GS2004

GS2004

Yasaklı
02.03.2004
Tuğgeneral
61.741
Hakkında

Galatasaray79

  • Aklını başına al!... Aklın neredeydi?...

    Bu tür sorular ve uyarılar hep yapılır da niye aklın yeri sorgulanır düşündünüz mü?

    Aklı yaratan ulu tanrı onu üstün özelliklerle bezedikten sonra beyne oturtmuş!... Ama akıl bakmış ki çevresine hiçbir şey görünmüyor!..

    Şaşırmış... Etraf mı karanlık ben mi körüm, diye düşünmüş..

    Çözememiş olayı ve sormuş tanrıya:

    -Tanrım beni mükemmel yarattın ama galiba körüm!... Beni hareketli, oynak, kıvrak, her şeye anında adapte olabilir yarattın ama önümü, çevremi göremiyorum, bulunduğum yeri göremiyorum!.. Sadece bulunduğum yerden bana gelenleri değerlendirip onları amaçlarına göre en mükemmel şekilde yönlendiriyorum..

    Tanrı cevap vermiş:

    -Seni öylesine mükemmel yarattım ki, ayrıca bir de göze ihtiyacın yok!.. Kör olman daha hayırlı; işlevini hakkıyla yapabilmen için!.. Seni öyle bir mekâna yerleştirdim ki, orada her şey, sana ulaşabilecek şekilde var!. Sana, sadece gelen verileri değerlendirmek kalıyor!.. Sen evrenin merkezindesin bulunduğun mekân itibariyle!. Orada sana gelen verileri değerlendirirsen bulunduğun ortamın sultanı olursun!. Unutma ki çözümsüzlük anında sana yol gösterecek iman kuvvesini de koydum o mekâna hemen yanına!

    Peki, demiş akıl ve işlevini hakkıyla yerine getirmeye başlamış...

    Ama insanlar çoğalıp her birinde işlev gören akıl farklı verilerle karşılaşırken, bazen hayret ve şaşkınlıktan, bazen dışardan gelen yanlış verilerden, bazen de hormonların dürtmesinden ayağı kayıp kana karışıp, soluğu başka bir organda alıverir olmuş bir anda!.

    Kör olduğu için de, gittiği yeni mekânı (organı) tanıyamayıp, kendini hâlâ eski mekânında sanarak, o organın kendisine sağladığı verilere göre, o organa en mükemmel şekilde hizmet vermek üzere işlevini, yerine getirir olmuş!..

    Bu yeni mekân bazısında mide olurmuş, bazısında cinsel organ; bazısında ayak olurmuş, bazısında kalp!..

    Kimi sadece yemek için yaşarmış bu durumda; kimi insanlığını imanını unutur yalnızca seks yapmak için yaşarmış; kimi kendini yalnızca spora verirmiş, kimi de tüm yaşamına duygularıyla yön veren davranışlar ortaya koyup sürekli pişmanlıkları yaşarmış akıl dinlenmeye geçtiğinde de!...

    Evet, akıl, kutsal tahtı beyinden düşünce bir başka organa, insanlar ona aklını başına al derlermiş!... Ama nasıl alsın ki!. Akıl gitmiş yerleşmiş bir organın içine!. Beyni o organ olmuş artık!

    Devası?

    İMAN !

    Ya iman ağır basar ve aklı bulunduğu yerden kopartır ve eski tahtına oturtur!.. Ya da akla söz geçiremez... Onunla ilişkisini kopartır bu durumda ne hâlin varsa gör! diyerek... Böylece akıl da artık imansız bir şekilde bulunduğu organdan mutlu bir şekilde yaşamına devam edip imansız bir şekilde dünyasını değişir!...

    Bakarlar ötelerden ve derler:

    -Biri daha gitti imansız!
#22.07.2004 01:12 0 0 0
  • Konu: hareketsiz
    Durgun (hareketsiz) yüklü parçacıklar, elektriksel alan (E) oluştururlar. Bu alanın yönü eksi yük için içe, artı yük için dışa doğrudur. Bu sırada manyetik (B) alan ise sıfırdır (yoktur). Aynı yüke sahip tanecikler birbirlerini iterken ayrı yüklü tanecikler de birbirlerini çekerler .
#22.07.2004 01:09 0 0 0
  • Günlük yaşantımızda sağlıklı olmak kavramıyla beraber anılan bir sözcük var: Vitamin. Yirminci yüzyıldan önce insanlığın vitaminlerden habersiz olduğunu biliyor muydunuz?
#22.07.2004 01:07 0 0 0
  • Aşağıdakilerin varlığı halinde sanrısal bozukluktan bahsedilebilir

    1- En az 1 aydan beri varolan , çok saçma ve mantıkdışı olmayıp, rastlanılabilecek türden sanrıların ( takip ediliyor olma, hastalık bulaştırılması, gizlice seviliyor,aşık olunuyor olma, kendine herhangi bir kötülük yapılabileceği, karşıt cinsten arkadaşı,esi tarafından aldatılma durumu, bir başka hastalığı olduğu seklindeki başkaları tarafından aksi kabul ettirilemeyen sabit inançlar) olması.

    2- Hastanın şizofreni ölçütlerini karşılamıyor olması.

    3- Sanrıların etkisi haricinde, kişinin eski aktivite durumunda bir değişikliğin olmaması ve kişinin davranışlarının çok garip, anlamsız ve saçma olmaması.

    4- Sanrıların hastanın genel durumunda diğer duygusal zemindeki değişikliklere göre daha önemli bir yer oluşturup, depresyonel belirtiler gibi duygusal zemindeki değişikliklere oranla daha uzun sure varolması.

    5- Bu durumun herhangi bir ilaç, madde ya da bir başka hastalığa bağlı olarak oluşmaması gerekmektedir.

    Bu kişilerde bazen gerçekte varolmayan koku duyumları (olfaktor halusinasyonlar) ya da tensel halusinasyonlar (bir şeylerin dokunup, vücutta gezinmesi ) de görülebilmektedir. Kişilerde çevre ile ilişkilerde ya da mesleki performansta çok hafif değişme olabileceği gibi bazen de değişim olumsuz yönde aşırı düzeylere varıp, tek basına yaşamaya yol açabilir. Evlilikleri sadakatsizlik konulu sanrılar nedeniyle tehlikeye girebilir ve kişi bu nedenle başkalarına ya da kendine zarar verebilir.

    Toplumdaki yaygınlığı, başlangıç yası :

    Yapılan çalışmalara göre yüz bin kişide 24-30 arasında görülmektedir. Her yıl yaklaşık olarak yüz bin kişide 1-3 kişi ilk kez bu nedenle başvurmaktadır. İlk başvurular daha çok 35-55 yas arasında olmaktadır.

    Kimlerde görülmektedir:

    Rahatsızlık daha çok kadınlarda görülmekte olup, % 60-75 hasta evli durumdadır. Geri kalanlar dul, boşanmış ya da ayrı yaşamaktadır. Genellikle düşük sosyoekonomik düzey ve düşük eğitimlidirler. Göçmen konumundaki kişilerde, tek başına bulunulan hücre ortamlarında kalan kişilerde bu rahatsızlığa eğilim yüksek bulunmuştur.

    Rahatsızlığı olan kişilerdeki aile özellikleri:

    Bu kişilerin yakın akrabalarında kıskançlık, kuşkuculuk, paranoid kişilik ve bu türden sanrısal bozukluk diğer kişilere göre daha fazla görülmektedir.

    Rahatsızlığın alt tipleri :

    1- Erotomanik tip:

    Kişide sanrının konusu başka kişilerin kendisine asık olup, onunla evlenmek istemesi seklindedir. Genellikle içerik romantik yapıda olup, cinsellikten göreceli olarak uzaktır. Varsayılan hayran bu kişiden mesleki, sosyokültürel düzey ve ekonomik acıdan daha üst konumda bulunmaktadır. Kişi bu durumu gizli tutabileceği gibi o varsayılan kişinin sevgisine karşılık vermek üzere çeşitli yollarla ona ulaşmaya çalışabilir. Telefonla ya da izleyerek rahatsızlık verebilir, imzasız notlar, hediyeler gönderebilir. Bu gibi olaylarla suç isleyebilirler.

    2-Grandioz tip:

    Kişi diğer kişilerden farklı, üstün, olağanüstü ,imrenilecek bir yönü olduğu düşüncesi içindedir. Bu önemli bir buluş, dini acıdan kendine verilen bir görev ya da önde gelen ya da soylu bir ailenin ferdi olmak seklinde de olabilir. Dinsel bir tema varsa kişi peygamberlik iddiasında bulunabilir. Meşhur bir kişinin yakını olduğunu iddia edebilir. Meşhur bir kişi gibi davranabilir.

    3-Kıskançlık tipi:

    Eşi ya da arkadaşının kendisini başkaları ile aldattığı düşüncesi içindedir. Bunu kanıtlamak için kanıtlar arar ve ilgisi olmayan şeyleri kanıt olarak görme eğilimindedir. Eşlerinin eşyalarında lekeler, uzun saç telleri, davranışlarındaki farklılıkları gözlerler. Bu durumu izleyerek eşlerine karşı şiddet kullanabilir, özgürlüklerini kısıtlayabilir, onu takip edebilir, boşanmaya kalkabilir hatta öldürme girişiminde bulunabilirler.

    4- Persekutuar (kötülük görme)tip:

    O kişiye yönelik, aleyhinde işler yapıldığı, takip edildiği, işyerinde ayağının kaydırılmaya çalışıldığı, hakkında rapor düzenlenip, habise atılabileceği, zehirlenmeye çalışıldığı ve yemeklerine zehirli ilaç konduğu, kendine iftira atılmaya çalışıldığı , ilerlemesinin engellendiği seklinde düşünceler içindedir. Bu nedenle davalar açabilir, çevresi ile tartışmalar içine girebilir. Çabuk sinirlenip, küsebilir, çevrelerine zarar verebilirler.

    5- Somatik tip:

    Kişinin bedeninde organlarının isleyişi acısından ya da organlarından aldığı duyum acısından bir farklılık olduğu düşüncesi içindedir. Vücudundan kötü kokular yayıldığı, vücudunda bir sekil bozukluğu olduğu düşüncesi içindedir.

    6-Karışık tip:

    Birden çok tipe ait sanrılar vardır ancak sanrılardan hiçbiri diğer tip sanrıdan daha ağırlıkta yer işgal etmez.

    7- Belirlenmemiş tip:

    Yukarıda bahsedilen kategorilerden herhangi birine uymayan veya 1 aydan daha kısa süren durumlar için bu şekilden bahsedilebilir.

    Tedavi :

    Psikoterapi ve ilaç tedavisi gereklidir. Başlangıçta hasta sanrılarına kesin bağlanmış olduğundan, öncelikle sanrılardan ziyade depresif ve kaygı ile ilgili yakınmalara yönelerek, güven sağlanmaya çalışılır. Tedavi uzun surelidir. Tedavide ilaç olarak antipsikotik grup ve depresif- kaygılı durumlarda antidepresan ve kaygı gidericiler kullanılabilir.
#22.07.2004 00:59 0 0 0
  • PANİK ATAK NEDİR?


    --------------------------------------------------------------------------------


    Son bir-iki yıldır günlük yaşantıda adını sıkça duyduğumuz, basın ve medya yoluyla insanların tanıştığı bir anksiyete bozukluğudur.

    Anksiyete bozukluklarında, kişiler yaşadıkları durumların tehlikeli olduklarına dair, düşünce ve imajlara sahiptirler. Ortamı ve kendilerini yanlış algılamaları ve yorumlamaları anksiyeteye sebep olmaktadır. Panik-atak litaratürde tek başına kodlanan bir bozukluk değildir. Genelde agorafobi ile (sokakta, kalabalık yerlerde, açık alanlarda tek başına kalamama) birlikte görülür. Aşağıda belirtilen semptomlardan dördünün veya daha fazlasının bir ay veya daha fazla süredir yaşanıyor olması gerekmektedir.

    · ÇARPINTI

    · TERLEME

    · TİTREME

    · NEFES DARLIĞI - BOĞULUYORMUŞ HİSSİ

    · SOLUK KESİLMESİ

    · GÖĞÜSTE SIKINTI - AĞRI

    · BULANTI - KARIN AĞRISI

    · BAŞ DÖNMESİ-BAYILACAKMIŞ HİSSİ

    · ÖLÜM KORKUSU

    · GERÇEK DIŞI DUYGULAR

    · KONTROLÜNÜ KAYBETME KORKUSU

    · KARINCALANMA - UYUŞMA

    · ÜŞÜME-ÜRPERME-ATEŞ BASMASI

    Yaşantıyı oldukça kısıtlayan, sorunu yaşayan kişilerin tekbaşlarına faaliyetlerini sürdürmelerini engelleyen bu bozukluk, doğru ve istikrarlı terapi sürecinden sonra kontrol altına alınabilir
#22.07.2004 00:57 0 0 0
  • CİLT KIRIŞIKLARININ OLUŞMASINI ENGELLEMEK


    --------------------------------------------------------------------------------

    Kırışık giderme konusunda Kozmetik dünyasında en çok konuşulan yardımcı A vitamini ve türevleridir. Çok geniş olarak konuşulmasada da C vitamini, selenyum, dengeli beslenme, spor ve su cilt sağlığı ve kırışıklıkların giderilmesi veya oluşumunun engellenmesinde önemlidir. Yapılan bazı çalışmalar kollagen yapımı üzerine etkileri nedeni ile C vitaminini de gündeme getirmiştir. Bazı çalışmalar C Vitamininin, vücüdumuzdaki bağ doku denen, koruyucu doku katmanının korunmasında anahtar rölü oynadığını göstermiştir. Kollagen de bu dokunun bir elemanıdır. Kollajen sentezi için gereken sinyali C vitaminin oluşturduğu düşünülmektedir.
    Günlük hayatımızda besinlerimiz ile C Vitamini almaktayız. Bu vitamin suda eriyebilen vitaminler gurubundandır. Asit yapıdadır, kimyasal ismi Askorbik asittir. Yani sindirim kanalından kana, vücudun emme mekanizmasının izin verdiği ölçüde geçer, ve vücudun her noktasına taşınır. Hücreler ihtiyaçları kadar C vitaminini kandan alırlar ve fazla alınmış miktar ise vücuttan idrar yolu ile atılır. Sıklıkla yediğimiz, taze sebze ve meyvalar C vitamini için iyi bir kaynaktır.
    Günlük erişkin bir kişi için önerilen C vitamini dozu 300 - 500 mg. dır. Sigara kullanan kişilerin ihtiyacı daha yüksektir. Fazla miktarda C vitamini alınması halinde idrar yolu ile atılır bir zararı yoktur. Ancak çok yüksek dozda alınan C vitamini, atılımı sırasında idrarda, kum veya taş oluşumuna neden olabilir.
    Erişkinler için önerilen minimum C vitamini dozunun, vücutta C vitamini eksikliği oluşmaması için gereken doz olduğunu vurgulayan uzmanlar, bu dozların kırışıklar üzerine bir etki sağlamayacağını söylemektedirler.
    Özellikle güneş ışınlarının taşıdığı ultrviyole ışınlarının cilt üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde,
    Hücre içi metabolizma bozulur,Daha az kan taşınır,
    Ter ve yağ bezlerinin fonksiyonları bozulur ,
    Kollagen yapımı azalır, var olan kollagen lifleri kalınlaşır,
    Damarların duvarlarındaki kollagen liflerde özelliklerini kaybettiklerinden (özellikle göz çevresi ve damarların daha yüzeyde olduğu bölgelerde) damar duvarlarından dışarı kan serumu çıkmakta ve süngersi yapıdaki bölgelerde, torbalaşmalara neden olmaktadır. Bu konular daha detaylı olarak cilt kırışıkları bölümünde incelenmiştir.

    Genç ciltlerde daha çok kan akımı ve damarsal oluşumlar varken, yaşlılıkta azalan kan akımı ve daha çok ultraviyoleye tabii kalmış yıpranmış, daha çok serbest radikallerin (hücre için, sağlam moleküllerden elektron çalarak, onların yapısını bozarak, normal moleküllere zarar veren zararlı bir gurup madde) oluştuğu ciltte, daha çok C vitamin gereklidir.

    Cilde, yüksek dozda C vitamini içeren kremlerin uygulanması ile bazı olumlu gelişmeler gösterilmiştir. Özellikle sunblock (tam UV kesen kozmetikler) ile birlikte C vitamini uygulamasının, serbest radikallerin oluşumu azalmakta ve kırışıkların oluşumlarının başlamasında engel olduğu düşünülmektedir. Bu tip ürünlerin, güneşe çıkmadan en az 20 - 30 dakika önce uygulanması gerekmektedir.

    Ciltte kırışıklıkların oluşumuna engel olan bir diğer mekanizmada E vitaminidir. Anti oksidan özelliği ile serbest radikalleri ortadan kaldırır. Bu tip ürünlerin güneşe çıkmadan değil de, güneşe maruz kaldıktan sonra uygulanması önerilmektedir. Vitamin E'nin kendisinin de ultraviyole karşısında, serbest radikaller oluşturduğu bilinmektedir. Güneşlenmeden 8 saat sonra uygulanan E vitamini yağının, ciltteki zarardan cildi koruduğu ve şişme oluşumunu engellediği söylenmektedir. Ağız yolu ile alınan E vitamininin, cilt kırışıklıkları üzerine olan etkisi yeni çalışılan bir konudur ancak, bu tip uygulamanın cildin daha sağlıklı olmasına ve ultraviyole zararlarından korunmada etkili olduğu bildirilmiştir.

    Vitamin E gibi etki gösteren bir başka mineralde selenyumdur. Toprakta bulunan bu mineral besinlerimiz yolu ile alınırlar. Topraktaki selenyum içeriği doğrultusunda bazı bölgelerde alım eksikliği olur. Cilt sağlığı için günlük önerilen minimum miktar 50 - 200 mikrogramdır. En çok kullanılan selenyum tuzu l-selenomethionin'dir. Bu mineralin kullanılmasında mutlaka hekiminize danışmalısınız. 100 mikrogramın üzerindeki yüksek dozlarda toksik ( zarar verici) olabilmektedir. Sadece gereğinde kullanılmalıdır. Özellikle soğan, sarmısak gibi yemeklerimizde sıklıkla kullanılan sebzeler yüksek miktarlarda selenyum içerir. En çok Ton balığında vardır. Ondaki miktar bile 3 konserve kutu balıkta 100 mikrogram kadar yer alır. Bazı araştırıcılar iyi sonuçlar aldığını bildirmektedir.

    Cilt kırışıklıkları konusunda içki ve sigaranında çok etkisi vardır. Sigara içerdiği maddeler nedeni ile damarların büzülmesine ve kan akımının azalmasına neden olur. Ciltte tahrişlere ve kurumalara neden olurlar.

    Vücuda su alımı da çok önemli bir faktördür, ciltte bulunan hücrelerin su içeriklerin tam olması, yağ ve ter bezlerinin normal fonksiyonları için su çok önemlidir. Doğal olarak cildi nemlendirir. Bir kişinin günde 5 lt. ye yakın miktarda sıvı alması gerekir. Bol bol su içilmesi, tüm sağlık problemlerinde önerilen bir unsur olduğu gibi cildin her türlü sorununuda da çok önemlidir ve etkindir. Dolaşım sisteminin, sağlıklı çalışması cildin de beslenmesi konusunda çok önemlidir. Dolaşımın artması ve düzenli olması, hücrelere daha düzenli besin ve oksijen taşınması demektir. Daha sağlıklı bir vücut için sporda çok önemli bir faktördür. Spor, dolaşım sisteminin sağlıklı fonksiyon görmesini sağlar.

    Denegeli bir beslenme, güneşten korunma, spor yapmak ve bol bol su içmek, cilt sağlığı için yapılması gereken en temel davranışlardır.
#22.07.2004 00:55 0 0 0
  • Konu: Cilt Yapisi
    Giris
    Testin Yapılışı
    Testin Değerlendirilmesi
    Elektronik Cihazlar ile Testin Yapılışı
    Cilt Yapısı
    Cildinizin tipini bilmeniz, doğru bir cilt bakımı yapmanız için son derece önemlidir. Çok basit bir test ile her yerde cildinizin yapısını değerlendirebilirsiniz. Böyle bir testi yapabilmek için ihtiyaç duyacağınız malzemeler şunlar. İnce ve emici bir kağıttan (sigara kağıdı olabilir) hazırlanmış, 2 cm kadar eninde ve 5-6 cm boyundaki şeritler.

    Testin Yapılışı
    1. Basamak
    Yüzünüzü ılık su ve yumuşak bir sabun ile bastırmadan ve zorlamadan yıkayınız ve bol su ile çalkalayınız. Cildinizi kurulayın ancak herhangi bir krem, losyon veya kozmetik tatbik etmeyiniz. Cildinizi yıkamak ile, cilt üzerindeki örtüyü kaldırmış oldunuz. Sağlıklı bir cilt bu örtüyü 1 saat içinde yeniden oluşturur.
    2. Basamak
    Hazırlamış olduğunuz kağıt şeritlere ALIN, BURUN, ÇENE ve YANAK yazınız
    3.Basamak
    Hazırladığınız kağıt şeritleri, üzerlerinde yazan yerlere göre alın, burun, çene ve yanak bölgelerine yapıştıracak gibi sıra ile tatbik edin ve 10 a kadar sayın.
    4. Basamak
    Şimdi sıra sonuçları değerlendirmekte.


    Testin Değerlendiriesi
    EĞER cildiniz Yağlı ise :
    Eğer tatbik ettiğiniz kağıt şeritler alın, burun, çene ve iç yanak bölgelerine nerde ise yapışıyorsa ve meydana gelen yağ lekesi büyük ise.
    EĞER cildiniz Kuru ve veya Susuz kalmış ise
    Kağıt şeritler hiç bir yere yapışmayacak ve burun bölgesi dışındaki kağıtlarda yağ lekesi oluşmayacaktır.
    EĞER cildiniz Karışık Karakterde ise :
    Kağıt şeritler alın, burun, çene bölgelerinde büyük yağ lekelerine sahip iken diğer bölgelerde kuru kalıyor ise.


    Elektronik Cihazlar ile Testin Değerlendirilmesi
    Yukarda size son derece basit bir cilt test yöntemi aktardık. Ancak profesyönel anlamda bu yöntem yeterli değildir. Bir kişinin cilt yapısını anlamak belirli süreler sonra tekrar değerlendirmek veya bir kozmetik ürün kullanımından sonraki farkı göstermek amacı ile bazı cihazlar geliştirilmiştir. Gelişen teknoloji sizlere bu konuda da yardımcı olmaktadır. Bu cihazlar cildin yağ değerleri dışında nem, pH ve sıcaklık gibi daha farklı özelliklerinide incelemektedir. Kullanımı sonderece basit olan bu cihazlar hassas sonuçlar vermektedir.
    Bu cihazların bazı tipleri, aynı zamanda saç analizi de yaparak saç konusunda da size uygun ürünler bulmanıza yardımcı olmaktadır.


    Cilt Yıpranması


    Ciltte Enerji Kullanımı ve Döngü
    Vitaminler
    AHA (Alpha Hyroxy Acid) Türevleri
    Cilt Yıpranması
    Bizi dış ortamın zararlı etkilerinden koruyan cildimiz, kendisini tamir etmek için de zamana ihtiyaç duyar. Güneşten gelen UV (ultraviyole) ışınlarının etkisi, yaşlanmak, hava kirliliği , uygunsuz kozmetik ürün kullanımı ve diğer dış faktörler, cildi yıpratır ve zorlar. Bütün bu olumsuz etkilere karşı duran ciltte, bazı değişiklikler ortaya çıkar. Ultraviyole etkisi ile metabolizması etkilenir ve aşırı oksitleme yeteneğine sahip bazı kimyasal yapılar ortaya çıkar. Bu maddeler hücre metabolizmasını bozar. Bu maddelere karşı vücut antioksidan maddeler ile savaşır. Bilinen en etkin antioksidan maddelerden birisi de E vitaminidir. Aslında bu oksidan maddeler sadece UV nedeni ile oluşmazlar, ama UV özellikle ciltte oluşumunu arttırır.

    Ciltte Enerji Kullanımı ve Döngü
    Yapılan çalışmalar cilde bir döngü olduğunu ve cildin kendisini gece saatlerinde dinlenme sırasında tamir ettiğini, ortaya koymuştur. İnsanoğlunda gece saatleri, cildin kendisini onarması, enerji depolaması için ayrılmıştır. Ciltteki hücre bölünmesi, çoğalmasıda da geceleri daha fazla yapılır. Geceleri, UV etkisini azalması ile cildin savunma için daha az enerjiye ihtiyaç duyması, cildin enerjisini bölünmeye yönlendirmesine neden olur. Bu nedenle geceleri cildin daha çok besleyici maddelere ihtiyaç duyduğu düşünülür. Cilt hücreleri gerek bölünmek için, gereksede enerji elde etmek için bazı maddelere ihtiyaç duyarlar. Bu besin maddeleri arasında amino asitler, yağ asitleri, vitaminler ve mineraller yer alır. Bu besinler cilde kan yolu ile ulaşır. Cildin, normal yapısını korumak için, yeterli enerjiye ihtiyacı vardır. Bu enerji oksijenin yakılması ile elde edilir. Bu kimyasal yanma olayı ortaya bazı oksidan maddelerin çıkmasına neden olur. Bu kısa ömürlü maddeler güçlü kimyasal etkileri ile hücre metabolizmasının bozulmasına neden olur. Hücre içinde bazı pigment denilen renk maddelerinin birikmesine de neden olurlar. Yaşlı insanların el ve ciltlerindeki lekeler bu mekanizma ile oluşur. Cilt sağlığı için yeterli kan akımının sağlanması temel faktördür. Spor ve egzersiz, dolaşımımızın korunması ve istenilen seviyede tutulması için şarttır. Cildin kendisini tamir ettiği dönemlerde artan hücre metabolizması sonucu da fazla miktarlarda oksidan maddeler ortaya çıkabilir.

    Vitaminler
    Bazı uzmanlar vücudun, cilt için E vitamini ve C vitamini sağlamakta yeterli olamadığını düşünmektedirler. Bu maddelerin cilde dışardan uygulanmasının fayda sağlayacağı düşünülmektedir. E vitaminin anti oksidan özelliği ile özellikle erken yaşlanmaya ve leke oluşumuna karşı kullanılması önerilmektedir. C vitamininde kolaylıkla cildin derin katmanlarına ulaşabileceği ve kollajen üretimini arttırabileceği düşünülmektedir. Bu vitaminlerin dışında A vitamininde de retinoik aside çevrilerek, cilt hücrelerinin bölünmesini kontrol eder ve sağlar. Bu etki kendisini hücre yenilenmesi şeklinde gösterir. Cilt tamirinde bir başka maddede Beta Glukan dır. Bu madde de ciltte bulunan Langerhans hücrelerini uyararak bir zincirsel işlevini başlatır. T yardımcı hücreler uyarılır (bağışıklık siteminin hücreleri) bu hücrelerin bazı salgıları (interlökinler) Fibroblast hücreleri, endoteliyal hücreleri ve keratinositleri uyarır. Bu sistem ciltte etkin bir onarım sağlar.

    AHA..( Alpha Hydroxy Acid) Türevleri :
    Cilt sağlığı açısından bir başka gurup kozmetikte açık adı Alpha Hydroxy Acid yada kısaca AHA olan bir asit ailesidir. Doğal kaynaklardan elde edilen bir gurup asitten oluşurlar. Meyveler önemli bir kaynaktır. Günümüzde AHA kozmetik ürünlerde çok yer almaktadır. Bu ürünlerden beklentiler ise, ciltte bulunan ince çizgi ve kırışıklıkların giderilmesi, cilt gerginliğinin sağlanması, porların açılması ve tıkanmalarının engellenmesi, yağlı ve akneli ciltlede cilt koşullarının iyleştirilmesi, cilt yüzeyindeki ölü dokuların uzaklaştırılmasıdır (soyma - peeling). Bu amaçla kullanılan asidlerin bazıları şunlardır

    · Glycolic acid

    · Lactic acid (süt asidi)

    · Malic acid

    · Citric acid (limon tuzu)

    · Glycolic acid +ammonium glycolate

    · Alpha-hydroxyethanoic acid + ammonium alpha-hyroxyethanoate

    · Alpha-hydroxyethanoic acid

    · Alpha-hydroxycaprylic acid

    · Hydroxycaprylic acid

    · Mixed fruit acids ( karışık meyva asitleri)

    · Tri-alpha hydroxy fruit acids (Tri-alpha hydroxy meyva asitleri)

    · Triple fruit acids ( Üçlü meyva asitleri)

    · Sugar cane extracts (şeker kamışı özleri)

    · Alpha hydroxy ve Botanical complex ( alfa hidroksi ve bitkisel kompleksler)

    · L-alpha hydroxy acid

    · Three AHAs

    Bu asidik maddelerin orjianla isimlerini ve bazılarının yanlarına da Türkçe açıklamalarını verdik. Bu asidik maddelerin çoğu doğadan elde edilen ve çok bildiğimiz maddeler. Kleopatranın süt banyoları meşhurdu. Bir çok meyva veya sebzenin cilde uygulanmasının cilde iyi geldiği de çok eski bir bilgi. Burda sizleri bir konuda uyarmak istiyoruz. Bu kadar kolaylıkla bulunan veya değişik kozmetik ürünlerde yer alan bu maddeler çok dikkatli kullanılması gereken maddeler. 1997 yılı Temmuz ayında FDA ( Amerika Gıda ve İlaç Dairesi) bir yayın yaparak bazı bilgileri açıkladı. Bu bilgiler içinde AHA nın cildin derinliklerine kadar inebildiği, cildin güneşe olan direncini kırdığını, gereken konsantrasyonun kişiden kişiye değiştiğini ve asitliğin artması ile etkisinin arttığını, bazı ciltlerde allerjik reaksiyonlar verebildiği vardı. Bu nedenler ile FDA bu ürünleri kullanan kişilerin mutlaka güneşten koruyucu ürünler de kullanması gerektiğini bildiriyor. FDA, AHA içeren ürünlerin bebeklere de kullanılmamasını istiyor. AHA ürünleri aslında sadece dermatologlar tarafından kullanılan maddelerdi. Kozmetik sanayisinin de bu maddeleri benimsemesi nedeni ile yaygın kullanıma girmişlerdir. Kötü kullanımlarının ciddi cilt yanıkları, allerji ve kabarcıklar oluşturması üzerine kozmetik üreticileri geniş bir çalışma yaparak Güvenli AHA ürünlerinin %10 veya daha az konsantrasyonda AHA içerebileceği ve pH değerininde 3.5 ten daha asit olmaması sonucuna vardılar. AHA ürünlerinin pH değeri azldıkça ve konsantrasyonları arttıkça etkileri artmaktadır. Bu tip ürünler konunun uzmanlarınca uygulanabilirler.
    Sizde alacağınız kozmetik ürünlerde bu noktalara dikkat edin.. Yanlış üründen uzak durun.. AHA ürünleri ciltte hafif kızarıklık ve hassasiyete neden olabilirler. Bu ürünleri mutlaka kullanma kılavuzundaki gibi kullanınız ve bazı kozmetikler ile birlikte de kullanılmamaları gerektiğini hatırlayınız. Önce küçük bir alanda allerji için deneyiniz.
#22.07.2004 00:54 1 0 0
  • Cildimiz Yara ve Tedavi Yolları


    --------------------------------------------------------------------------------

    Cilt insan vücudunu kaplayan en geniş organ olup organizmanın çevreye karşı dış duvarıdır; dolayısıyla bazı fonksiyonları yerine getirmekle yükümlüdür.

    Mekanik, kimyasal ve biyolojik etkilere karşı koruma sağlar. Su dengesini ve vücut sıcaklığını düzenler. Dokunma, basınç, sıcaklık ve acı gibi duyuları ileten bir duyu organıdır. Kızardıklarında veya sarardıklarında açık tenli kimselerin cildinde duyguları gözükür. Cilt aynı zamanda bağışıklık süreçleriyle de ilgilidir ve metabolik fonksiyonlara (D2 vitamini ve kolesterol sentezi) sahiptir.

    Cildin icra ettiği fonksiyonların çeşitliliği karmaşık yapısına yansımıştır. Cilt, her biri farklı bir doku yapısına sahip üç tabakadan oluşur.





    Bir araya gelerek cildi oluşturan üç tabaka dıştan içe doğru epidermis, dermis (corium) ve sub kutistir. Her tabaka bundan sonraki bölümde ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.

    Yaralar kavramıyla iki fizyolojik yara iyileştirme yolu da açıklanmaktadır. Epidermis cildin en dıştaki tabakasıdır. Birkaç keratinosit tabakadan oluşur. Kalınlığı vücudun bölümüne, yaşa ve cinsiyete bağlı olarak değişir. Epidermis hücreleri dört tabakaya ayrılabilir. İçten dışa doğru bunlar stratum basale epidermidis (tek tabakalı), stratum spinosum epidermidis, stratum granulosum epidermidis (tek katlı veya çok katlı) ve stratum corneum epidermidis.

    Keratinositler epidermisin stratum basalede teşekkül eder. Süreç sırasında yapılarını değiştirerek üst tabakalara yayılırlar. Stratum spinosumda diken hücreleri, Stratum granulosumda granüler hücre ve stratum corneum da horny hücreler şeklinde bulunurlar. Bir keratinositin bütün tabakaları kat ederek cansız bir horny hücre olarak yüzeye düşmesine kadar geçen süre turnover olarak adlandırılır ve genellikle dört hafta kadar sürer.

    Epidermiste mevcut diğer hücreler arasında melanositler (pigment üreten hücreler), Meckel hücreleri, Langerhans hücreleri lenfositler bulunur. Dermisten farklı olarak epidermiste damar bulunmaz. Beslenme, altta bulunan dermisten difüzyon yoluyla olur.

    Dermis, cilde elastikliğini veren lifli ve iyice damarlaşmış bir dokudur. İki dokudan oluşmuştur, stratum papillare ve stratum reticulare.

    İnce yüzey tabakası olan stratum papillare ince elastik lifler içerir ve bağ doku kabarcıklarıyla epidermise bağlanır. Bu kabarcıklar yoğun bir kılcal damar ağıyla çevrelenmiş olup, epidermise kan gitmesini sağlarlar. Stratum papillare aynı zamanda histositler, fibroblastlar, meme hücreleri ve bağışıklık hücreleri, serbest sinir uçları ile dokunma ve basınç algılayıcıları gibi hareketli bağ doku hücreleri bakımından da zengindir.

    Cildin Anatomisi

    Epidermisin yapısı

    stratum corneum
    stratum granulosum
    stratum spinosum
    stratum basale
    Fonksiyonu

    vücudu dış çevreden korur
    Ana hücre tipleri

    keratinositler
    ömrü: yaklaşık dört hafta
    Dermisin yapısı
    Damarlı ve lifli doku iki tabakadan oluşur:

    stratum papillare
    stratum reticulare
    Fonksiyonu

    epidermisi difüzyonla besler
    cilde elastikliğini verir
    sıcaklığı ve kan basıncını düzenler.
    Bağlantıları

    ter bezleri
    kıllar
    yağ bezleri
    Alttaki geniş stratum reticulare esas olarak vücut yüzeyine paralel uzanan kalın kollajen lif demetleri ve elastik liflerden ibaret bir ağ yapısı oluşturur. Ter bezleri, kıl bezcikleri ve yağ bezleri gibi epitel uzantılarının kökleri buradadır. Subcutise bitişik olan dermis ana fonksiyonları vücut sıcaklığı ile kan basıncını düzenlemek olan küçük ilâ orta boy damarların oluşturduğu bir ağ yapısını içerir. Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir sınır yoktur.

    Subcutis yapısı

    yağ doku
    bağ doku
    Fonksiyonu

    taşıyıcı ve bağlayıcı tabaka
    ısı ayarlama
    mekanik tampon
    Subcutis dermisin altında bulunur ve iki tabakayı ayıran belli bir sınır yoktur. Subcutis fasyanın başladığı yerde biter.

    Subcutis, içinden kan damarları, sinirler ve lenf damarlarının geçtiği bağ doku perdelerinin birbirine bağladığı yağ doku lobüllerinden oluşur. Subcutis cildi matrixle irtibatlandıran taşıyıcı ve bağlayıcı bir tabakadır. Enerji deposu ve mekanik tampon görevi yapar ve vücudu sıcaklık dalgalanmalarından korur. Subcutis yapısı cinsiyete, vücudun hangi bölümünde bulunduğuna, yaşa, besleme durumuna ve diğer bazı faktörlere göre farklılık gösterir.

    Yara, normal fonksiyonlarını kesintiye uğratacak tarzda bir dokunun yaralanması veya tahrip olmasıdır. Organizmanın doğal tepkisi yaraları mümkün olduğunca kısa sürede kapatmak ve yapıların normal sürekliliğini geri getirmektir. Bu süreç yara iyileşmesi olarak adlandırılır. Yara iyileşmesi tüm dokularda aynı biyolojik ve biyokimyasal prensipleri takip eder. Yara iyileşmesi, yaranın şiddet ve durumuna bağlı olarak birincil ve ikincil olmak üzere iki tipte olabilir. Birincil yara iyileşmesi yara iyileşmesinin optimum çeşididir. Birincil yara iyileşmesinin meydana gelebilmesi için yaranın kenarları düzgün ve aynı hizada bulunmalı, yara temiz ve iyi pansuman yapılmış olmalıdır. Birincil yara iyileşmesi, hissedilir hiçbir yangı olmadan yaranın dört - altı günde süratli ve karmaşıklaşmamış kapanmasıyla sonuçlanır. Çok az kabuk bağlama meydana gelir ve yapı ile fonksiyon büyük oranda eski haline döner.

    Doku kaybı, hizası bozuk yara kenarları, enfeksiyon veya kan beslemesinde yetersizlik varsa, ikincil yara iyileşmesi meydana gelir. İkincil yara iyileşmesi bir haftadan uzun süren ve genellikle iki - üç haftayı geçmeyen gecikmeli bir iyileşme süreciyle tanınır.

    İkincil yara iyileşmesi değişmez olarak fonksiyon görmeyen büyük bir kabuğun teşekkülüyle sonuçlanır.

    Yara iyileşmesi tipleri

    Tanım

    fonksiyon kaybı eşliğinde doku yırtılması veya tahribi
    Yara iyileşmesi tipleri

    birincil ve ikincil yara iyileşmesi
    Birincil yara iyileşmesi

    optimum iyileşme
    dört ile altı günde iyileşme
    karmaşıklaşma yok
    kabuk bağlama çok az veya hiç yok, fonksiyon kaybı hiç yok
    İkincil yara iyileşmesi

    karmaşıklaşma dolayısıyla geç iyileşme
    kayda değer kabuk bağlama
    iki ilâ üç haftada iyileşme
    Tedavi Yolları

    Yara temizleme geç iyileşen yara yönetiminde yaygın olarak uygulanır. Bazı enzimsel, mikrop kırıcı, fiziki ve cerrahi temizleme teknikleri kullanılabilir. Bunlar gelecek bölümde açıklanmaktadır.

    Bir yara temizlenirken hijyenik çalışma şartlarının muhafazası, pansuman karışıklıklarının önlenmesi ve yaranın kurumasının durdurulması önemlidir.

    Enzim preperatları yara temizliğinin temel dayanaklarından biridir. Enzimler, exudatif fazda nekrotik malzemeyi ve kabuğu seçici olarak parçalayarak fizyolojik yara temizliğine takviyede bulunurlar. Bu da yeni dokunun (granülasyon ve epitelleşme) üretilmesini hızlandırır. Enzimle temizlemenin önemli avantajlarından biri sağlıklı doku el değmeden kalırken nekrotik dokunun ayrılmasıdır.

    Doğal kollajen en önemli insan bağ dokusu proteinidir ve öyle olunca cildin önemli bir yapısal elemanıdır. İnsan kollajeni, doku tipine göre farklı biçimde düzenlenmiş paralel tropokollajen moleküllerden ibaret örgüye benzer fibrillerden meydana gelir.

    Kollajenin temel bileşeni olan tropokollajen helixel olarak birbirlerine sarılmış polipeptit zincirlerinin üçlü helixinden yapılmıştır.

    Her polipeptit esas olarak amino asitler, glisin, hidroksiprolin ve prolinden meydana gelir. Bu bileşenler glisinle başlayan üçlü spiral oluşturur.

    Kollajenaz kollajeni parçalayabilen tek enzimdir. Yara iyileşmesinin exudatif safhasında, yer değiştiren fibroblastlar, keratinositler, makrofajlar ve granülositler tarafından yaranın içine endojen kollajenazlar salınır. Kollajenaz kollajen liflerini daha sonra proteazlar tarafından daha da parçalanabilen dörtte bir ve dörtte üçlük parçalara ayırır. Böylece ortaya çıkan çok küçük kollajen parçalanma ürünleri granülosit ve makrofajların yer değiştirmesi için kemotatik çekici olarak hareket ederler. Granülosit ve makrofajlar nekrotik malzemeyi fagositoza tâbi tutarak yara temizleme sürecine devam ederler. Makrofajlar aynı zamanda granülasyonu hızlandıran (proliferatif faz) kollajenazlar ve biyolojik bakımdan aktif maddeler de salgılar. Yeni granülasyon dokusu teşkil edildiğinde, yeni dokuda fazla hücre çoğalmasını önlemek için, kollajen aktifliği azaltılır. Geç iyileşen yaralarda, bir endojen kollajenaz ek-sikliği vardır. Bu da, kollajen lifleriyle yaranın taba-nına bağlanan nekrotik dokunun yeterince parçalanamaması demektir.

    Endojen kollajenaz aktifliğini artırıp iyileşmeyi hızlandırdığından, yaraları geç iyileşen hastalarda bakteriyel kollajenaz preperatlarının kullanılması özellikle tavsiye edilmektedir.

    Geç iyileşen bütün yaralara bakteriler koloni kurar. Ancak, bu tedavi gerektiren bir enfeksiyonun varlığını göstermez. Bu nedenle, antibiyotikler ancak milimetreküp başına 105'ten çok koloni teşkil eden birim kültürü gelişmişse ve bitişik dokunun süzmesi nedeniyle kızarıklık ve acı, yaradan su ve püy sızıntısı veya ateş gibi sistemsel belirtiler varsa kullanılmalıdır.

    Yara enfeksiyonuna neden olan en yaygın patojenlerden bazıları Escherichia coli, Pseudomonas aeruginosa ve streptococ'dur.

    Antibiyotikler sistemik veya lokal olarak kullanılabilir. Antibiotiklerin lokal kullanımı bazı nedenlerden dolayı problemlere yol açabilir. Onların kullanılması patojenlerin daha dirençli olmasına yol açabilir veya dokunma alerjilerini ortaya çıkarabilir. Buna ek olarak, yara iyileşmesi sürecine zarar vermeden yeterli ilaç seviyelerinin elde edilmesi zordur. Lokal tedavinin bir avantajıysa, ilacın kan dolaşımı içine asgari emilmesi nedeniyle neredeyse sistemik yan etkisinin bulunmayışıdır.

    Hassasiyet riski yüzünden, lokal tedavi için antibiyotikler yerine antiseptikler kullanılabilir.

    Bununla birlikte, antiseptik kullanılırken etki yelpazelerinin sınırlı olduğu, hassasiyete yol açabildikleri-antibiyotiklerden az olsa bile-uygulandıklarında acıya yol açabilecekleri ve yara iyileşmesi sürecine büyük zarar verebileceklerinin unutulmaması önemlidir.

    Nekrotik dokunun ayrılıp yaranın temizlenmesini sağlamak için fiziksel tedbirlere başvurulabilir. Bu tedbirlerden bir tanesi, ıslak sargı uygulanmasıdır. Kullanılacak en iyi çözüm, yaradaki elektrolit dengesini altüst etmediğinden yara iyileşmesi sürecine zarar vermeyen Ringerle yıkanmasıdır. Koloni teşkil eden birimlerin sayısını azaltmak üzere denenip test edilen tedbirler arasında H2O2 ile yıkama ve UV-C ışığıyla ışınıma maruz bırakma bulunmaktadır.

    Cerrahi temizleme geç iyileşen yaralar halinde bir başka alternatiftir. Cerrahi yoldan, yabancı cisim dokusu, nekrozlar, kabuk ve kötü pansuman yapılmış doku etkin biçimde çıkarılıp yaranın kenarları kolayca temizlenebilir. Enfeksiyona uğrayan bölgeler kesilip çıkarılabilir ve salgıların uzaklaştırılması için çıkışlar bırakılabilir. Bununla birlikte cerrahiyle, taze granülasyon dokusunu zedeleme riskinden bahsetmesek bile, yüksek enfeksiyon, kanama ve acı riskiyle ilişkilidir. Bu nedenle, cerrahi temizleme ancak doğru eğitim verilmiş personel tarafından yapılmalıdır.

    Enzim tedavisi

    Enzim tedavisinin fonksiyonu

    yara temizliğinin takviyesi
    granülasyon ve epitelleşmenin hızlandırılması
    Kollajenin fonksiyonu ve yapısı

    en önemli fizyolojik doku proteini
    üçlü polipeptit zinciri bir topokollajen molekülü oluşturur.
    üçlü tropokollajen molekülleri fibril oluşturur
    fibriller birbirine bağlanarak kollajeni teşkil eder.
    Enzim tedavisi

    Polipeptit zincirlerinin bileşimi

    prolin
    glisin
    hidroksiprolin
    Endojen kollajenazın fonksiyonu

    kollajeni parçalar
    granülosit ve makrofajları çekerek yarayı temizler
    makrofajlar vasıtasıyla biyolojik bakımdan aktif maddeler salgılayarak granülasyon dokusu üretimini hızlandırır
    Bakteriyel kollajenazın fonksiyonu

    geç iyileşen yaralarda endojen kollajenaz aktifliğini artırır
    Antibiyotikle tedavi

    Antibiyotiklerin kullanımı

    enfeksiyona dair klinik belirtiler varsa
    milimetreküp başına 105'ten çok koloni teşkil eden birim kültürü gelişmişse
    Antiseptiklerin kullanımı

    lokal antibiyotiklerin yerine
    Fizik tedavi/cerrahi

    Fizik ve cerrahi tedavinin fonksiyonu

    yara temizleme
    nekrotik malzemenin daha etkin biçimde çıkarılması
#22.07.2004 00:52 0 0 0
  • PORTAKAL

    Antioksidantlar ile dolu bir meyve. Kanseri önleyici olarak bilinen bütün maddeleri içeriyor. Ayrıca bol miktarda C vitamini içeriyor.

    SALATALIK

    Salatalığın kendisi ya da suyu cildimizi bir tonik kadar temizler. Salatalık kabızlığı önler, böbrek ve kalp hastalıklarında vücutta biriken suyun atılmasına yardımcıdır.

    SALEP

    Öksürük ve bronşite faydalıdır. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Zihni çalıştırma gücünü arttırır.

    SOĞAN VE SARIMSAK

    Yüksek tansiyon ve kalp hastalığı tehlikesini azaltırlar. Soğan, mide kanserine yakalanma riskini; sarımsak da bağırsak kanserine yakalanma riskini azaltıyor. Sarımsağın mayasında bulunan maddeler hücrelerin zarar görmesini önleyerek, vücudu erken yaşlanmaya karşı koruyor. Antibiyotik ve nefes darlığını gideren bileşimler içeren sarımsak bağışıklık sistemini de kuvvetlendiriyor.

    SOYA

    Uzun yaşamak isteyen herkes mutlaka soya tüketmelidir. Soya, içerisinde östrojen hormonuna benzer işlev gören ve bu hormonun etkilerini sulandıran bir madde içerir ve buda kadın bünyesi için son derece yararlıdır. Çünkü, hücre yenilme- sini hızlandıran östrojen hormonunun aşırı üretimi, göğüs, rahim ve boyun kanserine yakalanma riskini çok arttırır.

    TARÇIN

    Ruhi sıkıntıları giderir. Sürmenajda faydalıdır. Kalbi kuvvetlendirir. İştah açar, hazmı kolaylaştırır.

    TERE

    İştah açar. Hazmı kolaylaştırır. Bronşları temizler, öksürük söktürür. İdrar söktürür, böbrekleri ve idrar yollarını temizler.

    TON BALIĞI

    Çok yağlı olmasına rağmen Omega-3 adlı önemli bir yağ asiti içerir. Bu madde, yüksek tansiyon, kalp Çarpıntısı ve şiddetli migren ağrılarına iyi gelir. Ayrıca cilt kuruluğunu ve egzamayı tedavi eder. Ancak taze olarak yenmelidir. Konserve olarak satılan ton balığı yüksek D vitaminin içermekle birlikte Omega-3 yağ asitinden yoksundur.

    TURP

    Böbreklerdeki mikropları öldürür. Kum ve taşların dökülmesine yardımcı olur. Karaciğer şişliğini indirir. Sarılıkta faydalıdır. Safra taşlarının düşürülmesine yardımcıdır. Romatizma, siyatik astım ve bronşite faydalıdır.

    ÜZÜM

    Üzümde bilinen 20 antioksidant var, siyah üzüm ise yeşil üzümden fazlasını içeriyor. Kan yapar, kanı temizler. Yüksek tansiyonu düşürür. Böbreklerdeki kum ve taşların düşürülmesine yardımcı olur. Besleyicidir.

    VİŞNE

    İshali keser. Ateşi düşürür. İdrar söktürür. Vücuda rahatlık verir.

    YENİBAHAR

    Damar sertliğini önler. Hazmı kolaylaştırır. Mide ve bağırsak gazlarını giderir.

    YOĞURT

    Vücudun çeşitli organlarında bulunan bakterilerden bağırsakta barınanları, sindirim sisteminin düzenli çalışması açısından önemlidir. Bu bakteriler, enfeksiyonların ve bulaşıcı bir hastalık geçirirken almak zorunda kaldığımız antibiyotiklerin saldırısına uğrayabilir. Bu da sindirim sistemini harap eder. Yoğurt bu sorunu çözer, azalan bakteri miktarını normal seviyesine getirir ve enfeksiyonları hem önler, hem de onlarla mücadele eder. Bağışıklık sistemini de canlandırır. Kalsiyum oranı sütten fazla olan yoğurdun, protein oranı süte eşittir.

    YULAF

    Çocukların hazım güçlüklerini giderir. Bedeni ve ruhi yorgunlukları giderir. Kandaki şeker miktarını azaltır.

    YERALMASI

    Şeker hastaları için faydalıdır. Besleyicidir. Vücudun direncini arttırır. Kabızlığı giderir.

    ZENCEFİL

    İştah açar. Kusmayı önler. Bağırsak bozukluklarını giderir.

    ZEYTİN

    Zeytinyağı, safrayı artırır. Karaciğeri çalıştırır. Karaciğer ağrılarını keser. Sarılıkta faydalıdır. Yaprak ve kabukları yüksek tansiyonu düşürür. Kandaki şeker miktarını düşürür. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardımcı olur.
#22.07.2004 00:46 0 0 0
  • ELMA

    Günde bir elma yemek doktoru evinizden uzak tutar. İki elma yerseniz, kalp ve dolaşım sorunlarına karşı korunmuş olursunuz. Kolesterolü yok eder ve kabızlığı önler. Sindirimi kolaylaştırır. Kokusu rahatlatır ve kan basıncını düşürür. Artrit, romatizma ve gut hastalıklarına karşı da yararlıdır.

    ENGİNAR

    Kandaki üre ve kolesterolü düşürür. İdrar söktürür. Kandaki şeker miktarını ayarlar. Damar sertliği ve kalp hastalıklarını önler. Böbrekteki kumların dökülmesine yardımcı olur.

    FESLEĞEN

    Öksürüğü keser. Baş dönmesini durdurur. Arı sokmasında faydalıdır. Ağız yaralarını tedavi eder. Fesleğen kokusu, sivrisinek ve tahtakurusu gibi haşaratları kaçırır.

    FINDIK

    Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Vücuda kuvvet verir. Nekahat devresinin çabuk geçmesini sağlar.

    GELİNCİK

    Nefes darlığı, astım ve bronşitte rahatlık verir. Kan tükürme ve kusmayı önler. Yanıkları iyileştirir.

    GREYFURT

    C vitamini bakımından çok zengindir. Yarım greyfurt günlük C vitamini ihtiyacının yüzde altmışını sağlar. Kolesterol oranını düşüren pektin maddesi bulunur. Kansere karşı koruyucu özellik taşır. İştah açar.

    HATMİ

    Ağız, boğaz ve dişeti iltihaplarını iyileştirir. Bağırsak iltihaplarını giderir.

    HAVUÇ

    Haftada beş kere yendiği takdirde Harvardın araştırmalarına göre kadınlarda kalp enfarktüsünü, felç tehlikesini yüzde 68 oranında azaltıyor. Günde iki havucun erkeklerde kandaki kolesterolü yüzde 10 oranında azalttığı görülmüştür. Hergün yenen bir havuç da akciğer kanseri tehlikesini yarıya indiriyor. Havuçtaki Beta-Karotin de gözleri yaşlılığın getirdiği görme zayıf- lığından koruyor ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Mide ve bağırsak kanamalarını önler, kansızlığı giderir, anne sütünü arttırır, yüz ve boyun kırışıklıklarını giderir, idrar ve bağırsak gazlarını söktürür, ülserdeki şikayetleri giderir.

    ISIRGAN

    Dıştan tatbik edildiği zaman iç organlarda biriken kanı çeker. Burun kanamalarını keser. Balgam söktürür.

    ISPANAK

    Kalp hastalıklarına, felce, yüksek tansiyona, yaşlılığın getirdiği göz hastalıklarına, kansere, hatta psişik ahatsızlıklara karşı da etkili bir sebze.

    İNCİR

    Bağırsakları yumuşatır. Kabızlığı giderir. Bronşit, öksürük ve boğaz ağrılarında faydalıdır. Enerji verir.

    KARANFİL

    Mikropları öldürür. Ağrıları dindirir. Sinirleri uyarır. Hazmı kolaylaştırır. Koku giderir. İştah açar.

    KEKİK

    Bedeni kuvvetlendirir. Hazmı kolaylaştırır. Kalp çarpıntısını keser. Bağırsak iltihaplarını iyileştirir. Bağırsak solucanlarının düşürülmesine yardım eder. Kandaki şeker miktarını azaltır.

    KINAKINA

    Ateş düşürür. Sıtmayı tedavi eder. Tifoda faydalıdır. İştah açar. Cilt kaşıntılarında faydalıdır.

    KİVİ

    Bir kivide, bir portakalda olan C vitamininin iki katı vardır. Potasyum bakımından da zengindirler. Sindirimi kolaylaştırır ve kabızlığı önler.

    KUŞBURNU

    Çok yoğun vitamin zenginliği nedeniyle gözlerin dostudur. Vücuda dirilik sağlar. 100 gram kuşburnunda bir sandık portakala eşdeğer C vitamini vardır. İyi bir raşitizm ilacı, etkin bir kan temizleyicisidir. Güçlü bir kurt düşürücü ve bağırsak yumuşatıcısıdır. Mide kramplarına ve sindirim sistemi zorluklarına karşı faydalıdır. Romatizma ağrılarını gideriyor. Basur tedavisinde iyi sonuç veriyor.

    LAHANA

    Kansere karşı etkili olduğu bilinen sebzelerin başında gelir. Bol miktarda B, C ve E vitamini, potasyum içerir. Özellikle meme ve rahim kanserine karşı etkilidir. Vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Kandaki şeker miktarını düşürür. Sarılık ve safra kesesi hastalıkları için iyidir. Astıma faydalıdır.

    MAYDANOZ

    Bir demir deposudur. Genellikle taze yenen maydanozda, kalsiyum, potasyum ve A vitamini vardır. Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar. Böbrekleri çalıştırarak idrar getirir, kan şekerini normal seviyede tutar ve kansere karşı da koruyucudur.

    MELEKOTU

    Kan dolaşımını düzenler. Terletir. Kurutulmuş melekotu dövülüp başa sürülecek olursa bitleri öldürür. Astım nöbetlerine faydalıdır.

    MEYANKÖKÜ

    Grip, nezle, anjin ve nefes darlığına faydalıdır. Öksürük ve balgam söktürür. Yüksek tansiyonu düşürür.

    MISIR

    Yüzde 18.3 gibi yüksek oranda lif içeriyor. Mısırın içeriğindeki yüksek karbonhidrat, enerji seviyenizi yükseltir. İçinde protein, kalsiyum, demir, fosfor, A ve B2 vitaminleri bulunur.

    MUZ

    Folik asit, potasyum ve B6 vitamini bakımından son derece zengin bir meyvedir. Potasyum krampları önler. Adet sancılarını gidermeye birebirdir.

    NAR

    Vücudu kuvvetlendirir. İshali keser. Burun poliplerine faydalıdır. Şerit düşürür. Kalbi kuvvetlendirir. Mide, bağırsak hastalığı olanlar, küçük çocuklar ve hamileler fazla kullanmamalıdır.

    NOHUT

    Vücudu kuvvetlendirir. Anne sütünü arttırır.

    ÖKSEOTU

    Kalbin atışlarını arttırır. Damar kireçlenmelerinde faydalıdır. Sara ve akciğer kanamalarında kullanılır.

    PATATES

    Kızarmış yemezseniz kilo aldırmaz. Sindirimi kolaylaştırır, kabızlığı önler. Yorgunluğa karşı birebirdir. Bol miktarda C vitamini ve protein içerir.

    PIRASA

    İdrar söktürür. Mide rahatsızlığına iyi gelir. Kabızlığı giderir. Basur memeleri için faydalıdır. Böbreklerdeki kum ve taşların düşürülmesine yardımcı olur.
#22.07.2004 00:44 0 0 0
  • İLAÇ KADAR ETKİLİ BİTKİLER VAR...


    --------------------------------------------------------------------------------
    Defne ateşi düşürür, brokoli ve domates kansere karşı korur, enginar kolesterolü düşürür, pırasa idrar söktürür...
    Anason hazmı kolaylaştırır, avokado hücreleri korur, defne ateşi düşürür, brokoli ve domates kansere karşı korur, enginar kolesterolü düşürür, pırasa idrar söktürür...

    Özellikle kış mevsiminde grip, nezle gibi üst solunum yolu hastalıklarına yakalanan birçok kişi, şifalı bitki ve içeceklere yöneliyor. Gerek gıda gerekse şifa olarak yararlandığımız doğal bitkilerin, hangisinin hangi derde deva olduğunu biliyor musunuz?

    ADAÇAYI

    Mide ve bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Göğsü yumuşatır. Astım hastaları için yararlıdır.

    AHUDUDU

    Kanı temizler, vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Terletir ve idrar söktürür. Kabızlığı giderir. Vücuda dinçlik verir.

    ANASON

    Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı arttırır. Öte yandan kusmayı ve ishali keser.

    ASMA

    Yaprakları ile yapılan ilaçlar kanamayı durdurur. Vücuda kuvvet verir. Sarılığı keser. İshali durdurur.

    AVOKADO

    Çok kalorili olmasına rağmen içerdiği Glutathion süper bir hücre koruyucusudur, çünkü en iyi antioksidanttır. Antioksidantlar hücrelerin yaşlanmasını yavaşlatırlar ve kanseri önlerler. Tüm meyveler arasında protein bakımından en zengin olanıdır. Bol miktarda E vitamini de içerir. Bu vitamin kalp ve deriyi koruyarak dolaşımı düzene sokar. Ayrıca potasyum ve B6 vitamini de içerir. Kadınlar açısından çok gereklidir.

    AYRIKOTU

    İdrar söktürür. Böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Buralardaki iltihapları da giderir.

    AYVA

    İshal ve dizanteriyi keser. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir. İnce bağırsak iltihabını giderir. Kanı temizler. Çarpıntıyı dindirir.

    BADEM

    Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Böbrek, mesane ve tenasül yollarındaki iltihapları giderir. Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir.

    BAKLA

    İdrar yollarını temizler. Böbrek ağrılarını dindirir. Böbrek iltihaplarını giderir. Böbrek kum ve taşlarının düşürülmesine yardımcı olur.

    BEZELYE

    Taze ve donmuş olarak kullanılabilen bezelye B1, C vitaminleri, protein, lif ve folik asit içerir. Sinir sisteminde sorunları olanlara tavsiye edilir.

    BİBER

    Mideyi kuvvetlendirir. İştahı açar ve hazmı kolaylaştırır. Kanamaları önler.

    BROKOLİ

    Kansere karşı bizi koruyan ve ömrümüzü uzatan müthiş bir sebze. Çok miktarda kalsiyum içerdiği için kemik erimesine birebir. Mineral ve demir eksikliğini gideren brokoli, vitamin deposudur. Brokoli tutkunlarında ender olarak bağırsak ve akciğer kanseri görülür, kalp dolaşım hastalıklarına da pek fazla rastlanmaz. Kadınlarda göğüs kanserini önler.

    BUĞDAY

    Lifli gıdalar sağlıklı bir beslenmenin temelidir. Buğdayın dış kabuklarından elde edilen kepek de, genellikle mısır gevreği türü yiyeceklerle tüketilir. Kepekli buğday unundan yapılan kurabiye vb. bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar ve kabızlığı önler. Buğday tanesinin özü olağanüstü besleyicidir. Vücudun özümsediği kalsiyum, demir ve çinko burada depolanır. Besin değeri, potansiyel olarak yulaf ve mısırdan daha yüksek olan buğday, bağırsak ve rektum kanserini önleyici faktörler içerir. Ama, yulaf ve mısıra kıyasla sindirimi biraz daha zordur.

    CEVİZ AĞACI

    Yaprakları ve kabuklarıyla hazırlanan ilaçlar kanı temizler, kansızlığı giderir. İshal ve dizanteriyi keser. Verem ve şeker hastalığında hem besleyici, hem de tedavi edicidir. Saç ve elleri boyamakta da kullanılır.

    ÇAMFISTIĞI

    Bronşit, verem, akciğer hastalıklarının çabuk iyileşmesine yardımcı olur. Ruhi çöküntüyü giderir. Kalp hastalıklarında da faydalıdır.

    ÇEMEN

    Balgam söktürür. Vücuda rahatlık verir.

    ÇİLEK

    Körpe ve bol sulu çilekler sistemi temizliyor. Cilt sorunları olanlar için de iyi bir meyvedir. Böbrek, idrar yolları ve bağırsak sorunları için de birebirdir. Ayrıca diş etlerini güçlendiriyor, dişlerdeki tartarı önlüyor, ağız kokularını ve boğaz ağrılarını gideriyor. Çilekte yüksek oranda C vitamini bulunduğu gibi, yüksek tansiyon ve kolesterolü düşüren maddeler içeriyor.

    ÇÖREKOTU

    İştah açar. Vücuda kuvvet ve dinçlik verir. Hazmı kolaylaştırır. Mide ve bağırsak gazlarını söker. Kolanacak olursa baş ağrısını keser.

    DEFNE

    Terletir, ateşi düşürür. Vücuda rahatlık verir. İdrar ve adet söktürür. İştah açar. Sinir ağrılarını dindirir.

    DENİZ KADAYIFI

    Solunum ve hazım sistemi nezlelerini giderir. Vücudu besleyici olarak da kullanılır.

    DEVEDİKENİ

    Ateş düşürür. Terletir ve vücuda rahatlık verir.

    DOMATES

    Kanserden koruyucu ve yaşlanmayı zihinsel ve bedensel olarak yavaşlatıcı bir sebze. C ve E vitaminleri içerir. Domates zengin bir potasyum kaynağıdır ve çok az miktarda tuz bulunur. Yüksek kan basıncını düşürmeye yardımcı olur ve vücudun su tutmasını engeller.

    DUT

    Beyaz dut yaprakları idrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Aç karnına yenen beyaz dut bağırsak solucanlarını söktürür.

    EBEGÜMECİ

    Göğsü yumuşatır. Öksürük keser. Mide bulantısı ve kusmaları önler. Ateşi düşürüp vücuda rahatlık verir. Boğaz ve bademcik iltihaplarını giderir. Dişeti hastalıklarını tedavi eder.
#22.07.2004 00:42 0 0 0
  • Yiyeceklerin hazım süreleri

    Kilo verirken ve spor yaparken yiyeceklerin hazım sürelerinin bilinmesi gerektiği belirtildi. Çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre, 'Hangi yemek, hangi besin maddesi ne kadar zamanda öğütülüyor, midede ne kadar süre ağırlık yapıyor', bilgisinin kilo verirken ve spor yaparken dikkate alınması gerekiyor. Kilo verirken en önemli noktanın giren kalorilerin çıkan, yakılan kalorilerden düşük olması gerektiğine dikkat çeken beslenme uzmanları, yiyeceklerin hazım süreleri ile ilgili olarak şu bilgileri veriyor:
    "Bir saatte hazmedilenler: Su, çay, kahve, alkolsüz bira, kola, enerji yiyecekleri, sporcular için özel hazırlanmış karbonhidrat konsantreleri.
    2 saatte hazmedilenler: Süt, kakao, yoğurt, et püresi, beyaz ekmek, muz, müsli/corn flakes tarzı kahvaltılık tahıllar, hafif sebze, prinç/pilav, alabalık protein konsantreleri.
    3 saatte hazmedilenler: Siyah ve karışık ekmekler, kek, patates, yumurta, büyükbaş hayvan ve koyun eti, tavuk, sebze, elma.
    4 saatte hazmedilenler: Sosis, salam, hindi, dana kızartması, biftek, fındık-fıstık.
    5 saatte hazmedilenler: Kabuklu yemişler, kızartmalar, patates kızartması.
    6 saatte hazmedilenler: Pastırma, mantar, ton balığı.
    7 saatte hazmedilenler: Kaz eti, sardalye, tuzlama balık."
#22.07.2004 00:41 0 0 0
  • Kabızlık, dışkılama sayısının ve miktarının azalmasıdır. Genel olarak; dışkı miktarı günde 50 gramdan azsa, çok kuru ve katıysa, ve dışkılama aralığı 48 saatten uzunsa kabızlıktan söz edilir.
    Sindirim sistemi aldığımız gıdalardan vücudumuzun ihtiyacı olan maddeleri ayıklar, bunları kan dolaşımına verir ve sindirilmeyen atıkları dışarı çıkarır. Dışkılama günde bir veya iki kez gerçekleşir. Dışkılama alışkanlığı kişinin yaşına, beslenme alışkanlığına ve günlük fiziksel aktivitelerine bağlı olarak değişir. Dışkı, kalın barsaklarda ne kadar uzun süre kalırsa o kadar çok sertleşir ve atılması güçleşir. Normal bir dışkı ne çok sert ne de çok yumuşak olmalı, aynı zamanda da atılması için aşırı derecede ıkınmayı gerektirmemelidir.

    NEDENLERİ
    " Dışkılama refleksi uyandığı zaman çeşitli sebeplerle dışkılamanın geciktirilmesi ve bunun alışkanlık haline getirilmesi sonucu kabızlık gelişebilir. Özellikle okula yeni başlayan çocuklarda sık görülür. Çocuk sınıftayken tuvaleti geldiğinde izin istemekten utanır ve dışkısını tutar. Bu alışkanlık daha sonra çocuğun günlük yaşantısına taşınır.
    " Barsak duvarındaki zayıflıklardan kaynaklanan cepleşmelerin (divertikül) yarattığı tıkanıklıklar, bu ceplerin iltihaplanması (divertikülit)
    " Kalın barsak tümörü gibi barsağı daraltan kitleler
    " Mekanik veya paralitik barsak tıkanması (ileus)
    " Ateş, uzun süren yatak istirahati, karın ameliyatları, yıpratıcı hastalıklar, gebelik
    " Depresyon, endişe hali
    " Anal kanalda yırtık, basur (hemoroid) gibi ağrıya neden olan hastalıklar
    " Sürekli az posalı gıdalarla beslenmek
    " Egzersizden uzak hareketsiz yaşam tarzı
    " Sakinleştirici ilaçlar, aliminyum mide asidini giderici ilaçlar, kalsiyum içeren ilaçlar

    TEDAVİ
    " Nedene yönelik tedavi uygulanır. Düzenli tuvalet alışkanlığının edinilmesi, psikoterapi, cerrahi girişim gerektiren hastalarda ameliyat yapılması gibi.
    " Beslenme şeklinde değişiklik yapmak gerekebilir. Bol sebze ve meyve yemek, kepekli undan yapılmış ekmekler yemek, bol su ve sıvı gıdalar almak faydalı olacaktır.
    " Fitil şeklindeki çeşitli ilaçlar günde 1-2 kez makattan uygulanabilir.
    " Makattan yapılan bazı uygulamalarla barsak temizliği (lavman) sağlanabilir.
    " Doktor tavsiyesi doğrultusunda müshil ilaçları ve barsak hareketliliğini arttıran ilaçlar alınabilir ama bu ilaçların sürekli kullanılması zararlıdır.
#22.07.2004 00:39 0 0 0
  • Saç kurutma makineleri, elektrikli tıraş makineleri, elektrikli battaniyeler, fırınlar, kahve makineleri ve saatler gibi düşük seviyeli manyetik alan üreten aletlere maruz bırakılan farelerin beyin DNA hücrelerinin hasar gördüğünü tespit eden araştırmacılar, insanların bu tip aletlerden uzak durmak için ellerinden geleni yapmalarını tavsiye ediyorlar.

    Her ne kadar geçmişte düşük seviyeli elektro manyetik alanların insan sağlığına zararı olmadığı düşünülmüşse de, yapılan son çalışmada , 24 saat süre ile,ev aletlerinin yaydığı ortalama manyetik alan olan 60 Hertzlik manyetik alana maruz bırakılan farelerde ciddi DNA hasarı gözlendi. Test süresi 48 saate çıkartıldığında oluşan hasar daha da fazla idi. Her iki gruptaki farelerde, hücrenin kendi kendini yenileyemeden tahrip etmesi anlamına gelen hücre intihar ı tespit edildi.

    Denek farelere manyetik alana maruz bırakılma öncesinde serbest radikalleri nötrleştiren eden ilaçlar verildiğinde Farelerin beyinlerinde DNA hasarı oluşmadı. Bu nedenle araştırmacılar, oluşan hasarın,manyetik alanların hücreye doğrudan etkisi ile değil de, daha ziyade hücreye saldıran serbest radikallerin sayısını arttırma yolu ile oluğunu düşünüyorlar.

    Araştırmacılar, sonuç olarak, bireylerin, düşük seviyede elektromanyetik alan üreten tüm ev aletlerinin potansiyel zararından haberdar olmalarını ve özellikle vücuda yakın duran elektrikli tıraş makinesi ve elektrikli battaniyeler gibi aletlerin kullanımı konusunda çok dikkatli olmaları gerektiğini belirttiler.
#22.07.2004 00:35 0 0 0
  • Konu: KEKEMELIK
    Konuşma esnasında konuşmanın düzenli bir şekilde ilerlemesini bozan duraklama, bazı ses ve sözcükleri yineleme ya da bir heceyi uzatarak söyleme ile giden ve bazı kişilerde sosyal ortamlardan kaçınmaya yol açıp, kaygı ve üzüntü konusu olan bir bozukluktur

    Nelerden dolayı olabilmektedir?

    Bazı ailelerde gerilim düzeylerinin yüksek olması ve ortak bir özellik şeklinde bu gerilimin nefes borusu ve ses tellerine iletilmesi ile ilişkili olabildiği ya da beyindeki konuşma merkezi ile ilişkisi olduğu yönünde düşünceler bulunmaktadır. Anne-babada obsesif-kompulsif kişilik yapısının varlığına da bu bozuklukta işaret edilmiştir. Çocuklukta yaşanan endişe , gerilim ve korkuların da etkilerinin olduğu düşünülmektedir. Bir görüşe göre kişinin çözümleyemediği ve bilinçaltına doğru bastırdığı ruhsal çatışma, korku ya da isteklerinin sonucunda oluşan nevrozların bir görünümü olarak düşünülmüştür. Hastaların % 40-60 kadarında ailelerinde kekemelik öyküsüne rastlanmıştır.

    Görüntüleme çalışmalarında beyin kan akımlarında azalmalar ve bölgesel olarak bazı alanlarda akımda düzensizlikler saptanmıştır.

    Hangi yaslarda baslar?

    % 3 oranında görülmektedir. Çocuklarda genellikle ailedeki daha küçük çocuklarda görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre 3-4 kat daha çok görülmektedir.Ketsel kesimlerde kırsala göre daha çok gözlenmektedir. En çok 2-7 yaş arasında görülmekte olup, ortalama başlangıç yaşı 5 yas civarıdır.

    Daha yaşlı kekemelik vakalarının daha çok durakladıkları, hava akımlarındaki kesilmelerin , ses tellerine uygulanan basıncın, iletişim kurma korkularının daha yüksek olduğu ve konuşma durumlarından kaçınmanın daha çok görüldüğü saptanmış.

    Genel olarak erkek çocukların kızlara göre daha karmaşık düzeyde kekelemelerinin olup, daha çok kekeleyerek, daha az karşılarındakilerle göz göze gelmeye çalıştığı, iletişim kurmaktan kaçındıkları, dolayısıyla tedavilerinin de daha uzun sürdüğü belirlenmiştir.

    Bazı vakalarda erişkinliğe geçiş döneminde kaybolmakta, bunun dışında tedavi edilmeyen vakalar omur boyu sürmektedir.

    Hangi durumlarda belirginleşir?

    Yabancıların bulunduğu, kalabalık ortamlar, bir otorite konumundaki kişinin karşısında, telefona yanıt vermek, birinden bir şey istemek, beklenmedik bir durumla hazırlıksız bir şekilde karşılaşma gibi hallerde belirginleşmektedir.Korktukları bu gibi durumlardan kaçınmaya çalışırlar. Söyleyemedikleri bir sözcüğün yerine hemen bir eşanlamlısını getirerek cümleyi tamamlamaya çalışırlar. Adları sorulduğunda yanıtlamakta güçlük çekebilirler. Bu nedenle bu isleri yakınlarındakilere bırakırlar. Öğrenciler bu nedenle arka sıralarda oturmaya çalışır, parmak kaldırmaz, konuşmalarda dinleyici olmayı yeğler, yoklamalar alınırken geç yanıt verirler, ya da el kaldırarak kaçınma davranışı gösterirler. Daha çok mimikleriyle yanıt vermeye eğilimlidirler. Yeni bir şey söylemek ya da istemek yerine başkaları ile ayni fikirde olduklarını ya da ayni şeyi istediklerini belirtirler. İstediklerini değil, söylemesi kolay olan şeyleri ısmarlarlar.

    Yoldaki bir görevliye, polise adres sormak için durduklarında ilk sesi çıkartmakta güçlük çekebilirler. Bu durumlarda konuşmayı kolaylaştırmak ve o sesi çıkarabilmek için el veya ayağı sallama, ayağı yere vurma, bas ve boyun hareketleri, göz , kas ve dudak hareketleri gibi tikler eslik edebilir.

    Tedavi:

    Davranış düzenlenimi, nefes alıştırmaları, gevşeme teknikleri, konuşma terapisi (konuşmanın yavaşlatılması,konuşma başlangıcının kolaylaştırılması, ses düzey kontrolü gibi) yapılmalıdır. Bazı vakalarda antidepresan ve anksiyolitik tedavileri faydalı olmaktadır.
#22.07.2004 00:33 0 0 0
  • Toplumca en başta gelen eksikliğimiz, aklımızı kullanamamak ve açık seçik düşünebilme yeteneğimizin olmamasıdır.
    Düşünmek, ama nasıl düşünmek !..
    Bu kavramdan bahsederken, alelade bir düşünce bazından bahsetmiyorum. Kastettiğim, tamamen doğru düşüncedir.
    Düşüncelerdeki isabet, farklılık; söylenen bir sözü, yazılan bir yazıyı, bir filmi ucundan kenarından köşesinden tutarak değil, hakkını vererek ortaya çıkar.
    Örneğin, Maturidinin düşüncenin özünü oluşturan: Allah her şeyi bir sebeple yaratmıştır. Sebepleri araştırarak ilk sebebi keşfe yönelmek âlimin işidir. mantığının yanı sıra; Eşarinin : Varlıkların ve olayların sebeplerini araştırmak gerekmez. İlk sebebi bilmek ve onunla yetinmek gerekir. anlayışının kabul görmesi, ister istemez bu olguya davetiye çıkartmaktadır.
    Düşünme hususunda, Platonun bir öğretisi de aklıma geliyor. Ünlü düşünür, bu noktaya atıfta bulunarak, Bilmek ile bilmemek arasında, doğru düşünmek diye bir olgu vardır. yaklaşımını yapıyor.
    Doğru düşünmenin ortaya attığı fikirlerin benimsenmesi açısından, Goethenin sözleri de dikkâte alınmalı. Bakın ne diyor: Doğada hiçbir şey tek başına ve yalnız değildir. Doğada her şey; önündeki ardındaki, üstündeki, altındaki, sağındaki, solundaki şeyler ile bağlantılıdır.
    Kuran-ı Kerimin birçok yerinde İnsanoğlu ısrarla düşünmeye davet edilerek zihni fonksiyonlarının, yeteneklerinin kullanılabilir hale getirilmesi istenmektedir.
    İnsanları mutsuzluğa götürecek ya da huzursuz bir ortamda kalmasına yol açacak faktörlerin altında mutlaka düşüncesizlik yatar.
    Düşünebilen insan, eleştirel düşünceye hazır olur. Dedikoduya karışmaz, üretenlerden de şiddetle kaçınır, bir işin sonunu görerek nifak tohumları ekmez. Kimlerin neyi hangi amaçla yaptığını bilir. Geç olmadan hatasından geri döner. Aksi takdirde, layık olduğu yeri bulur.
    İnsanın düşünce boyutunu genişleterek ileriyi görebilmesi ve evreni tanıyabilecek, algılayabilecek bir hale gelmesi, kendi açısından kaçınılmaz bir yaşam biçimi olacaktır.
    Bireysel, yanlı, taraflı, her kafadan çıkan ve cehalet kokan bir anlayışla olaylara yaklaşım yapmak herhalde safsata olur.
    Basma kalıp, söylene söylene cıcığı çıkmış bilgileri de insanlara aktarmak, onları düşündürmekten ziyade, dar bir alana sokar.

    Değerli dostlarım!.. Düşünmek ayrı bir özellik ister. Bireyin kendi kanatlarıyla uçmasının bir işaretidir. Ancak düşünebilen insan Allaha vasıl olurken, düşünemeyenler ve düşünemeden konuşanlar baş aşağı çakılıp kalıyor. Bu, ne yazık ki, her insanın sahip olabileceği bir şey de değildir&
#22.07.2004 00:30 0 0 0
  • Omurilik omurganın içinde vücut boyunca uzanan ve ortasında yine boydan boya bir kanal içeren merkezi sinir sistemidir. Omuriliği beyin kökünden kesin bir sınırla ayırmak olanaksızdır,biri diğerinin devamı gibidir. Erginlerde aşağı doğru ilk lumbar omurun alt kenarına kadar devam eder. Son kısmına ise atkuyruğu şeklinde bir sinir yığını oluşturur.

    Omurilik enine kesitinde dıştan içe doğru;kemikten dokusundan yapılmış bir omur,onun altında duramater(sert zar),onun altında arachnoid(örümceksi zar) ,sonra onun altında beyinde de bulunan serebrospinal sıvı onun da altında beyini de örten ve omuriliğin tüm dış yüzünü kaplayan bağ dokudan yapılmış zar pia mader(ince zar) ,sonra omuriliğin içindeki ak madde ve boz madde tabakası ve en içte de yine serebrospinal sıvıyla dolu omurilik kanalı görülür. Omurilikte merkezi kanalın etrafını boz renkli bir bölge çevirir. Onun dışında boz maddeyi içine alan daha açık renkli bir bölge vardır.

    Omuriliğin akmaddesi sinir aksonlarından yapılmıştır.

    Akmadde; boz madde içine girmeden omurilik içersinde uzanan duyusal sinirlerden ve duyusal ara sinirlerden oluşmuştur. Bu ara sinirler genellikle beyinde sonlanır. Ak maddenin geri kalan kısmı beyinden tepki organlarına uzanan motorik sinirleri içerir.

    Boz madde rengini nöronların gövde kısımlarından alır. Enine kesitte ,boz maddenin ,omurilik boyunca H şeklinde bir kolon meydana getirdiği görülür. Ray sisteminde olan sinirsel hat ile beyinden uyarıyı alıcı organlara ve bu organlardan beyine sürekli olarak bir elektriksel akış mevcuttur. Belirli yerlerde meydana gelecek meydana gelecek kopmalar,duyusal sinirlerin omurilik aracılığıyla beyine iletilmesini önleyeceği için,o bölgeden aşağıda olan kısımların uyarılması algılanamaz,kaslarına istemli hareket verilemez ve denetlenemez. Ancak istemsiz refleksler korunabilir.

    Omurilik beyin köküne bağlanma bölgesinde iki önemli bölümle ilişkidedir. Bunlar medulla oblangata(omurilik soğanı) ve cerebellum(beyinciktir).

    Omurilik soğanı,omurilik ile beynin arka kısmı arasında bulunur. Omuriliğin boz kolonu beynin medullası içine uzanır Kalp atışını,atardamarların çapının değişmesi,solunum hareketleri,yutma ve tükürük salgıları omurilik soğanı tarafından denetlenir. Ayakta durma ve vücudun duruşunun düzenlenmesi de bu bölgedeki merkezlerde yapılır. Diğer önemli kısımda cerebellumdur.

    Cerebellum büyük beynin(Cerebrum) arkasında ve altında bulunur. Büyük beyin gibi iki yarım küreye bölünmüştür.

    Duyu organlarındaki almaçlardan,kulağın denge ile ilgili kısımlarından gelen uyarılar bu organa ulaşır. Beyincik kasların kasılma derecesini düzenler. Beyinciğin doğrudan elektrikle uyarılması herhangi bir kas hareketi ya da duyusal algılama meydana getirmez. Bu da beyinciğin doğrudan doğruya bir kası uyarmadığını kanıtlar. Fakat çıkarılması,kas hareketlerinde ileri derecede bozukluğa neden olur. Görevi;kaslardan gelen uyarıcıyı impulslar ile büyük beynin motorik merkezlerden gelen sürekli impulsları karşılaştırarak,yine kaslara doğrudan ya da dolaylı şekilde uygun impuls gönderilmesini sağlamaktır. Konuşma gibi motorik emirler büyük beyin (cerebrum) tarafından meydana getirilir ve kopyaları beyinciğe gönderilir. Beyincik impulsları kontrol eder. Uygun olanları tekrar büyük beyne ya da bazı durumlarda bu impulsları doğrudan doğruya kaslara gönderir. Dolayısı ile beyincik,beyindeki merkezler ile vücuttaki tepkime organları arasında düzenleyici bir rol oynar.

    Bilinç altında bir çok şey düşünülmesine rağmen beyin üçgeni (Corpus striatum), talamus, beyincik yada bizim şu an farkına varmadığımız ve bilmediğimiz birçok merkez tarafından bu düşüncelere bir seçim ve sansür uygulamakta,ancak bireyin toplumdaki durumuna uygun olanların dışarıya bırakıldığı varsayılmaktadır.
#22.07.2004 00:27 0 0 0
  • Konu: Bronzlaşma
    Yaz mevsimi ile birlikte tüm cilvesiyle baştan çıkaran güneş, yakıcı oyunlarıyla bizi kandırmaya çalışıyor. Ama tatilcilere uyarı; herşeyin olduğu gibi güneşin de "çoğu zarar, azı karar".
    Mutluluk hormonlarını harekete geçiren, mutlu olmamızı sağlayan güneş ışınları, bağışıklık sistemimizi güçlendirirken, kemiklerimiz için de gerekli olan D vitaminini sağlar. Ancak güneşin, hayatımızı zehir edebilen yönleri de var. Bunların arasında güneş çarpması, deri lekeleri, güneş alerjisi, cilt kanserlerini sayılabilir. Güneş ışınları: Ultraviyole (UV) radyasyon, güneşten gelen radyant enerjinin bir şeklidir. Güneş elektromagnetik spektrum diye bilinen bir dizi enerji yayar.
    Ultraviyole (UV) radyasyon, dünya yüzeyine erişen güneş enerjisinin doğal bir parçasıdır, fakat daima zararlıdır. UV radyasyonu ne görebiliriz ne de hissedebiliriz, fakat o vücudumuzdaki etkilerini hissederiz. UV ışınları dalga boylarına göre sınıflandırılırlar.

    UV-A, UV radyasyonun en az zararlı şeklidir ve dünyaya büyük miktarlarda erişir. Çoğu UV-A ışınları ozon tabakasının içersinden doğrudan geçer.
    UV-B radyasyon potansiyel olarak çok zararlıdır. UV-B radyasyonunun çoğu stratosferde ozon tarafından yutulur.
    UV-C radyasyon çok enerjik olduğundan potansiyel olarak en fazla zararlıdır. Stratosferde oksijen ve ozon tarafından yutulur ve asla dünya yüzeyine erişmez.
    Özetle, UV radyasyondan zararın esas olarak spektrumun UV-B sınıfından gelmesine rağmen eğer yeterli miktarlarda maruz kalınırsa UV-A da bazı riskler ortaya çıkarır. Işınların vücudumuzda etkiledikleri alanların sınıfalndırılmasında:
    Güneş ışınları uzun (infrared) ve kısa dalgalardan (UV-A, UV-B ve UV-C) oluşmaktadır.
    UV-A ışınının dalga boyu 320-380 nm' dir ve derinin derin tabakalarına (dermis) ulaşır ve yayılır.
    UV-A ışını yıl boyunca ve gün içinde değişik saatlerde, mevsimlerde veya hava koşullarında değismeksizin etkili olmaktadır.
    UV-B ışının dalga boyu 290-320 nm 'dir ve derinin üst tabakasını (epidermis) etkiler.
    UV-B ışını yaz aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde daha yoğundur.

    Gelen UV radyasyon dünya üzerinde yüzeylerden yansır. Yansıyan UV; eğer maruz kalınma süresi uzunsa direkt UV gibi insanlara, bitkilere ve hayvanlara zarar verebilir. Çoğu yüzeyler UV radyasyonu farklı derecelerde yansıtır. Kar UV radyasyonun %85'in üstünde bir miktarla en yüksek bölümünü yansıtır ve UV radyasyon yükseklikle artar, bu nedenlerle de kayakçılar ve dağa tırmananlar dikkat etmelidirler. Kuru kum ve beton %12'nin üzerinde yansıtabilir. Su ise sadece %5'ini yansıtabilir.
    Kumlu sahillerde güneş banyosu yapanlar, bir parkta yeşil çimenler üzerinde güneşe maruz kalanlardan %10'un üzerinde daha fazla UV-B alırlar.
    Güneşli bir günde hafif bir rüzgar sizin serinlemenize neden olabilir, fakat bu sizin cildinize etki eden UV miktarını değiştirmez. Sıcaklığı UV radyasyonla karıştırmayın.
    Güneşlenirken dikkat edilmesi gereken bazı konuları sırladığımızda:
    Güneş ışınlarının en şiddetli olduğu öğlen saatlerinde (11.00 ile 15.00 arasında) güneşe çıkmamaya özen gösterilmelidir.
    Gölgede oturulmalıdır.
    Şemsiye, şapka kullanılmalı; açık renk giysiler giyilmelidir.
    Güneşten koruyan ürünler bilinçli kullanılmalıdır.
    Erişkinler deri tiplerine göre farklı koruyan faktör içeren ürünler kullanırlar, ancak çocuklarda deri tipine bakılmaksızın yüksek faktörlü ürünler kullanılmalıdır.

    Güneşten koruyan ürünler, güneşe çıkmadan yarım saat önce deriye uygulanmalıdır.
    Deriye yeterli miktarda ve kalınlıkta sürülmelidir. Güneşten koruyan ürünler deriye eşit miktarda yedirilerek ve gerekirse; sık havuza veya denize girmek, havlu ile kurulanmak ve terlemek gibi durumlarda gün boyunca uygulanmalıdır.
    Yüz, omuz, ense ve boyun gibi daha yoğun olarak güneş ışınlarından etkilenen bölgeler sürekli güneşten koruyan ürünler kullanılarak korunmalıdır.
    Tedavi amacı ile doktor tarafından verilen kimi ilaçlar (antibiyotikler, doğum kontrol ilaçları vb.) derinin güneş ışınlarına karşı duyarlılığını artırmaktadır. Bu durumda kişi doktorun önerileri doğrultusunda güneşten korunmalıdır.

    Son yapılan bilimsel araştırmalar, bronzlaşma ile cilt kanseri arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Bu bağlamda yaz aylarında sağlıklı bronzlaşma yöntemleri konusunda kamuoyunu uyaran sağlık örgütleri, çocukların ve açık tenli kişilerin güneş ışığından korunması gerektiğine dikkat çekiyor. Kanser riski yanında güneş cildde erken yaşlanmaya neden olmaktadır. Uzun süren güneş banyoları, deride zaman içerisinde incelme, elastikiyetin bozulması (kırışıklık), kuruluk, pigmentasyon değişikliği, kılcal damarların belirginleşmesi, fotoyaşlanma ve deri kanserinin oluşma riskinin artmasındaki mekanizmadır.

    Deri kanserine yakalanan hastaların geçmişlerinde, özellikle çocukluk dönemlerinde iki veya üç kez ciddi güneş yanıklarına maruz kaldıkları görülmüştür. Körpe ciltlerin yüksek koruma faktörlü kremlerle, şapka ve giysilerle korunmaları şarttır.
    Dermatologlar cilt kanserine yakalanma riski açısından cilt tiplerini 6 veya 7 kategoride ele alıyor:
    ° Keltlere özgü solgun, çilli cilt; mavi veya yeşil gözler; sarı veya kızıl saçlar. Bu kişiler bronzlaşamaz, yalnızca kızarırlar. Cilt kanseri riski: Yüksek.
    ° Sarışınlara özgü açık ten; çil görülebilir; açık renk saçlar ve açık renk gözler. Cilt hafifçe bronzlaşabilmekle birlikte çok çabuk kızarır. Risk: Yüksek.
    ° Üçüncü kategoriye Avrupa'nın çoğunluğu girer. Bunların tenleri Keltlerden bir ton koyudur. Gözler herhangi bir renk olabilir. Saçlar kumraldan koyu kahverengiye uzanan bir renk skalası izler. Bu gruptakiler bronzlaşmadan önce çoğunlukla kızarırlar. Ancak bronzlaştıklarında ciltleri kahverengiye döner. Risk: Orta.
    ° Dördüncü grubu Akdenizli tipi oluşturur. Bazı Asyalılar ve Hintliler de bu gruba girer. Bunların gözleri ve saçları koyu kahverengidir. Risk: Düşük.
    ° 5.gruba Hintliler, Uzak Doğulular ve Pasifik Adalarında yaşayanlar girer. Risk: Çok düşük.
    ° 6.ve 7. kategoridekileri Afrikalılar, Afro-Karaipliler ve Avustralya yerlileri oluşturur.

    UV-A ışının derinin derin tabakalarına kadar ulaşıp yayılarak deri kanserine neden olabilir. Güneş yanığını oluşturan UV-B ışını ise daha az etkilidir. Bu nedenle güneş ışınlarından koruyan ürünler UV-A ve UV-B filtreleri içermelidir. Yanıksız sağlıklı günler dileği ile...
#22.07.2004 00:17 0 0 0
  • Böcek Sokma ve Isırmaları

    Böcek sokmaları özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de yaşa­mı tehdit edici bir sorun olmaktadır. Ülkemizde de en önemli böcek sokmaları yaban arısı, eşek arısı ve bal arısı ile ortaya çıkmaktadır.

    Böcek sokmalarından sonra yerel reaksiyon, sistemik reaksiyon ve sistemik toksik reak­siyon oluşabilmektedir. Seyrek olarak böcek sokmasından 1 ya da 2 hafta sonra serum hastalığı ortaya çıkabilir. Böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyon kişiden kişiye ve böcekten böceğe değişiklik gösterir. Isırıklar tek tek ya da bir böcek bir alanda birden çok ısırık yaptığı için gruplar halindedir. Bebekler genel­likle reaksiyon göstermezler, küçük çocuklar gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonu, büyük çocuklar hem gecikmiş, hem hızlı aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterirler. Olağan reaksiyon ağrı, şişme ve sokulan bölgede etrafında oluşan renk değişikliğidir. Bölgenin su ve sabunla yıkanması en basit ve etkili tedavidir, buz uygulanması şişliği ve ağrıyı azaltabilir.

    Geniş yerel reaksiyon; sokulan bölgenin çevre­sindeki geniş bir alanın da etkilenmesi durumudur (örneğin dizden sokulan bir kimsede tüm bacağın şişmesi). Bu durumda tedavi nor­mal reaksiyondaki gibidir. Ancak yakınmaları azaltmak için ağızdan bazı ilaçlar vermek ge­rekebilir. Bu ilaçlara bir doktorun karar ver­mesi uygun olur. Bal arısı soktuktan sonra deri içinde kalan iğneyi çıkartma çabaları daha çok, venomun deri içine sokulması ile sonuçlanmaktadır. Karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıkmaktadır. Bunu 8-24 saat sonra püstül oluşumu izler. Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara en­gel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı, içi su dolu kabarcık sıkılmamalıdır. Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1 antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir.

    Böcek sokması sonrası olan alerjik belirtiler nelerdir?

    Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu), dilde şişme olabilir. Bu bulgu­lar, ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgu­larıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır. Anafilaksi gelişen her böcek sokması acil tedavisi yapıldıktan sonra alerji uzmanına gönderilmelidir.

    Böcek sokmalarından nasıl kaçınabiliriz?

    " Otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli.

    " Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli.

    " Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp, kaçması için saldınya geçilmemeli (yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadırlar), bir yüzeye yapışmışsa nazikçe kaldırılmalı.

    " Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemeli

    " Çöp tenekelerin ağzı kapalı tutulmalı.

    " Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri ka­patılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalı

    " Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalı.

    " Ev ve arabaların camları kapalı olmalı.

    En sık karşılaşılan böceklerin basında sivri­sinekler gelir. Sivri sineklerden korunmak için güneş battıktan sonra dışarı çıkarken sık dokunmuş uzun kollu giysiler, pantolon ve çorap giyilmeli, sivrisinekleri çeken koyu renkler yeri­ne açık renkler tercih edilmelidir. Sivrisineklerin çok yoğun olduğu bölgelerde sinek kovucu ilaç­lar sürülebilir. Arı, akrep, örümcek ve çeşitli böceklerin sokmaları normal kişilerde genelde hafifi bir acı ve kızarıklık dışında sorun yaratmaz ama alerjik bünyelilerde bu ısırıklar önemli reaksiyonlara yol açabilirler. Eşek arılarının baş ve boyun gibi bölgelerden sokması ise daha ciddi bir durumdur. Arı sokmasında böceğin iğnesi ciltte kalmışsa, iğneyi bir cımbız kullanarak çıkarmak gerekir. Sonra iğnenin girdiği yer sabunla yıkanır, amonyak veya antiseptik bir maddeyle temizlenir ve acıyı azaltmak için üzerine buz konulabilir. Kortizonlu merhemlerde yerel reaksiyonu azaltacaktır. Örümcek sokmalarında da benzeri bir uygulama yarar sağlar. Kene ve tahtakurusu gibi vücuda yapışan böcekler gaz yağı dökülerek veya bir cımbız yardımıyla hemen vücuttan ayrılmalı, hayvanın ba­sının vücut içinde kalmamasına dikkat edilmelidir. Yara temizlenmeli, kortizonlu veya antihis-taminik bir merhem sürülmelidir. Akrep sokmalarında da yara üzerine konan küçük bir buz parçası ağrıyı azaltabilir. Yara temizlendikten sonra üzerine kortizonlu veya antihistaminik merhemler sürülebilir. Akrep sokmaları tansi­yon yükselmesi ve kas spazmları gibi ciddi reaksiyonlara sebep olabileceği için mutlaka bir sağlık merkezine başvurulmalıdır. Ağır vakalarda akrep panzehiri(antiskorpiyonik serum) uygulanabilir. Zehirli yılan sokmalarında, yılanın soktuğu kısım kalp seviyesinin altında tutularak hasta en yakındaki sağlık merkezine götürülmelidir. Varsa yüzük, sata, takı, ve tüm sıkı giysiler çıkarılmalıdır, ilk beş dakikada yılanın diş izleri boyunca 3 mm derinliğinde ve yarım santimetre uzunluğunda tek bir keşi yapılarak zehrin dışarı akıtılmasına çalışılır.

    Güneş Çarpması

    Kızgın güneş altında uzun süre kalanlarda ve daha çok çocuklarda görülen bir yaz hastalığıdır. Şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma ve yüksek ateşle kendini gösterir. Hasta serin bir yere götürülmeli , vücudu sıkan giysiler çıkarılmalı, basma soğuk kompres veya buz torbası konulmalıdır. Ateş çok yüksekse vücut ıslak bir çarşafla sarılmalı, hasta havadar bir yerde tutulmalı ve serin bir cankurtaranla hastaneye taşınmalıdır. Başa ve kasıklara uygulanan soğuk kompres de vücut sıcaklığım düşürecektir.
#22.07.2004 00:16 0 0 0