sennur

sennur

Üye
28.04.2006
Çavuş
1.402
Hakkında

  • Mona Roza'nın devamını sunuyorum


    MONA ROZA



    Mona Roza, siyah güller, ak güller

    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Ah, senin yüzünden kana batacak

    Mona Roza siyah güller, ak güller



    Ulur aya karşı kirli çakallar

    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

    Mona Roza, bugün bende bir hal var

    Yağmur iğri iğri düşer toprağa

    Ulur aya karşı kirli çakallar



    Açma pencereni perdeleri çek

    Mona Roza seni görmemeliyim

    Bir bakışın ölmem için yetecek

    Anla Mona Roza, ben bir deliyim

    Açma pencereni perdeleri çek...



    Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

    Bende çıkar güneş aydınlığa

    Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

    Seni hatırlatıyor her zaman bana

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi



    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

    Işıksız ruhumu sallar da durur

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar



    Ellerin ellerin ve parmakların

    Bir nar çiçeğini eziyor gibi

    Ellerinden belli oluyor bir kadın

    Denizin dibinde geziyor gibi

    Ellerin ellerin ve parmakların



    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

    Saat onikidir söndü lambalar

    Uyu da turnalar girsin rüyana

    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona



    Akşamları gelir incir kuşları

    Konar bahçenin incirlerine

    Kiminin rengi ak, kimisi sarı

    Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

    Akşamları gelir incir kuşları



    Ki ben Mona Roza bulurum seni

    İncir kuşlarının bakışlarında

    Hayatla doldurur bu boş yelkeni

    O masum bakışlar su kenarında

    Ki ben Mona Roza bulurum seni



    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

    Henüz dinlemedin benden türküler

    Benim aşkım sığmaz öyle her saza

    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza



    Artık inan bana muhacir kızı

    Dinle ve kabul et itirafımı

    Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

    Alev alev sardı her tarafımı

    Artık inan bana muhacir kızı



    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak



    Altın bilezikler o kokulu ten

    Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

    Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

    Bir tüy ki kapalı gece ve güne

    Altın bilezikler o kokulu ten



    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

    Mona Roza siyah güller, ak güller


    SEZAİ KARAKOÇ








#12.11.2006 11:49 0 0 0
  • bu güzel duyguları bizlerlede paylaştığın için yüreğine sağlık olsun
#12.11.2006 11:42 0 0 0
  • Kemik erimesi duracak

    Amerikalı bilim adamlarının geliştirdiği kemik üremesini tetikleyecek yeni yöntem, kadınların yüzde 30'unda görülen kemik erimesinin tedavisi konusunda umutları artırdı. Howard Hughes Tıp Enstitüsü'nden bilim insanları, farelerin protein yapısında ince bir ayar yaparak, kemik ağırlığını büyük ölçüde artırabileceklerini keşfetti. Modifikasyonun çok küçük olması nedeniyle, aynı yöntemin yan etkilerinin insanlarda da minimumda kalması umuluyor.
#12.11.2006 11:18 0 0 0
  • Muazzez Akkaya;yı buldum


    ŞAİR Sezai Karakoçun meşhur "Mona Roza" şiirinde, Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir.

    Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde "Muazzez Akkayam" çıkar.

    Karakoç, 1950;de Mülkiye;de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri.

    Ancak 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır.

    Buna karşın tam 50 yıl kuşaktan kuşağa aktarılmıştır bu etkileyici şiir.

    60;larda daktiloyla, 70lerde teksirle, 80'lerde fotokopiyle çoğaltılmıştır.

    Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir.

    Şöyle başlar:

    "Mona Roza siyah güller ak güller / Geyve;nin gülleri ve beyaz yatak / Kanadı kırık kuş merhamet ister / Ah senin yüzünden kana batacak / Mona roza siyah güller ak güller."

    * * *

    Ketumluğu, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ve küskün bir çiçek oluşuyla tanınan Sezai Karakoçun, tam 50 yıl Muazzez Akkaya hakkında tek bir kelime etmesi tabii ki beklenemezdi.

    Herhangi bir babayiğidin de Muazzez Akkaya konusunu Sezai Karakoç;a sormaya cüret etmesi de düşünülemezdi.

    Bundan dolayı Muazzez Akkaya, Türk edebiyatının bir büyük gizi olarak kaldı.

    Giz devam ettikçe de, efsane üretmeye meyilli tipler girdi devreye.

    Neler neler anlatılmadı ki...

    En meşhur hikáye şudur:

    Güya Sezai Karakoç, Mülkiye;de okuyan Muazzez Akkaya;ya aşkını itiraf etmiş ama karşılık bulamamış, bunun üzerine "Mona Roza" şiirini yazmış, şiiri okuyan Muazzez Akkaya intihar etmiş.

    Bu rivayet, "Sezai Karakoç da bu nedenle hiç evlenmemeyi tercih etmiş" diye bitiyor.

    * * *

    Dikkat! Dikkat!

    Edebiyatımızın büyük sırrı çözüldü.

    Nasıl mı?

    Anlatayım:

    Bundan bir süre önce bir yazımda Sezai Karakoç;un "Mona Roza" şiirine ve Muazzez Akkayaya şöyle bir değinmiştim.

    O yazının yayınlanmasının ardından New York;tan bir e-posta aldım.

    Şunlar yazılıydı e-postada...

    "Selam Ahmet Bey... Ben New York;ta doktorluk yapıyorum. Muazzez Akkaya;nın kızıyım. Yazınız ailecek çok hoşumuza gitti. Annemin adını yazınızda geçirdiğiniz için çok teşekkürler. Ayşe."

    Okuyunca "Vay be" diye haykırdım. Muazzez Akkaya;nın izini bulmuştum.

    Hemen bir yanıt yazdım: "Lütfen anneniz hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?"

    Yanıt şöyleydi:

    "Annem Mülkiye;de okumuş. Öğrenciliğinde çok güzel bir kadınmış. Grace Kelly tipinde. Pingpong şampiyonu olmuş okulda. Bugün anneme Sezai Karakoç;un aşkını ve şiirini sordum. Annemin bu aşktan ve şiirden haberi olmamış. Ama şunu anımsıyor: Paltosunun cebinde şairi meçhul aşk şiirleri bulurmuş! Babamla evlenirken babama bu şiirlerden söz etmiş, babam da şiir yazmaya kalkışmış annem için ama tabii ki çocukça şiirler olmuş bunlar. Annem Hazine avukatlığından emekli oldu. Maliye Bakanlığında çalışırken babamla tanışıp aşk evliliği yapmışlar. 48 sene harika bir evlilikleri oldu. Maalesef geçen hafta babamı kaybettik."

    * * *

    Muazzez Hanım;ın Mülkiye;de okurken "pingpong şampiyonu" olduğunu öğrenince...

    Hemen aklıma Sezai Karakoç;un "Ping-Pong Masası" adlı başka bir şiiri geldi.

    Şiiri bulup okudum...

    Şu dizelere dikkat kesildim:

    "Ha Sezai ha ping-pong masası / Ha ping-pong masası ha boş tüfek / Bir el işareti eyvallah ve tak tak / Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi / Ne kadar güzel ne kadar sıcak / Tak tak tak tak tak."

    Gözümün önüne şöyle bir görüntü geldi:

    Ezik ama onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez;in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça "Ha Sezai ha ping-pong masası" diye içlenmektedir.

    Ne dokunaklı değil mi?

    * * *

    Hadi girin internete ve bu çok eski devirlere aitmiş gibi gözüken dokunaklı aşka nüfuz etmek için "Mona Roza" şiirini bulup okuyun.

    50 yıllık büyük gizin aydınlanmasının hatırına...

    Bir parça kederlenip aşka olan imanınızı tazeleyin.

    Okuyun ve içinizi ısıtın:

    "Yağmurlardan sonra büyürmüş başak / Meyveler sabırla olgunlaşırmış / Bir gün gözlerimin ta içine bak / Anlarsın ölüler niçin yaşarmış / Yağmurlardan sonra büyürmüş başak."



    Bu satırları bugünkü Ahmet Hakan'ın köşesinde okudum etkiledi beni,sizlerlede paylaşmak istedim....
#12.11.2006 11:07 0 0 0
  • çok çok güzel bir şiir özlem gibi benide hüzünlendirdiniz ,o kadar içten o kadar gerçekki bizlerle paylaşan yüreğinize emeğinize sağlık olsun
#12.11.2006 02:02 0 0 0
  • didem ne romantik bir yağmur öle ,orda olmak istedim biran için paylaşımın için teşekkürler
#12.11.2006 01:56 0 0 0
#12.11.2006 01:53 0 0 0
#12.11.2006 01:43 0 0 0
#12.11.2006 01:42 0 0 0
#12.11.2006 01:41 0 0 0
#12.11.2006 01:40 0 0 0
#12.11.2006 01:39 0 0 0
#12.11.2006 01:38 0 0 0
#12.11.2006 01:37 0 0 0
#12.11.2006 01:36 0 0 0
#12.11.2006 01:35 0 0 0
  • dı çok ilginç geldi, ama tarif güzeldi ellerine sağlık
#12.11.2006 01:33 0 0 0
  • "Beni görmek demek,zorunlu olarak yüzümü görmek demek degildir.Benim düsüncelerimi anliyor,duyduklarimi duyuyorsaniz,bu yeterlidir!"
    Mustafa Kemal Atatürk

    senin düşünce ve devrimlerini sonsuza dek yaşatacağız atam huzur içinde uyu
#12.11.2006 01:27 0 0 0
  • Yayınevlerinden en yeniler



    Yayınevleri birbiri ardına yepyeni kitapları okurla buluşturuyor.Her kitap keyifli bir yolculuk, yepyeni bir dünya....


    Savrulanlar

    Esmahan Aykol
    Merkez Kitaplar


    Kelepir Ev ve Kitapçı Dükkanı adlı polisiye kitaplarında Kati Hirşel adlı artık Türkleşmiş bir Alman karakteri okura tanıtan Esmahan Aykol, Savrulanlar'da bambaşka bir kadının öyküsünü anlatıyor.Baskıcı bir babanın kızı olan Ece, gönlünü kaptırdığı evli sevgilisinen kurtulmak için Londra'ya kaçmakta bulur çareyi. Bir Kürt lokantasında bulaşıkçılık yapmaya başlar. Orada çeşitli ülkelerden gelen göçmenlerle tanışır. Tek amacı vardır: geçmişin kötü anılarını silip yepyeni bir sayfa açmak.

    Hayatına yön veren en önemli insan olan büyükbabasının geçmişte ona anlattığı hikayelerin kendi hayatına da yön verdiğinin farkına varır Ece.

    Aykol, Savrulanlar'da okuru Birinci Dünya Savaşı öncesi Van sokaklarından Kapalıçarşı zanaatkarlarının atölyelerine Londra sokaklarından Hakkari'ye oradan İstanbul'a ve Balkanlar'a yani deyim yerindeyse dünyanın dört bir yanına götürüyor. Balkan Savaşları ve tehcir yıkımından günümüze uzanan bir göçün tutunmaya çalışan insanlarının öyküsünü anlatıyor.

    Karakalpak Kızı

    Tulepbergen Kaipbergenov
    Çeviren: Kayhan Yükseler
    Evrensel Basım Yayın

    Özbekistan'ın özerk cumhuriyeti Karakalpakistan'ın yetiştirdiği önemli bir yazar Tulipbergen Kaipbergenov. Sosyalist gerçekçi anlaylışla kaleme aldığı ilk romanı Karakaplak Kızı ile tüm eski Sovyetler'de adını duyurdu. Kitap o zamanki Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin hemen bütün dillerine çevrildi.

    Romanında 1900'ların başına götürüyor okuru Kaipbergenov. Rusya'da bir devrim süreci yaşanmaktadır. Ve bir Karakalpak kadınıyla birlikte bütün Karakalpak halkının da kaderi değişmektedir.

    Stella Düşerken

    Linn Ullmann
    Çeviren: Adem Uludağ
    Can Yayınları


    İsveçli ünlü yönetmen Ingmar Bergman'la Norveçli oyuncu Liv Ullmann'ın kızları olan Linn Ullmann'ı Sen Uyumadan Önmce adlı kitabıyla tanıyor Türk okuru.

    Ullmann bu kez Stella'nın öyküsünü anlatıyor. Kitap Oslo'da sıcak bir yaz akşamında başlıyor. Martin, Stella'yı birlikte yaşadıkları on yıla damgasını vuran tehlikeli oyunların bir yenisine davet eder: Dokuz katlı binanın çatısında bir denge hareketi yapacaklardır. Çatının kenarında yürümeye başlarlar. Stella sendeler, bir an Martin'in kolları arasına yuvarlanır ve sonra dehşete kapılmış izleyicilerin çığlıkları arasında yere düşer. Martin onu kurtarmaya çalıştı mı, dersiniz?

    Görgü tanıklarının, Martin'in, Stella'nın kızı Amanda'nın, dostu Axel'in ağzından Stella'nın öyküsünü dinliyor, onun farklı kişilerin gözündeki farklı niteliklerini öğreniyoruz: kıskanç bir eş, tutkulu bir sevgili, melek gibi bir hemşire, anne sevgisinden yoksun bir çocuk, özverili bir anne ve biz yaşayanların artık öğrenemeyeceği bir sırrı olan kadın. Ölümden öte bir yerden bize seslenen Stella ise görünürdeki mutlu ve düzenli yaşantısının ardında nasıl kırılgan bir yaşam sürdüğünü anlatıyor.

    Stella'nın yaşamını, geride bıraktığı insanların anılarında izlerken, o kişilerden her birinin yaşam öyküsünü de gözlemliyoruz.

    Sevgiliye Mektuplar

    Rosa Luxemburg
    Çeviren: Nuran Yavuz
    Agora Kitaplığı

    "Dyodyuşka, altın kalplim, en sevgili! Bana gönül alıcı, güzel mektuplar yaz, biraz alçakgönüllü ol, inayet et de arada beni sevdiğini söyleyiver. Kendini küçültmekten korkma. Sen bana, bugün benim sana verdiğimden üç kuruşluk daha çok sevgi vermişsin, eee, n'olmuş yani? Benden karşılık görmezsin korkusuyla duygularını açıklamaktan çekinme, utanma -kuşkusuz, duyguların varsa eğer. Yoksa, zaten zorla çekip alamam ki. Ruhunla diz çökmeyi de öğren, yalnızca ben kollarımı açıp seni çağırdığımda değil, ben arkamı döndüğümde de. Kısacası, cömert ol, harca, israf et sevgini benim için. Senden bunu istiyorum! Ne yazık ki seninle sürekli birlikte olmak benim kişiliğimi bozuyor, ama bunu bilmek seninle boğuşma gücü veriyor bana. Unutma, teslim olmalısın, çünkü sevgimin gücü nasıl olsa sana boyun eğdirecek.

    Devrimler çağının ve Spartakistlerin önderlerinden Rosa Luxemburg'un sevgilisi ve yoldaşı Leo Jogiches'e yazdığı, kadın olarak aşkını ve mücadeleye adanmışlığını döktüğü mektupları yeniden okurla buluşuyor...

    İçimdeki Timsah

    Ali Poyrazoğlu
    Merkez Kitap

    TV'nin siyah- beyaz olduğu dönemde milyonlarca kişinin hayatına "Ali Uyanık" tiplemesiyle girdi Ali Poyrazoğlu... O gün bugündür de hâlâ orada.

    Hep çok yönlü, hep çok renkli, hep çok ilginç. Sohbetleriyle, oyunlarıyla, yazılarıyla...
    Tiyatroculuğu, radyoculuğu, televizyonculuğu, yönetmenliği, çevirmenliği, kuklacılığı, yazarlığıyla.

    İçinde yaşadığı topluma ironik-eleştirel bir gözle bakabilen, en gülünecek olayları ciddiyet penceresinden, en ağlanacak olayları gülerek gözleyebilen bir sanatçı Poyrazoğlu.

    Gündelik yaşam içinde kıyısından geçtiğimiz, farkına varmadığımız, sıradan saydığımız küçük hadiseleri örtülerinden sıyırıp önümüze koyuyor.

    Hepimizin yaşadıklarını hepimiz için kâğıda döken Ali Poyrazoğlu, tadına doyulmaz sohbetlerinden bir demetiyle yine aramızda. Tanımayanlar tanısın, tanıyanlar hasret gidersin diye...

    Kırmızı Mantolu Küçük Kız

    Roma Ligocka
    Çeviren: Nuriye Yigitler
    Altın Kitaplar

    Steven Spielberg'in yönetmenliğini üstlendiği Schindler'in Listesi adlı filmi izleyenler bilir. Varşova gettosunun Naziler tarafından boşaltılması sırasında, bütün o çığlıkların, gözyaşlarının, cının ve ölümün arasında dolaşıp duran kırmızı mantolu küçücük bir kız. Siyah -beyaz filmin tek renkli görüntüsü... İşte o kırmızı mantolu küçük kız şimdi İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını anlatıyor. Büyük bir açıksözlülükle. Irkdaşları olan tüm Yahudiler gibi gettoya kapatılan ama annesinin azmi ve kararlılığı sayesinde gettodan kaçıp sahte kimlikle yaşamayı başaran Roma Ligocka, çocukken yaşadığı ama hayatının sonuna kadar onunla birlikte gidecek olan hüzünlü anılarını paylaşıyor.

    Spielberg'in yönetmenliğini yaptığı Schindler'in Listesi filminin Polonya-Krakov galasında Roma Ligocka adında bir kadın şaşkın gözlerle filmi izliyordu. Tam bu sırada o unutulmaz sahne oynanmaya başlandı: Kırmızı manto giymiş küçük bir kız annesinin elinden tutmakta ve bu kare, savaşın-soykırım en dramatik sahnelerinden bir olarak beyazperdeden izleyenlerine ulaşmaktaydı. Kadın içinden, "Bu benim! O kırmızı mantolu küçük kız benim!" diye haykırdı. Çünkü, o da annesiyle birlikte filmin anlattığı tarihte aynı toplama kampında bulunuyordu ve üstünde hep kırmızı bir manto vardı. Açlığa, soğuğa, hastalığa; erkekleri, kadınları ve çocukları en küçük bir bahaneyle bile gözlerini kırpmadan öldüren SS'lere rağmen hayatta kalmaya çalışıyorlardı.

    Kırmızı Mantolu Küçük Kız Roma Ligocka, bu filmle birlikte tam elli yıl öncesine gitti. O güne kadar kendisini kâbuslarla takip eden ve hayatının hiçbir döneminde peşini bırakmayan kahredici anılar zihninde yeniden canlandı. Roma, elli yıl sonra çekilen bütün acılarla tek tek yüzleşerek bu anıları yeniden yaşadı.

    Robert Capa

    Richard Whelan
    Türkçesi: Mehmet Harmancı
    Agora Kitaplığı

    Robert Capa, asıl adıyla Andre Friedmann, 20. yüzyılın en ünlü fotoğrafçıları ve fotoğrafçı-gazetecilerinden biri. Aklı ve gönlü Cumhuriyet'in kazanmasından yana olarak katıldığı İspanya İç Savaşı'nda çektiği "Vurulup Düşen Asker" fotoğrafıyla bütün dünyada ün kazanan, Almanya'dan Kuzey Afrika'ya, ABD'den Çin'e dünyanın neresinde çatışmalar, kitle eylemleri ve savaşlar varsa serüvenci ruhuyla ve barışçı tutumuyla kendini oraya atan, "Teknik olarak kötü ama güçlü bir görüntüyü, tekniği iyi ama zayıf bir görüntüye her zaman tercih ederim," düsturuyla mesleğini yürüten ve hem meslektaşlarının haklarını koruması hem de hevesli gençlerin bu meslekte ilerlemelerine yardımcı olmak amacıyla dört arkadaşıyla Magnum'u kuran fotoğrafçı.

    Richard Whelan'ın kaleme aldığı bu kitap, onunla tanışıp âşık olunca 'bizi ancak kazma-kürek ayırabilir' dediği ve İspanya İç Savaşı'nda ölünce ikisini gerçekten de kazma küreğin ayırdığı Gerda'yla büyük aşkı, Hemingway'den Steinbeck'e, Gary Cooper'dan Picasso'ya ve Ingrid Bergman'a kadar kolayca kurduğu arkadaşlıkları ve ömrü boyunca kendini göçmen sayıp eline geçen her kuruşu çevresindekilerle harcamaya ayırtan gönlübol tutumuyla Robert Capa'nın en kapsamlı ve doğru biyografisi olarak kabul edilmektedir.

    .

    Düşler Düşü

    Antonio Tabucchi
    Çeviren: Semin Sayıt
    Can Yayınları

    Anton Çehov'un düşünde neler gördüğünü bilmek istemez misiniz? Peki ya Garcia Lorca'nın, Freud'Un ya da sözgelimi Mayakovskinin... Usta yazar Antonio Tabucchi bu sıradışı anlatısını işte bu ana fikir üzerine kurmuş: Düşgücü ustalarının düşleri...

    Yaşamı boyunca kendisini etkilemiş olan 20 sanatçının rüyalarını anlatma görevini üstlenen yazar, bu hayali serüvende edebiyatçı kimliğinin de ip uçları veriyor.

    Edebiyatı, bellek ve bilinçlenme yolundaki engelleri aşabilme gücü olarak gören Tabucchi, sanatçı belleğine de günümüz kitle iletişim kültürünün yaydığı kısa ve geçici bellek karşısındaki farklılık ve yoğunluğu ile ayrı bir değer yüklemekte, edebiyat tarihini olduğu kadar, insanlık tarihini de oluşturduğunu savunmaktadır.

    Kitapta rüyalarına yer verilen kişilerin ( Rabelais, Goya, Garcia Lorca, Debussey, Freud vb.), yaşadıkları dönemler çok farklı olmasına karşın ortak noktaları da , ilgi alanlarında etkili olmaları ve kuşaklar boyu unutulmadan klasikleşerek edebiyat ve sanat tarihine mal olmalarıdır.

    Katilin Şeyi

    Algan Sezgintüredi
    İthaki Yayınları

    Polisiye dünyamıza bir özel dedektif daha katıldı; Vedat Kurdel. Aslında bir de ortağı var Vedat Kurdel'in. Ancak ikilinin akıl yanını temsil eden Tefo'nun pek öyle ünde vitrinde gözü yok. Vedat'sa işin bu yönünü sevdiği için, yaklaşık on yıl önce başlayan meslek yıllarından seçme parçaları hikaye etmeye karar vermiş. On yıl öncesi bugüne karşılık geliyor. Çünkü Vedat Kurdel, 2015 yılında yazıyor polisiye romanlarını.

    Çok şükür gerçek hayatta pek az karşılaştığımız 'seri katil'lerden yola çıkarak kurgulanan Katilin Şeyi, ABD kaynaklı bu toplumsal olguyu bizim toplumumuza adapte etmeyi başarıyor...




#12.11.2006 00:28 0 0 0