PEKMEZ hızla kana karışabilecek nitelikte bir gıda maddesi olduğundan acil enerji ihtiyacını kolaylıkla karşılıyor. 2 yemek kaşığı (20 gr) pekmez, 2 mg demir, 80 mg kalsiyum ve 58 kcal enerjiyi içermektedir. Bu nedenle pekmez, büyüme çağındaki çocuklar, işçiler, sporcular, gebeler, emziren anneler için eşsiz bir besin. B1, B2 vitamini ve nisain de içeren pekmez, yüksek enerji gerektiren aktivitelerde çocuklar ve sporcular için gerekli bir besindir. Yapılan bir araştırmaya göre 200 gr pekmezin kalori açısından 1150 gr süte, 300 gr ekmeğe, 390 gr ete eşdeğer olduğu belirtilmektedir. Ayrıca içeriğindeki şekerlerin, glukoz ve früktoz halinde olması sebebiyle pekmez bebek ve çocukların beslenmesinde büyük öneme sahiptir.
Kilo vermenin hayati bir gereklilik olduğu açıkça ortada. Ancak kilo vermede izlenen yöntemler bazen daha yanlış sonuçlara yol açabiliyor.
HIZLI KİLO VERME TEHLİKELİ
DİYET tek başına uygulandığında, kilo vermenin nedeni vücut için ciddi tehlike oluşturan yağların değil, karbonhidratların yakılması. Bu da tehlikeli sonuçlara sebep oluyor. Üstelik ağır bir diyet yapıldığında bazal metabolizma hızı yavaşlar ve böylece fazla kaloriyi daha yavaş yakar. Bu da diyetten sonuç alınmasını güçleştirir. Bu yüzden de hızlı kilo verdirdiğini iddia eden programlardan uzak durmak gerekiyor.
KANSIZLIK ORTAYA ÇIKABİLİR
BU tür ağır diyetlerde yağ kaybıyla beraber kas kitlesinde de azalma görülür. Kaslar güçsüzleşir. Ayrıca diyet bırakıldığında verilen kilolar hızla geri alınır. Tek yönlü beslenmeye dayanan ağır diyetlerde, vücut ihtiyacı olan vitamin ve mineral miktarını alamaz. Bu durumda da vücudun dengesi bozulur ve organların düzgün bir şekilde çalışması engellenmiş olur. Kandaki maddelerin de oranlarında değişmeler olur. Kansızlık problemi ortaya çıkabilir. Uzun süreli diyetlerde sürekli yorgunluk ve bitkinlik hali gözlenir.
Uzmanlar, aşırı zayıflığın ve aşırı şişmanlığın kısırlığa yol açtığına dikkati çekerek, spor ve diyet konusunda aşırıya kaçılmaması gerektiğini kaydetti. Kadınların son yıllarda uyguladığı diyet ve ağır sporların, bünyelerindeki yağ oranını tükenmeye yakın hale getirdiğini ifade eden bilimadamları, bunun hormonları olumsuz etkilediğini ve adet düzensizliklerine yol açtığını söyledi. Uzmanlar, hamilelikte az kilo almanın sakıncalı olduğu uyarısında bulunarak, en az 8, en fazla 20 kilo alınmasının ideal olduğunu vurguladı. Kısırlık için bir diğer olumsuz faktörün de şişmanlık olduğunu belirten bilimadamları, obezitenin ve aşırı yağlanmanın da kadın bünyesinde tahribata yol açtığını söyledi.
Kemiklerde yeniden kırık oluşmasını engellemek için kullanılan D vitamini ve kalsiyum tabletlerinin aslında ne yararı var ne de zararı....
EN İYİ D VİTAMİNİ KAYNAĞI SÜT
İngiltere'de yapılan araştırmalar, D vitamini ve kalsiyum tabletleri kullanmanın da yaşlılarda sık görülen ve tekrarlayan kemik kırılmalarını engelleyemediğini ortaya koydu. Aberdeen ve York Üniversiteleri tarafından yapılan 2 ayrı araştırmada, daha önce kalsiyum eksikliği nedeniyle kemiklerinde kırılma olan kişilerin durumları incelendi. Kırık oluşmasını engellemek için pek çok kişinin D vitamini ve kalsiyum tabletleri kullandığını söyleyen bilimadamları, bunların herhangi bir zararları bulunmadığını, ancak herhangi bir koruma da sağlamadıklarını bildirdi. Uzmanlar, D vitamininin somon gibi yağlı balıklarda, sütte ve süt ürünlerinde bulunduğunu hatırlattı.
Rus bilimadamlarının kuş gribi aşısı konusundaki araştırmalarının sonuna gelindiği ve bulunan aşının testine bu ay içinde başlanacağı bildirildi.
Rusya Sağlık Dairesi Başkanı Gennadi Onişçenko, Radyo Eko Moskova'ya yaptığı açıklamada, H5N1 virüsüne karşı geliştirilen aşıların denenmesine bu ay içinde başlanacağını belirtti.
Dünyanın 1994 yılında Çin'de ortaya çıkan bu virüse karşı tam olarak hazırlanmadığını ifade eden Onişçenko, ''Aşı adayı diye adlandırdığımız bu ilacın gönüllülerin üzerinde denenmesine bu ay içinde başlayacağız. Denekler üzerindeki çalışmalar başarılı olursa aşı daha geniş kesimin tüketimine sunulacak'' dedi.
Rusya'da şu ana kadar kuş gribi bulaşan bir insanın olmadığını belirten Onişçenko, ''Ne hayvandan insana, ne de insandan insana kuş gribi bulaşması vakasına rastlanmadı'' diye konuştu.
Cep telefonlarının baş ağrısı, unutkanlık, dikkatsizlik artışı, refleks kaybı, kulaklarda çınlama, gözlerde kararma, çapaklanma ve yanmaya neden olabileceği tespit edildi.
Fırat Üniversitesi'nde (FÜ) yapılan araştırmada, cep telefonlarının baş ağrısı, unutkanlık, dikkatsizlik artışı, refleks kaybı, kulaklarda çınlama, gözlerde kararma, çapaklanma ve yanmaya neden olabileceği tespit edildi.
Araştırmada, uzun süre cep telefonu kullanımının, aşırı sinirlilik ve gözlerde sulanmaya sebep olduğu, uzun süreli kullanımlarda bu etkilerin daha da arttığı ortaya çıktı.
FÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Balık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insan ihtiyaçlarının gelişimi çerçevesinde özellikle elektronik alanda teknolojide büyük yenilikler yaşandığını, bu yeniliklere paralel olarak ortaya çıkan cep telefonlarının her geçen gün gelişim gösterdiğini söyledi.
Artan cep telefonu kullanımının insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaptığı yönünde birçok görüş olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Balık, cep telefonlarının kullanılmadığı anlarda temel olarak hiçbir güç taşımadığını, ancak kullanım anında şiddeti 250 milivata ulaşan elektromanyetik darbeler oluştuğunu bildirdi.
Yrd. Doç. Dr. Balık, araştırmalarda kilogram başına dokuların yutabileceği en yüksek gücün 4 wat olarak bulunduğunu, buna göre işyerlerinde 10, meskenlerde ise 50 kat önlem alınması gerektiğini Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiye ettiğini belirtti. Yrd. Doç. Dr. Balık, ''Vücudun sıcaklığını bir santigrat derece artıran elektromanyetik dalganın insan sağlığına zararlı olduğunun tespitleri göz önüne alındığında, cep telefonlarında yaşanan elektromanyetik darbelerin önemi ortaya çıkar'' dedi.
-695 Kişi Üzerinde Araştırma Yapıldı-
Yrd. Doç. Dr. Hasan Balık, cep telefonlarının insan beynine ve göze etkisini belirlemek için 695 kişi üzerinde yapılan araştırmada, cep telefonu kullanmayan, kullanan ve uzun süre kullanan kişiler üzerinde istatiksel tespitlerde bulunduklarını söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Balık, araştırma sonucunda ulaştıkları verileri şöyle sıraladı: ''Çalışma sonucunda, cep telefonlarının baş ağrısı, unutkanlık, dikkatsizlik artışı, refleks kaybı, kulaklarda çınlama, gözlerde
kararma, çapaklanma ve yanmaya neden olduğunu tespit ettik.
Ayrıca aşırı sinirlilik ve gözlerde sulanmaya sebep olmasının yanı sıra uzun süreli kullanımlarda bu etkinin artığını tespit ettik.'' Araştırma sonucuna göre cep telefonlarının insan sağlığı üzerine etkisinin olmadığını söylemenin imkansız olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Balık, ancak kesin olarak zararlı olduğunu söyleyebilmek için de bu bulguların deneysel verilerle desteklenmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Bir çok insan tanıdım, alerjik nefes darlığı çeken.Bu insanlar yılın belli mevsimlerinde kortizon tedavisinden başka çare bulamayanlardı.
Öksürük krizlerinin nedenli şiddetli olduğunu anlatıyorlardı.
Keçiboynuzunu önerdiğim bu insanların çoğu daha hemen ertesi gün rahatlamaya başladıklarını anlatıyorlardı.
Guatr rahatsızlığından dolayı nefes darlığı çekenler de olumlu sonuçlar aldıklarını belirtmişlerdir.
Keçiboynuzunda bulunan bazı etkin maddeler aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.
KEÇİBOYNUZU NEDİR?
Anadolu'da bazı yörelerde harnup olarak da bilinir.
Yeryüzünün en eski bitkilerinden olup anavatanı olarak
Güney Anadolu, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Fas, Tunus, Cezayir, Filistin ve Libya olup
memleketimizde, Antalya, Mersin, Silifke, Datça dolaylarında yaklaşık 1500 km2lik sahil şeridinde doğal olarak yetişmektedir. Keçiboynuzu, yetişmeye başladığı ilk 15 yıl meyve vermeyen bir bitkidir.
Meyveleri ilk başlarda yeşil olup, olgunlaştıkça kahverengileşen ve tam olgunlaşınca parlak kahverengi renk alır.
Keçiboynuzunun en büyük özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır.
Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadır.
Bu etkin madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıklarında öylesine etkilidir ki;
derhal sonuç almak mümkün olabilmektedir.
Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde büyük bir başarıyla uygulanabilir .
Keçiboynuzunun içerdiği gallik asit insan sağlığı üzerinde öylesine çok yönlü özellikleri olan bir maddedir ki,
bu özelliklerinden bazıları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.
Analgesic Ağrı kesici
Antiallergenic Alerjiye karşı
Antiasthmatic Astıma karşı
Antibacterial Bakteri yok edici
Antibronchitic Bronşite karşı
Anticancer Kansere karşı
Antihepatotoxic Karaciğeri toksinden arındırıcı
Antioksidant Serbest radikalleri yok edici
Immunostimulant Bağışıklık sistemini güçlendirici
Antiviral Mikroplara karşı
Antiseptic Antiseptik
Cancer-preventive Kansere karşı koruyucu
Antinitrosaminic Nitrozamin yok edici
Bronchodilator Bronş genişletici
Antipolio Çocuk felçine karşı
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi gallik asit çok yönlü bir maddedir.
Bu maddenin belirtilen bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir.
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkan.
Balgam söktürücü gücü ve astım a karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır.
Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir.
Keçiboynuzu, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir.
Özellikle sigara içen insanlarda akciğer kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğu,
bu konuyla ilgili hemen her klinik deneyde ortaya konmaktadır.
Değerli okuyucu, bir insanın kendi kendine (sağlığı açısından) verebileceği en büyük zarar; sigara içmesidir.
Unutmayınız ki, sigara içmek sadece akciğer kanserine yakalanma riskini artırmıyor,
genel olarak insan sağlığını olumsuz etkileyen zararlı bir alışkanlıktır.
Keçiboynuzu akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir.
Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır.
Ancak bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir.
İşte keçiboynuzunun akciğer kanserini tedavi etmekteki gücünü artırıcı farklı etkin maddeler içeren ikinci bir bitkiye ihtiyaç vardır.
Bu ikinci takviye bitki kırmızı turptur.
Keçiboynuzunda kolestrol bulunmaması ayrı bir avantajdır.
Kaffein ve theobromine içermediği içinde tansiyon problemi olanların rahatlıkla kullanabilecekleri bir bitkidir.
Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir.
Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir destekleyicidir.
KEÇİBOYNUZU (HARNUP) PEKMEZİ
Faydaları:
* Kalsiyum bakımından çok zengindir (sütün 3 katı)
* İçindeki E vitamini sayesinde; öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir
* Balgam söktürür,göğsü yumuşatır,bronşları açar, sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına oldukça etkilidir.
(Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir.)
* Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite etkilidir.
Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide şişkinliğini giderir .
Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizler.
Mideye kuvvet verir.
* Yüksek mineral ve vitamin içeriği ile de diş ve diş etleri üzerinde çok olumlu etkileri vardır.
* Yüksek doğal şekerler , zengin mineraller (özellikle çinko) ve vitaminler (A , B , B2, B3, D) içeriği dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağıdır.
* Yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon, karaciğer ve akciğer üzerine çok yaralı etkileri bulunmaktadır.
Kanın zehirli maddelerini temizler.
*İnsanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir.
*Kalbe faydalıdır, kalp çarpıntısını önler
*İnsan vücuduna giren radyasyonu dışarı atar
1- Her kan basıncı yüksekliğinde dilaltı hapı çiğnemek doğru değil. Dilaltı sadece acil durumlarda kullanılmalı. Her kan basıncı yükselmesi acil durum değildir. Dilaltı hapı, kan basıncını hızla ve kontrolsüz düşürerek istenmeyen sonuçlara (felç, kalp krizi, ölüm vb.) yol açabilir.
2- Birçok hasta, ilaçlarla kan basıncı kontrol altına alınınca ilacını bırakır. Hipertansiyonun büyük olasılıkla ömür boyu hastaya eşlik edeceği unutulmamalıdır. İlacın bırakılması, hipertansiyonun vücuda zarar vermesine yol açar.
3- Birçok hastada mevcut olan 'vücut ilaca alışır, ilaç bağımlılık yapar' şeklindeki düşünce kesinlikle yanlış. Hastaya en büyük zararı kontrolsüz hipertansiyon verir.
4- İlaç kullanan hastaların ilaçsız tedaviyi ihmal etmeleri yanlış. İlaçsız tedaviye dikkat edilmezse antihipertansif ilaçların da etkisi çok azalır veya ortadan kalkar.
5- Hipertansiyon tedavisi ancak sağlıklı bir hasta-hekim ilişkisiyle mümkündür. Hasta sorumluluklarını yerine getirmez ise doktor doktor dolaşmasının hastaya bir yararı yoktur.
6- Arkadaş tavsiyesiyle ilaç alınması ciddi zararlara yol açabilir.
7- Hastalar baş ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı gibi yakınmalar ortadan kalkınca tedaviyi gevşetebilirler. Tedavide, amacın sadece hastayı o dönemde rahatsız eden baş ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı gibi yakınmaları gidermek değil, aynı zamanda hedef organ hasarını önleyerek veya geri çevirerek kalıcı sakatlık ve ölümleri azaltmak olduğu unutulmamalı.
8- Daha önce kullandığı tedavinin etkisiz olması durumunda, doktora giden hasta, genellikle ilk ilacı 'etkisiz' diye bırakarak yeni bir ilaç kullanmaya başlar. Tedavinin başarısız olduğu durumlarda, genellikle tedaviye ikinci bir ilaç eklenmelidir. Bu hatada, hastanın doktorunun da payı olabilir.
9- Kullanılan ilacın ismini hatırlamamak veya doktora giderken ilaç kutusunu yanına almamak da büyük hata.
10- Kan basıncı değerlerinin kaydedildiği formları, doktora giderken yanına almamak yanlış.
11- 'Bünyem, yüksek tansiyona alışmış' deyip hipertansiyonu ciddiye almamak tehlikeli bir tutum.
12- Kan basıncı yüksekliğini sadece strese bağlayıp tansiyon ilacı kullanmamak yanlış.
13- Kan basıncı kontrol altına alınan bir hastanın ilacı bırakarak 'kan basıncı yeniden yükselecek mi' diye deneme yapması. Antihipertansif ilaçlar bırakılsa bile kan basıncını düşürücü etkileri, bir süre daha devam eder. Hastada geçici hipertansiyon yok ise, ilaç bırakılınca kan basıncı bir süre sonra kesinlikle yeniden yükselecektir. İlaç kesilmesi ve doz değişikliği doktor tarafından yapılmalı.
14- Muayeneye gelen veya tahlil için kan verecek hastanın o gün ilacını almaması. Hipertansiyonu olan hastalar, tahlil için aç kalmak zorunda olsalar bile çoğu zaman çok az su ile tansiyon ilaçlarını alabilirler.
15- Hipertansiyon tedavisinin sakinleştirici ilaçlar ve sarımsak ya da limonla yapılması, tansiyon düşürücü ilaç kullanımından kaçınılması gerekir.
1997 yılında lenf kanserine yakalandığını öğrenince ileride çocuk sahibi olmak umuduyla yumurtalarını donduran ABDnin Florida eyaletinden Jennifer Rutansky bu hayaline kavuştu. Kanseri yenen Rutansky, bu yöntemle anne olan dünyanın ilk kadını unvanını kazandı. Bu başarı her yıl kanser nedeniyle kemoterapi görüp doğurganlığını kaybeden anneler için büyük bir umut oldu. Kemoterapi tedavisi göreceği için yumurtalarını saklayan Jennifer, mutlaka anne olmak istediğine o zamandan karar vermişti.
7 YIL BOYUNCA KANSERLE SAVAŞTI
Yıllarca savaştığı kanseri yenen genç kadın, 7 yıl sonra hayatının erkeğini de bulunca annelik sevincini tatmak istedi. Eşi Joe ile anlaşıp bebeklerini dünyaya getirecek bir taşıyıcı anne buldu. Rutanskynin yumurtaları ile eşinin spermi laboratuvar ortamında buluşturuldu. Elde edilen embriyo taşıyıcı anneye aktarıldı ve minik Jacop Evan dünyaya geldi.
KİRLİ atık sularda yetişen bir çeşit yosunun, Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılabileceği bildirildi. Zürih Üniversitesi ve Zürih'teki politeknik okulunun uzmanları, ABD'de kanalizasyon suyu rezervlerinden aldıkları mavi-yeşil "nostok" yosunundan elde ettikleri maddeye "nostokarbolin" adını verdi.
ARAŞTIRMACILAR, bu maddenin, alzheimer hastalığının nedenlerinden sayılan "kolinesteraz" enzimini nötralize ettiğini belirledi. Bilim adamları, adı geçen maddenin Alzheimer'a karşı ilaç üretilebilmesi için henüz çok erken olduğunu, bunun için uzun süre gerektiğini de belirtti.
Kemoterapİ ilaçlarını 16 ay boyunca karın boşluğuna aşılamak, yumurtalık kanseri olan kadınların hayatta kalma ihtimalini yükseltiyor. Amerikan New England Journal of Medicine dergisindeki makaleye göre, bu tedavi yöntemi son on yıl içerisinde yumurtalık kanserine karşı elde edilen en büyük başarı. Ancak, ilaçların verilmesi için kullanılan katheterin şiddetli karın ağrılarına neden oluyor. Bu yöntemin uygulandığı 10 kadından altısı terapiyi yarıda bırakıp, eski tedaviye geri dönüyor.