektir.
Güzin, Berrin ve Seda başlarına gelen kötü tecrübeler nedeniyle aşktan ve evlenmekten umudu kesmiş, kendilerini bütünüyle işlerine vermiş üç arkadaştırlar. Evleri birbirine yakın, işleri birbirinin dibinde, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen bu üç kadın etle tırnak gibi, dostluğun en güzelini yaşamaktadırlar. Erkeklerden ellerini eteklerini çekmiş bir halde yaşayıp giderlerken her geçen gün biraz daha birbirlerine bağlanırlar. Kardeşten de ileridirler artık. Kadın dostluğunun zirvesinde, güven içinde yaşamaktadırlar. Güzin kadın terzisidir. Elinin marifetiyle evini arabasını almış, bir miktar da kenara atmıştır. Berrin spor salonu işletmektedir. Seda ise babasından kalan mandırayı çevrenin en özenli mekanına çevirmiştir. Yoğurdu, peyniri, loru taa uzak semtlerden müşteriler çekmektedir. Can ciğer kuzu sarması arkadaşlar dükkanlarını kapatıp, hızlı adımlarla birbirlerine koşarlar.Günlerin telaşı dostluklarını pekiştirir, perçinler. Ta ki... mahalleye o gelinceye kadar!
Yıllardır boş duran, market bozması kocaman dükkana yerleşen seramik sanatçısı Serdar bir anda kadınların akıllarını başlarından alır. Sanatçı dediysek adı öyle.Yoksa fason çanak çömleklerden, bazı tanrıça heykellerinden fazlası değildir elinden gelen.Yine de erkek güzeli olarak düşmüştür mahalleye ve kadınların gönüllerine. Üç arkadaş da abayı Serdar'a yakarlar. O şahane dostluk giderek bozulur
Mahallede dördüncü bir kadın daha vardır Deniz... Deniz, diğerlerinin bu sıkı dostluğunu küçümseyen ve patronuyla nişanlanma arifesinde olan, genç ve çekici bir kadındır. Ona göre, aşkı yakalamış ve mutluluğu sonuna kadar yaşamayı hak eden odur. Bu mutluluğu diğerlerinin gözüne sokmayı ihmal etmez .Ancak, hayat sürprizlerle doludur en büyük darbeyi Deniz yer aşktan Ve bu çırpınışların içinden onu tutup çıkartan, Cevahir olur. Bambaşka hayatlar yaşayan bu iki insanın yolu hiç ummadıkları bir anda çakışır.Cevahir, karanlık dünyasının içine düşen Deniz'i hiç ummadığı bir şekilde karşısında görünce, katılığı ve duygusuzluğu çatırdamaya başlar. Gözü kara gireceği bu macera, onun için tehlikeli bir oyun haline gelecektir.
Gülbahar, Isparta'da yüzlerce dönümlük arazilerde gül yetiştiren büyük ve zengin bir ailenin; Güldemirlerin, yıllar önce himayesine aldığı güzel bir genç kızdır. Eğitimini tamamlamak üzere bulunduğu İtalya'da, iş gezisi için Venedik'te bulunan Aslan'la tanışır.
Gülbahar'ın bir tatlı yüzünden çıkardığı sevimli kavga Aslan'ın dikkatini çeker. Tatlı bir süprizle başlayan bu aşk kısa zamanda büyür.
Gülbahar'ın yıllardır gizlice ona aşık olan, en yakın arkadaşı Serdar'ın Venedik'e dönüp, Aslan ve Gülbahar arasında hızla alevlenen aşkı hissetmesiyle işler karışmaya başlar.
Serdar'ın kötü bir planıyla yolları ayrılır... Gülbahar Aslan'ın onu bir başka kadın için terk ettiğini sanarak Roma'ya okuluna döner. Aslan evlenme teklif etmek için döndüğünde; günlerce aramasına, gece gündüz dolaşıp çalmadık kapı bırakmamasına rağmen Gülbahar'ı bulamaz.
Uğur Aslanın çok beğenilen şiiri ve herkeste defalarca yeniden izleme isteği uyandıran klibinden yola çıkan Karagümrük Yanıyor, sadece tüm hedef kitlelerde zirveye talip olmaya geliyor. Eski İstanbulun ünlü semti, benzersiz dokusu, efsane olacak karakterleri ve sıcacık aşklarıyla Star ekranlarından izleyiciye ulaşacak. Bakla sofa nohut oda evlerden, Etilerin lüks dairelerine adım adım uzanan her bölümünde tadı damaklarda kalacak bir hikayedir anlatılacak olan... Zaman zaman ünlülerin de konuk olup feyz alacakları racon kahvesi, İstanbulu bir uçtan bir uca dolaşıp zor bulunan hayat derslerine talim taksi şoförleri, sardunyalı pencerelerin cam güzelleri, sınıf atlama hevesiyle olmadık işlere karışan mahallelisiyle Karagümrük, bu dizide yaşayacak. Delikanlı bir aşk, varlıktan yokluğa gidip gelen ilişkiler, geçmişte kalan bir sır ve küçük insanların kocaman hayalleri... Koca bir semti yakacak kadar bol malzeme, Karagümrük Yanıyor dizisiyle yeni sezonda Starda...
İstanbulun eski ve yoksul bir mahallesinde, fakirin ekmeği olan umuda acılarını katık yaparak yiyen insanların, her şeye rağmen sürdürdükleri onurlu bir yaşam mücadelesini anlatan Karagümrük Yanıyor, Ramazan ve Aslının Karagümrük te yan yana gelmeleriyle alevlenen ve bir ucu da Etilere uzanan aşk yangınının hikayesini anlatıyor
Ramazan(Uğur Arslan); efendi, kibar, namuslu, sakin görünüşlü ama konu yiğitliğe gelince gözünü budaktan sakınmayan bir Karagümrük delikanlısı. Bunca yıldır kimsenin değmediği kalbine düşen aşk ateşiyle yanıp kavrulacak, ağlamayı da gülmeyi de çok iyi bilen bir adam
Ramazanı hem ağlatacak hem de güldürecek aşk ateşini yakan kadın ise Aslı
(Sinem Öztufan). Büyük zorlukların içinde yaşamış, hayatın acısını görmüş, hatalar yapmış ama ayakta kalmayı başarmış onurlu bir kadın Hasta babası için kendini feda eden,
büyük bir sırla küçük bir çocuğu büyütmeye çalışan bir kadın
Karagümrük Yanıyor, taş olmuş kalplerin, sahte ilişkilerin, kirli paranın tam göbeğine, yiğitlikle, dürüstlükle, gerçek sevgiyle ve alev alev bir aşkla sürülen bir sarı taksinin hikayesi
Kerem evini dağıtmak, çocuklarından ayrı kalmak istemez!
Kerem eşini yeni kaybetmiştir. 5 ve 6 yaşlarında Selen ve Berk adında iki çocuğu vardır. Kerem eşini kaybettikten sonra, bir ay kadar çocuklarına ailelerinin de yardımıyla bakar. Ailesi çocukları alıp, bakma teklifinde bulunsa da, Kerem evini dağıtmak, çocuklarından ayrı kalmak istemez...
Yapım : Yağmur Ajans
Yapımcı : Osman Yağmurdereli
Yönetmen : Raşit Çelikezer
Senaryo : Çetin Büyükakın
Oyuncular : Mehmet Ali Alabora (Kerem), Emel Sayın (Melek), Bülent Şakrak (İzzet), İlker Ayrık (Mazlum), Settar Tanrıöver (Şeref)
Güçlü bir iş adamı olan Ali Kemal Özdemir, karısı ve çocuklarıyla İstanbul'da sakin bir hayat sürer. Evliliğinde ciddi sorunları olsa da boşanmayı asla düşünmeyen Ali Kemal kendini işine ve çocuklarına adamıştır. Bir gece, evine dönerken kötü bir sürprizle karşılaşır ve hayatı değişir.
Bahar kendisine tecavüze yeltenen belalısından kaçarken Ali Kemal'in arabasının önüne atlar. Kemal aniden önüne çıkan Bahar'a çarpar neyse ki hafif bir kazadır ve Bahar'a bir şey olmaz. Ali Kemal Bahar'ı evine bırakır... Bu tanışma çaresiz bir aşk hikayesinin başlangıcı olur. Ali Kemal ve Bahar arasındaki etkileşim büyük bir aşka dönüşmeye başlar. Fakat bu aşk hiç de kolay olamayacaktır... Çünkü Ali Kemal evlidir ve Bahar bunu bilmemektedir...
Oğuz ve kızları güle oynaya yeni evlerine yerleşir.Ancak bu huzur Eda ve çocuklarının da aynı eve taşınmasıyla kabusa döner. Oğuzun karşı çıkmalarına aldırmadan taşınmaya başlar Eda ve çocukları. Kavga kıyamet bir sürü gürültü. Eda cebindeki bütün parayı bu eve yatırmıştır ve gidecek başka bir yeri yoktur.Oğuz ise yıllar sonra satın aldığı ve çocukluğunun geçtiği evi tanımadığı bu kadına kaptırmamaya kararlıdır. Ortadan sıvışan Feriti bulup durumu düzeltinceye kadar aynı evde yaşamaktan başka çareleri yoktur. Oğuz ve Eda birbiriyle didişirken, çocukları da kendi aralarında itişirler. Hem bu yeni taşındıkları mahalleye, hem de birbirlerine uyum süreçleri komediler oluşturur. Tabii en önemlisi ise, Oğuzun Edadan, hoşlanmaya başlamasıdır. Bir süre sonra huysuz ve inatçı Eda da hoşlanmaya başlar Oğuzdan. Bunu asla kabul etmez ama. Aralarındaki didişme bir aşk didişmesi haline dönüşür.
Bursa'nın köklü, iyi tanınan ve başarılı bir ailesi Çelebiler... Aile, dışarıdan bakıldığında adeta mükemmel. Onlar zengin... Birbirlerine bağlı ve mutlular... Muhafazakar, haysiyetli ve takdir edilen bir Bursalı aile...
Baba Asaf Çelebi'nin, yıllar evvel iki ilkel tezgahla kurduğu tekstil atölyesi, günümüzde Türkiye'nin en gelişmiş tekstil fabrikalarına dönüşmüş ve Amerika'ya, Avrupa'nın hatırı sayılır firmalarına hatta iç pazara kumaş ve giyim üreten bir holding halini almıştır. Tüm bunların arkasında, İstanbul Teknik Üniversitesi'ni bitirir bitirmez, Bursa'ya baba ocağına dönen ailenin büyük oğlu Galip Çelebi vardır. Doğal, iyi niyetli, karizmatik ve çalışkan bir adam olan Galip, hep hayırlı bir evlat olmuştur. Çelebi ailesinin en büyük şansı olan Galip, Hanzade Birkol ile evlenmiş ve evliliğinin üçüncü yılında bir de oğlu olmuştur: Ömerasaf...
Galip ve kardeşi Akın Çelebi, hem iş dünyasında hem de çevrelerinde hasetle ve takdirle bakılan iki varisidir bu imparatorluğun. Anneleri Esmanur Hanım, Bursa eşrafının en güçlü kadınlarındandır, Galip'in eşi Hanzade ise Bursa'nın en şanslı gelini... Galip ile Hanzade arasında, yıllar evvel giderek büyüyen uyuşmazlık, oğullarının doğumu ile sanki rafa kalkmıştır. Galip için prensipler ve aile herşeyin önünde geldiğinden, Hanzade'nin hamile kalışıyla evlilik kurumu devam etmiştir. Oğlu Ömer Asaf'a aşırı düşkün olan Galip için, evlilikten ve aşktan bekledikleri, yerini, aile babalığına ve iş hayatındaki başarı hedefine dönüşmüştür...
Herşeyin normal hatta mükemmel göründüğü bu ailenin içi aslında bir Yanık Koza'dır. Galip Çelebi'nin ve tüm ailenin kaderi bir anda, korkunç bir trajediyle allak bullak olur... Yani, alınyazısı değişmez ve kader asla kendisi ile oyun oynanmasından hoşlanmaz: 10 yıl evvel yaşanan ve Galip'ten saklanan büyük sır, 2005 sonbaharında ortaya çıkar ve çözülmeler başlar. O büyük aile; gerçek bir aile bile değildir aslında!!!
Murat yıllar önce motokros yarışcısıyken Zeynep'le İstanbul'da tanışmış, deli gibi bir aşkla birbirlerine bağlanarak evlenmişler. Ancak sevgilerinin meyvesi olan, Emre (Boncuk) doğduktan sonra herşey değişmeye başlamıştır. Mutlu halleri zamanla bozulmuş, olaylar Zeynep'in evi terk etmesine kadar varmıştır. Boncuk ve Murat o günden sonre bir daha Zeynep'i görmemiştir. Boncuk annesinin öldüğünü bilmektedir. Zeynep ise yıllardır Murat'la oğlunu aramaktadır. Murat için İstanbul'a gitmek anılarıyla ve acılarıyla yüzleşmek demektir. Üstelik karısından sakladığı oğlunun elinden alınmasından korkmaktadır. Ancak Murat'ın hesaba katmadığı bir şey vardır. Kim bilir belki de Zeynep onlara gittikçe yaklaşmaktadır! Zeynep bir iş için geldiği Safranbolu'da yıllardır özlemini çektiği oğluna kavuşur. Oğlunu yanına almak ister. Boncuk iki arada bir derede kalır. Bir tarafta yıllardır görmediği güzel annesi, diğer yanda kendisine hem anne hem baba olmaya çalışan, kendi canı gibi sevdiği babası Şampiyon! Motokros yarışcısı bir baba, idealist mimar bir anne, paylaşılamayan 4 yıldır annesinden kaçırılan bir çocuk ve unutulan değerlerimizden biri olan panayırda hayata tutunmaya çalışan insanları anlatan 'Erkekler Ağlamaz' Eylül ayında atv ekranlarında izleyicisiyle buluşuyor.
eBRuLy i cok cok fazla tanimiyorum sadece sitede bir iki sohbetimiz olmustu ama sohbeti guzel bir insan simdiye kadar benim izlenimlerin cok seker , iyi bir arkadas dost olabilecek kapasitede bir insan kendisi , iyi bir evlat ailesi icin ve guzel bir kardesimiz yakindan tanimis olsaydim mutlaka daha fazla yazabilecektim ama henuz boyle bir firsatim olmadi ama kimbilir belki birgun daha iyi tanima sansim olur kendisini ama onun icin olan dusuncelerim hep olumlu bunuda belirtmek isterim
Ya ben yine duramadim okudugum bir kac yaziyi paylasmak istedim
Mahkemede hakim, Necip Fazıl'a:
- Bak, der. Seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim, öyle değil mi?
Necip Fazıl sorar:
- Hakim Bey, yoksa istifa mı ediyorsunuz?
Yahya bin Muaz'a:
- Nefsanî arzularının peşine takılan kimse, dünyada da ahirette de azap çeker. Bu nasıl olur? diye sorarlar. Şöyle açıklar:
- Dünyada çektiği, onları elde etmek içindir. Ahirette çekeceği ise, onların hesabını vermek için.
Ebü'l-Haccac Aksurî'ye:
- Maneviyatta rehberin kim? diye sorduklarında:
- Bir böcek, dedi.
Alay ediyor sandılar. İzah etti:
- Dışarıda gezerken, fener direğine çıkmak isteyen küçük bir böcek gördüm. Kaygan olduğu için yarı yoldan düşüyor, fakat hiç yılmıyordu. Yüzlerce defa aynı hareketi tekrarladı. Onu o halde bırakıp mescide gittim. Çıktığımda bir de ne göreyim, direği tırmanmış, fenerin yanında duruyor. O hayvan engellerden yılmama ve sebat etme konusunda rehberim oldu.
Yahya bin Muaz'a:
- Kul ne vakit ihlaslı sayılır? diye sormuşlar. Cevaben şöyle buyurmuş:
- Kendisini öven insanla, tenkid eden insanı bir gördüğü vakit...
Tolstoy'a "nasıl mutlu oluyorsunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı ise hiç düşünmeyerek.
Mehmed Âkif, Berlin'den döndüğünde sormuşlar:
- Berlin'de ne var ne yok üstad!
Şöyle cevap vermiş:
- Gördüğüm kadarıyla işleri dinimiz gibi sağlam; dinleri ise işlerimiz kadar çürük.
Hz. Lokman'a:
- "Edebi kimden öğrendin?" diye sormuşlar. Şu cevabı vermiş:
- Edepsizlerden.
Sizce kimdi bu St. Valentine ve bu kadar efsanevi bir kutlamaya sebep olacak ne yaptı? Peki, Valentines Day/Sevgililer günü nereden çıktı?
Doğrusu hiçkimse St. Valentine ın kim olduğunu tam olarak bilmiyor!
Bilinen en az üç farklı azizin Valentine ya da Valentinus olarak anıldığı. Ve, hepsinin de şehit olarak öldükleri! E zaten çoğumuz artık aşkın ne kadar ölümcül olduğunun farkında değilmiyiz?
St. Valentines Day / Sevgililer Günü Roma İmparatorluğu döneminde ortaya çıkmış. Antik Roma döneminde 14 Şubat gününde, Romalı Tanrı ve Tanrıçaların kraliçesi (Juno kadın ve evliliğin kraliçesi olarak da bilinir) onuruna kutlamalar yapılırmış. Ertesi gün yani 15 Şubat ise Lupercia bayramı olarak bilinen festivalin ilk günüymüş.
Valentine ise o dönemde Romada bir papazmış. Her yıl 14 Şubatta köylerdeki gençler festival boyunca eşleri olmasını istedikleri genç kızların isimlerini bir kağıda yazıp kutuya koyarlarmış. Çoğu zaman da bu çiftleşmeler yıl boyu devam eder ve evlilikle sonuçlanırmış. Ama, imparator 2.Claudius bekar erkeklerin evli ve aileli olanlardan daha iyi asker olduklarına, sevdikleri yerine savaşa konsantre olmaları gerektiğine karar vermiş ve genç erkeklere nişanlanmayı da evliliği de yasaklamış. Valentine ise bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşünerek gençleri gizli gizli evlendirmeye devam etmiş ve Claudiusa karşı gelmiş. Bu durum farkedilince Claudius Valentine ın bir 14 Şubat günü öldürülmesini emretmiş. Son-1!
Başka bir hikayeye göre de Valentine aslında, ilk Valentine / Sevgili mesajını kendisi yollamış! Valentine papazlığının yanısıra aynı zamanda hekimlik te yaparak hastalıkları tedavi ediyormuş. Hapisteyken genç bir kıza - kendisini sık sık ziyaret eden gardiyanın kör kızına aşık olmuş.Gardiyanın kızını yeniden görebilmesini sağlaması için tedavi ediyormuş. İdam edileceği gün, 14 Şubatta, From your Valentine / Sevgilinden imzalı bir veda mektubu yazmış ve kimilerine göre de bu mektup genç kızın yeniden görmesini sağlamış. Son-2!
Eminim bu efsaneler çok çeşitli versiyonlarda anlatılabilir. St.Valentine efsanelerinin ardındaki gerçekler ne kadar karanlık ta olsa, bu hikayeler onu sempatik, kahraman ve herşeyden önemlisi romantik bir figür haline getirmeye yetmiyor mu?.
Sevgililer Gününü kutlamak sadece herzamanki hislerimizi daha etkili sunabilmenin basit bir yolu olsa gerek. Gıpta ettiğim kimilerine göre ise sevgi öyle daima ruhlarında, kalplerinde ki kutlamak için özel bir gün asla gerekmiyor. Bakışlarından bile o anın ne kadar özel olduğunu anlayabiliyorsunuz.
Unutmayın, gerçek sevgi ne kadar kısa sürerse sürsün onu hiç yakalayamayanların tüm yaşamlarına değerdir.
A! peki gerçek sevgiyi henüz yakalayamayanlara ne olacak? Onlara da bir an önce Aşk Tanrısı Erosun gazabına! uğramalarını temenni ediyorum. Yine bir söylentiye göre bu minik haşarı, kanatlı çocuk her 14 Şubatta ortaya çıkıp milyonlarca aşk oku atıyormuş!
Hadi ne duruyorsunuz hala?!
Bu yazı bana aş değil aşk lazım diyenlere ithaf edilir!
Not: Eminim hepinizin 14 Şubat Sevgililer Günü için bir planınız vardır. Planınız her ne ise başlamadan önce size vereceğim Aşk İksirini denemenizi tavsiye ederim.
Aşk İksiri
1 ölçü Cointreau
1 ölçü Brandy
1 ölçü Light rum
1 tatlı kaşığı limon suyu
4 adet buz
Hepsini bir cam kaba koyup çalkalayın. Buzlukta beklettiğiniz bardaklarda servis yapın.
Biter bitmez evden çıkın!