Zeki Müren Zeki Müren Anısına 3 - Zeki Müren Anısına 3 Yeni Albüm - Zeki Müren Anısına 3 2010
SANATÇI ADI: Zeki Müren
ALBÜM ADI: Zeki Müren Anısına 3
ALBÜM YILI: 2010
COVER:
ALBÜMDEKİ PARÇALAR:
CD/1
1. İmkansız
Söz: Cemal Safi Müzik: Zekai Tunca
2. Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun
Söz: Şahin Çandır Müzik: Avni Anıl
3. Gücüme Gidiyor Böyle Yaşamak
Söz: Seyahn Girginer Müzik: Ziya Taşkent
4. Büyüleyen Gözlerinle
Söz & Müzik: Alaeddin Şensoy
5. Ayaz Geceler
Söz & Müzik: Kenan Erel
6. Rüyalarda Buluşuruz
Söz: Seyhan Girginer Müzik: Halil Karaduman
7. Sevgi Dolu Şu Gönlüm
Söz: Ayten Baykal Müzik: Bilge Özgen
8. Göz Yaşımda Saklısın
Söz: Seyhan Girginer, Zekai Tunca Müzik: Zekai Tunca
9. Seni Ben Unutmak İstemedim ki
Söz: İ. Behlül Pektaş Müzik: Amir Ateş
10. Biz Ayrılamayız
Söz: Ayşe Birgül Yılmaz Müzik: Mahmut Oğul
CD/2
1. Gözlerin Doluyor Gecelerime
Söz: Halit Çelikoğlu Müzik: Yusuf Nalkesen
2. Sorma Ne Haldeyim
Söz & Müzik: Sezen Aksu
3. Belalım
Söz: Zülfü Livaneli, Sezen Aksu Müzik: Zülfü Livaneli
4. Rüzgar Susumuş Ses Vermiyor
Söz: Halit Çelikoğlu Müzik: Ziya Taşkent
5. Dediler Zamanla Hep Azalırmış Sevgiler
Söz: İlter Yeşilay Müzik: Bilge Özgen
6. Öyle Özledim ki
Söz: Seyhan Girginer Müzik: İlgün Soysev
7. Üzme Beni
Söz & Müzik: Zekai Tunca
8. Dilek Çeşmesi
Söz: Seyhan Girginer Müzik: Bilge Özgen
9. İki Gözüm İki Çeşme
Söz & Müzik: Özer Şenay
10. Gayrı Dayanamam Ben Bu Hasrete
Söz & Müzik: Anonim
11. Akşam Olunca Yarelerim Sızlar
Söz & Müzik: Anonim
12. Şaştım Allahım'da Şaştım
Söz & Müzik: Anonim
GECE YOLCULARI grubu 1993 yılında kurulmuştur. Grup 5 kişiden oluşmakta ve tamamı İstanbul'da yaşamaktadır.
Grubun sözlerinin ve bestelerinin tamamı kendisine ait olup, MELODİK POP-ROCK olarak adlandırdıkları müzik tarzında üretim yapmaktadır.
İlk albümleri öncesinde,Türkiye'nin bir çok yerinde konserler yaparak, hem kendi müziğini ilerletmiş, hem de dinleyicileriyle paylaşma imkanı yakalamıştır. Bu açıdan oldukça tanınan ve sevilen bir müzik grubu olmuştur.
2004 yılında İlk albümleri GECE YOLCULARI' nı yayımlayan gurup bu albümle çok yüksek bir başarıya imza atmış ve bahsi geçen hedeflerini yakalama ve ilerletme konusunda öngörülerini haklı çıkarmıştır.GECE YOLCULARI albümünün çıkış parçası "Unut Beni" ile haftalarca radyo-tv müzik listelerde kalmış ve müzik otoritelerince son yılların en başarılı parçalarından biri olarak değerlendirilmiştir..
"Unut Beni" den sonra albümden "Yaban Gülü" ve "Ölüm de var" adlı parçaları kliplendirerek albümlerinin başarısını perçinlemişler ve bu parçalarla uzun süre listelerde kalmışlardır.."Yaban Gülü" parçasına çekilen video MTV Europe'da Exclusive yayınlanmış ve bu parçası MTV de sıradışı bir övgü ile taçlandırılmıştır
Bu albümleri boyunca,Üniversiteler başta olmak üzere Türkiyenin heryerinde konserler vererek dinleyicileri ile buluşmuş ,etkileyici konser performansları ve repertuarları ile de 2004-2005 yılının en çok konuşulan müzik guruplarından biri olmuştur.Ayrıca bu albümleri ile müzik alanında verilen hemen hemen her ödüle aday gösterilmişlerdir..
2005 yılı sonlarına doğru ülkemizin en önemli müzik yapım şirketlerinden biri olan TMC ile anlaşarak GECE YOLCULARI 2 için stüdyoya giren gurup, ilk albümlerinde olduğu gibi prodüktör olarak CEM ÖZKAN ile çalışmışlardır.4 Aylık stüdyo kayıt dönemi sonunda GECE YOLCULARI 2 albümü, 2006 Şubat'ının 4.haftası yayımlanmış ve çıkış parçası olarak da "Nerdesin" kliplendirilmiştir.
EDİS İLHAN
(Solist--Perküsyon)
İstanbul'da doğdu. Trakya Ünv. Makine Mühendisliği mezunu. Müziğe lise öğrenimi sırasında etnik vurmalı çalgılarla başladı.Değişik müzik guruplarında tumba,bongo,djembe,doli,bendir vb. vurmalı sazlar çaldı. 1993 yılında üniversite öğrenimi sırasında GECE YOLCULARI grubunun kuruluşunda yer aldı. O tarihten bu yana GECE YOLCULARI grubu ile müzik yapmaktadır.
UĞUR ARSLANTÜRKOĞLU
(Ritm gitar--Back vokal)
İstanbul'da doğdu. Trakya Ünv. Makine Mühendisliği mezunu. Müziğe üniversite öğrenimi sırasında başladı. Klasik, Akustik ve Elektrik Gitar çalıyor. Grubun kuruluşundan önce değişik solistlere back vokal yaptı. Profesyonel olarak bar programları yaptı ve çeşitli gruplarda gitar çaldı. 1993 yılında grubun kuruluşunda yer aldı. O tarihten bu yana GECE YOLCULARI ile müzik yapıyor.
BÜLENT E. ALBAYRAK
(Davul)
İstanbul'da doğdu. Marmara Ünv.Eğitim Fak.Coğrafya Mezunu. Müziğe lise yıllarında başladı. Birçok amatör ve profesyonel grup ve solistle çalıştı. Müzik okullarında davul dersleri verdi. 2000 yılında GECE YOLCULARI grubuna katıldı. O tarihten bu yana GECE YOLCULARI grubu ile müzik yapmaktadır.
YASİN ARSLANTÜRKOĞLU
(Bas Gitar)
İstanbul'da doğdu. Anadolu Ünv. Kamu Yönetimi mezunu. Microsoft Sistem Mühendisi. Müziğe ortaokulda özel müzik dersleri ile başladı. Lise yıllarında çeşitli amatör guruplarla çalıştı. 2000 yılına kadar değişik solistlere eşlik etti. 2000 yılında GECE YOLCULARI grubuna katıldı. O tarihten bu yana GECE YOLCULARI grubu ile müzik yapmaktadır.
MURAT ARSLANTÜRKOĞLU
(Solo Gitar)
İstanbulda doğdu. Makine Ressamlığı mezunu ve Profesyonel Fotoğrafçı. Müziğe lise yıllarında keyboard la başladı. Daha sonra gitarla ilgilendi. Birçok amatör grupla çalıştı. Özel dersler verdi. 1999 yılında GECE YOLCULARI grubuna katıldı.O tarihten bu yana gurupla çalışıyor.
09 ARALIK 2006 Cumartesi Saat 14:30'DA TRT-1 De Yayınlanan Gençlik Her Zaman Programının Konuğu GECE YOLCULARI
10.yıl geleneksel İstanbul FM Altın Ödüllerinde, Gece Yolcuları en iyi grup ödülü aldı
Yönetmenliğini Vizontele ve G.O.R.A. gibi gişe filmleri rekortmeni ÖMER FARUK SORAK'ın gerçekleştirdiği; hikayesinin merkezine gençlerin korkulu rüyası haline gelen ÖSS'yi yerleştiren Türkiye'nin ilk kült gençlik filmi SINAV vizyonda..... GECE YOLCULARI filmde BABEYLİ isimli yeni şarkısıyla yer aldı.
GECE YOLCULARI'NDAN Yeni Klip Tayfun DİNÇER'in yönetmenliğinde gerçekleşen klip çekimi bir gün sürdü. Klipte Hüzün şarkısı, herkesin yaşadığı, yaşayabileceği, unutmadığı acıları, hüzünleri küçük bir senaryo eşliğinde anlatıldı. Bu anlatımda grup elemanlarının her biri bir küçük rol üstlendi. Sevdiğinden ayrılan bir adam, ihtiyar bir anne, şiddet gören bir çocuk, en sevdiği güvercini kaybeden bir kız çocuğu, sevdiği tarafından terk edilen bir adam karakterleri üzerinden işlenen hüznün 5 ayrı anlatımı, etkileyici sahneler ve yine Gece Yolcuları'nın performansı ile gerçekleşen klip tüm müzik ve TV kanallarında
Konserler--
7 ARALIK TUZLA -DENİZ HARP OKULU
14 ARALIK EDİRNE-MİMAR SİNAN KAPALI SPOR SALONU
15 ARALIK LÜLEBURGAZ-KAPALI SPOR SALONU
20 ARALIK ESKİŞEHİR-HAYAL KAHVESİ
Öfkem Kendimi Ve Dünyayı Alevlendirse - Cihan Şanlı
Ki zaten alevlendirecek.Gördüğüm şeyler beni yanıltıyor.E hani gereksizdiniz?Sabit duygular neden karmaşıklaşıyor?Karmaşık duygular neden değişiyor?Beni,bu güçlü insanı neden güçsüz bırakıyorsunuz?Siz neye inanıyorsunuz?Neden..?Şu an ne düşünüyorum,sen ne düşünüyorsun?
Öfkem fazlalıktan canımı yakıyor.Gözlerimden saçılan ışık ruhundaki kıvılcımları körüklüyor.Sen yanıyorsun ki zaten ben zaten alev olmuşum.Ben kendimi yok ederken alevlerim havayla buluşurken,sen yaptığından mutlu musun?Farkediyorsun yanlışsın ama ben zaten yanmışım.Artık benim için dönüş yok gibi,sen anlıyorsun,olgunlaşıyorsun,erdeme varıyorsun.
Dönüşüm.Alev olmuş ellerim havaya karışmadan saf bir sevgi elimden tutuyor.Gözlerine bakıyorum.Gözlerimden akan yaşlar alevimi dindiriyor,havaya karışan parçalarımla bütünleşiyorum.
Meyveler Draması - Okul Öncesi Drama Etkinliği - Drama Etkinlikleri - 2011 2012 Meyveler Draması - Meyveler Draması Örneği - Meyveler Draması
Çeşitli meyve ya da sebze resimleri çizilir,her çocuğa 1 tane meyve figürü yapıştırılır (bir nevi kostüm gibi) ... çocuklardan birine de, sunucu görevi verilir. sunucu rolündeki çocuk,sırayla meyve ya da sebzelere; " üzüm hanım özelliklerinizi anlatır mısınız? ,,, karpuz bey,kendinizden bahseder misiniz? " gibi sorular yöneltir. Kabuğunun sert mi,yoksa yumuşak mı olduğu,çekirdeğinin olup olmadığı,ağaçta mı yoksa toprakta mı yetiştiği,renginin ne olduğu ve ne gibi vitaminler içerdiği yönünde sorular sorulur. ( tamamen doğaçlama gelişen bir drama örneği oldu ve çocuklarım da çok eğlendiler...dönüşümlü olarak oynadık)
Kolik pek çok anne babaya kabusudur.Sürekli ağlayan,kolay sakinleşmeyen bir bebek evdekileri de oldukça zorlar. Koliğin tıbbi tanımı üç rakamı etrafında dönüyor.Genelde 3.haftada başlayan,haftanın 3 ve ya daha fazla günü çocuğun günde 3 saat veya daha fazla ağlamasına kolik deniyor.Elbette bu kadar matematiksel olmuyor çoğu kez kolik.
Karşımızda oldukça stresli bir bebek ve çok stresli bir aile buluyoruz.Her bebek bazen ağlar ve huzursuzlanır ama kolikli bebeklerde bu huzursuzluğun daha düzenli olduğu ve uzun sürdüğü biliniyor.
Kolik genelde hayatın üçüncü haftasında başlar ve üçüncü ayında sona erer. Nadiren 5-6 ay sonrasında kolik kalır.Kolikli bebekler iyi emerler.İştahları iyidir.Kilo alımları genelde iyidir.Kolik tek başına kusmaya neden olmaz. (Kusma varsa reflü gibi bir rahatsızlık düşünülmelidir.)İshal de koliğe bağlı olmaz.Ancak bebekler karınları ağrıyormuş gibi bir görüntü verirler.Ayaklarını karınlarına çekerek ağlarlar.Kolikli bebekler genellikle sarılmaya dokunmaya iyi cevap verirler.
Kolik neden olur?
Bu tıp dünyası için büyük bir soru işareti.Koliğin tam nedenini bilmiyoruz.Ancak bu konuda bir takım teoriler var.Bebekler karnı ağrıyor gibi göründüğü için uzun yıllardır koliğin sindirim sistemiyle bir ilgisi olduğu düşünüldü.Kolikle ilgili süt allerjisini,reflüyü suçlayanlar oldu.Ancak bunların pek bir bilimsel kesinliği bulunmuyor. Ve son yıllardaki bilinenler de bizi bu teorilerden bir miktar uzaklaştırıyor.
Bir başka teori sinir sisteminin tam olgunlaşmaması ve bebeğin 'bir trimester geride olması' bebeklerin anne rahmine benzeyen tüm uyaranlara verdiği cevap ve üç ayda birden bire koliğin kesiliyor olması bu teoriyi destekliyor.
Depresyonu ya da anksiyetesi olan annelerin bebeklerinde de koliğin daha fazla görüldüğünü görüyoruz.
Koliğin Tedavisi
Evet ne yazık ki koliğin gerçek bir tedavisi yok.Ancak zaten bebeğe zarar vermeyen ve kendi kendine geçen bir şey olduğu için aslında tedaviye gerek de yok.Yaptığımız şey çoğu kez bebeği ve anneyi rahatlatmak.
Kolikli bebekler kundaklanmaya iyi cevap veriyor.Ancak kundağın ayak kısmının çok sıkı tutulmaması gerekiyor (kalça çıkığı açısından) Yine kucakta taşınmaya hafifçe sallanmaya (hızlı sallama bebeğin beyni için zararlı olabilir) ve rutin seslere cevap veriyorlar.(elektrik süpürgesi,saç kurutma makinesi sesi,ya dad alga sesi vs gibi CDler)
Tüm bunlar onlara anne rahmindeki ortamın benzerini hazırlıyor.
Salıncak,anna kucağı gibi gereçler işe yarayabiliyor.
Bebeğin gazını iyi çıkarmak gerekiyor. Eğer bebeğin çok gazı varsa gaz damlaları verilebilir.Bunların mümkün olduğunca doğal olanlarını kullanmakta fayda var.
Anne genelde hem fiziksel hem de ruhsal olarak çok yorgun ve bitkin olduğu için dinlenebilmesi,sorumluluğun paylaşılabilmesi çok önemli.Annenin yorgunluğu ve stresi azaldığı zaman bazen bebeğin de kolik bulgularının azaldığını görüyoruz.
Troçkizm Nedir - Troçkizm Tanımı - Troçkizm Hakkında -Troçkizm Gelişimi
Troçkizm, Lev Troçki tarafından geliştirilen Marksist kuram. Troçki, öncü partinin gerekliliğini savunuyordu. Stalin'den ayrılan başlıca özelliği,ancak dünya çapında bir devrimin başarılı olabileceğini savunmasıydı.Troçki tek ülkede sosyalizmin başlayabileceğini ancak başarıya ulaşamayacağını savunuyordu.
İdeoloji
Klasik Marksist teoriye göre, sosyalist toplum, tarihin belli bir aşamasında, burjuva devriminden ve sanayi toplumunun olgunlaşmasından sonra gerçekleşecekti. Ancak Bolşevik Devrimi yapıldığı sırada Rusya henüz burjuva devrimi gerçekleşmemiş, görece sanayileşmemiş bir ülkeydi. Troçki'ye göre burjuva devriminin gerçekleşmediği ülkelerde, örneğin 1917 öncesi Rusya'da, işçi sınıfı (proletarya), kendi devrimini yapmakla kalmayıp, burjuva devriminin gereklerini de yerine getirmek zorundaydı. Çünkü Rusya'da burjuvazi devrimci niteliğini kaybetmişti. Proletaryanın bir çırpıda, toplumu bu denli dönüştürmesi mümkün olmadığından, Troçki, başarı sağlanana dek sürecek bir "sürekli devrim"in gerekli olduğunu söylüyordu.
Troçki'ye göre, bir sosyalist devlet tek başına kapitalist güçlerin baskısına direnemezdi. Ayrıca, ekonominin sosyalizasyonu, ancak uluslararası alanda gerçekleştirilebilirdi. Bu nedenle Troçki, tıpkı Lenin gibi, gelişmiş kapitalist ülkelerde de sosyalist devrimlerin gerçekleşmesini, en öncelikli sorun olarak görmüştür. Dünya devriminin gerekliliği görüşü, sosyalizmin tek başına SSCB'de kurulabileceğini savunan Stalinist görüşle, yani "tek ülkede sosyalizm" görüşüyle uzlaşmaz. Troçki'nin tersine Stalin, Bolşevik Devrimi'nden sonra Sovyetler'in önceliğinin, kapitalist bir dünyada tek başına var olmak olduğunu söyler.
SSCB'nin kapitalist ülkelerle bir arada yetmiş yıldan uzun süre yaşayabilmesi gerçeği karşısında bir kısım Troçkist, bu ülkenin "bürokratik yozlaşmaya uğramış bir işçi devleti" olduğunu, gerçek bir sosyalist devlet olmadığı yorumunu yapmıştır. Bu teoriye göre SSCB, kapitalist bir ülke olmasa da, işçilerin çıkarlarından farklı çıkarlara sahip, bürokratik bir zümre tarafından yönetilmektedir.
Troçkistler büyük bir çoğunluğu, Stalin'i Lenin'in ölümünden sonra palazlanmaya başlayan bürokratik kliğin siyasi temsilcisi olarak görür. Stalinist yönetimin, Çin ve İspanya'da sembolleşen karşı-devrimci politikasını da bu bağlamda yorumlarlar.
Troçkizmin kökleri ortodoks marksizmdir. Troçkistler, SSCB'de kısıtlanan siyasal ve demokratik hakların geri verilmesi için mücadele etmiş, SSCB'nin kapitalist devletlerle anlaşmasına karşı çıkmış, rus devrimini diğer ülkelere yaymaya çalışmıştır.
Tarih
Sovyetler'deki "sol muhalefet", Troçki önderliğinde 1920'li yıllar boyunca güç kazandı. 1928'de Stalin bu gelişmeye son vermek için Troçki'yi önce SSCB içinde sürgüne gönderdi, ve yandaşlarını hapsettirdi. Buna rağmen sol muhalefetin faaliyetlerini gizlice sürdürmesi üzerine Troçki yurtdışına, sırasıyla Türkiye, Norveç ve Meksika'ya sürgüne gönderildi. Stalin, gücünün yettiğince, tüm dünyadaki komünist partilerden Troçkistlerin tasfiye edilmesini sağladı.
Troçki, bu şekilde gücünü pekiştiren Sovyet bürokrasisinin er ya da geç konumunu kalıcı hale getirmek için kapitalizme yöneleceğini iddia etmiştir. 1936 yılında Troçki'nin yazdıklarına göre çevresi kapitalist ülkelerle çevrili olan Sovyetler Birliği'ndeki dengesizlikler gittikçe artacak ve Sovyet bürokrasisi kapitalizme yöneltmek zorunda kalacaktı. Troçkistler, SSCB'deki Glasnost ve Perestroyka hareketlerini, Troçki'nin bu kehanetinin gerçekleşmesi olarak yorumlamıştır.
Troçki, yozlaşmasına rağmen SSCB'nin varlığının yine de işçilerin çıkarına olduğunu ve kapitalist ülkelerin saldırılarına, karşı devrim girişimlerine karşı savunulması gerektiğini düşünüyordu. SSCB'de sosyalist demokrasinin yeniden kurulması için bir "siyasi devrim" çağrısında bulundu. Günümüzde bu çağrıya karşı çıkan Troçkistler de vardır.
Stalin, Troçki'yi SSCB rejimi için büyük tehlike olarak görüyordu ve onu etkisiz hale getirmek için çeşitli yöntemler denedi. Troçki, Stalin'in emri ile Meksikalı bir Stalinist olan Ramon Mercader tarafından 1940'ta katledildi.
Suikastten önce, 1938'de Troçki ve yandaşları, hareketlerini kurumsallaştırmak için Dördüncü Enternasyonal'i örgütleyebilmişti. Troçki, Dördüncü Enternasyonal'in devrimi gerçekleştirebilecek tek güç olduğunu ve gerek kapitalizme gerekse Stalinizme karşı mücadele edeceğini söylüyordu. Bu yıllarda Troçkizm Vietnam'da, Sri Lanka'da ve daha sonra Bolivya'da bir kitle hareketi hüviyeti kazandı. Çin'de de önemli Troçkist hareket mevcuttu. Ancak Stalinistler, güç kazandıkları her yerde Troçkistleri başlıca düşmanları olarak gördüler ve yok etmek için özel bir çaba gösterdiler.
II. Dünya Savaşı yıllarında Dördüncü Enternasyonal'den kopmalar yaşandı. Bazı Troçkistler, SSCB'nin artık "yozlaşmış bir işçi devleti" sayılamayacağını söyleyerek Dördüncü Enternasyonal'den çekildiler. Bunlara göre, SSCB gibi bürokratik-totaliter bir rejimi savunmak işçi sınıfı için bir hataydı. Öte yandan, baskı altında kalan Troçkist gruplar Vietnam'daki ve diğer ülkelerdeki kitle desteğini kaybettiler.
Dördüncü Enternasyonal Uluslararası Sekreteryası, II. Dünya Savaşı sonrası siyasi durumu ve Doğu Avrupa'daki yeni sosyalist devletleri değerlendirmek amacıyla 1946, 1948 ve 1951 yıllarında bir dizi uluslararası kongre topladı. 1951 kongresi, Doğu Avrupa devletlerini "deforme işçi devletleri" olarak tanımladı. Aynı kongre, Michael Pablo'nun, Troçkistleri stalinist komünist partilerin içinde daha etkin olmaya çağıran görüşlerini de benimsedi. Pablo'ya göre stalinist komünist partiler, gerçek bir işçi hareketine dayanmaları halinde Stalin'in etkisinden kurtulabilirdi. Pablo'ya göre, Yugoslavya'nın kendi yolunu seçmesi, bunun olabilirliğini göstermişti. 1951 kongresinde Troçkistlerin stalinist komünist partiler içinde faaliyet göstermesi yönünde karar alındı. Bu hatalı karar sonucunda yülerce troçkist militan stalinist komünist partilerin içinde tasfiye oldu.
1951 kongresinin karşı karşıya geldiği bir başka sorun, Doğu Avrupa'daki yeni "sosyalist" rejimler oldu. Troçkist görüşe göre SSCB, kendi varlığı için tehdit olmadığı sürece kapitalizmle uyum içinde yaşayacak, devrimi yaymaya çalışmayacaktı. Doğu Avrupa ülkelerindeki durum bu tezle çelişiyor gibiydi. Tartışmalar sonucunda Kongre; SSCB yönetiminin hâlâ karşı-devrimci olduğunu, Doğu Avrupa'daki yeni rejimlerin II. Dünya Savaşı'nın askeri ve siyasi bir sonucu olduğunu, SSCB'nin rejimini bu ülkelere yaymasının devrimcilikten değil, varlığını koruma güdüsünden kaynaklandığını açıkladı.
Günümüzde, dünya üzerinde Dördüncü Enternasyonal'in devamı olduğunu iddiasını taşıyan bir çok troçkist grup vardır.
Günümüzde Troçkizm
Troçkizm bugün dünyanın 7 kıtasında da mücadele veren bir siyasi akımdır. Latin Amerika ve Avrupa'da yoğun olmak üzere, Sri Lanka ve Arjantin gibi ülkelerde en güçlü sol akım olarak varlığını sürdürmektedir. Bazı ülkelere göre, Troçkist hareketlerin değerlendirmesini şöyle yapabiliriz:
ABD: ABD'de troçkizm en başından beri var oldu. Uluslararası Sol Muhalefetin bu ülkede bir seksiyonu vardı. Dördüncü Enternasyonal'in kuruluşunda bu seksiyon önemli bir rol oynadı, aynı zamanda Sosyalist İşçi Partisi kuruldu. Özellikle II. Dünya Savaşı döneminde, enternasyonalin öncülüğünü bu parti yaptı. 1953 yılında Canon'un mektubuyla bu parti DE'den ayrıldı ve kendisini takip eden diğer seksiyonlarla Dördüncü Enternasyonal'in Uluslararası Komitesi'ni(DEUK) kurdu. Daha sonra bu parti bölündü ve DE'ye geri dönerek BirSek'i kurdu. Günümüzde bu parti bütünüyle Troçkizmi terketmiş durumdadır. Pablo çizgisinde olan bir grup Troçkist ise Neo-conların içinde erimiştir. Ayrıca DEUK'un bir seksiyonu olan SEP, ABD'de faaliyetlerini sürdürmektedir.
Kanada: DEUK'un bu ülkede bir seksiyonu bulunmaktadır, BirSek'in bir seksiyonu mevcuttur, diğer Troçkist hareketlerle ilgili bilgiler sınırlıdır.
Meksika: Bu ülkede Troçkist hareketin tarihi Sol Muhalefete kadar uzanır. Troçki'nin Meksika'da bulunduğu dönemlerde bazı önemli çalışmaları olmuştur. CRFI'in bu ülkede bir seksiyonu vardır.
Arjantin: Arjantin'de güçlü bir troçkist hareket mevcuttur. LIT-CI ve BirSek'in birer seksiyonları bu ülkede mevcuttur. Ayrıca troçkist Partido Obrero (İşçi Partisi) CRFI'nın kuruluşunda önemli bir rol oynamıştır. Bunların dışında pek çok Troçkist grup mevcuttur.
Bolivya: Bolivya'da gelişmiş bir troçkist hareket mevcuttur. Özellikle de maden işçileri arasında Troçkizm güçlüdür. MAS'ın Pablo çizgisinde pek çok üyesi vardır. Bu ülkede, Birsek, LIT-CI birer seksiyonları vardır. Diğer Troçkist hareketler dağınıktır.
Brezilya: Pablo çizgisindeki İşçi Partisi burjuva hükümetlere katışmıştır. LIT-CI'nın bir seksiyonu bulunmaktadır. CRFI ve BirSek'in birer seksiyonu vardır. Diğer hareketler dağınıktır.
Kolombiya: LIT-CI'nın bir seksiyonu mevcuttur.
Venezuella: Ülkede birkaç dağınık Troçkist grup bulunmaktadır. Birsek, LIT-CI ve CRFI'in birer seksiyonu mevcuttur.
İngiltere: İngiltere'de güçlü bir troçkist hareket mevcuttur. SWP, IST'nin liderliğini yapmaktadır. DEUK'un bir seksiyonu olan SEP faaliyet göstermektedir. IMT'nin İngiltere seksiyonu İşçi Partisi'ne süresiz entrizm yapmaktadır. Bu ülkede, hemen hemen bütün Uluslararası sektlerin bir seksiyonu bulunmaktadır. Diğer troçkist hareketler dağınık durumdadır.
Fransa: Fransa'da troçkist hareket önemli bir güç kazanmıştır. Troçkistler seçimlerde 3 milyondan fazla oy almaktadır. Eski Fransa Başbakanı Lionel Jospin Uluslarrası Komunist Akım'dan ayrılmıştır. 2002 Fransa seçimlerinde troçkist gruplar tüm oynalrın %11'ini aldılar. 2006'da %6'ya gerilediler. LO, LCR ve PT en güçlü Troçkist çevrelerdir. Son seçimlerdeki yaklaşık oy miktarları; LO: 1.600.000 LCR: 1.200.000 PT: 130.000 [1]
Almanya: DEUK'un bir seksiyonu olan SEP henüz kuruluş aşamasındayken 15.000 oy almayı başarmış bir partidir. Diğer troçkist hareketlerin hepsi Die Linke(Sol Parti) içinde yer almaktadır.
İspanya: Dördüncü Enternasyonal'in kuruluş belgelerinden edindiğimiz bilgiye göre henüz sol muhalefet döneminde İspanya Troçkist Hareketi ikiye bölünmüştür. İspanya İç Savaşı döneminde POUM(DE'den koptu) varlığını sürdürmüştür. LIT-CI ve Birsek'in birer seksiyonu bulunmaktadır.
İtalya: LIT-CI'nın bir seksiyonu olan Alternatif Komunist Parti bu ülkede faaliyet göstermektedir. Birsek'in bir seksiyonu vardır. CRFI'nın seksiyonu vardır. Diğer troçkist hareketler dağınıktır.
Yunanistan: Sol Muhalefetin en güçlü seksiyonu Yunanistan'daydı. İlerleyen dönemlerde Troçkist hareket görece zayıfladı. CRFI'nın Yunan seksiyonu olan EKK, aynı zamanda CRM üyesidir. Birsek'in bir seksiyonu mevcuttur.
Avustralya: DEUK'un bir seksiyonu olan SEP bu ülkede faaliyet göstermektedir. Birsek'in bir seksiyonu mevcuttur.
Sri Lanka: Sri Lanka'da güçlü bir troçkist hareket mevcuttur. Eski troçkist LSSP faaliyetlerini sürdürmektedir. DEUK'un bir seksiyonu SEP faaliyetlerini sürdürmektedir.
Paraguay:LIT-CI'nın ve Birsek'in birer seksiyonları mevcut.
Şili: LIT-CI, CRFI, ve Birsek'in birer seksiyonları mevcut.
Kamerun: BirSek'in bir seksiyonu mevcut.
Japonya: BirSek'in bir seksiyonu mevcuttur.
Türkiye: IST geleneğinden gelen DSİP, CRFI'in Türkiye Seksiyonu DİP Girişimi Troçkist partilerdir. Birsek'in Türkiye Seksiyonu Yeni Yol ÖDP içindedir. Antikapitalist(IST geleneğinden), Sürekli Devrim Hareketi - Marksist Bakış (www.bolsevik.org), Sınıf Mücadelesi, SSS-Sosyalizm, İşçi Cephesi, diğer Troçkist yayın çevreleridir.
Diğer Ülkeler: Bazı ülkelerde hiçbir troçkist hareket bulunmazken bazı ülkelerde çok zayıf Troçkist hareketler vardır. Sırbistan, Hırvatistan, Macaristan, Romanya, Rusya, Irak, İsveç, Norveç, Finlandiya, Hindistan, Çin, Portekiz, Peru, Nijerya, Suriye, İsviçre, Mısır, Pakistan, Lübnan, Çek Cumhuriyeti, Lüksemburg, Endonezya, Ukrayna, Güney Afrika, Avusturya, Güney Kore, Cezayir, Belçika, Slovakya, Polonya, Kamerun, Ürdün, Kıbrıs, Hollanda, Danimarka, Ekvador, Kolombiya, Suudi Arabistan, El Mondo, İrlanda, Fas, Guatemala, Arnavutluk, Tayland, Filipinler, Bulgaristan ve birkaç ülkede daha Troçkist gruplar güç kazanmaya çalışmaktadır.
Stalinizmin Yükselişi
Troçkistlerin Doğu Bloku'na bakışını incelemeden önce, Stalinizmin Yükselişine bakışlarını incelemek gerekir. Troçkistlerin ortak noktası SSCB ve benzeri rejimlerin gerçek anlamda işçi devletleri veya sosyalizm olmadığı görüşüdür. Troçkist görüş:
1917 Rus Devriminden itibaren devrimin yayılamaması ve görece sanayileşmemiş bir ülkede gerçekleşmesi(hatta bu ülkede bir burjuva devrimi de yaşanmamıştı) genç işçi iktidarını hem yalıtık hem de çok güçsüz bıraktı. Buna bir de 2 yıllık iç savaş eklenince ülke ekonomisi tamamen çöktü. Bu dönemde işçi sınıfı son derece güçsüz düştü, kırlara göç başladı. Örneğin ülkenin en gelişmiş sanayi merkezi Petersburg'un nüfusu 2.000.000'dan 500.000'e kadar düştü. Köylere göçen işçi sınıfı köylülüğe veya kır proleterlerine katılırken şehirlerde de küçük-burjuvanın güçlenmesine olanak sağladı. Bu yüzden, şehirlerdeki pek çok sovyet hızla atomize oldu.
Durumu düzeltmek isteyen Bolşevikler, ilk önce ticareti canlandırmak için NEP'i(New Economic Policy- Yeni Ekonomik Politika) devreye soktular. Bu politika kapitalizme sınırlı da olsa izin veriyordu. Böylece köylünün elindeki tahılı satmasını ve kıtlığın yok edileceğini umuluyordu. Kırlarda hızla güç kazanan kulak adını verdiğimiz sınıf, bu şartlar altında doğdu. İç savaşın başarıya ulaşabilmesi için halka çağrı yapıldı ama sadece 100.000 gönüllü toplandı ama yetersiz olduğu için zorunlu seferberlik ilan edildi. Öte yandan savaşın kazanılması için bu gerekliydi. Ne var ki savaş bittikten sonra, sürekli ordu ortadan kaldırılmadı, çünkü bürokrasi hızla yükselmişti ve sürekli orduyu dağıtmamakta sakınca görmüyordu.
İşçi iktidarı hızla atomize olma sürecine uğrarken, işçi sınıfının yeniden güçlendirilmesi ve ülkenin sanayileşmesi ihtiyacı gündeme geldi. Fakat proje başarısızlığa uğradı, çünkü ülke yalıtık kalmıştı. Dışarıdan yardım alamıyordu.
Almanya devrimi geri çekiliyordu. Macaristan devrimi açıkça yenilgiye uğramıştı, ilerleyen dönemlerde İngiltere ve Fransa'da yükselen işçi hareketleri de geri çekilecekti. İran'ın kuzey bölgesindeki sovyet yönetimi ortadan kalkmıştı. Türkiye'de Marksist ve diğer sol hareketler savaş sırasında TBMM'yi desteklemişlerdi ve zafer ihtimali arttıkça burjuva hükümet daha da sağa kayıyor ve sol hareketleri tasfiye ediyordu. Emperyalizme karşı bu hükümetin desteklenmesi açıkca sınıf savaşımını engellemişti(ayrıca bu hükümet SSCB'den de destek almıştı). Dünyanın hiçbir yerinde başarılı bir devrim olmuyordu. Bu şartlar altında savaşın sonlandırılması için Bolşevikler, İngiltere ile masaya oturmak zorunda kaldılar. İngiliz-Rus anlaşmasına göre İngiltere, SSCB'yi yıkmaya çalışmayacaktı. Bolşevikler ise İngiliz sömürgelerinde devrimlere kalkışmayacaktı. Bu politika sonucunda Bolşeviklerin eli kolu bağlandığı gibi sömürge ülkelerdeki devrimci hareketler yalnızlaştı.
Bu şartlar altında bolşevik partisinde sağ eğilimler güçlendi. Daha sonra, bu sağ eğilimler parti yönetimini hızla ele geçirmeye başladılar. Böylece Stalin etrafında kenetlenen bir bürokrasi ortaya çıktı.
Doğu Bloku'nun Sınıf Karakteri
Troçkistler çeşitli konularda farklı tavırlar almışlardır. Bunlardan en önemlisi SSCB, Doğu Avrupa, Küba, Çin, Kuzey Kore ve benzer rejimlerin değerlendirilmesidir. Troçkistler Doğu Bloku ülkelerini sosyalist olarak görmezler. Troçkistler bu konuda üçe ayrılırlar:
1) Bozulmuş İşçi İktidarları: Troçki'nin kendisi de bizzat bu fikri savunmuştur.(fakat o dönemde sadece SSCB vardı) Bu görüşü savunanlara göre bu ülkelerde işçi iktidarı mevcuttur ama bürokrasi de bulunmaktadır. Bürokrasinin varlığı bu ülkelerde işçi iktidarı olduğu gerçeğini değiştirmez, ama bu onun bozulmuş niteliğini gösterir. Bürokrasi mülkiyet ilişkilerine bakılırsa hiçbir mülkiyete sahip değildir, yine işçi sınıfı içinden çıkan sağ bir eğilimdir. Bürokrasi işçi sınıfı içinden çıkıyor, özel bir mülkiyete sahip olmuyor, ama politik iktidara sahip oluyordu. Doğrudan sömürmüyor, çalıyordu. Troçki bu görüşü ömrünün sonlarına doğru terk etmeye başlasa da genel olarak bu fikri savundu. Ardılları ise farklı fikirler önerdiler. Türkiye'de bu görüşü paylaşanlar: DİP Girişimi, Sınıf Mücadelesi, Yeni Yol, Sosyalist Alternatif, DMK, İşçi Cephesi, Marksist İşçi, DS-İÖ...
2) Devlet Kapitalizmi: Troçki'nin eşi N.S.Troçki Dördüncü Enternasyonal'e verdiği istifa mektubunda SSCB'nin işçi iktidarı olmaktan çıktığını, bürokrasinin karşı-devrimini tamamlandığını belirtiyor ve bu ülkenin hala bozulmuş işçi iktidarı olduğunu savunanların Troçki'nin bir hatasını savunduklarını, hem de dogmatik bir biçimde savunduklarını ve bunun Troçkizm ruhuna aykırı olduğunu savunuyordu. Bazı troçkistler de Troçki'nin bu hatasını aşacağız diyerek farklı bir açıklama getirmek istediler. Aslında Devlet Kapitalizmi teorisi Troçkistlerden önce Buharin tarafından dile getirilmişti. Troçkist saflarda ise bu konuyu ilk dillendiren Tony Cliff oldu. Cliff'e göre bürokrasi, işçi iktidarını karşı-devrimle yıkmıştı ve kendini egemen sınıf olarak örgütleyerek kapitalizmi restore etmişti. Bunun için devleti yıkması gerekmemişti sadece devlet kontrolünde kapitalizmi yaratmıştı. Bu ülkelerdeki kapitalizm diğerlerindeki gibi özel mülkiyetçi değildi, devlet mülkiyetindeydi. Cliff'e göre bürokrasi işi artı-değer sömürüsüne vardırarak kendisini bir çeşit burjuvaya dönüştürmüştü. Türkiye'de bu görüşü paylaşanlar: DSİP, Antikapitalist, İşçi Demokrasisi, Marksist Bakış.
3) Bürokratik-Diktatörlükler: Bir kısım troçkistlere göre ise iki görüş de yanlıştır. İşçi sovyetleri ve komiteleri bu ülkelerde ya yoktu ya da işlevsizdi. Tüm iktidar devletin elinde toplanmıştı. Öte yandan birden fazla sermayenin rekabet halinde olmayışı, bürokrasinin doğrudan karı ele almayıp devlet yoluyla kullanması her iki teoriyi de geçersiz kılıyordu. 1941'e gelindiğinde Marx'ın ekonomi-politik üzerine yazdığı Grundrisse adlı eser yayınlandı. Buradan anlaşıldığı kadarıyla, köleci ve feodal toplum biçimleri, istisnalar hariç Asya'da yaşanmamıştı. Burada, asyatik adı verilen farklı bir üreim düzen mevcuttu. Ve bu doğu despotizminde, sovyetlerde olduğu gibi egemen sınıf bürokrasinin kendisiydi, ayrıca özel mülkiyet de yoktu. Böylece bürokrasinin de bağımsız bir sınıf olabileceği düşüncesi güçlenmiş oldu. Bu görüşün Türkiye'deki temsilcileri: Marksist Tutum.
Sürekli Devrim
Sürekli devrim, Troçki'nin Marksizme yaptığı en önemli katkılardan biridir. Söz konusu teorinin gelişimi, Troçki'nin hayatının önemli bir bölümünü kapsar. Troçki sürekli devrim düşüncesini ilk önce Sonuçlar ve Olasılıklar broşüründe dile getirmiştir. Ekim Devriminin öncesinde ve sonrasında Troçki pek çok eserinde bu teoriyi tekrar tekrar şekillendirmiş, İstanbul'da kaldığı dönemlerde "Sürekli Devrim" adlı kitabını yazmıştır. İlerleyen dönemlerde özellikle de Çin üzerine yazdığı yazılarda teoriye son halini vermiştir.
Sürekli Devrim düşüncesine göre geri kalmış ülkelerde bile devrimin öncüsü işçi sınıfı olmalıdır. Burjuva devriminin gerekleri bile ancak ve ancak işçi sınıfı tarafından yerine getirilebilir. Burjuva sınıfı gericileşmiş olduğu için bu görevleri yerine getirmekte ayak direyecektir. Önce bir burjuva devrimi yapmaya gerek yoktur.
Elbette burada bahsi geçen fikir doğrudan sosyalizme geçiş değildir. Sürekli devrimle birlikte aşamalar birbirine geçer. Teorinin en önemli noktalarından biri; ister ileri bir kapitalist ülkede olsun, isterse gelişmemiş bir ülkede olsun, öncülük görevi sadece işçi sınıfınındır.
Fakat işçi sınıfı iktidarı ele alıp, bu gereklilikleri yerine getirmekle yetinemez. Devrim bu noktada tamamlanmaz, aksine yeni başlar. Devrim ulusal sınırlar içinde başlayacaktır ama ulusal sınırlar içine hapsolamaz, devrimin ayakata kalabilmesi için Dünyaya yayılması gerekmektedir. Kapitalizm tek tek ülkelerde değil bütün dümya ölçeğinde devrilebilir.
Bu fikirler Sürekli Devrim Teorisinin özünü oluşturur.
Troçkist Akımlar
Mandelcilik: İkinci Dünya Savaşından sonra yeniden toparlanan Dördüncü Enternasyonal içerisinde Michel Pablo ve Ernest Mandel'in başını çektiği bir akım ortaya çıktı. Onlara göre, stalinist partilerin içinde "devrimci unsurlar" bulunmaktaydı, hatta bazı stalinist örgütler gerçekten de devrimciydi. Bu nedenle Troçkistler, Stalinist KP'lere "derin giriş"(sui generis entrizm) yapmalıydılar ve onların içinde çalışma yürütmeliydiler. Yine aynı çizgi o dönemde yeni ortaya çıkan Yugoslavya devletinin bürokratik olmadığını ve gerçek bir işçi devleti olduğunu söyleyebiliyordu(zaten bu nedenle Dördüncü Enternasyonal pek çok militanını Yugoslavya'ya yollamıştı) Böylece Dördüncü Enternasyonalin "her koşul altında işçi sınıfının partisinin bağımsızlığı" ve "stalinist, merkezci, sendikalist, ulusalcı ve benzeri akımlarla kesin olarak ayrılarak uzlaşmacılığı reddetme" ilkelerinden vazgeçilmiş oluyordu. Aynı zaman da SSCB ve benzeri bürokratik rejimlerin kapitalizm ile sosyalizm arasındaki bir "geçiş aşaması" olduğunu iddia ediliyordu. Bunun dışında Pablo-Mandel akımı işçi sınıfı dışında devrim için yeni öncüler aramaya başlamışlardı ve ilk olarak ulusal kurtuluş hareketlerini buldular. ilk olarak ise Cezayir Ulusal Kurtuluş Hareketine koşulsuz destek verildi, hatta Cezayir'in bir "yarı işçi devleti" olduğu iddia edildi. Bunun yanlışlığı ise daha sonra kabul edilecekti. Daha sonra Küba'nın da bir işçi devleti olduğu ileri sürülecekti. En sonunda "bürokratik bir işçi devletinin, gerçek bir işçi devleti ile aynı işlevi görebileceği" iddiasında bulundular. Yeni kitle öncüleri düşüncesiyle gerillacılığa, ulusal kurtuluş hareketlerine, stalinist ver merkezci partilere, eşcinsel ve feminist harektlerine destek verildi. DE-BirSek'in Bolivya seksiyonu ülkede hızla yükselen işçi hareketini görmezden gelip gerilla mücadelesine koşulsuz bir biçimde katıldı ve Che'ye koşulsuz destek verdi. Che'nin öldürülmesinden sonra ise gerillalarla birlikte bütün Bolivya seksiyonu yok edilecekti. Yıllar sonra ise BirSek gerillacılığın yanlış olduğunu kabul edicek ama onun yerine anayasalcılığı benimseyecekti. BirSek içindeki bütün seksiyonlar ise kendi bölgelerinde ve iç işlerinde tamamen serbest bırakılacaktı, böylece Dördüncü Enternasyonalin tüzüğündeki "demokratik merkeziyetçilik" ilkesi fiilen terk edilmiş olacaktı. 1985 yılından itibaren SSCB'de başlayan Glastnost ve Perestroyka hareketleri ise Sovyetler Birliği'nin "bürokrasiden kurtarılması" ve "gerçek bir işçi iktidarına dönüşmesi" olarak kabul ediliyor, bu hareketlerin en sonunda yaşanan dağılma ise bir "işçi devrimi" olarak tanımlanıyordu. Hatta Mandel bizzat SSCB'ye seyahat edip Gorbaçov'u kutluyordu. Bu rejimlerinin çöküşünden sonra büyük darbe yiyen stalinist hareketlerden umut kesilecekti ve sosyal-demokrat hareketlerle işbirliğine girişilecekti. Zaten bundan yıllar önce Sri Lanka'da bir sosyal-demokrat parti olan NSSP seksiyonluğa kabul edilmişti. Pablo-Mandel çizgisinin ortaya çıkışından sonra James P. Cannon tarafından yazılan "Dünyanın Dört Bir Yanındaki Troçkistlere Açık Mektup" ile buna tepki gösteren bazı bileşenler ayrılıp Dördüncü Enternasyonal'in uluslararası Komitesi(DEUK)ni kurdu. Daha sonra Cannon'un başını çektiği ABD seksiyonu Dördüncü Enternasyonal Uluslararası Sekreterliği(DEUS) ile tekrar birleşecek ve Dördüncü Enternasyonal Birleşik Sekreterliği(Birsek)ni kuracaktı. Türkiye'deki temsilcileri: Yeni Yol, Sosyalist Alternatif, Devrimci Marksist Kollektif İşçi Mücadelesi-Devrimci İşçi Partisi-Girişimi
Morenoculuk:Bu akım, ismini Nahuel Moreno'dan alır. 1940'lı yıllarda Arjantin'de Moreno'nun başını çektiği bir grup Marksist İşçiler Grubu'nu kuracaktı Peronculuğu gerici ve sağcı bir akım olarak değerlendirmekle kalmayacak onu faşist olarak da tanımlayacaktı. Peronculuğa uzlaşmaz bir tutum izleyen Moreno aynı zamanda onu destekleyen CGT adlı sendika konfederasyonunun kapatılmasını istemek ve yükselen işçi hareketi CGT ve Peron'un kuyruğunda olduğu için polis hareketi olarak tanımlamak ve karşısında olmak gibi sekter bir davranış için de bulunuyordu(günümüzde LIT-CI da bu çizginin sekter olduğunu kabul ediyor. Fakat çok geçmeden birkaç yıl içinde aynı Moreno Peronculuğun en ateşli destekçisi olacaktı ve onun "sol kanadı" olarak tanımlayacaktı kendisini. 1958 yılında işçi hareketinin desteğini hızla yitiren Peron, sağcı Frondizi ile işbirliğine girişti. Bu durum, işçi hareketinin, sendika bürokrasisinin, sol grupların ve hatta Peroncuların büyük tepkisini çekerken sadece Moreno onu destekledi. 1958 seçimleri ise Peron açısından büyük bir yenilgiyle sonuçlandı. Pabloculuğa sert eleştiler getiren Moreno aslında onlardan farklı yönelişlere girmedi. Küba Devrimi'ne kadar gerillacılığa karşı çıkan ve Kastro'yu "goril" olarak tanımlayan Moreno daha sonra Kastroculuğun savunuculuğunu yapacak ve gerillacılığa destek verecekti. 1969 yılında ise gerillacılığa tekrar karşı çıkmaya başladı. Burjuva anayasalcılığı destekleyen Moreno 19.yüzyıldaki Arjantin anayasasını savunmaya başladı. Bir halk cephesi kurulması fikrini savunarak Troçki'nin bu konuda yazdığı her şeyi pratikte reddetti. 70'lerde tekrar kurulan askeri diktatörlüğü "en demokratik askeri hükümet" olarak tanımladı. Bu askeri hükümetin İngiltere ile yaptığı savaştan yenilgiyle çıkmasından sonra büyüyen işçi hareketine katılmadı. Daha önce Deuk ve Birsek içinde faaliyet göstermiş olan Moreno, kendi enternasyonali olan Uluslarası İşçiler Birliği-Dördüncü Enternasyonal(LIT-CI)i kurdu. LIT-CI 1987'de Moreno'nun ölümünden sonra büyük bir krize girdi. Moreno, SSCB ve benzeri rejimlerin çöküşünü işçi devrimi olarak selamladı. Büyük bir krize giren LIT-CI pek çok parçaya bölündü. Türkiye'deki temsilcisi: İşçi Cephesi [1] gazetesi ve RED dergisi çevresidir.
Lambertcilik:Bu akım ismini Pierre Lambert'ten almıştır. Lambert Troçki'nin yaşadığı yıllarda Dördüncü Enternasyonal'e katılmış daha sonra DEUK saflarında bulunmuştur. DEUK'dan ayrılan Enternasyonalist Komünist Örgüt, 68 Fransa'sındaki olaylarda Kızıl Üniversite gibi sol sekter sloganları savunarak kendisini gençlik hareketine uyarladı. Bir dönem Moreno ile birlikte Enternasyonal kurma çabasına giren örgüt bu anlaşmayı gerçekleştiremedi ve Moreno, kendi enternasyonalini kurdu. Türkiye'deki temsilcisi: PGB Sosyalizm grubudur.PGB sosyalizm grubuTürkiye Birleşik İşçi Partisi içinde başka işçi eğilimleri ile birlikte kitlesel bir işçi partisi oluşturmak için mücadele yürütmektedir.
Uluslararası Sosyalist Akım:Bu akım Tony Cliff'in teorilerini kabul etmektedir. Uluslararası Sosyalist Akım'ın diğer troçkist akımlardan ayrıldığı en önemli nokta SSCB'nin sınıfsal analizidir. Akım dünya devriminin yenilmesi ve Rusya'daki iç savaş nedeniyle işçi sınıfının deklase olduğunu vurgulayarak, bu sayede bürokrasinin iktidara geldiğini savunur. SSCB'de iktidar işçi sınıfında değil, bürokrasidedir. Bu yüzden SSCB devlet kapitalistidir. Bu görüş ilk defa Cliff'in Rusya'da Devlet Kapitalizmi adlı kitabında dile getirmişlerdir. Akım'ın bu teorisi SSCB ve doğu bloğu rejimlerinin sınıfı niteliğini açıklarken, sürekli silahlanma ekonomisi ve aksayan sürekli devrim'de akımın Marksizme yaptığı önemli katkılardandır. Akım'a üye örgütler 1999 Seattle gösterilerinden sonra tüm dünyada antikapitalist hareketin inşaasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Türkiye'deki temsilcileri: Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, Antikapitalist, İşçi Demokrasisi ( Sürekli Devrim Hareketi - Marksist Bakış ise yukarıda savunulan pozisyonları reddetmekle beraber SSCB ve benzeri rejimlerin devlet kapitalisti olduğu görüşünü savunmaktadır.)
Ortodoks Troçkizm: Aslında yukarıdaki akımların hepsi kendisini "Ortodoks Troçkist" olarak görmektedir ama bunların dışında doğrudan bu ismi kullanan bir başka akım vardır. Bu akım yukarıdaki akımların hepsini pabloculuğun farklı fraksiyonları olarak değerlendirmektedir. İşçi sınıfının partisinin bağımsızlığını savunarak reforminist olarak tanımladıkları pablocu, stalinist, merkezci, reformcu, gerillacı, sendikacı, ulusal kurtuluşçu hareketlerin hiçbiri ile ittifaka yanaşmaz, onların devrimcileşebileceğini düşünmez (aşağıda değineceğiz nedenine) bu nedenle onlarla ittifaka yanaşmaz, işçi sınıfının marksist bir parti altındaki birleşik cephesini savunur. Yukarıda sayılan akımların hepsinin devrimcileştirilememesinin nedeninin ise onların sınıfsal, örgütsel yapılanmasında olduğunu ve kapitalizmin günümüzdeki durumunun bir sonucu olduğunu düşünür. Bu akım, diğer akımlardan farklı olarak küreselleşmeyi reddetmez, küreselleşme ile küreselleşmecelik ideolojisini birbirlerinden ayırır. Küreselleşmenin insanlığıa barış, huzur ve refah getirecek bir olgu olduğu iddiasına karşı çıkar. Küreselleşme dünya ekonomisinin hızla uluslararasılaşması, üretimin dünya çapında yeni teknolojilerle planlanması olgusudur, bu nedenlerle küçük burjuva sınıfının hızla mülksüzleşmesine ve işçi konumuna gelmesine neden olmaktadır. Bu durum kendisine küçük burjuva ve ulusal burjuva gibi sınıflara dayandıran ya da -bilerek veya bilmeyerek- küçük burjuva perspektife sahip olan pablocu, stalinist, merkezci, ulusal kurtuluşçu akımların hızla gerilemesine neden olmuştur. Ulusal kurtuluş hareketleri ve gerillacı hareketlerin emperyalizmle uzlaşmasına neden olmuştur. Dünya ekonomisinin uluslararasılaşmasına paralel olarak ulusal sınırlar içindeki direnişler, grevler, devrimler başarısızlığa uğramıştır. Bu durum sendika bürokrasisinin gücünü pekiştirmesine ve işçi sınıfının haklarının ve ücretlerinin gaspedilmesinde kullanılan örgütler olarak sendikaların benimsenmesine neden olmuştur. İşçi sınıfı sendika bürokrasisine karşı geçiş talepleri doğrultusunda karşı çıkmalıdır. Sendikaların devrimci dönüşümü imkânsızdır. Zaten sendikalar kapitalizm içindeki sömürü üzerine pazarlık örgütleri olarak var olurlar sosyalizm gibi bir perspektifleri yoktur. Fakat en geniş işçi örgütleri olduğu için Marksistler bu örgütlerde propaganda ve işçi kazanma faaliyetleri içine girmelidir. Küreselleşmenin bir başka yönü ise üretimin dünya çapında örgütlenmesine giden yolu döşeyerek, üretimde yeni teknolojileri devreye sokarak,, işçi sınıfını olağanüstü büyüterek ve birleştirerek sosyalist bir dünyanın alt yapısını hazırlamasıdır. Bu akım, mem bunlara dayanarak hem de ulusal sınırlar içinde yapılan direnişlerin hızla erimesine pararlel olarak dünya devrimi için bir enternasyonal görüşünü benimser. Fakat Enternasyonali (Örneğin Bir-Sek) gibi) farkl- ülkelerdeki devrimci partilerin birliği değil, demokratik merkeziyetçi bir dünya partisi olarak ele alırlar.
Kitlesel işçi partisi yerine partinin programını ve tüzüğünü kabul eden ve bu amaç doğrultusunda eylem yapmaya hazır olan herkesin partiye girmesini-üye olmasını, yani profesyonel devrimci kadrolardan oluşan devrimci partiyi savunurlar. KİP'leri tasfiyecilik olarak görürler.
Gerillacılığın, işçi sınıfından uzaklaşmak olduğu, kapitalist toplumun merkezinin şehirler olduğu ve işçi sınıfı içinde örgütlenmek gerektiği gerekçeleriyle bu tür bir "silahlı propaganda" biçimini reddelerler ve devrimci kadroların tasfiyesi olarak görürler.
Entrizmi redederler, çünkü hem stalinist ve diğer hareketlerin devrimci olmadıkları düşüncesindedirler hem de bunun marksist kadrolarıın tasfiyesinden başka bir şey olmadığı düşüncesindedirler.
Hipoglisemi Nedir - Kan Şekeri Düşüklüğü - Hipoglisemi Tedavisi
Hipoglisemi, kan şekerinin olması gerektiğinden daha düşük olması durumu.
Hipoglisemik reaksiyonun başlangıcında bulanık görme,baş ağrısı,baş dönmesi, terleme ve baygınlık hissedilir. Uygun müdahale edilmediği takdirde bilinç kaybı (vertigo) ve kasılmalar görülür. Diyabetli hastaların sıklıkla karşılaştığı bir rahatsızlıktır. Özellikle tip 1 diyabetli hastalar haftada bir veya iki hipoglisemi atağı geçirirler. Tip 2 diyabette bu durum çok daha seyrektir.
Vücudun ihtiyaç duyduğu insülin alınan gıda miktarına, yenen yemeğin çeşidine, ne kadar egzersiz yapıldığına, insülin enjekte edilen bölgeye, vücutta başka hastalık olup olmamasına ve içinde bulunulan stres oranına bağlıdır.
Hipoglisemi genelde insülin etkisinin en üst noktaya çıktığı saatlerde, yemeklerden önce ve ağır egzersiz sonrasında gelişir. Bazen uyku sırasında da atak gerçekleşebilir. Ataklar sırasında sinirlilik, aşırı terleme, uyuşukluk, çarpıntı, baş dönmesi, yüz ve dudaklarda karıncalanma belirtileri görülür. Biliç kaybına yol açan hipoglisemiye ağır hipoglisemi denir. Bu durum beynin şekersiz kalmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Bu durumda glukagon enjekte edilmelidir. Glukagon pankreas tarafından üretilen ve karaciğerden kana şeker salınımını uyaran bir hormondur. Hipoglisemiye yatkın kişilerde yeterli karaciğer şeker deposu bulunmaz ve bu nedenle gerekli glukagon dış takviye ile sağlanır. Hipogilisemi'yi kontrol altına almanın en önemli unsuru bu belirtiler görüldüğünde kan şekerinin ölçülmesi ve hastanın hangi durumlarda hipoglisemik atağa yatkın olduğunun bilincinde olmasıdır.Hipoglisemik ataklar , beynin sinir hücrelerinin (nöronların) hasarına ve ölümüne neden olabilir.Bu nedenle ,geçirilen 3 hipoglisemik atak 50 yaş üzeri hastalarda demans(bunama) riskini ikiye katlamaktadır.
Hipoglisemik atak belirtileri hissedilmeye başladığı anda sindirim sistemince hızla emilecek şekerlerin yenip içilmesi gerekir. Fakat miktar çok yüksek tutulmamalıdır. Aksi halde kan şekeri çok yüksek düzeylere çıkar. Şeker takviyesi yapıldıktan sonra kan şekeri ölçülmelidir.
Hipoglisemi hastası olan kişiler fazla stres yapmamalı mümkün olduğunca moralini yüksek tutmalıdır. Araştırmalara göre ağır ataklar hastanın stresli ve üzgün olduğu dönemlerde gerçekleşmektedir.
The Athens News Yunanistan'da İngilizce yayınlanan 1952 yılında Yannis Horn tarafından kurulan gazete.
1993 yılında Lambrakis Medya Organizasyonu'na devrolunan gazete, yeniden dizayn edildi. 1990'lı yıllarda internetten yayınlanan ilk Yunan gazetesi oldu. 49 yıldır günlük yayınlanan gazete, 2001 yılında haftalık olarak sadece cuma günleri yayınlanmaya başladı. İnternet sitesi her perşembe günü güncellenmektedir.
The Athens News politika, sosyal konular, iş yaşamı, sanat ve eğlence, spor konularında uluslararası haberler vermektedir. Yurtdışı ve güncel konularda uzmanların ve akademisyenlerin görüşlerine öncelik veren gazete, uluslararası konularda Reuters, Associated Press, New York Times Service ve Washington Post-Los Angeles Times Service ile işbirliği halindedir.
Erekhtheion, Atina Akropolisi'nde, M.Ö. 421-405 arasında Tanrıça Athena adına yapılmış Attika İon düzenindeki tapınak.
Parthenon'la birlikte akropolisteki en önemli iki yapıdan biridir. Karmaşık yapısıyla ve ayrıntılarındaki olağanüstü yetkinlikle ünlüdür. Alışılmış Yunan tapınaklarından değişik planıyla, farklı iki kotta yer alır.Parthenon'a bakan güney cephesindeki saçaklığı taşıyan karyatid figürleri, Yunan Klasik dönem mimarlığının eşsiz örnekleridir.Kuzey ve doğu cephesindeki İon sütun başlıklarıysa Yunanistan'daki benzerlerinin en güzelleridir.
Tapınağın adı, Yunanlı kahraman Erikhthonios'a adanan bir başka tapınaktan gelir.Bazıları ise tapınağın, efsanevi Kral Erekhtheus onuruna yapıldığına inanır. Mimarının Mnesikles olduğu sanılmaktadır. 19. yüzyılın başlarında bazı parçaları Lord Elgin tarafından sökülerek Londra'ya götürülen (Elgin Mermerleri) yapı, 20. yüzyılın başlarında kısmen onarılmıştır.
Atina, (Yunanca: Αθήνα, Athina) Yunanistan'ın başkenti ve yaklaşık 4 milyon kişilik nüfusuyla en büyük şehridir. Eski Yunan medeniyetinin de merkezi olan şehir tepelerle çevrilidir ve yalnız batı kısmı açıktır. Limanı olan Pire'ye 7 kilometre uzaklıktadır.
Kozmopolit ve modern bir şehir olan Atina, antik çağlarda da önemli bir ticaret ve kültür merkeziydi. İsmi, koruyucusu olan savaş tanrıçası Athena'dan gelmektedir. 1896 ve 2004 Yaz Olimpiyatları'na ev sahipliği yapmıştır. Kentin yüzölçümü 39 km², metropoliten alanın yüzölçümü ise 427 km²'dir.
Devrimci Sözler Sloganlar - Devrimci Söz - Nazım Hikmet Sözleri - Nazım Hikmet
Göçebe
Eksilip zamana
Bir anka kuşu sesinde ardıma düşüyorsun
Ben, şiiri katledilmiş bir coğrafyayım artık
Paslı sözcüklerin rivayeti dolanıyor yalnızlığımda
Ölülerin ezberinde susla dokunuyorum hayata
İkindilerin Allah'ı çağırdığı duadayım
Dilim lâl...
Ozan Deniz Sarıtop
Dört mevsim
Ölüm haberleri savrulur radyolardan her saat başı
Sokak lambaları amansız bir bekleyiş içinde
Alacakaranlığını kesiyor şehrin
Bense hayali bir tren istasyonunda
Kayıp gölgesini besliyorum doğmamış güneşin
Ve köprüler kuruyorum
Sınırların gönül bağından kopuk
Hürriyete açılan vagonlar kapısına...
Ozan Deniz Sarıtop
Halkım ben,
hani şu sayılamayan,
hani şu çok halk.
Soluğumun öyle bir gücü var ki
sessizliği deler geçerim, dinlemem,
filiz verir, boy atarım,
zifiri karanlık demem.
Zulüm, acı, ölüm, şu bu
bir anda gizlerse de tohumu,
ölmüş gibi görünürse de halk,
döner gelir elbet bir gün nisan ayı,
kavuşur baharına toprak,
kızgın eller dağıtır atar ağır havayı.
Ölümün içinden yeşerir yaşamak.
Pablo Neruda
yeşildik
kırmızıydık
sarıydık
gökkuşağının altında
ve uzanırdık dünyanın bütün devrimlerine
dünyanın bütün masallarına
çocukların diline...
en ıssız yalnızlığıyım şiirlerin
en suskun kavgasıyım devrimlerin
ben ilk ademoğlu...
herbirniz dirisi leş kokan
epmeryalizmin piç oğulları
benim militan yüreğim
dünyanın bütün ordularına,
bütün cephanelerine bedeldir
beni tehditlerinizle sınamayın.
yeşildik
kırmızıydık
sarıydık
gökkuşağının altında
ve uzanırdık dünyanın bütün devrimlerine
dünyanın bütün masallarına
çocukların diline...
" Başarı için yürekli çıkışlar gereklidir "
" Özlenen yaşam mucizelerle değil, devrimle olur "
" Özgürlük kendini yönetmekle başlar "
" Büyük riskler göze alınmadan, büyük savaşlar kazanılmaz "
" Ben kolay kaybetmem, ben kolay ölmem, ben yaşarım ve başarırım, diyeceksiniz!"
" Elde olmayan nedenler dışında başarı kesindir diyeceksiniz "
2 patlıcan
1 çay bardağı un
1 diş sarımsak
1 yumurta
Maydanoz
1 çay bardağı rendelenmiş kaşarpeyniri
Galeta unu
Tuz, karabiber
Kızartmak için:
Ayçiçeği yağı
Patlıcanları iyice yıkadıktan sonra kurulayın. Fırın ızgarasında közleyin. Kabuklarını soyup iri parçalar halinde doğrayarak bir kaseye alın. Maydanozu ince kıyıp patlıcana ilave edin. Üzerine kaşar peyniri, un, tuz, karabiber, yumurta ve rendelenmiş sarımsağı ekleyerek iyice karıştırın. Karışımı buzdolabında 2 saat bekletin. Karışımdan küçük parçalar koparıp uzun yassı şekil verin. Galeta ununa bulayıp kızgın yağda altın rengi oluncaya kadar kızartın. Patlıcan köftesini sıcak ya da ılık servis yapın.
Hazırlanışı
Karıştırma kasesinde, doğranmış soğanı, domatesi, kırmızı biberi, maydanozu ve naneyi karıştırın. Üzerine zahteri ve yeşil zeytini koyun. Nar ekşisi, zeytinyağı ve tuzu da döktükten sonra bütün malzemeleri karıştırın.
Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir. Buna da, Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir keffaret vardır. Böylelikle işlediğinin vebalini tadmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir. (5/95)
Bundan önce inkâr edenlerin haberi size gelmedi mi? İşte onlar, işlerinin vebalini taddılar. Onlara acı bir azab vardır. (64/5)
Sanat Anlayışı Nedir - Sanat Anlayışı - Sanat Anlayışı Hakkında
şair ve yazarlar,yazmış oldukları eserlerde kendi anlayışına uygun üslubu ve anlatım tarzını kuullanırlar kimisi yalın,akıcı ve duru iken kimisi de kapalı,içsel,mecazlı anlatımları kullanır kimi realist yaklaşırken kimi romantik bakar olaylara ve ona göre yazar buna sanat anlayışı denir.
örnek:Ömer Seyfettin hikâyelerinin konularını günlük yaşamdan, anılardan ve tarihteki kahramanlık örneklerinden almıştır. Yazarın dili yalın ve anlaşılırdır. Hikâyeleri gücünü, anlattığı çekici olaylardan alır; hikâyeler çoğu zaman beklenmedik biçimde sona erer. Hikâyelerinde gözlem önemlidir, realizmin etkisi görülür. Yazar, karakter bulmada oldukça başarılıdır. Ancak hikâyelerinde psikolojik açıdan bir derinlik yoktur.
Milli Edebiyat akımından etkilenen sanatçılardan olan Reşat Nuri, eserlerini daha çok Cumhuriyet döneminde yazmıştır. Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı türlerinde eserleri vardır. Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki yaşantıyı birçok romanında başarıyla işlemiştir. Törelerden kaynaklanan inançlar, yanlış Batılılaşma, olumlu ve olumsuz davranış örnekleri eserlerindeki başlıca temalardır. Eserlerinde zekâsının parlaklığını yansıtan esprilere ve mizah öğesine de yer verir. Güçlü bir gözlem yeteneği vardır. Psikolojik tahlillerde ve olayların anlatımında oldukça başarılıdır. Romanlarında yalın, doğal ve anlaşılır bir dil kullanır. Eserlerinde realizmin etkisi vardır.
Su mercimeğigiller, (Lemnaceae) Alismatales takımına ait bir familyadır.
Kozmopolit bir familyadır. 6 cins ve 43 türü bulunmaktadır. Türkiye'de 2 cinse ait 5 türü bilinmektedir.
Morfolojik özellikleri
Suya batık ya da suda yüzen, tatlı sularda yaşayan çok yıllık küçük otsu bitkilerdir. Kökler rizoid şeklinde veya tamamen indirgenmiştir. Bitkinin gövdesi de indirgenmiş, küçük, yuvarlağımsı ve şişkin tallus şeklindedir ve yapraklar eksiktir.
Çiçekler tek eşeyli, çiçeklerde periyant eksiktir.
Erkek çiçekler (erkek organ) tek veya 2'li gruplar halinde, 1 veya 2 stamenlidir.
Dişi çiçekler tek tek, ginekeum tek karpelli, ovaryum üst durumludur.
Meyve torba şeklindedir.
"İlkel sanat" terimi çok uzun bir zamandan beri batılı olmayan ya da kabile düzeyindeki halkların büyük çeşitlilik gösteren sanat ürünleri için kullanılmaktadır. Bunlar arasında İspanya'da bulunan mağara resimleri, Paskalya Adası'ndaki dev anıtlar, Yeni Zelanda Yerlilef i'nin yüz ve bedenlerini kaplayan ilginç dövmleler, Kamerun'daki ağaç oymalar, Kanada'dakşi taş heykeller, Cava'nın gölge oyunu kuklaları, Guatemala'nın nakışlı çanak çömlekleri, Brezilya'nın çeşit çeşit se petleri, Alaska'nın totemleri, Panama'nın iş lemeli dokumaları, Çinlilerin ölü külü kava nozları, Japonlar'ın pişmiş toprak heykelcik leri ilk akla gelenlerdir. Bazıları tarihöncesinde yapılmış olan bu yapıtların, bazıları da 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar'ın sömürgeleştir-diği ülkelerde yapılıyordu. Yakın yüzyıllara kadar yapımı sürdürülen bu özgün sanat ürünleri, dünyamızın bazı yörelerinde hâlâ yapılıyor. İlkel sanat adı altında toplanan bu yapıtların aslında birbiriyle hiçbir ilintisi yok tur. Yapıldıkları gereçlerden tutun da, tarih sel gelişmeleri, üslupları, kullanım alanları ve eğer varsa simgeledikleri şeyler bambaşkadır. Öyleyse neden bunların tümüne "ilkel sanat" deniyor?
Uzak denizlere açılarak yeni topraklara el koyan ve sömürgeler kuran Avrupalılar, bu topraklarda ötedenberi yaşamakta olan insan ların uygarlık düzeylerini kendi ölçülerine vurduklarında, bunları çok ilkel buldular. Bu insanların kültürünün, insanlığın gelişiminin daha erken bir evresine denk düştüğünü ve sanatlarının modern batı sanatının "çocuk luk" dönemine benzediğini öne sürdüler. Onlara göre bu basit ve incelikten uzak ürünler ancak çocukların ya da akıl hastaları nın elinden çıkabilirdi.
Bugün artık "ilkel" ile "uygar" kavramları nı karşı karşıya koymanın yanlışlığı biliniyor. İlkel sanatla ilgili bir başka yanılgı da bunların zaman içinde değişime uğramadığı, kim olsa ilkel sanat ürünleri yapabileceği yolundaydı. Oysa ilkel sanatlar her yeni kuşakla gözle görülür biçimde değişmiştir. Tıpkı batılı sa natçılar gibi araştıran, özgün yapıtlar yaratan yetenekli sanatçılar yetişmiştir. Son zaman larda sosyologların, antropologların ve sanat tarihçilerinin çeşitli sanat ürünlerinin ne amaçla yapıldığı ve yapanlarca nasıl değerlendirildiğiyle ilgili araştırmaları, gelişkin bir teknolojiye ve modern araçlara sahip olma yan Yerli topluluklarının, batı toplumların dan farklı bir gelişim süreci izlediklerini, basit ve gelişmemiş gibi görünse de, sanatta kendi içinde yetkin bir düzeye ulaştıklarını ortaya koymuştur.
Bazı topluluklarda sanat özellikle dinsel törenlere yönelik olarak gelişirken, bazı top luluklarda daha çok süsleme, eğlence ya da ticaret amacıyla ortaya çıktı. Bazen ilkel sanatlarda salt güzel bir şey yaratmak da bir amaçtı. Leonardo da Vinci'nin sanat anlayışı, üslubu ve tekniği Picasso'dan ne kadar farklıysa, ilkel sanatlar söz konusu olduğunda, Nijerya'daki bir Yoruba maske yapımcısı ile Brezilyalı bir sepet üreticisinin ya da sabunta-şından heykel yontan bir Eskimo'nun sanata yaklaşımı o kadar birbirinden farklıydı. Bu sanatçıların ortak noktası her birinin güzel bir şey yaratma tutkusudur.
Benin'de ortaya çıkarılan bu tunç levha, Yerli dilinde Oba denen bir hükümdarı göstermektedir. 2 Amerika Yerlileri'nden bir çizim. 3 Tarihöncesi dönemden kalma bir mağara resmi. 4 Melanezya Yerlileri'nin yaptığı süslü bir tekne küreği. 5 Kongo Cumhuriyeti'nde Mombutular'ın yaptığı bir testi. 6 Kötü ruhu simgeleyen bir Eskimo maskesi. 7 Alaska'da sedir ağacından yapılma renkli bir sandık.
20. yüzyılın başlarında aralarında Picasso, Braque, Matisse ve Modigliani'nin de bulun duğu Avrupa'nın önde gelen ressamları an tropoloji müzelerinde sergilenen ilkel sanat ürünlerine büyük ilgi gösterdiler. Afrika'dan, Okyanusya'dan, Kuzey ve Güney Amerika' dan toplanmış olan bu yapıtlardan esinlenen Avrupalı sanatçılar, çalışmalarında kolaj gibi yeni tekniklere ve soyut biçimlere yer verme ye, özellikle heykel dalında yeni yöntemler denemeye başladılar. Bu yönelimin sonucun da ilkel sanat ürünleri değer kazanmaya, galerilerde ve açık artırmalarda yüksek fiyat larla el değiştirmeye başladı.
Öte yandan uluslararası pazara açılmanın bir sonucu olarak batı sanatından etkilenme ye başlayan ilkel sanatların da, kendi içinde yeni biçimler geliştirildi. Ne var ki, uluslar arası pazara açılma ilkel sanatlarda bazı olum suz etkilere de yol açtı. Yerli topluluklar için önemli bir gelir kaynağı oluşturmakla birlik te, ilk bakışta göz alıcı, ancak birbirinin benzeri olan, özensiz ve taklit eşyalar da üretildi.
Bugüne kadar ilkel sanatlar üzerinde yapı lan araştırmalar, ilkel sanatları sanatsal gelişi min başlangıç evresi olarak tanımlayan dü şüncenin doğru olmadığını ortaya koydu. Bu araştırmalardan Yerli topluluklarının yaşam biçimlerine, inançlarına, çevreyi ve yaşamı algılayışlarına ışık tutan önemli bilgiler sağ landı
Babalar Günü Sözleri - Babalar Günü - Babalar Günü Mesajları
Her zaman söylemesem de biliyorum aslında babamın onu ne kadar çok sevdiğimi bildiğini.. Ve ben ne kadar karışık cümleler yazsam da hepsini deşifre edebileceğini.. Çünkü o benim Babam..
Sen güçlü bir çınar gibisin.. Arkamı ne zaman sana yaslasam sanırım ki dünyayı bile fethedebilirim.. Çünkü bana hep güç verirsin.. Babalar günün kutlu olsun...
Bana yaptığın dünyadaki en büyük iyilik bana dünyanın en iyi örneği olmandır. Babaların en iyisi, bu gün sadece senin..
İlk adımlarımı atarken ellerimden tutuyordun. Şimdi fark ediyorum ki babacığım, ellerimi hiç bırakmamışsın. Babalar günün kutlu olsun..
Hayatın anlamı ve tüm güzelliklerini öğreten adam, benim sevgili babam. Babalar günün kutlu olsun..!
Dünyanın en yakışıklı babasına, seni çok seviyoruz, babalar günün kutlu olsun..!
Bir baba, kendi mutluluğundan çok, çocuklarının mutluluğu ile mutlu olur.
COCUKLUK CAGINDA BABA KORUMASINDAN DAHA GUCLU BIR IHTIYAC DUSUNEMIYORUM.
BABANIN MIRASINI MI ISTIYORSUN? BILGISINI OGREN. ONUN PARASINI HEMEN HARCAYABILIRSIN.
BABANIN ERDEMLERI COCUKLARININ SERVETIDIR.
BABANIN ROLU, YUZ OGRETMENINKINE BEDELDIR.
INSAN BABASINA BORCLU OLDUGU SAYGIYI, ANCAK BABA OLUNCA DUYAR.
BABA SEVGISINI KORU. O SEVGIYI KESIP ATARSAN, TANRI DA SENIN MUTLULUK ISIGINI SONDURUR.
BIR ADAM YASLANDIGINI ANLAR, CUNKU BABASINA BENZEMEYE BASLAR.
KOKLANACAK GUL ACILACAK GONCA YASANACAK HAYAT VE ALINACAK NEFES OLAN SEVGILI BABAM IKLIMINDEN TASASIZLIK SEVGINDEN CESARET VE GOZLERINDEN ESARET ALDIGIM GUNLERI HEP YASAMAK ISTIYORUM.
ATESIN YAKTIGINDAN, GUNESIN HAREKET ETTIGINDEN, GERCEGIN BIR YALAN OLDUGUNDAN KUSKULAN; FAKAT BENIM SENI SEVDIGIMDEN ASLA KUSKULANMA. BABACIGIM BABALAR GUNUN KUTLU OLSUN
UZERIME SABIR TOHUMU EKIP SEVGIYLE SULADIGIN GULUNUN BILMENI ISTEDIGI BIR SEY VAR SENI COK SEVIYORUM.
EVIMIZIN GUNESI BIR TANESI OLAN CANIM BABAMA KUCAK DOLUSU SEVGI VE SAYGILARIMLA BABACIGIM BIR GUNUMDE DEGIL HER GUNUMDESIN.
SEVGILI BABACIGIM SEN BIZIM GUL KOKULU SEKERDEN TATLI CANIMIZDAN DEGERLI BIRICIK BABAMIZSIN SENI COK SEVIYORUZ.
DUN SANA KIZDIKLARIMI BUGUN BEN YAPIYORUM BABA CUNKU ASLINDA SENIN KUCUK BIR KOPYANIM UMARIM SENIN KADAR SEVGI DOLU OLURUM.
SEVGILI BABACIGIM GURBET UZAK OLSA DA SEVGIN O KADAR YAKIN KI BILMELISIN ELLERINDEN OPERIM SEVGILER.
GELINCIKLERIN EN SADESINE PAPATYALARIN EN GUZEL KOKANINA GULLERIN EN GULER YUZLUSUNE BABALARIN EN SEVGILISINE BABALAR GUNUNUZU BIR KEZ DAHA KUTLUYORUM.
DUNYADAKI CICEKLERIN EN GUZELI GULDUR GULLERIN EN GUZELI ISE SEN GUNUN KUTLU OLSUN BABACIGIM.
TATLI BABACIGIMA SABAH YAGAN CIG KADAR SAF AKSAM GUN BATIMINDA ISE RUZGAR KADAR CILGIN,OKYANUSUN DERINLIKLERINDEKI INCI KADAR GUZELSIN.BABALAR GUNUNU KUTLUYORUM.
MESAFELER NE KADAR UZUN OLURSA OLSUN SEVGISINI HER ZAMAN UZERIMDE HISSETTIGIM DUN DE BUGUN DE YARIN DA HEP YUREGIM KADAR YAKINIMDA OLAN BABACIGIM SENI COK SEVIYORUM.