Feryadı isyan varken dilinde. Kaçak gözyaşı akarken gözünde.. Uçurumda kırık bir dal kalırsa elinde...
SÖYLE,TUTUNMAK MI ZOR, DÜŞMEK
Mi..?
Gözlerin umutsuz hayale dalarken... Ellerin imkansızlıkta imkan ararken...!! Yüzündeki son tebessüme acı değerken...
SÖYLE; GÜLMEK Mi ZOR, AĞLAMAK MI...?
Aşklar yalana kulluk ederken.. Ömür zamana boyun eğerken...!! Ölmek için erken yaşamak için çok geçken...!!
ŞİMDİ SÖYLE;. ölmek mi zor yoksa YAŞAMAK mı ..?
Hüzünü Yokluğuna Hapsediyorum..
Yalnızlığı Sensizliğimde Ağırlıyorum...
Kimbilir...Belki...
Yüreğimin En Sessiz Misafiriydi Yalnızlığım...
Belki De
Seninle Çoktu.... Sensiz Hiç YokTu..
Sağlıklı ve uzun bir ömür için bedenimizle ilgilendiğimiz kadar acaba ruhumuzla da ilgileniyor muyuz?
Onu besliyor muyuz? Biliyor muyuz ki ruhsuz bir beden kurumuş bir ağaca benzer...
O ağacı sulayalım, çiçekler açıp meyve vermesini sağlayalım...
Yüzümüzü gün ışığına çevirelim ki hiçbir gölge görmeyelim...
Deniz eğildi kulağına Martının :
"Yapma" dedi ve ekledi;
"Maviliğime aldanıp dalma sularıma,
balık yaşamıyor içimde artık."
__Tebessüm etti Martı...
__"Sadece balık için mi dalıyorum sanıyorsun maviliğine ?"
''Ya neden?'' diye sordu Deniz..
Sen ve ben dedi Martı;
bir çok aşığın fotoğraflarında aynı karede yer alıyoruz.
Bir çok ayrılanın sakladığı resimlerde de..
Balık yok diye seni terk etsem, o fotoğrafları da
terk etmiş olmaz mıyım ?
__"Ben açlığa ayıp olmasın diye değil,
_____Aşk'a ayıp olmasın diye hala sendeyim"...
insan biriktiriyorum ! dediğimde, deliymişim gibi bakanlar ,,
Bu dünyada, başka birşey biriktirmenin anlamsızlığını bir anlasalar...!
Evet..!
İnsan biriktiriyorum....
Hemde, en KALİTELİLERİNDEN....!
EN VİCDANLI ve SEVGİ YÜKLÜLERİNDEN...!
Kötü insan yok mu ? Denk mi gelmiyor ? diye soruyorlar bu sefer...
Şöyle cevaplıyorum :
Evet, kötü İNSAN çokta ,
HER KUŞ KENDİ TÜRÜYLE UÇAR.....
Taktığımız maske, büründüğümüz kişilik, oynadığımız rol farklı olsa da sahne hep aynı.
Dünya yalan dedik diye bizler de yalancı olup çıktık… Kendi olabilen hatta kendini aşabilen insanların sayısı azalıyor.
Başrolü kendimiz oynayıp, çevremizdeki insanları figüran tayin ediyoruz. Hal böyle olunca,
taktığımız etiket başrol kapma hengâmesinde ufalıyor.
Aşina olduğumuz davranışları farklı sergilediğimizi ve anlamları üzerine felsefe yapsak mı?
Düşünün bir kere; kahkaha atarak üzüldüğümüzü, ağlamanın sevinme, oynamanın kahrolma ifadesi olduğunu…
Alışık olmadığımız bir durum değil mi?
Umudunu kaybetmemeli insan. Gelecek kim bilir neler getirecek…
Gönül kırmaktansa Gönül almak en Güzeli
Dünya hayatında en değerli şeylerden birisi, insanların gönüllerini kazanmaktır. Daralan, sıkıntı içinde olan bir insanın imdadına yetişmekten daha güzel ne olabilir ki?!.. Dertlilere derman, çaresizlere çare olmak ne büyük bir iştir! Maalesef bugün, ‘gönül kazanma’ işini biraz aksatıyoruz. Dünya işlerine o kadar dalmışız ki, büyüklerimizin üzerine titrediği gönlü kazanmak ve hoş tutmak bir yana, kolayca kırar hâle gelmişiz. Gönül almak çok zor; ama kırmak ise kolaydır ve gönlün tamiri oldukça güçtür. Gönül bir defa kırılmaya görsün, üzerinde çatlaklar oluşur, her ne kadar düzeltmeye çalışsak da.
“Kopunca bir teli bağlansa da düğümlü kalır,
Dokunma gönlüme şart-ı muhabbet öyle değil.”
Söylenecek Tek Cümle Kaldı Yürek Satırımda...
Son Diyemedim Özleyişlere!
İsyanım Kendime...
İsyanım Sana...
İsyanım Deli Sevdama!
Sızısı Hariç Kendine Sığındı Yürek, Ama Kendini Kendinde Bulamadı Hiç!
Gönlünün Kilitli Sayfalarındayım İşte Şimdi Ben...
Yine Söz Geçiremedim Kanayan Şu Yarama!
Dur!
Bırak!
Bırak Çek Git Diyemedim İşte!
Diyemedim Deli Gönlüme...
Kanayan Yaram Kaldı Ruhumda...
Çaresiz Kaldım...
Kalbimin Her Yeri Kan Revan İçinde...
Sözler Yine Anlamsız...
Her Gece Gölgeme Sığınıyorum...
Hiç Kimsesiz ve Savunmasız Hissediyorum Yüreğimi...
Ben miyim Bu Çaresiz Kalan, Her Gece Gözyaşı Döken?
Unutmuşum Neden Yaşadığımı...
Ben Seni Ararken Kendimi Kaybetmişim...
Ellerimde Kalmış Kaybettiklerim...
Kalbim Bir Yerlerde Aşkınla Esir Olmuş...
Zindana Girmiş Mahkum Edilmiş...
Ruhum Parçalanmış Bir Yerlerde...
Terkedilmiş, Bırakılmış Öylesine...
Nedeni Yok Sevmemin...
Bir Yok Oluş Bu Bekli de...
Issız Çığlıklar...
Senle Boğuk Düşler...
Bürünmüş Aşk'ım Yalnız Sana...
Gitmedim Ben, Gidemedim...
Kalamadım da...
Bu Hiçlik Duygusu İçimde Yer Etmişken, Gideceğim Yollara Karar Veremedim...
Yarım Kalmışlığımla Eksiliyorum Hayatla Değil...
Her Gün, Her Saat, Her Dakika İçimden Bir Parça Daha Yitiriyorum...
Ömrüm Akıyor Gözlerimden, Her Damlada Eksiliyorum...
Bu Eksilmeyi Durduramıyorum...!!!
Yardım Et N'olur!
Ben Yavaş Yavaş Kayboluyorum!
Tutsak Bir Sevda Benimkisi Biliyorum Zincirlere Vurulmuş...
Sürgün Bir Sevda Benimkisi Biliyorum, Yorulmuş Elden Ele Savrulmuş...
Ben Kendi Cezaevimdeyim...
Gönüllü Tutsak....
Kurtulur muyum?
Kimbilir!
Söylenecek Tek Cümle Kaldı Yürek Satırımda...
Ne Güle Güle Derim Ne de Hoşça Kal...
Bir Cümle Sadece...
Kaybolur Çığlıkların Arasında...
Ne Sen Duyarsın, Ne de Alem...?!
Belki derdim belkide,birgün gelip ışıkların peşinde koşacağım,koştukça uzaklaşıp kaybolacağım,acılar ile olgunlaşacak sorgular olmayacaktı,peki ya şimdi?? gökkuşağı renklerini sorgulamak varmıydı? neden beyazı yoktu?neden siyahı yoktu? tıpkı hayatımdaki gri ler gibi gökkuşağı renkleri soldu sorgularımda bitti.Doğmak ile ölmek arasında bıçak sırtında dans eden iki çift çıplak ayak,Küskünlüğüm hayatamı? Hayır... aslında zamana..Zamansız yaşanan her damla acı,her damla hüzün,bir gıdım sevgi,zamanın çarkında ezilircesine un ufak oluyorsa,isyanım zamansız gelen zaman lara.Kusursuz bir zamanlama,kusursuz bir hayat varmıydı?olacakmıydı?belkilerim keşkelerim ilemi yanyana dizilecekti?umutlarım pişmalıklara yolmu vericekti?Kavruk bir umut ile peşindeyim zamanın.Şimdi fısıldıyorum kulağıma.YAŞADIKLARIM İÇİN PİŞMAN OLMAYACAĞIM..YAŞAYAMADIKLARIM İÇİN PİŞMANLIĞIM OLACAK..ve bir gün gökkuşağı yine rengarenk doğacak...
Ne tuhaf değil mi?
Alışkanlıklarımız bizi öylesine yönetmeye başlıyor ki, bir an durup neye ihtiyaç duyduğumuzu düşünmeden yaşayıp gidiyoruz. Küçük sevinçler icat etmeden, aşırı ciddi kimliklerle yaşıyoruz. Gereksiz yere abarttığımız sorunlarımızla boğuşuyoruz...
Sevdiklerimizden bir şeyler İstemeyi "ar" saymaya başlıyoruz sonra karşılığını alamıyor olmaktan usandığımız için.
"Neden" diye sormamayı
öğreniyoruz zamanla... Aldığımız cevaplar dürüst cevaplar olmadığı için.
...Ve elbette unutuyoruz... "sana ihtiyacım var" demeyi unutuyoruz. "seni özledim” demeyi, "seni seviyorum" demeyi unutuyoruz...
İnsanın en iyi bildiği şeyleri sevdiklerinden duymaktan ne kadar mutlu olduğunu da unutuyoruz. Bildiğin şeyleri duymanın aslında bize ne kadar iyi geldiği en önce unuttuklarımızdan hatta...
Ben hatırlamaya başladım unuttuklarımı... Ve tanıdığım herkese hatırlatıyorum artık.. Artık biliyorum ki; hayat her şeye rağmen içinde biz olduğumuz için güzel ve anlamlı... Kim, ne derse desin!..
Kendimi seviyorum ben...
Yaşamayı seviyorum.
Adamın biri bilge bir kral olmakla ün salmış olan kralın yanına gider. Krala şunu sorar..
- Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük varmadır ? Elbette' der. Kaç bacağın var senin ?
Adam soruya şaşırarak efendim der. Kral..
- Pekala, tek bacağının üstünde durabilir misin ?
Elbette diye cevap verir adam. Kral..
- O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver.
Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir. Tamam der kral. Şimdi de öteki bacağını kaldır. Adam şaşırır. Bu imkansız kralım der. Gördün mü ? der kral özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında değil. Hayat gerçekten böyleydi. İlk kararı alıyordun ve gerisi o ilk karara bağlı olarak gerçekleşiyordu.
Hayat hata kabul etmiyordu. İlk kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu ama eğer yanlış bir karar aldıysan, her şey zincirleme yanlış gidiyordu. Hayat kararlardan ibaretti ve
kararlar birer kibritti. Doğru yerde ateşlediğinde seni ısıtacak ateş, çorbanı kaynatacak ateş oluyordu, yanlış yerde ateşlediğin vakit ise içinde bulunduğun evle birlikte senide yakıyordu. Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi.
Oyunun kurallarını bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu. Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek
yetmiyordu. Çok daha önemli olan başka bir şey vardı.
Kendini bilmek ; Ne istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu, neler yapabileceğini bilmek zorundaydın.
Ancak o zaman doğru kararlar veriyor ve mutlu bir hayata sahip oluyordun. Ve kararlar birer kibritti ; Ya kendini yakıyordun ya da ısıtıyordun...!
Nazik olmak için bir gülümseme beklemeyin. Sevmek için sevilmeyi beklemeyin. Bir arkadaşın değerini anlamak için, yalnız kalmayı beklemeyin. Çalışmaya başlamak için en iyi işi beklemeyin. Biraz paylaşmak için çok olmasını beklemeyin. Öğütleri hatırlamak için, düşmeyi beklemeyin. Dua ya inanmak için acıları beklemeyin. Yardım edebilmek için zamanınız olmasını beklemeyin. Özür dilemek için diğerinin acı çekmesini beklemeyin. ne de barışmak için ayrılığı Beklemeyin...
*Kimse, bu dünyada KAPLADIĞI hacimden daha büyük değil.
Bu dünyayı TERK EDERKEN,
Mezarda kapladığımız ALAN kadarız hepimiz. Ve daha ÖTESİ yok.
Kimse kendini BÜYÜK görmesin bu sebeple. Ve YARIN sıkacağı eli, bugün BÜKMEYE kalkmasın.
Samimi tavırlara karşılık, HAVALARA girmenin bir anlamı olmadığı gibi.
Bu yüzden DOST kaybetmenin de bir anlamı yok.
Düşmez kalkmaz bir Allah. Dün var olan bugün yok, bugün var olan yarın yok olabilir.
YOKLUKLA yerin menin bir anlamı olmadığı gibi,
VARLIKLA övünmenin de bir anlamı yok.
Yarın, güzel bir KELEBEK görmek istiyorsan, Bugün, o çirkin TIRTILI ezmeyeceksin*...
''Murat'' dedi, ''Murat ama arkadaşlar 'İnce', der zayıfım ya hani.''
''Annen, baban yok mu senin?''
''Bilmem, vardır herhalde. Hiç görmedim ki.''
''Peki nerede yaşıyorsun sen? '' dedim.
''Her yerde'' dedi, hem de gülerek...
''Nasıl yani her yerde?''
''Öyle sınırlamıyorum kendimi sizler gibi'' dedi ve patlattı kahkahayı.Haksız da sayılmazdı hani...
''Kimden alıyorsun sen bu mendilleri?''
''Sakallı Mehmet Amca'dan''
''Kaçtan veriyor sana tanesini?''
''İkiyüzelli'den''
''Peki sen ne kazanıyorsun mendil başına?''
''Ee!.. İkiyüzelliii''
''Ne yani hiç para almıyor mu Mehmet Amca'n senden?'' diye sordum şaşkınlıkla.
Biraz kızgın baktı yüzüme: ''Siz hep böylesiniz zaten, karşılıksız iyilikten anlamazsınız.''
''Niye ki?'' dedim, anlattı:
''Bir keresinde bir abla ağlıyordu, 'Abla mendil alır mısın?' diye sordum, 'Defol!...' diye bağırdı bana.
Oysa, oysa vallahi satmayacaktım ben ona, gözyaşlarını silsin diye vermiştim mendili. Anlamadı...
Ama ben yine de gizlice koydum çantasına.''
''Peki'' dedim, ''Ben bir yıllık mendil ihtiyacımı alsam senden, bir seferde, topluca yani olur mu?''
''Olmaz'' dedi kafasını iki yana sallayarak.''Olmaz!... O zaman benim bütün günlerimi satın alırsın.
Satılık olanlar sadece mendiller abi.
Günlerimi bırak, bana kalsın...''
Biri durdursa zamanı, öyle akıp gitmese.
Sokmasa iki ayağımızı bi pabuca, biraz soluk aldırsa..
Biri durdursa zamanı, Annem hiç yaşlanmasa,
Babam elimi bırakmasa, ablam evlenip yuvadan uçmasa.
.Biri durdursa zamanı çocukluktan çıkmasam,
arkadaşlarım beni çağırsa, koşarak çıksam cama..
Biri durdursa zamanı, hep gençliğimde kalsam,
ne aşka ne sevgiye öyle hemen kanmasam.
.Çizmese yüzümü yıllar, dökmese başıma karlar,
biri zamanı durdursa, ya da durulsa tüm hayatlar..
En Büyük Adalet; Vicdan Ve Merhamettir.
Vicdan aynı zamanda adalet duygusudur “Hak verme” duygusudur.
İnsanlar kötülüğü; vicdanları zayıf olduğundan dolayı yaparlar.
Özellikle çıkarlarını düşünen insanların çoğaldığı, fedakarlığın azaldığı yerlerde ''hile, ahlaksızlık'' bu kadar artarken ve insanlar iki yüzlü olurken, paranın saltanatı ''merhameti ve vicdanı susturmak için'' her türlü hilekarlığa baş vururken !
Nasıl; adalet ile zulüm bir yerde barınmaz ise vicdanın çalışmadığı yerde de merhamet barınamaz.
Nasıl; hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz ise ''vicdanın olduğu yerde'' merhamet, hak yemeye, sömürüye karşı çıkar, insan iradesini etkin kılar.
Bunun yanında vicdan tek başına yetmiyor.
Vicdan edilgendir lakin merhamet etkendir. İnsanların başına bir şey geldiği zaman üzülürsünüz bu sizin vicdanınızı sızlatır fakat hiç bir şey yapmayıp sadece üzülürsen ne faydalı nede yararlı olabilirsin.
Seyretmekle,üzülmekle yetinmeyip olaylara, kişilere yardım etmeye başladığın zaman eyleme de geçmiş oluyorsun buda merhametin dönen çarkıdır, merhamet eylemdir, durağan değildir.
Vicdan duygusu içimizde sesiz ve sedasız durursa hiç bir anlam ve geçerlilik kazanmaz. Bir insanın vicdanı merhametle birlikte ''eyleme geçmiyorsa'' ne ahlaktan nede dürüstlükten bahsedebiliriz.
Merhamet bir erdemdir; ne haksızlığı bilir nede haksızlığa uğratır. Zorlama, kin, nefret gibi haris duygular onunla birlikte yaşayamaz.
Merhamet ve vicdanın olduğu her yer de barış, kardeşlik olur.