Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah azze ve celle
Ya rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte
Bir yaşındasın,
Beni sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor beni sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...
Altı yaşındasın
Medine-i münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve ümmü eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu talip bir başka seviyor
Ya rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen muhammed-ül emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey yâr!
Nurdağına davet var
İşte
Kırk yaşındasın
Hira nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan " ah! " sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen nebiyullahsın
Sen habibullahsın
Sen rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
" amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin " diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş arş-ı Âla
" bu koşan kimdir " diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı fatımatüz-zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
" ağlama kızım " diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
"seni bizim elimizden kim kurtaracak" diyorlardı
Sen,
Sen " allah! " diyordun
Allah azze ve celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen " allah! " diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de " allah! " diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi :
" anam babam sana feda olsun " diyordu
Ya rasulallah
Medine-i münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
" beni seviyor musunuz " diye sormuştun onlara
" seni çok seviyoruz ya habiballah " demişlerdi
Sen de:
" allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum" demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak :
" görüyor musunuz ne kadar güzel " demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti :
" anam babam sana feda olsun ya rasulallah, onu bana ver "
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen " hayır " demediğini bile bile
" peki " dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun ebu hureyre' nin diliyle :
" benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler "
Ve hz. enes ile paylaşmıştın özlemini
" beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim"
Sultanım!
Ey medine minberinde " ümmeti, ümmeti " diye hüznü giyen sevgili
Ey mekke mihrabında alemler hesabına " allah! " diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
Ya rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...
Ey; gözlerinde cenneti saklayan, ayağını bastığı yerler cennet kokan nebi!.
Ey; Yaradan'ın en guzel eseri! "Sen olmasaydın, sen olmasaydın...alemleri yaratmazdım!." dedigi! Var oluşunun şerefine, bütün varlığı hediye ettiği!
Ey; insanoğlunun ufku -en güzel insan.. Allah'ın sevgilisi, kainatın gözbebeği!.
Ey; rahmeten li'l-alemin!.
Sen den şefaat dilenen biçarelerin en sefiliyim, desem.. şefaat eder misin?
Ey; kupkuru çölleri cennete ceviren gül!
Ey; gönlünden gül dökülen resul!
Küçük kız çocuğunun elinden tutup da giden, kuşu ölen çocuğa başsağlığı dileyen.. gözlerinden yaş dökülen devenin gözyaşlarını silen resul!
Benim de gözümün yaşını siler misin?
Küçük kız çocuğunun tuttuğu gibi tutsam elinden; yüreğimden binlerce kuş uctu, bin'i de öldü desem.. bana cennet kuşlarından bir kuş bahşeder misin?
Ey; Islam'ın peygamberi! Sevda ikliminin, en güzel mevsiminin.. en guzel çiçeği! Ama mahzun, ama kederli...
Daima düşüncede, daima hüzün icinde ömründe, bir defa bile, kahkahayla gülmemiş... gül yüzlü, güler yüzlü sevgili!
Gözlerimi yumsam, ve; hulyana dalsam... o gül kokulu gülüşün ile, benim de gözlerimin içine güler misin?
Bir kerecik olsun seni düşünerek başımı koyduğum olmuşsa yastığıma, tutunduğum olmuşsa sana ve senin sevdana... işte onun, işte onun hatrına!
Ey; gözünü sevdiğim, özünü sevdiğim, sözünü sevdiğim!
Ey; gönlümün sultanı efendim! Ümidim, muradım, kurtarıcım, mujdecim...
Seninle Kevser havuzunun başında bulusabilecek miyim?. desem...bulundugun yerden, yureğime bir damla su serper misin?
Seni sevsem!. Cok, cok sevsem!. Öyle cok sevsem ki; sen koksa özüm, yüreğim... sen koksa nazım, edam... gönlüm sen dolsa, benim herşeyim sen olsan !
Ali'n, Fatıma'n gibi olsam! Seni, onlar gibi seviyor olsam... sen
de; beni, onları sevdiğin gibi sever misin?
Ey; bize bizden daha ziyade merhamet eden! "Ümmetim, ümmetim!." diyerek, üstümüze titreyen!
Ey; en ziyade muhtacımız, en cok isteyenimiz! Bizi, Hak'tan
dileyenimiz!.
Sen, umanı umutsuzluğa düşürmezsin! Sen, senden isteyeni geri çevirmezsin!.
Senden, senin rahmetini dilesem... ey; alemlere rahmet olsun diye gönderilen, banada rahmet eder misin?
Ey; Rahim!. Ve... ey; Kerim!.
Asr-ı saadet'ten değilim!. Kokladığın gül, soludugun hava, yediğin hurma, içtiğin süt, okşadığın kuzu, bindiğin deve, avuçladıgın kum dahi değilim!. Bir kez olsun, yüzüne yüz sürmedim!.
Lakin; ben, senin.. "Kardeşlerim!." dediğindenim!. Ve; sana ve
sünnetine revan olmak isteyenlerdenim! Ve lakin; daha hala sevgili...
Veysel Karani'nin tırnağının ucu misali bile değilim, desem... bana da hırkandan gonderir misin?
Bi gecede yüreğime, bir nur olup düşer misin?
Sevgili Peygamberim! Rabbim; sana ve, senin al ve ashabına..
ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları ve yağmurların damlaları sayısınca salat, selam ve bereketler ihsan eylesin;
Kelamullah vahyedilen Muhammet
Feyzullah var mıdır senin üstüne
Gaffarın gönlünden kopan merhamet
Lütfullah var mıdır senin üstüne
Ya İsa Mesihr17;in övdüğü Resûl
İsmini İncilr17;den silenler mesûl
Nübüvvet mührünle değişti nesil
Bismillah var mıdır benr17;in üstüne
Sana özel Kelime-i Şehadet
Senle güzel savmu salat ibadet
Sayende yaşandı devri saadet
Şadullah var mıdır günün üstüne
Ya Şahlar Şahının Rahmeti Ahmet
Burakla seyahat Miraçta vahdet
İlahi muhabbet semavi sohbet
Sadullah var mıdır senin üstüne
Putpereste paymâl iken mazisi
Payenle payidar Hac arazisi
Ey Bedir fatihi Uhud gazisi
Seyfullah var mıdır şanın üstüne
Mahzundu Kâber17;nin ruhu İbrahim
Seninle şadetti Rahman-ı Rahim
Şefaat lûtfundur ya Abdürrahim
Nasrullah var mıdır senin üstüne
Az mı cefâ çektin az mı sefâlet
Azminle kapandı devri cehâlet
Ahiret yolumuz senle selâmet
Beytullah var mıdır yönün üstüne
Ümmetin olmuşuz Elhamdülillah
Borçluyuz suçluyuz Estağfurullah
Rahman seni kırmaz ya Resulullah
Abdullah var mıdır senin üstüne
Kemâle ermişler cemâlin gören
Aşkınla bezemiş dokunu ören
Ak zambak misâli kokunu veren
Nurullah var mıdır tenin üstüne
O kadar ağır ki mesuliyetim
Cahilin cüreti naata niyetim
Ya Hakkın Habibi Resûl-i yetim
Hamdullah var mıdır senin üstüne
İtiraf gerekse samimiyetle
Şeytana şenlikdik umumiyetle
Fethullah eyledin İslamiyetle
Emrullah var mıdır senin üstüne
Hayrullah var mıdır dinin üstüner30;
Ey; Yaradan'ın en güzel eseri!. "Sen olmasaydın, sen olmasaydın alemleri yaratmazdım!." dediği!. Var oluşunun şerefine, bütün varlığıhediye ettiği!.
Ey; insan oğlunun ufku -en güzel insan Allah'ın sevgilisi, kainatın gozbebeği!.
.Sen den şefaat dilenen biçarelerin en sefiliyim, desem şefaat edermisin?.
Ey; kupkuru çölleri cennete çeviren gül!.
Ey; gönlünden gül dökülen resul!.
Küçük kız çocuğunun elinden tutup da giden, kuşu ölen çocuğa başsağlığı dileyen gözlerinden yaş dökülen devenin gözyaşlarını silen Resul!.
Benim de gözümün yaşını siler misin?.
Küçük kız çocuğunun tuttuğu gibi tutsam elinden; yüreğimden binlerce kuş uçtu, bin'i de öldü desem bana cennet kuşlarından bir kuş bahşeder misin?.
Ey; İslam'in peygamberi!. Sevda ikliminin, en güzel mevsiminin, en güzel çiçeği!.Ama mahzun, ama kederliDaima düşüncede, daima hüzün içinde ömründe, bir defa bile, kahkahayla gülmemiş gül yüzlü, güler yüzlü sevgili!.
Gözlerimi yumsam, ve; hülyana dalsam o gül kokulu gülüşün ile, benim de gözlerimin içine güler misin?. Bir kerecik olsun seni düşünerek başımı koyduğum olmuşsa yastığıma,tutunduğum olmuşsa sana ve senin sevdana işte onun, işte onun hatrına!.
Ey; gözünü sevdiğim, özünü sevdiğim, sözünü sevdiğim!.
Ey; gönlümün sultanı efendim!. Ümidim, muradım, kurtarıcım, müjdecimSeninle Kevser havuzunun başında buluşabilecek miyim?. desem bulunduğun yerden, yüreiime bir damla su serper misin?.
Seni sevsem!. Çok, çok sevsem!. Öyle çok sevsem ki; sen koksa özüm, yüreğim sen koksa nazım, edam gönlüm sen dolsa, benim herşeyim sen olsan ! Ali'n, Fatıma'n gibi olsam!. Seni, onlar gibi seviyor olsam sen de; beni, onları sevdiğin gibi sever misin?
Ey; bize bizden daha ziyade merhamet eden!. "Ümmetim, ümmetim!." diyerek, üstümüze titreyen!.
Ey; en ziyade muhtacımız, en çok isteyenimiz!. Bizi, Hak'tan dileyenimiz!.
Sen, umanı umutsuzluğa düşürmezsin!. Sen, senden isteyeni geri çevirmezsin!.
Asr-ı saadet'ten değilim!. Kokladığın gül, soluduğun hava, yediğin hurma, içtiğin süt, okşadığın kuzu, bindigin deve, avuçladığın kum dahi değilim!. Bir kez olsun, yüzüne yüz sürmedim!.
Lakin; ben, senin "Kardeşlerim!." dediğindenim!. Ve; sana ve sünnetine revan olmak isteyenlerdenim!. Ve lakin; daha hala sevgili Veysel Karani'nin tırnağının ucu misali bile değilim, desem bana da hırkandan gönderir misin ?
Doğduğun günün, gecenin hürmetine bu gün ve gece; yüreğime, bir nur olup düşer misin?
Sevgili Peygamberim!. Rabbim; sana ve, senin al ve ashabına ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları ve yağmurların damlaları sayısınca salat, selam ve bereketler ihsan eylesin;
AminAminAmin
Senin yolunu arıyoruz Ya Rasulullah
Kalplerimiz seni arıyor,
Gönlümüz seni arıyor Ey Nebi
Senin gül kokan yolunu arıyoruz
Gökteki yıldızlar senin ışığını arıyor
Kalplerimiz Nur ışığını arıyor
Kalplerimiz sızlıyor, Ya Rasulullah
Yüreklerimiz senin Nurlu yolunu arıyor
Semada Melekler senin yolunu arıyor
Senin Nur kokunu duysam,
Rüyamda senin ışığını görebilsem
Senin sevgi dolu yolundanyürüyebilsem
Keşke Ya Rasulullah
Ey Nebi Sen kalplerimizde taht kuran,
Gönlümüzün Sultanısın,
Gökyüzü sessizliğe bıraktı kendini,
Bulutlarda senin adın yazıyordu
Ey Muhammed diyordu bulutlar
Yer, gök Senin adınla çalkalanıyor
Gönüllerimiz sana hayran,
Yüreklerimiz Aşkınla yanıyor Ey Nebi
Gel Ey Nebi gönüllerimize, yüreklerimize
Yine Nikabınla gel,
Yolunu güllerle donattık,
Bizi yolundan ayırma Ya Rasulullah
Gelişini haber verdi Nebiler,
Son dönemde gelir Ahmed dediler,
Melekler yoluna güller serdiler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Nûr-ı çeşmin gönüllerde zevk sefa.
İsrafil ninniler söyledi cana,
Çocuklukta özlem duydun babana,
Anam babam feda olsunlar sana,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ruhu nakşın gönüllere pür şifa.
Gençliğinde cesur, mert bir civandın,
Doğruluğa ta yürekten inandın,
Muhammedü'l-emin unvanı aldın,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Cemâlin benzerdi hüsn-ü Yusuf'a.
Ceddin İbrahim'in Hanif dininde,
Bazen tüccar oldun Kenan ilinde,
Yalan yanlış yoktu senin dilinde,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Meleklerde olmaz sendeki vefa.
Mirâcına şahit oldu âlemler,
Sevenler müjdeli haberi bekler,
Firâkından yandı bütün felekler,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Gelmek istiyorum senin tarafa.
Ağzında dualar, gözlerin yaşlı,
Çocukla çocuktun, yaşlıyla yaşlı,
Oldukça vakurdun, hep ağır başlı,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şöhretin yazıldı nurlu Mushaf'a.
Konuşurken sesin gayet sakindi,
Bakışın kararlı, gözler emindi,
Firdevs dedikleri Cennet tenindi,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Allah remzeyledi mim-i hurûfa.
Tenin gül kokardı, nefesin reyhan,
Dünyada sultandın, ukbada sultan,
Seni görmek ister bu fakir her an
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Şefâatin göster koyma A'râfa.
Ahlâkın Kuran'dı âdabın Furkân,
Ashâbın ışıktı, Ehl-i beyt nurdan,
Resul ayrılamaz çâr-ı yarından,
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Ehl-i Beyte canlar feda bin defa!
Şah Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin,
Sevdam Zeynep ile Zeynel Abidin,
Sensin kıblem, sensin Kevser, sensin din!
Selam sana ya Muhammed Mustafa,
Her zerrene Halit feda bin defa.
Sevgili!
Sen gitmiştin...
Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi.
Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda...
Sen gitmiştin...
Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi.
Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda.
Sevgili!
Nasıl iltica edelim sana ;
huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!.
Ve duyurabilsin mi sesini!?.
Efendim, duyar mısın sesimizi?..
Sevgili!
Sen aşk ikliminde sultan, sen güzellik şahikasında dolunay, sen vefa göğünde
hilal.
Biz bir bakışının dilencisi,
biz dolunay tutkunları,
biz bayramı gözleyen oruçlar.
Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz.
Sen imrenme, biz ayıplanma.
Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar.
Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı.
Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz,
kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa.
Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver efendim,
düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver.
İtivermezsin elinin tersiyle bizi, değil mi efendim?..
Sevgili!
Sen gitmiştin...
Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da.
Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı.
Sen gitmiştin...
Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara;
ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkum edildi.
Sen gitmiştin...
Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda.
Hasretinden akıllar yitirildi efendim,
gönüller gölgelere düştü.
Kucak kucağa güneşlerimiz söndü,
dudak dudağa denizlerimiz kurudu
ve sen gitmiştin efendim.
Sen gitmiştin...
Seninle birlikte her şeylerimiz gitti.
Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra;
kanlarımız sahralar doldurdu.
Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi,
kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına...
Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, efendim,
hiç kâr elde edemedik.
Aldandık, hep aldandık.
Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik.
Dillerimiz dilim dilim edildi efendim.
Bize sevmeyi unutturdular ilkin;
sonra sevginin ne olduğunu...
Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık.
Vurgunlar yedik pes pese efendim...
Ve sen gitmiştin.
Sevgili!
Sen gitmiştin...
Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın.
Hayırları söyleyip gitmiştin,
biz ser işler olduk.
Uzun uzun emellere kapıldık,
kapılanıp kaldık umutların kapısında.
Yolunda yürümekten üzerimize düşen,
baş kaldırdık önce ve sonra yıkılışlar gördük hep efendim.
Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen;
böğrümüzde kaldı ellerimiz.
Hanım idik halayık olduk;
bay idik köle edildik.
Sen gitmiştin...
Yanmış igsilerle kara bahtımıza kara resimler çizdiler.
Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar,
dönüşlerinin ahengini kırdılar.
Bölük bölük kadınlarımız,
grup grup erlerimiz,
demet demet çocuklarımız,
kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini.
Ve sen gitmiştin efendim...
Sevgili!
Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği
prizmada.
Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna;
aşkın o aynanın cilası idi hani.
Güzelliğin olmasa efendim,
aşkı hiç bilmeyecekti cihan;
aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı.
Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına
durmuştu efendim...
Ve sen gitmiştin...
Sevgili!
Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!..
Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin.
Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın.
Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş,
"Lâ" ile "Illa"yi i'câz ile sen dillendirmiştin.
Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü;
Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine.
Artık düşmanlarımız dostlar arasında;
dostumuz düşman içinde.
Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda.
Kendimizi unuttuk, seni bilmez olduk...
Sana muhtacız!..
Sana en fazla muhtacız.
En fazla sana muhtacız.
Uyandır bizi uykumuzdan...
Gel ey sevgili!
Bir gelişle gel, bir gülüşle gel.
Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden...
Sana muhtacız...
Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, o ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar.
Kimilerimiz için de sen hiç doğmadın. Onlar hep senden mahrum yaşadılar. Şol mahiler ki derya içreydiler, deryayı bilmediler.
Varlığının kaç bahara bedel olduğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını nasıl duysunlar Efendim?
Ey; gözünü sevdiğim, özünü sevdiğim, sözünü sevdiğim!.
Ey; gönlümün sultanı efendim!. Ümidim, muradım, kurtarıcım, müjdecimSeninle Kevser havuzunun başında buluşabilecek miyim?. desem.. bulunduğun yerden, yüreiime bir damla su serper misin?.
Seni sevsem!. Çok, çok sevsem!. Öyle çok sevsem ki; sen koksa özüm, yüreğim.. sen koksa nazım, edam.. gönlüm sen dolsa, benim herşeyim sen olsan ! Ali'n, Fatıma'n gibi olsam!. Seni, onlar gibi seviyor olsam.. sen de; beni, onları sevdiğin gibi sever misin?
Va'd-olunan Makamı-Mahmud'a ilk varınca,
Yüceler Yücesinin Huzurunda durunca,
Mümtaz Müsafirliğin,iltifatlar görünce,
Rabbi'mize ,bizden de söz ediver Efendim.
Baş Tac'ımız efendim,Rabbi'mizden dile ki,
Ülkemi-Milletimi-Dinimi esirgesin.
Yüz yıllarca Ecdadım öyle hizmet etti ki,
Cihan ALLAH'ı bilsin, tek Din İslam'dır desin.
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine'ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek
Hz.Vahşi gibi
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.)
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz!
Aşkın bir gök gibi yayılır göğsümüze Ya Rasulallah!
Umutlar filizlenir,bahar gelir yeryüzüne Ya Rasulallah!
Cuşa gelir,cezbelenir cümle canlar,
Can verir cemalin seyrine Ya Rasulallah!