Sen öyle bir iklimde geldin ki, Medine'deki çöl ortasında açan tek güldün.. gül kokulu ferah iklimler getirdin beraberinde ve bölük bölük melekler indiler yeryüzüne, senin yüzün suyun hürmetine..
Hoş geldin Allah'ın Resulü ! Hoş geldin !
Kutlu bir gecede, şereflendi dünya.. çünkü seninle tanıştı.. karanlık çökmüş dünyadaki tek aydınlık misali, mehtaplı bir gecede yanıp sönen ışıltılı yıldızlar gibi, daha da güzel, tarifsiz bir nurla, nurunla teşrif ettin yeryüzüne.. sen ki Muhammed Mustafa'sın ve sen ki alemlere rahmet olarak gönderilensin ve Sen ki.. peygamberimizsin elhamdülillah
Senin nurunla aydınlandı dünya.. senin için söylendi en güzel şiirler...
Necip Fazıl;
"Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim ! " dedi..en güzel dizilerinden birinde..
Ve seni seven insanların en güzel zamanları yaşandı bu dünya üzerinde ve insanlar kul hakkından korkar, iyiliği ve güzeli severdiler.. çünkü seni unutmamıştı insanlar..seni tanıyorlardı.. Ya şimdi?..
Ümidimizi yitirmek hiç yakışmasa da bizlere, içimdeki vaveylalar artarken bir çığ gibi.. bazen ben de istemesem de düşüveriyorum yes'lere, üzüntülere.. senin nurlu mekanın Kabe'nin resimleri avutabiliyor zavallı kalbimi..
ve belki de bir avuntuyu arıyorum resimlerde..
Senin yattığın ebedi mekanı binlerce insan tavaf edip eriyorken o yüce mertebede.. aydınlık sanki sadece o mübarek beldelerde.. bizim içimizi gittikçe büyüyen karanlıklar kaplarken, senin bulunduğun beldeler gece karanlığında bile ışıl ışıl Ya Resul Allah!..
Dünya senin nur'un olmadan daha ne kadar dönebilir yörüngesinde? ya da ne zaman ne kadar güzel ve bereketli sensizliği çekerken iliklerine? Özledim seni, Özledik seni ya Resul Allah!
Zulmün arşa değeceği zamanlarda senin merhametini özledik, zalimlerin başlarımıza kara bulutlar gönderdiği zamanlarda senin sabrını özledik.. Zenginin fakiri gözetmediği zamanlarda senin cömertliğini özledik.. Özledim seni, özledik seni ya Resul Allah!..
Mavi Gezecen maviliğini siyaha devrediyor sanki.. ve gittikçe bir şeyler azalıp yitiyor usulca.. ve dünya her zamankinden daha ağır ve daha miskin sanki şu zamanlarda...
Zor zamanlarda yaşıyoruz velhasıl ! Ölesiye zor zamanlarda başladı sana olan sevdamız.. Zar zamanlarda sürüp gidiyor sana olan yangınımız. Sevgiliyi unutmak üzere olan bir gezegende yeniden SEVGİ diyebilmek ! barışı istemeyen gözlere senin barışçılığını düşünerek, sıcacık ve içten illa ki BARIŞ diyebilmek, acımasız yüzlere, senin merhametini düşünerek MERHAMET'in varlığını hatırlatabilmek, her şeye rağmen, senin yüzün suyun hürmetine ve Allah rızası için illa ki GÜZEL'den, illaki SEN'den bahsedebilmek..
Ve tüm çirkinliğe inat senin o sonsuz güzelliğini, seni o Sonsuz Nur'unu düşünüp güzel görebilmek..zor olsa da imkansız olmuyor seni tanımakla.. seni hissetmekle.. ve Allah'ın lütfettiği güçle...
Özledik seni Allah'ın Resulü, Özledik seni Ya Hz. Muhammed (a.s.m) ve seni hep özlüyoruz Canım Peygamberim.. ama ne mutlu ki, özlemler en sonunda seni hissettiriyor bize.. zor zamanların aşılmazlarını aşabiliyoruz senden aldığımız güçle ve Rabbimizin ilham ettiği düşüncelerle..
Senin teşrifinle aydınlandı, kutlandı evren ve Allahın izniyle senin nurunu yaşatmaya çalışan ışıl ışıl, bu zamandan alabildiğine soyut ve bir o kadar güzel gençlerle, devam edecek güzeller ve senden geler gül kokulu ilhamlarla dağıtacağız elimizdeki kırmızı gülleri tüm evrene ve bir gün her şey güzele, gül'e dönecek ve Allah Nur'unu tamamlayacak inşaallah...
Seni düşünmek ve yeniden güzel ümitlerle dolmak ne güzel !.. Dünya'nın tüm çirkinliğine inat, yeniden yeni ümitlerden, senden ve sevginden bahsetmek ne güzel..sen ve senin getirdiğin gül kokulu ilhamlar zor zamanların en güzel armağanları elhamdülillah..
ve derince bir özlem dahi güzeli sürüklerken peşinden yine de...
Seni ve senin Gul güzelliğini özledik Özledim Sen'i, Özledik Sen'i, Ya Resul Allah !...
"Ya RasulAllah firakın yaktı ben soldum bugün,
Ah! Nasıl etsem tahammül, dertliyim doldum bugün..."
EFENDİM'e...(s.a.v)! Ey Yar!
Sana müştak gönülden dökülen bir nağme, bir ince sızıdır bu. Düşür ki gönlüme adını, sevdam sana yazılsın...Ver elini, elimden değil tut yüreğimden ki Rahmani dokunuş yüreğime kazınsın. Ey Yar!
Kırıldı ikliminden uzak tutunduğum düşlerim... Sessizliğin sükutu ile gündüze uyanan gece gibi zifiri karanlığımda,ışığım sen ol isterim. Sen de vuslatı bulmak, sende vuslat olmak isterim. Yüreğimden süzülen sevdamın kırık hüznünü, bana kılınmış yalnızlıkla el tutuşturup adını bilmediğim karanlık girdaplara sürüklerken ve düşünürken benliğimin aynaya yansıdığı şeklini içimden akan samimi bir nida ile: "Yanımda hep sen ol,sen ol isterim."
Seni görmekten, Seni duymaktan aciz
Neredesin ey Rasûl, neredesin Yâ Rasûlallah?
Bu dava mahzun, bu dava garip, bu dava öksüz büyüdü.
Bir Veysel, Seni tâ Yemen'den görürdü.
Görürdü de, Senin dişini kıran o taşa üzülürdü,
Üzülürdü de, sıkıntıdan kendi dişleri dökülürdü.
Yâ Rasûlallah, Sen buyurmuştun ya hani, Yemen tarafına bakarak
"Bu taraftan iman kokusu geliyor" diye
Bu yüzden o iman kokulu yâre, o göz nuru hırkanı bırakmıştın.
"Kimdir bu yâ Rasûlallah?" diyenlere ise,
"O beni görür ben de onu görürüm
O Veysel'dir." buyurmuştun
Sen kâinatın yaradılış sebebi
Sen Adem'in affedilme nedeni
Sen Rabbin biricik sevgilisi
Hal böyle iken yâ Rasûlallah,
Sen açlıktan karnına taşlar bağlıyordun
Bizler, daha Senin gibi, bir gün olsun karnımıza taş bağlamadık
Bırak taş bağlamayı
Sıcak döşeklerimizi terk edip bir gece olsun,
Gönülden teheccüde kalkamadık
Vazgeçtik nafilelerden
Umut kestik ya
Ümmetin içinde farzları ihmal edenleri görüyor musun yâ Rasûlallah?
Görüyorsun da içinde kırıklıklar mı oluşuyor?
Neredesin ey Rasûl, neredesin yâ Rasûlallah?
Çok uzaklara bakıyorum Görebildiğimin Bir gece vakti, düştün yine hiç çıkmadığın aklıma.
Neredesin ey Rasûl? gözlerim hep yollarda.
Bir damla yaş akar şimdi gözlerimden yanağıma
Neredesin ey Rasûl, neredesin Yâ Rasûlallah?
Sen yoksun ya yıkılası dünyanın içinde,
Ne saatlerin kıymeti var benim için, ne de günlerin
Neredesin ey Rasûl?
Kalmadı bu davaya sancaktar,
Bırakıp kaçıyor,
Menfaatini bulamayan sahtekâr.
Bizler çok değiştik, ya Rasûlallah
Bizler kendimizi tanıyamaz hale geldik
Başımızı kaldırıp da Seni göremiyor, duyamıyoruz.
Biliyorum Sen buradasın
"Gelin, ben buradayım" diyorsun
Bir yerlerden bana bakıyorsun
"Kimse kalmasa bile ben yeterim bu davaya!" diyorsun
Diyorsun, diyorsun da..
"Biz Ümmeti Muhammediz" diye övünenleren uzağına,
Batan bir güneşin arkasında Seni arıyorum
Vefasızlar kervanından bıktım yâ Rasûlallah!
"Beni arayan Kevser'e gelsin,
Kevser'i isteyen kendine dikkat etsin" buyurmuştun.
Ya Rasûlallah
Hani Sen bir gün ashabınla dertleşiyordun
"Sizi kıyamette terler içerisinde görüyorum" demiştin
Onlar ki sahabeydiler
Sana kul köleydiler
Onları ter içinde gören gözlerin
Bizi hangi ateşin içinde görüyor yâ Rasûlallah
Görüyor da gözlerini görmemek için kapatıyor musun?
Gel yâ Rasûlallah Gel Efendim Gel Gel
Çok yalnız kaldık asırlardır
Hiçbir şey koymadılar vefasızlar
Yiyip bitirdiler.
Anlatamadığım,
Anlatmaya kelimeler bulamadım.
Duygular var yüreğimde
Biliyorum bir Sen anlayabilirsin ancak bunu.
Her gün aynı günahlara batıp gömülmekten bıktım yâ Rasûlallah!
Yâ Rasûlallah, Sen bir gün Hazreti Ömer'e buyurmuştun ya,
"Beni kendinden daha çok sevmedikçe
İman etmiş olmasın"
Hal böyle iken yâ Rasûlallah
Biz Senin aşkının yerine ne fâni aşklar koyduk,
Kimlere Senin yerine "sevgili" dedik?
Fâniler bu kadar çabuk mu alacaktı Senin yerini?
Efendim Yürekler unutuyor Seni
Fâni aşkların peşinden yürüyor ümmet
Halbuki yürüdüğü aşk değil, ateşten bir kafes!
Gel yâ Rasûlallah Gel Efendim Gel Gel
Gül açmaz çağlayan akmaz, İlâhi nurun olmazsa
Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasûlallah(sav)
Nasıl bilmem bu nîrana dayandım Ya Rasûlallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasûlallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen
Habîb-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa'sın sen
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Gül açmaz çağlayan akmaz, İlâhi nurun olmazsa
Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa
Firak ağlar,visal ağlar, ezel mestûrun olmazsa
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Erir canlar o gül bûy'i revan bahşın hevasından
Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmîri
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah(sav)
Gel ey, güllerin efendisi!..
Gel ey, konuşurken dudaklarına tebessümler karışan,yüzüne üzgünlerin üzüntüsünü dağıtmak yaraşan!.. Gel ey, âteş-i aşkına yanmak için âşıkları birbiriyle yarışan!..
Gel ey!..
Önce kendine çektin, sonra mugaylan dolu beyabanlarda dermansız koyup bizi bir başımıza gittin dönmemek üzere. Ve dudağının dokunduğu çeşmeler de gitti. Gittin ve vecd ile kendinden geçen zamanlar, sensizlik bunalımlarının gelgitleriyle kör kuyulara gömüldü. Gittin ve tenha elvedalarda düğümlendi sevinçlerimiz; durmuş çarklara sıkışıp kaldı çığlıklarımız. Sen gidince yanlış hesaplarında önce pazarlar kurduk köhne dünyanın, sonra köhne hesaplarıyla mezada çıkarıp aşklarımızı dünyalıklara sattık. Gittin de savrulan umutlarımızı ektik yollarına; sabrımızın gözlerine çekilen milleri çelik masıyetlerle mıhladık. Gerilmiş yaylarımız kepade düştü hoyrat ellerde, uykulu oyunlarda şahlarımız mat oldu; ve bileyli kılıçlarımız pas tuttu karanlık kınlarında.
Ak kor olduk... Nemrudî alevlere soktular başlarımızı, hakikat, ak kor olduk... Vurdular durmadan dinlenmeden... Örslere konuldu başlarımız, hakikat vurdular dinlenmeden durmadan. Ağlattılar ağladıkça biz... Çeliğe su verelim diye ağladıkça ağlattılar bizi... Heyhât! Tutturamadık kıvamını suyun, isabet ettiremedik gözyaşlarımızın damlalarını çeliğe ve ilk çalışta kırıldı kılıçlarımız kara keçelere. Yenildik, yorulduk, yığılıp kaldık çıkmaz sokaklarda. Bütün sorularımızın cevapları cevapsız kaldı; bütün hayallerimizin hayali hayal oldu. Tel tel arzulara mahkûm edildi nefislerimiz ve ruhlarımız tül tül alevlerde yandı. Gizemli bilinmezliklerimizin iksirlerini gizli dünyalara gizlediler bizden.
Gel ey!..
Hani dostların vardı, kimi aşk okuyan Kitaplar Kitabı'ndan; kimi ilham dokuyan hitaplar hitabından. Kimine köşkler düşmüştü cennetten, kimi cennette köşklere düştüydü hani. Kiminin ateşlerine rengi düşerdi gülün de; kimi güllere rengini düşürürdü ateşin. Kimine yıldızlar düşerdi göklerden, kiminin yıldızına düşerdi gökler ya...
Hani sen "Yıldızlarım," demiştin, "hangisine uyarsanız doğru yola ulaşacağınız yıldızlarım!.." Sen gittin efendim ve hasretin yıldızlarını da çekti senden yana. Şimdi kim varsa yıldızlaşmaya yüz tutan, gökleri üzerine kapatıyor ehremenler. Bizler yanıyoruz, yanmamakta direniyor gökte yıldızlarımız... Güllerimiz küle durmakta yokluğunda, sultanlarımız kula dönmekte...
Gel ey!..
Ayrılığında çoğalan alevleriyle arınalım aşkının; yanalım yandıkça ve yandıkça yanalım. Aşk yüzünden elbisesi yırtılan da, Hak uğruna gözlerini kurutan da seni arzulamakta şimdi. Bizi kendine madem yine sensin bağlayan ve ayrılığının derdine yine sensin ayrılıkla derman olan, o hâlde gülümse bize efendim, bize gülümse. "Allah onları sever; onlar da Allah'ı sever" sırrına ermekte rehberimiz ol, tut günahkâr ellerimizden; günahkâr ellerimizden tut.
Sen ey!..
Gelsen hayallerimize bir kez... Ve üzerine sepet sepet güller döksek biz. Gelsen düşüncelerimize bir an... Ve baharları sersek ayağına çiçek çiçek, mevsim mevsim, ıtır ıtır... Dolunaylar yerine doğsan dünyamıza bir vakit... Ve zatını gündüz değilse, hayalini gece göstersen bizlere. Girsen ansızın düşlerimize, şefkat parmaklarınla okşasan başımızı ışık ışık... Ve ışığına düşsek pervaneler gibi; pervaneler gibi ışığına düşsek.
Gel efendim...
Bir kez doğ içimize de isterse kaybolsun dolunaylar, güneşler... Gir gözümüze de bir nefes, isterse silinsin tûtyâlar, sürmeler... İlham olup ak gönlümüze bir anda, isterse yitirilsin uçtan uca naatler ve gazeller, beyitler ve dizeler uçtan uca yitirilsin isterse...
Gel efendim, dostluğuna muhtacız; umutsuz ve çaresiz bırakma çaresizlerini. Gel yeter ki, hakkımızda verilecek her hükme razı olalım.
Gel ey, bitir bitmeyen hasretini içimizde!
Gel ey, onsuz mutluluk bulamadığımız!..
Gel ey, kendisine layık olamadığımız!..
Gel benim efendim, bir kez olsun dokun yüreğime, yüreğime dokun bir kez olsun...
Yüreğim kanıyor efendim, kanıyor yüreğim!..
Çığlık çığlığa beşeriyet, çiğnenmiş reyhanlar misali hep seni arıyor. Uyandır zindanlara koyduğumuz Yusufî sevdalarımızı efendim. Uyandır bahtını üftadelerinin...
Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım
Uyarır halkı efgânım kara bahtın uyanmaz mı?
Rahmeti Bol Peygamber
Paslı bir hançer saplandı bağrıma
Büyük yara aldım düştüm toprağa
Yüreğimden başladı kanlar akmaya
Sonunda doydu toprak akan kanıma
Toprak bile doydu da kanıma
Ben doyamadım ya rasulallah sana
Cemre gibi düşünce kâinatın kucağına
Nasıl doyulabilir ki nuruna
Kokunu insanlığın ruhuna bahşettin
Yürekleri yüreğinle ihya ettin
içimize doğan nur oldun
Aradığımız anda kalbimizde bulundun
Damla damla düştün hicran çölüne
Kurak topraklar can buldu gelişinle
Yüreklerde büyüyen nazlı nebi
İnsanlığın gözbebeği
Hak aşkıyla yandı yürekler
Emrine amade melekler
Sen gelince bitti bütün dertler
Ey rahmeti bol peygamber
Cennetin çiçekleri Senin kokunu taşır,
Benzemeye çalışır, beyazlıkta kar Sana
Güneş güzel yüzünden parlaklık aldı ey Gül,
Acep hayran olmadan, hangi göz bakar Sana?
Aşkının esiridir, ne çöl, ne de dağ tanır;
Bu sevdalı gönüller, su gibi akar Sana!
Varlık bahçesi Senin nurundan yaratıldı,
Hep medyun, hep minnettar, her can, her nigâr Sana!
Tebessümün ayların; zührenin sevincidir,
Nice hasret çekmede, bu bülbül-i zâr Sana!
Güllerin efendisi olmak kolay değildir,
Gıpta etmede ey Gül, binlerce gül-zâr Sana!
Yusuf, Senin dalında çiy tanesidir sanki,
Dîvâne kesilir göz etse, bir nazar Sana!
Aldığım her nefeste adını anıyorum.
Yanına gelmek için,günleri sayıyorum.
Ey Nebiler Nebisi,ey Rasuller Rasulü
Feryadımı duy benim.
Sana yalvarıyorum...
Firakın ateşiyle tutuştu elim kolum,
Her bir hücrem ve azam hep Ravzandır diyorum.
Ey güzeller güzeli,benim gerçek sevgilim,
Feryadımı duy artık,sana yalvarıyorum...
Bir taşına dokunmak,ne büyük saadettir.
Senin yanına gelmek,en büyük hazinedir.
Gözyaşlarım ıslatsın mübarek taşlarını,
Feryadımı duy canım sana yalvarıyorum...
Gecelerim uzuyor,hasretim çoğalıyor.
Kalbimin her atışı,bir tek MUHAMMED diyor.
Yanına gelemezsem,bu can niye yaşıyor,
Feryadımı duy Nebim,sana yalvarıyorum...
Aciz,zayıf,günahkar ümmetinden biriyim
Belki fazla cüretkar,belki de bir deliyim.
Aşkınla divaneyim,Kabene pervaneyim.
Feryadımı duy ne olur,sana yalvarıyorum.
YANINA GELMEK İÇİN GÜNLERİ SAYIYORUM...
(Ne olur artık beni de yanına çağır,YA RESULALLAH,BU HASRET DAYANILMAZ OLDU...!)
Hasretim, hicranım, firkatimsin.
Aramadan bulduğum, yola koyulmuş göçüm.
Mekke'de hüzün yılımsın aç ve susuz; Ebu Talip ve Hatice'siz.
Bedir'de bir söz: "Denize girsen seninle gireriz!" ve Akabe'de yeminlerin en
şahanesi, can verip cennet alma üzerine.
Gecelerin hâkimi, gözyaşlarının pınarı.
Efendimsin
"Âteş-i aşkınla gözyaşın şarâb eyler gönül"
Komşun olmayı beceremiyoruz ya ResulAllah ...
Dünya nimetlerine takılı kaldık yolumuzu bulamıyoruz ...
Nedenli nedensız gün be gün yok oluyoruz ..
Emanetlerine sahip çıkamıyoruz ya ResulAllah ..
İslah et bizi ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah...
Yol göster bize ya ResulAllah ...
Kör olmuş gözlerimiz dünya yalanlarına ..
Gaflete daldık anlamsızlıklarda boğuluyoruz uzat elini ya ResulAllah ...
Sığamıyoruz dünyaya yolundan cıktık ...
Rabb'ime verecek hesabımdan korkarım ya ResulAllah ...
Ümmetini
İslah et bizi ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah...
Adını her andığım an titret bedenim yakarıyorum için için ya ResulAllah ...
Kur'andan uzaklaştık yalanlara sığındık ..
Göz yaşlarımızı başka yollarda harcadık...
kimimiz harama bulaştı kimimiz yalana sarıldı kimimiz can yaktı ...
Emanetlerine sahip çıkamıyoruz ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah..
.
Dağ eteklerinde kalmış mavilklerimiz dünya yalanlarına dalmış yeşilliklerimiz ...
Uyanamadığımz bu gafletten uyandır bizi ya ResulAllah ..
Cennetini cehenneme tercih ettik açamadık gözlerimizi ...
Karanlığı aydınlığa tercih ettik yakamadık ışıkları ...
Aciz kaldık ya ResulAllah.
Yardım et ya ResulAllah ..Hesap gününü seferine seninle çıkmamızı nasip et ...
Rabb'in emrettiklerinden uzaklaştırma ...
Kandık dünya yanlarına ...
Sen bize doğruları buldur ya ResulAllah...
Affet bizi Ya ResrulAllah...
Affet bizi Ya ResrulAllah...
Affet bizi Ya ResrulAllah...
Gündüzlerin huzurundan kaçıp akşam gaflerine uyuyoruz varamıyoruz yarının farkına hep bügünler de yaşıyoruz ...
Olmadık şeylere gülüyor olmadık şeylere ağlıyoruz...
Sığınacak çardakları göremiyoruz kör olan gözlerimizi aç ya ResulAllah . . .
Sana sığındım ya ResulAllah ...
Hesap gününe kadar yolundan ayırma bizi inşaAllah ...
İslah et bizi ya ResulAllah..
İslah et bizi ya ResulAllah...
İslah et bizi ya ResulAllah...
Senden ayrılalı kaç yıl oldu, kaç asır geçti, kaç yaz, kaç kış, kaç gün, kaç ay..? Saymadım.. Sen giderken ardında bir dağbaşı yalnızlığı bıraktın bana. Şehrin ıssızlığını, yokluğun kimsesisliğim oldu, yokluğun kederim Şimdi kar içinde bedenim, buza döndü dünya...
Sen gittin kar yağıyor bu kente! Gökyüzü yere dökülüyor sanki, bembeyaz bir gülücükle, nazla... Bir eski hikaye geziniyor sokakları gözlerimin içinde... İnsanlar farkında değil, bilmiyorlar bu hikâyeyi
Kar yağıyor bu şehire, üşüyorum!.. Ve sen yoksun! .. Kar yağıyor...
Giderken ardından son bir çığlığımı ekleyebilmiştim sadece... Giderken "beni de al" diye bağırabilmiştim sadece... Ama nafile duymamıştın...
Yıllarca hayalinle yaşadım bu kahrolası yerde, hayalinle avundum senden uzaklarda, bir tatlı sözüne, bir tebessümüne hasret kaldım. Sen bir serap gibi yıllardır içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaştın, uzaklaştıkça yaklaştın... Bilki hayalin bile serinliktir kavrulan ruhuma, üşüyen yüreğime sıcaklıktır
Gel ey sevgi meleğim, "Can Gülüm", bir bahar sabahı toprağıma can olmak için gel!.. Damarlarıma kan olmak için gel!.. Hasretlik boyu uzayan raylarda gönlünün sıcaklığına muhtacım.
Bilki, kaynağı sendedir mutluluğumun, çaresi sendedir yüreğimin. Uzaklığın çekilmiyor, uzaklığın işkence Ne zaman seni düşünsem şiirler dökülüyor kar gibi gibi kaldırımlara, şarkılar ağlıyor yokluğuna..
Uzak dağbaşlarının serin seherlerinde gökyüzünü süsleyen gözlerini aradım kaç kez. Seni ararken ırmaklara döktüm derdimi, rüzgârlara döktüm. Bin 'âh'la iniledi dağlar, bin 'âh'la aktı pınarlar, 'âh'ımdan kan damladı gül yapraklarından, yaralı bülbüller figan etti
Özlemin bir bulut gibi sardı beni, bir yağmur gibi üstüme yağdı her gece. Damlalar yüreğime vurdukça, seni sevmek her gün biraz daha büyüdü içimde.
Gel ey gül-i rana; gel ey Can gülüm, ayakların kanasa da dikenlerden, binbir pusu kurulsada yollara, prangalar vurulsada ayaklarına, kırıp zincirleri gel Gelmezsen yok olurum, tükenirim. Gelmezsen bil ki, ölüme savurur beni hayat
Geceler boyu hayalinin peşinden koşarken şaşırdım yolumu... Bir uçuruma düştüm, canım yandı, kanadı her yerim...
Gel ki, uzak dağyollarında küçük bir su olup, sevda pınarı gönlüne akayım Ürkek ceylanlar gibi sokulayım yanına. Gel koru beni zamanın zulmünden, merhametinin gölgesine al Kucakla beni şefkatinle, yüreğime bıraktığın o kutsal aşk için kucakla
Her gece ismini anarım gecenin en ıssız saatlerinde. Korkuyorum senden uzaklarda sensiz, yüreğim sensiz dağbaşı ıssızlığı, yüreğim sensiz en karanlık gece... Sana doğru kayıyor gönlümün bütün yıldızları, sana doğru akıyor gönlümün ırmakları
Uykusuzum her gece böyle, yorgunum sensiz.
Hani diyorum bir gece hasretini yüklenerek çıkıp gelsen, ısınsa üşüyen duygularım. Sonra başımı koysam dizlerine kapansa kirpiklerim; bird aha hiç uyanmasam
Ey öksüzlere yüreğinden merhamet pınarları akıtan sevgili!
Gel tut ellerimi, beni sensiz bırakma.
Gel, adını ''Can Gülü'' koyduğum can'ımın gülü... Gel, zamansız da olsa, kimseciklere görünmeden, bir gölge gibi, sır gibi, rüya gibi, rüzgar gibi, meltem gibi... Gel...
Bir daha gitme
Ne olur gitme Gül Efendim......
"Canım kurban olsun Senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel kendi güzel Muhammed"
Diyerek medet bekliyor, Efendimiz'den şefâat dileniyoruz...
Ey Sultanlar Sultânı! 15 asır önce yol verdiğin sevgi kervânına bizleri de kabul buyur... Ey Resûller Resûlü! Bizler için; kapına Kıtmir, bastığın yere türâb, ayağına toz, tebliğine köle olmak ne büyük ümran... Senin ümmetin olma berâtını almak ne büyük ikram... Sultanım, bizler Seni dünyada görme saadetine erişemedik... Ama bizler, çok günahkâr bir ümmet olmamıza rağmen -hakkımız olmasa da- rüyalarımızda Seninle olmak, Senin aşkın ve muhabbetinle dolmak istiyoruz... Cür'etimizi bağışla Efendim... Gül Yüzünü görmemiz, şefâatine ermemiz için, bizlere de lütfeyle destur... Ne olur!..
"Ezel bezminde bir dinmez figândım Yâ Resûllalâh,
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım Yâ Resûllalâh..."
Diye Yaman Dede'nin dizeleriyle arz-ı hâl ediyoruz... "En Güzel"e yâr olanlara, "Gül"e gönülden bağlananlara binlerce selâm olsun...
"Yâ Rasûlallah, eğer Sen, gelmeseydin âleme,
Güller açmaz, bülbül ötmez, meçhûl esmâ Âdem'e
Varlığın mânâsı kalmaz, garkolurda mâteme!...."
SANA CAN VERMEK, UĞRUNDA ÖLMEK TİR !
SENİ HER AN ANMAK, AŞKIN LA YANMAK TIR ,
SENİ BİLDİM SENİ BULDUM HER YERDE!
BİR YAĞMUR TANESİ GİBİ, HER DALA KONDUM !
SENİ BEKLEYEN ÇAĞLAR, SENİN İÇİN AĞLAR.!
SANA CAN VERMEK İSTEYEN ,SENİ BULMAK İÇİN AĞLAR !
GEL EY NEBİ SENİ ÖZLEMLE ANIYORUZ, NEREDESIN EY RASUL.!
SENİ ANDA CİHANDA ARIYORUZ!
YARAB LÜTFET EREM CANA, ONUN İLE ŞU CİHANA !
YANDIM AŞKIYLA DAİMA, AŞKINI, SEVGİNİ ARIYORUZ !
AĞLAYŞIN VARDIYA, GÖZÜNDEN AKAN O İNCİ GİBİ GÖZYAŞIN.
DAMLATTIĞI YERİ ERİTİP KAVURUYORDU ,
GEL EY RASUL ŞAH SIN ,CANA ŞİFASIN BEN GARİB BİR DERVİŞ '
SEN CİHANDA ULUSUN ,SEN CİHANDA SULTAN SIN.
SENİ ANMAKTA OLAN BU ACIZ CAN ?
SENİN OLDU AŞKIN İLE CANA DOLDU !
OL BİR TAS İÇİNDE' CANI ALLAH A SUNULDU!
CANA CAN KATTIN DERDİMİZ SENSİN EY ŞAHI RASUL,
ŞİFA MEDET ONDAN DEDİN BİZİ ONA YÖNLETTİN.
AÇTIK GÖZÜMÜZ ARTIK UYANSIN İNSAN OĞLU ŞU GAFLETTEN.
ELİMİZDE DİLİMİZDE BİR NE VAR İSE SENİ ONAMI SATTIK !
İMAN OMAZ İSE ŞU CANDA SENİ BULMAKTA OLMAZ !
SANA CAN İLE BAŞ İLE VARMAZSAK SANA ÜMMET TE OLMAZ !
O GÜZİDE ASHABINA KILDIN BIN NAZAR BİZE DEDİN KARDESİM.
GÖRMEDEN AŞIK OLDUK SANA SENKİ CANA CANSIN !
BULUNMAZ BİR DERYASIN AŞKI AŞIK ETTİ BENİ ;
SEN BULUNMAZ BİR DERYASIN !
YA RASUL CİHAN YİNE BİR VELVELEYLE SARSILIR!
SADAKAT NURUN ALLAHA YÖNELİR !
BİLİRİZKİ EY NEBİ YARATTI RAHMAN ŞU CANI NAZARINA .
SEN KILDIN BIZE MEDET ŞEFAAT EYLE EY ŞAHI RESUL .
SENİ BİLMEK AŞKI BULMAK ERDEMLİĞİN KENDİSİDİR .
SENİ BİLMEK EY RASUL YANMANIN PİŞMENİN ÖĞRETMENİDİR!
YA RESUL CANANI BİLMEK KENDINI BILMENIN TA KENDISIDİR.
SENİN OLDUM EY ALLAHIM AŞKINA BİR CANDA BULUNDUM !
SENİ SENDE ARAR İKEN KENDIMDE ŞU CİHANDA BULDUM ,
NE BİR SÖZ SÖYLERİM NEDE BİR İŞ EDERİM GECE YATMAZ TAAT DERİM !
AŞKINI BULMAK İÇİN KENDIMI BILMEK İÇİN SENİ ANDA ARARIM ,
DÜNYA NEKİ ARŞ NEKİ SENİN AYNAN DİĞİLMİKİ!
SEN EŞSİZ SULTAN LARI YARATAN RAHMAN RAHİM DİĞİLMİSİN !
ARTIK VAKİT DOLMUŞ İDİR ÇIKTIM ER MEYDA NINA !
SENİ BULMAK İÇİN CANAN 'ATTIM CANIM PAZARINA
SATILSIN ATILSIN CANIM ÜRYAN OLSUN YOLUNDA
BEN SENİ BİLDİM CANAN RAHMETİ SENDE BULDUM...
Geleceğin yollara umudumu yerleştirdim. Dikenlerin üzerine sevdamı gergef yaptım ki, hepsi güle dönsün. Bahar gelecekti, Sen de gelecektin baharla. O zaman visaline açacaktı bütün çiçekler ve visal kokacaktı herbiri. Rüzgar vuslat türküleriyle esecek, yapraklar Sana doğru kımıldanacak, semalar gelişine ağlayacaktı sevinçten. Sen gelecektin bulutlar siyah örtüsünü çıkaracaktı. Yıldızlar sönecek, aydınlığında parlamaya devam edeceklerdi. Sen gelecektin; Ay kararmışlığını Seninle giderecek, güller gibi kokmanın ne demek olduğunu Senden öğrenecekti. Sen gelecektin; Güneş yeniden tebessüm edecekti. Sen gülecektin zerreler ihtizaza gelecekti. Sen gülecektin binbir Ebu Zerr bakışlı hasbi yüreğimin çöllerinden geçip Bedr'e fethe gidecekti. Sen gülecektin, kainat gülecekti Seninle......
Bahar geldi geçti Sen gelmez oldun..."
Geleceğin yollarda, ümidim taşların gözyaşlarını barındırdı. Dikenler parçaladı sevdamın gergefini. Bahar geldi, çiçekler hasretine açtı. Gökyüzü, Nuh Tufanı'na taş çıkardı. Ağaçlar hasretinle sararıp solarken, bulutlar yas ilan etti. Sen gelmedin, Ay kararmışlığıyla dağıttı yakamozları. Gönlümün gülleri Nemrut'a har, baharın gülleri İbrahim'in(a.s.) ateşine yar oldu. Yıldızlar daha önce baktığın izlere gözyaşlarını akıttı. Ve gelmeyişinin hüznü parladı gönlümüzdeki okyanuslarda.....
"Taşlara döndü kalbimiz gelmedin..."
Bilirim bizim yüreğimizdir taşlara dönen, bizim kalblerimizdir. Bir türlü Sana dönemeyişimizin, gözlerindeki yaşları dindiremeyişimizin, yüreğindeki hüznü gideremeyişimizin taşlaşmışlığıdır Sen'i bizden uzak tutan. Ne Sen'in nede Sen'den sonrakilerin ayak izlerini takip ettik. Hep Sen'den gayrısına kaydı bakışlarımız. Adımlarına, yoluna, Sana yar olamadık. Sen Firdevs'i bırakıp bize döndün, biz dünyayı bırakıp Sana dönemedik. Sen arşların arşında büyüklerin en büyüğüyle muhatapken bizi sayıkladın, biz küçüklerin en küçüğüne tenezzül ederken, Sen'i unuttuk. Bizim yüreğimiz, bizim kalbimiz, bizim halimizdir taşlara dönen. Sen'i birtürlü hakkıyla sevemeyişimizin taşlaşmışlığıdır gelmeyişinizin sebebi...
Ey her saniye yağıp da farkına varamadığımız rahmet deryasının kaynağı!
Ey Güneşe Güneşliği, güllere güllüğü, bize de insanlığı öğreten!
Ey ümitlerimizin Efendisi! "Miraç'tan iner gibi, Hac'dan döner gibi" beklediğimiz!
Ey varlığında güzel bir düş, sıcacık bir gülüş ve Cennette geçirilen bir an, yokluğunda ise hazan olduğumuz... Ağlatmışlığın burukluğu, kirenmişliğin utancı, küçüğe tenezzül etmenin küçüklüğü ve günahların ezikliği ile bekliyoruz Sen'i. Gözlerimizle değil Sana aç gönüllerimizle bekliyoruz. Mekke'den Medine'ye hicret eder gibi dön. Belki oradakiler gibi hasbi değiliz; ama Sen'i görmeden inanan, gecelerde Sen'i arayan, seccadelerinde okyanuslar barındıran hasbiler aşkına, Sen'i alemlere rahmet olarak gönderen ve isyanlarımıza rağmen bizi helak etmeyen Yaradan aşkına dön...
Gözlerimizde semaların gözyaşları, yüreğimizde ademvari pişmanlıklar... Cennet'ten kovulmuş gibi bir hal içindeyiz. Ve biz ellerimizde geleceğine dair küçücük bir umut taşıyoruz. Arşların arşına, Sen'i bize gönderen Rabb-i Rahim'e dönüp diyoruz ki: