Sinop Sağlık İl Müdürü Dr. Abdülkerim Köroğlu, gripten korunmanın yolunun vücut direncinin düşmesini engellemekten geçtiğini belirterek, bunun için sulu gıda ve sebze tüketiminin çok büyük önem taşıdığını söyledi.
Sinop Sağlık İl Müdürlüğü tarafından havaların soğumaya başlaması nedeniyle vatandaşlar gribe karşı uyarıldı. Sağlık İl Müdürü Dr. Abdülkerim Köroğlu, özellikle hava değişikliklerinin neden olduğu soğuk algınlığı ve gribe karşı vatandaşlardan duyarlı olmalarını isteyerek, "Gripten korunmanın başlıca yolu vücut direncinin düşmesini engellemekten geçer. Bu nedenle mevsim özelliklerine uygun giyinmeli, bol sulu gıdalar, taze sebze ve meyve tüketilmelidir. Hastalarla yakın temastan, ortak eşya kullanımından kaçınılmalıdır. Grip hastalığının tedavisi, ortaya çıkan belirtilerin tedavisi şeklindedir. Ateşin düşürülmesi, burun akıntısının giderilmesi, halsizlik ve kırgınlığın giderilmesi şeklinde tedavi düzenlenir. Yatak istirahatı önerilir" dedi.
Dr. Köroğlu, grip riski taşıyan ve bu kişilerle temas halinde bulunanlara da grip aşısı olmalarını önerdiklerini sözlerine ekledi.
Tüberküloz toplum sağlığını ilgilendiren 'sosyal' bir hastalıktır. Bir astımlı, kanserli ya da hipertansiyonlu hasta tedavi olmak istemeyebilir ve bu onun kişisel seçimidir, kimse tedavi için o kişiyi zorlayamaz . Ancak, tüberkülozu olan bir hasta, gerekiyorsa polisiye tedbirlerle mutlaka tedavi edilmelidir, çünkü tedavi edilmeyen tüberkülozlular hastalıklarını topluma yayarlar. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Tüberküloz hastalığının önemini Mynet okurları için yazdı.
Tüberküloz aşısı ve ilaçları olmasına rağmen kökü kazınamamış bir
hastalıktır. Dünya nüfusunun 1/3' ü, yani 2 milyar insan tüberküloz mikrobu taşımakta ve yılda 8 milyon kişi tüberküloz hastalığına yakalanmaktadır. Ülkemizde ise her yıl ortalama 50.000 yeni hastanın ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.
Tedavi başarısının birinci şartı, tanının erken konması ve uygun ilaçların, yeterli doz ve sürelerde verilmesidir. Tüberküloz tanısı konan kişinin birlikte yaşadığı ve yakın ilişkisi olan insanlar, yani aile bireyleri ve iş yerindeki çalışma arkadaşları da mutlaka tüberküloz taramasından geçirilmelidir.
TEDAVİ PRENSİPLERİ
Tüberküloz tedavisinde en önemli iki nokta, tanının en kısa sürede konması ve tanı konan hastaların da çok iyi tedavi edilmeleridir. Çünkü, ancak bu sayede hastalar bulaştırıcı olma özelliklerini kaybedecekler ve enfeksiyon zinciri kırılabilecektir.
Kesin tanı, tüberküloz mikrobunun görülmesi ve kültürde üretilmesiyle konabilir. Röntgendeki bulgular ne kadar tipik olursa olsun mikrobiyolojik incelemeler mutlaka yapılmalıdır.
Tedavileri eksik, düzensiz, düşük dozlarda ve kısa süre yapılan hastalarda, ileriki yıllarda hastalık nükseder ve ilaçlara dirençli tüberküloz mikropları ortaya çıkar. Bu birden çok ilaca dirençli mikropların neden oldukları tüberkülozun tedavisi standart tedaviye göre 100 kat daha pahalıdır.
GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI TEDAVİ ETMELİ
Tüberküloz tedavisi mutlaka göğüs hastalıkları uzmanları veya bu konuda eğitim görmüş Verem Savaş Dispanseri hekimlerince yapılmalıdır. Özellikle de tekrarlayan tüberkülozu olan hastaların mutlaka hastanede yatırılarak tedavileri gerekir.
EN AZ DÖRT İLAÇ
Tüberküloz tedavisi en az dört ilaçla yapılmalıdır. Bunun nedeni tüberküloz mikroplarının daha işin başında birden fazla ilaca dirençli olma ihtimallerinin yüksek olmasıdır. Hastaların ilaçlarını alıp almadıkları mutlaka kontrol edilmeli, gerekiyorsa ilaçlar hastalara hemşireler tarafından bizzat içirilmelidir.
TEDAVİ SÜRESİ 9 AY
Birçok hasta şikayetleri 1-2 ay sonra tamamen geçtiği için tedaviyi yarım bırakmakta, bu durum da mikropların bir süre sonra tekrar üremeye başlamalarına ve kullanılan ilaçlara direnç kazanmalarına yol açmaktadır. Özel durumlarda tedavi süresi 6 ay olabileceği gibi, ilaçlara dirençli tüberkülozu olan hastalarda tedavinin 24 aya kadar uzatılması gerekir.
YAN ETKİLERE DİKKAT
Tüberküloz ilaçlarının pek çok yan etkisi vardır. İlaç bana dokundu veya yan etki yaptı diye tedavilerini tamamen kesmiş veya ilaçlarını düzensiz kullanmış pek çok hasta vardır. Tüberküloz ilaçlarının en sık görülen ve en önemli olan yan etkileri karaciğerle ilgilidir. Bulantı, kusma, iştahsızlık, halsizlik, sarılık bunun başlıca belirtileridir. Hasta, her hangi bir olumsuzluk hissettiği zaman bunu en kısa zamanda doktoruna iletebilmelidir.
DİRENÇ TESTİ YAPILMALIDIR
Tüberküloz tedavine başlanmadan önce direnç testleri yapılarak mikropların hangi ilaçlara duyarlı, hangilerine dirençli oldukları belirlenmelidir. Ülkemizde tüberküloz mikroplarının bir ya da daha fazla ilaca dirençli olma ihtimalleri yüksektir.
TEDAVİ ÜCRETSİZ OLMALIDIR
Tüberküloz ilaçları eczanelerde para karşılığı satıldığı gibi, Verem Savaş Dispanseri tarafından ücretsiz olarak da verilmektedir.
Piyasada satılan hazır gıda maddeleri
ülkemizde insan sağlığını ciddi biçimde etkileyecek derecede katkı
maddeleri içermektedir.
Ancak bu maddeler, tüm çabalara rağmen medya aracılığı ile ilan
edilememektedir.
Günümüzde gıda sektörü büyük bir tröst halini almıştır.
Örneğin hiçbir yayın organında Coca-Cola'nın zararlı olduğunu
göremezsiniz. Ancak biz
tüketiciler, aile fertlerimizi, çevremizdeki arkadaşlarımızı, haberdar
ederek bilinçlendirebiliriz.
Son yıllarda kanser vakalarının neden devamlı artış gösterdiğini hiç
düşündünüz mü?
Siz çocuğunuzun kanserojen madde içeren gıda almasını ister misiniz?
Peki niye ketçap alıyorsunuz?
Sizlere aşağıda sunduğumuz tablo alacağınız hazır gıda maddelerindeki
katkılarla ilgili bilgi vermektedir.
Sağlığınız için:
Lütfen her hangi bir gıda maddesi satın almadan önce ambalajının üzerini
dikkatlice okuyun.
Her gün 6 su bardağı su (1,5 litre) iç ve böylece ilaç almaktan, iğne olmaktan, doktor parasından kurtul. Uygulamadan inanamazsın.
Su Terapisi ile Tedavi Edilebilen Hastalıkların Listesi
Kan Basıncı/Yüksek Tansiyon
Romatizma (Eklemlerde/Kaslarda ağrı)
Anemi (Kansızlık)
Genel Felç
Obezite (Aşırı şişmanlık)
Kireçlenme (Artirit)
Sinüzit
Taşikardi
Baş dönmesi
Öksürük
Lösemi
Astım
Bronşit
Akciğer Veremi
Menenjit
Böbrek Taşı
Üreme Organı Hastalıkları
Ekşime
Dizanteri
Gastrit
Rahim Kanseri
Hemoroit
Kabızlık
Kemik Erimesi
Şeker Hastalığı
Baş Ağrısı
Gözde Kan Toplanması
Düzensiz Adet Görme
Meme Kanseri
Larenjit (Gırtlak İltihabı)
Terapi İşlemi
Sabah, yataktan kalktıktan hemen sonra (dişlerini bile fırçalamadan), 1,5 litre (5-6 bardak) su iç. Bilin ki bu Usha Paana Chikitsa diye anılan eski bir Hint terapisidir. Daha sonra yüzünüzü yıkayabilirsiniz. Burada en önemli nokta, 1,5 litre su içildikten sonra takip eden bir saat içinde hiçbir şekilde bir şey içilmeyecek ve yenmeyecektir. Bir gece önce alkol içeren içki alınmaması da çok titizlikle uyulması gereken bir husustur. İstenirse, bu amaçla içilecek su kaynamış ve süzülmüş kullanılabilir.
1,5 litre suyun bir kerede içilmesi zor olduğundan derece derece uygulayabilirsiniz. İlk başta dört bardağı bir dikişte, kalanı iki dakika içinde aralıklarla içerek kendinizi alıştırabilirsiniz. Bir saat içinde 2 ya da 3 kere idrar çıkma ihtiyacı hissedebilirsiniz, ancak bir süre sonra bu normal olacaktır.
Araştırma ve Deneylerle Aşağıda belirtilen hastalıkların, yanlarında gösterilen sürelerde iyileştikleri gözlemlenmiştir.
Kabızlık - 1 gün
Ekşime - 2 gün
Şeker - 7 gün
Kanser - 4 hafta
Ak. Veremi - 3 ay
Y. Tansiyon - 4 hafta
Not: Artirit (Eklem Kireçlenmesi) ve Romatizma ağrıları çekenler bu terapiyi günde üç kere; yani ilk hafta sabah, öğle ve akşam yemeklerinden 1 saat önce; ve sonra hastalık geçinceye kadar günde iki kere uygulamaları önerilir.
Sadece Su Nasıl Etki Eder?
Sıradan bir su tüketimi, doğru metotla insan vücudunu temizler. Tıpta Haematopaises de denilen yeni kan oluşması, kolonun daha tesirli olmasına yardımcı olur. Kolon ve bağırsaklarda bu şekilde yeni kan oluşması tartışmasız bir gerçektir. Bu terapi ile kolon ve bağırsakların mukoza kıvrımları çalışır.
Eğer kolon temizlenirse, günde birkaç kere alınan kandaki gıdalar emilecek ve mukoza kıvrımlarının çalışmasıyla yeni kan haline dönüşeceklerdir. Kan, rahatsızlıkların tedavisinde ve sağlığın korunmasında en önemli unsurdur ve bunun için de su düzenli olarak alınmalıdır.
__________________
.
İsviçrede Cytos biyoteknoloji firması tarafından geliştirilen aşının, nikotin aşısının sigara alışkanlığını yok edeceği bildirildi. Aşı, üç ilacın karışımından oluşuyor ve dört ya da altı kez uygulanıyor.
Cytos biyoteknoloji firması tarafından geliştirilen aşı, üç ilacın karışımından oluşuyor ve dört ya da altı kez uygulanıyor. Aşının içindeki kimyasallar, vücutta antikorların oluşumunu tetikliyor. Bu antikorlar, nikotinin beyine nüfuzunu engelliyor ve böylece, sigara içenlerde alışkanlık, tiryakilik yapan duygu oluşmuyor. İngiliz Times Gazetesindeki habere göre laboratuvarda önce fareler, daha sonra insanlar üzerinde yapılan deneylerde, nikotinin yanı sıra kokainin de beyne nüfuzu, aşı sayesinde önemli oranda düşürüldü. Aşının klinik denemeleri, 6 ay süreyle ve 300 gönüllü tiryaki üzerinde yapıldı
Alman araştırmacıların çalışmasına göre, işte ve sokakta sürekli olarak gürültüye maruz kalmak kalp krizi riskini artırıyor. Riskin azaltılması için işyerlerindeki ses seviyelerinin 65-75 desibel arasında tutulması öneriliyor.
Charite Üniversitesi Tıp Merkezinde görevli kardiyolog Stefan Willichin ekibinin yaptığı araştırma, işyerinde ve sokakta sürekli olarak gürültüye maruz kalmanın, kalp krizi riskini artırabileceğini ortaya koydu.
Sonuçları, European Heart dergisinde yayımlanan araştırma kapsamında, Berlinde 1998-2001 yılları arasında 32 hastanede kalp krizi tedavisi gören 2 binden fazla hasta, başka nedenlerle ameliyat olan 2 bin kişiyle karşılaştırıldı.
Araştırmaya göre trafiğin ve uçakların yol açtığı gürültü, kalp krizi riskini erkeklerde neredeyse yüzde 50, kadınlarda da yüzde 50den fazla yükseltebiliyor.
İşyerindeki gürültü ise kadınları pek fazla etkilemiyor. Ama erkeklerde, kalp krizi riskini üçte bir oranında arttırıyor.
Araştırmacılar, gürültünün, kalp krizi riskini sigara ya da yüksek tansiyon kadar artırmadığını kaydetseler de riskin azaltılması için işyerlerinde ses seviyelerinin 65-75 desibel arasında olmasını öneriyor.
Isırgan otu, birçok rahatsızlığa iyi gelen ve sonbahardan ilkbaharın sonuna kadar bahçelerde bol miktarda yetişen bir ottur.
Isırgan otunun genellikle yaygın olan 2 türü, tedavi amaçlı kullanılıyor. Büyük ısırgan otu ve küçük ısırgan otu. Yaprak, tohum ve kökün içerdiği etkin maddeler arasında farklılıklar bulunuyor. Yaprak çayının başlıca özellikleri olarak, idrar artırıcı, ödem çözücü, kan temizleyici, kan yaptırıcı, iltihap giderici, demir eksikliğini giderici ve organizmayı uyarıcı nitelikleri sıralanabilir.
Temel niteliklerden dolayı romatizma ve gut, romatizmal eklem deformasyonları, böbrek ve idrar yolları iltihabı, teşhis edilemeyen şiddetli baş ağrıları, prostat büyümesi, mide ve bağırsak ülseri, böbrek ve safrakesesi taşı, güçsüzlük ve bitkinlik halleri, kansızlık ve alyuvarlar eksikliği, demir eksikliği, tüm alerjik rahatsızlıklar (bahar nezlesi dahil), egzama, ergenlik sivilceleri ve fistüllere karışı etkili oluyor. Bu hastalıklara karşı uygulanacak yaprak çayı tedavisi, 2-4 hafta süreli kürler halinde uygulanabilir.
Bu süre içinde, günde 2-4 bardak bitki çayı, tatlandırılmadan, öğün aralarında, sıcakken içilebilir. Ağır kalp ve böbrek hastalığından kaynaklanan ödemlere karşı kullanılmadan önce doktora danışılmalıdır. Kökler, eğer istenirse her zaman yaprakla karıştırılarak kullanılabilir. Ama öncelikle, prostat büyümesine karşı, uygulanan tıbbi tedaviyi destekleyici olarak çok etkili olur. Ayrıca, yalnız veya yaprakla birlikte hazırlanan kaynama suyuyla baş yıkandığında, saç dökülmesi durur, saçlar parlaklık kazanır, kepeklenme sona erer.
Uyarıcı Ve Güçlendirici
Tohumlar, öncelikle organizmayı uyarıcı, güçlendirici ve savunma gücünü artırıcı özelliklere sahip olduğu için, yaşlılarda güçlendirici amaçlı olarak kullanılabilir. Yeşil ısırgan otu, sapın dibinden kesilerek, romatizma, gut, eklem deformasyonu, siyatik ve lumbagoya karşı, doğrudan hasta bölgeye sürülerek de kullanılabilir. Bitkinin yakıcı tüylerinin deriyi tahriş etmesiyle, uzun süreli, rahatlatıcı bir sıcaklık oluşur ve ağrı diner.
Komite, Gıda ve İlaç Dairesi'ne (FDA), Amerikan ve İngiliz şirketlerince üretilen Daytrana adlı bandın satışına izin vermesini tavsiye etti.
FDA doktorlarından Robert Levin, klinik deneylerin ilaçlı bandın yan etkilere yol açtığını gösterdiğini rapor etmiş ve raporda FDA'in internet sitesinde yayınlanmıştı.
Raporda değişiklik
Ancak Levin, dün bilim komitesi önünde raporunu değiştirdi ve bandın, güvenli olduğu ve piyasaya sürülebileceği yolunda görüş belirtti. Komite de bandı tavsiye etme kararı aldı.
FDA belgelerinde, bandın iştah kaybı, migren, uykusuzluk, bulantı ve cilt tahrişine yol açtığı belirtiliyordu. Bant, hiperaktiviteye karşı yazılan 'Concerta' adlı ilaç gibi metilfenidat içeriyor.
Bu madde, merkezi sinir sistemini etkiliyor. Cilde yapıştırılan bant, Amerikan Noven ve İngiliz Shire PLC ilaç gruplarınca geliştirildi.
Üreticilere göre, 6-12 yaşındaki çocuklara verilen bant, dokuz saat etkili oluyor.
FDA, bağımsız uzmanlar komitesinin her tavsiyesine uymak zorunda olmasa da bu tür tavsiyelere genellikle birkaç hafta içinde uyuyor.
Bilim adamları, zayıflayanların neden kilolarını korumakta sıkıntı çektikleri ve yeniden kilo almaya başladıklarının sırrını çözdüler. New York Columbia Üniversitesinde yapılan araştırmada, sorunun, iştahı kontrol eden leptin hormonu seviyesindeki düşmeden kaynaklandığı tespit edildi. Türk kalp ve damar cerrahı Dr. Mehmet Özün de görev yaptığı Columbia Üniversitesinin doktorları, kısa bir süre önce kilo verenlere bu hormondan enjekte ederek, bu kişilerin yeniden kilo almalarının önüne geçtiler.
Kilo veren şişman kişilerin yüzde 85inin sonradan yine kilo aldıklarının saptandığını belirten hekimler, kilo veren insanlarda iştahı kontrol eden leptin hormonu üretim seviyesinin de düştüğünü kaydettiler. Bilim adamları, buna karşın, aşırı kilolu olmakla birlikte leptin seviyesi normal olanlarda, vücuda leptin enjeksiyonunun işe yaramayacağını ifade ettiler.
Prof. Dr. Yaman Tokat, organ bağışındaki sorunun özellikle Marmara Bölgesi'nde yaşandığını söyledi. İstanbul'daki sorun çözülürse bütün Türkiye'nin organ nakli ihtiyacının karşılanabileceğini belirten Prof. Tokat, "Her yıl 2 bin organ bağışlansa sorun kalmayacak ama tüm çabalara rağmen yılda sadece 100 organ bağışı yapılıyor" diyor
Florence Nightingale Hastanesi ve Ege Tıp Fakültesi Transplantasyon Birimi Başkanı Prof. Dr. Yaman Tokat ve ekibi üzgün... Rekorlar kırıyor olmaları, dünyada bu konudaki tıp otoriteleri arasında adlarının geçmesi onları tatmin etmiyor. İnsanlar ölen yakınlarının organlarını bağışlasa ve o kritik anda o kritik imzayı verseler, her yıl 2 bin kişiyi kurtarabileceklerini biliyorlar. Bu röportajda Prof. Dr. Yaman Tokat, insanları ölümden kurtarmanın nasıl mümkün olacağına dair soruları yanıtladı.
Neden Türkiye'de insanlar kendi organlarını tanıdıklarına verebildiği halde ölülerinin organlarını verme konusunda cimri davranıyorlar?
Tanıdıklarına organ vermenin altında yatan neden; kuvvetli aile bağları. Biz Türkler, ailede bir sorun çıkınca bunu öncelikle kendi içlerinde çözmeye çalışıyoruz. Bizim doğu kültürünün getirdiği bir durum. Japonya, Kore, Çin, Hong Kong ve Tayvan'da da canlıdan canlıya organ nakli çok yüksek. Kadavradan organ nakli konusunda ise hâlâ istenilen başarının elde edilmemesinin gerçek nedeni ise Türk halkı değil, sistem. Henüz istediğimiz düzeni kuramadık. Sağlık Bakanlığı çok uğraşıyor ama yetmiyor çok daha fazla uğraşmak lazım. Burada önemli olan organizasyondur. Beyin ölümü gerçekleştiği andan itibaren her şeyin kusursuz işlemesi ve ihtiyacı olanlara o organın verilmesi gerekli.
Bir organın ne kadar zaman içinde nakledilmesi gerekli, bu zamanla yarış değil mi? Kalp altı saat dayanıyor, bu süre içinde vericiden alınıp ihtiyacı olan hastaya nakledilmesi şart. Karaciğer 24 saat içinde mutlaka ihtiyacı olan kişiye ulaştırılmalıdır. Böbrekler ise 48 ile 72 saat arasında dayanabiliyor. Ama ne kadar çabuk takılırsa, o kadar iyi çalışma şansı artıyor.
AİLENİN GÜVENİ KAZANILMALI
Aileleri organ bağışına ikna ederken nelere dikkat ediyorsunuz? En önemli şey aileye güven vermektir. Aile bütün doktorlar, hastane ve sistemin hastayı kurtarmak için elinden geleni yaptığına ama kurtaramadığına inanmalı. Bütün işler açık olmalı. Ölümün dört uzman tarafından imzalanması ve kesinleşmesi önemli. Genç ve ölümlerde aile zaten bir şok geçiriyor, o sırada karar vermesi zor olabiliyor. Aile kendi derdindeyken başkasını kurtarmayı düşünebiliyor. Onları kırmadan, psikolojilerine zarar vermeden organ bağışı teklifinin yapılması gerekiyor.
Bir aile organ bağışını kabul etmediği zaman sinirleniyor musunuz?
Hayır asla, bu bir seçim meselesi. Beyin ölümü kararı verildikten sonra bu teklifi özel uzmanlar ve eğitimli ekipler, hasta yakınlarına götürüyorlar. Aile buna razı olursa organ nakli ekibi devreye giriyor. Ekiplerin amaçları hasta yakınlarına olayı anlatmaktır, organ bağışı konusunda baskı yapılamaz. Hatta bu ekiplerin amacı hasta yakınlarına organ bağışını kabul ettirmek değildir, yalnızca durumu aktarmaktır.
İSTERSENİZ ORGANLARINIZI SEÇİN
Aile kabul ettiği zaman bir izin belgesi var. Ölen kişinin en yakını karısı ya da kocası, onlar yoksa anne-babası ya da birinci derece akrabası izin belgesini imzalıyor. İsterse organlarını seçerek isterse tüm organlarını bağışlıyor. O zaman bölgedeki organ nakli ekibi devreye giriyor. Hastalar değerlendiriyor. Kan gruplarına, organın durumuna ve vücut ölçülerine bakılıyor. Doku tiplerine bakılıyor. Eğer herşey uygunsa organları çıkartmak için ekipler belli bir dizilim içinde ameliyata başlıyorlar. Türkiye genelinde acil bekleyenler varsa organ hemen ona gönderiliyor. Gerekirse ambulans uçak şey kullanılıyor. THY yardım ediyor, çok sıkıştığımız zaman helikopter ve uçağı olan devlet kurumları da yardımcı oluyorlar.
Canlıdan organ aldığınız zaman neler hissediyorsunuz?
Tamamen sağlıklı bir insanın risklerini de alıyorsun. Bir doktor açısından en zor durumlardan biri. En azından psikolojik olarak yorucu. Veren kişi bunu zevkle yapıyor. Bir baba oğluna ya da kızına veriyorsa 'ben ölürsem bile çocuğum kurtulsun' diyor ama bizim için çok zor. Herkesin yaşaması için bütün riski alıyoruz.
Yanlış dini inanışlar bu konuda etkili mi? Müslümanlık gerçekten çok açık bir din. Fetva da verildi, dini yorumlar da yapıldı. Müslümanlık bu konuda asla bir engel değil, yeter ki doğru yorumlamasını bilelim. Müslümanlığın altında yatan mantalite paylaşmak, dinimiz bu konuda çok açık görüşlü
İngİlterede yapılan araştırmalar, çocuklardaki büyüme hormonu seviyesinin zekâ ile ilişkili olduğunu ortaya koydu. Bristol Üniversitesinde 547 çocuk üzerinde yapılan araştırmalara göre, büyüme hormonu az olan çocukların zekâ seviyesi de düşük çıkıyor. Pediyatri uzmanları, özel bir beslenme rejimi ile bu hormonun seviyesinin artırılabileceğini söylerken, bazıları da büyüme hormonunun IQ seviyesini etkileyen pek çok faktörden sadece biri olduğunu söylüyor.
Provizyon Sistemi" sayesinde SSK ve Bağ-Kur'lu çalışan ve eşleri, kent merkezlerinde vizite kağıdı olmadan tedavi olabiliyor.
Provizyon Sistemi" sayesinde SSK ve Bağ-Kur'lu çalışan ve eşleri, kent merkezlerinde vizite kağıdı olmadan tedavi olabiliyor.
SSK Konya İl Müdürü Muhsin Ertekin, önceden SSK ve Bağ-Kur'lu çalışanların, primlerinin yattığını ve işyerinde çalıştığını belgeleyen vizite kağıdı olmadan sağlık karnesiyle hastanede tedavi olamadığını belirtti.
Uygulamaya konulan "Provizyon Sistemi" sayesinde çalışan ve eşlerinin 90 ve 120 günlük primlerinin internet kanalıyla görülebildiğini ifade eden Ertekin, şunları kaydetti:
"Yenilenen sağlık karneleriyle artık vizite kağıdına ihtiyaç duyulmuyor. Çalışan, eşi ve çocukları, sadece sağlık karnesiyle gittiği hastanede tedavi olabiliyor. Şimdilik uygulama bazı büyükşehirlerde kent merkezlerinde yapılıyor. Ülke geneline yayıldığında, vizite kağıdı tarihe karışacak.
Dar pantolon rahim kanserine varan hastalıklara sebep oluyor. Bu yıl yeniden moda olan dar pantolonlar ve özellikle de kotlar, kadın-erkek dinlemeden herkesin sağlığı için zararlı.
Kadınların uzun süre dar pantolon giymesi damarları sıkıştırarak varise ve sistit gibi rahatsızlıklara yol açıyor. Rahimde iltihaplanma, mantar ve yaralara da neden olan bu giysiler, giyilmeye devam ederse yaraları büyütüp rahim kanserine varan sorunlar ortaya çıkartıyor.
Bel ve mide bölgesini aşırı derecede sıkan dar kotlar, mide fıtığıne neden olurken, reflü, gastrit ve ülser gibi mide rahatsızlıklarını da tetikliyor. Dar pantolonları uzun süre giyen erkeklerde ise, kısırlığa varan cinsel sorunlar ortaya çıkabiliyor.
Ne yazık ki, erkeklerin çoğunun, daha elli yaşına gelmeden saçları dökülmeye başlar. Bir erkeğin babası, amcası, dayısı veya dedesinin saçları dökülmüşse, kendisinin bu aile geleneğinin (esasında genetik kodlamanın) dışında kalması pek olası değildir. İnsanoğlu, çok eskiden beri, saç dökülmesine çare arıyor. Birçok araştırma ve özellikle gen mühendisliği ciddi ümitler vaat ediyor ama erkeklerin çoğu, hala saçlarının yasını tutmaya devam ediyorlar. Son ümidimiz, soya fasulyesi sindirilirken açığa çıkan, 'equol' adlı bir madde. Equol, prostat kanserine ve saç dökülmesine karşı şaşırtıcı sonuçlar sergiliyor. Mutlu sona yaklaştık mı acaba? Galiba biraz daha beklememiz lazım ama yine de haberler iyi! Equol maddesi, Cincinatti Çocuk Hastalıkları Merkezinden Dr. Kenneth Setchell tarafından 20 yıl önce keşfedilmişti. Tıp her ne kadar hızlı ilerliyorsa da, deneyler ve araştırmalar yine de zaman alıyor.
EQUAL'İN FAYDALARI
* Erkeklerin saçları neden dökülür? Erkeklerdeki saç dökülmesine, 'Androgenik alopesi' adı verilir. Bu sorunun tek nedeni, erkeklik hormonu olan testesteron'un, bütün erkeklerde, yüzde 10 oranında dihidrotestesterona (DHT) dönmesidir. Yani saçın dökülmesine neden olan, doğrudan doğruya erkeklik hormonu testesteron değil onun dihidrotestesterona (DHT) dönüşmüş şeklidir. DHT'nin görevi, anne karnındaki erkek bebeğin cinsel organının gelişmesini sağlamaktır. Ayrıca kadınlarda da az miktarda bulunur ve kadında cinsel isteği arttırır. Gelgelelim, diğer sonuçları iç açıcı değildir. Çünkü DHT bir yandan saç dökülmesine neden olurken, öte yandan prostat büyümesinden ve prostat kanserlerinden de sorumludur. İnsanlar her şeyde teselli ararlar. Kel kalan erkeklerin de, erkeklik hormonu güçlü olduğu için, saçlarının döküldüğünü söyleyenler olur. Kulağa hoş gelebilir ama bunun gerçekle bir ilişkisi yoktur.
* Soya çok yönlü bir çözüm olabilir: Yakın bir zamana kadar kelliğin en etkili tedavisi, erkek vücudundaki testesteron hormonunun DHT'ye dönüşümünü engelleyen bazı ünlü ilaçlardı. Ancak bunların bazı yan etkileri olabiliyordu. Soya fasulyesinden elde edilen 'equol' ise bu sorunları ortadan kaldırıyor. Çünkü vücutta DHT oluşumunu engellemiyor, sadece onu etkisizleştiriyor. Yani DHT oluşuyor, hormonal döngü normal seyrinde devam ediyor, ancak soya fasulyesinin sindirimi sırasında oluşan equol maddesi, DHT fazlasını bloke ederek, işlevsiz hale getiriyor. Bu çok önemli bir buluş. Böylece yalnız kelliğin değil prostat kanserlerinin de önlenmesi mümkün olabilir.
* Yan etkilere veda! Gerek kellik, gerek prostat kanseri için uygulanan en etkili tedaviler, genellikle vücuttaki testesteron hormonunu ve onun DHT'ye dönüşümünü azaltmaya dayanır. Ama bu ilaçları alan erkekler, testesteron seviyeleri aşağı çekilince bitkin düşerler ve iktidarsızlık tehditi ile baş etmeye çalışırlar. Bu nedenle Equol'un androjenleri yani erkeklik hormonlarının yararlı etkilerini önlemeden, zararlarını yok etmesi çok etkileyici bir olasılık.
BAKLAGİL TÜKETİN
* Daha fazla soya yiyin ve yeşil çay için: İlginç olan başka bir konu, soyanın sindirimi sırasında herkesin equol üretememesi. Equol üretimi yapabilen insanların oranı, ortalama yüzde 30-50 arasında. Araştırmalar soya ürünlerini ve yeşil çayı daha sık tüketenlerin daha rahat equol üretebildiğini gösteriyor. Japonya'da prostat kanserleri, şişmanlık, kellik gibi sorunlar batı ülkelerine ve Orta Doğu'ya oranla yüzde 45 oranında daha düşük. Bu imtiyazın altında yatan neden soya tüketimi olabilir.
* Equol kaynağı olan gıdalar: Equol maddesi, soya fasulyesi ve soya ürünlerinin (soya unu, kıyması, soya sütü, tofu, soya filizi vs.) yanı sıra, diğer kuru baklagiller (nohut, mercimek, kuru fasulye) ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde (ıspanak, marul, pazı, semizotu) bulunuyor.
Gülmenin bağışıklık sistemini güçlendirdiği, kan dolaşımını düzelttiği biliniyordu. Ancak Japonya'da yapılan araştırma, alerjik reaksiyonları azalttığını ortaya çıkardı
Atalarımız boşuna 'bir kahkaha bir kalem pirzolaya eşittir' dememiş. Gülmenin ruhsal sağlığımız üzerine iyileştirici etkileri eskiden beri biliniyor. Araştırmalara göre gülmek, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Kan dolaşımını düzeltiyor. Kan basıncını düşürüp kalbi kuvvetlendiriyor. Hatta çok gülen gençlerin nezle ve üst solunum yolları infeksiyonlarına daha dirençli oldukları da kanıtlanan bilgilerden...
MUTLULUK HORMONU ARTIYOR
Araştırmalar komik roman okuyan kişilerin beyinlerindeki 'nucleus accumbens' bölgesi aktif hale geliyor ve mutluluk duygusunu ayarlayan dopamin hormonu bu bölgede artıyor. Ancak, Japonya'da yapılan bir araştırmaya kadar gülmenin alerjik hastalıklara olan etkileri bilinmiyordu. Araştırma 21 - 58 yaşlarında ev tozu, kedi ve polenlere alerjisi olan 26 egzemalı hastada yapıldı.
HER FİLMİN ETKİSİ AYNI DEĞİL
Araştırmayla ilgili bilgi veren Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, şunları söyledi: "Hastaların deri testleri yapılarak alerjenlere gösterdikleri reaksiyonlar ölçüldü. Sonra bu kişilere 87 dakika süren komedi videosu (Charlie Chaplin'in Modern Zamanlar) gösterildi. Hastaların testleri tekrar değerlendirildi ve alerjik reaksiyonların ileri derecede azalmış olduğu saptandı. Hava durumu videosunun ise böyle bir etkisi olmadı."
Hazır çorbalara
Besinler de içerdikleri bazı maddeler nedeniyle hassas kişilerde migreni tetikleyebilir. Örneğin:
Eski peynirlerde bulunan tiramin,
Alkol (özellikle kırmızı şarap),
Çin yemekleri, et suyu tabletleri, hazır çorbalar ve donmuş gıdalarda kullanılan hidrolize maya ektreleri ve hidrolize sebze proteinleri,
Kafeinli içecekler,
Çikolata, yapay tatlandırıcılar, çiğ soğan ya da sarmısak, taze pişmiş mayalı ekmek, çerez vb...
Çilek damarları temizliyor
C vitamini deposu olan çilek, önde gelen afrodizyaklar arasında yer alır. Çilek bütün salgı bezlerini çalıştırarak vücuda gençlik ve kuvvet kazandırır. Yüksek tansiyonu düşürür, damarları temizler. Kansere karşı korur, böbrekte kum ve taş oluşmasını önler.
Damar sertliğinin ilacı soya
Soyada bulunan lesitin, damarlarda birikmiş olan kolestrol plaketçiklerini parçalayarak damar sertliğine ve kalp hastalıklarına karşı koruma sağlar.
Greyfurt lifi kolesterolü düşürüyor
Yapılan çalışmalarda greyfurt lifinin kolesterolü önemli ölçüde düşürdüğü saptandı.
STERİSOL
>>> > >Kamuya açık yerlerde ve tüm kamu
>>>kurumlarinin tuvaletlerinde ekonomik
>>> >oldugu için sıvı sabunlar kullanılmakta.
>>>Elinizdeki açık yaralara temas ettiğinde %100 cilt kanseri riski
>>>taşıdığından ve Ankara Onkoloji Hastanesi'ne
>>>yapılan başvurularda son 4 yılda "Cilt Kanseri"
>>> >hastalarının sayısının %94 arttığını biliyor
>>>musunuz?
>>> >Özellikle İsveç'ten alınan "Sterisol" isimli
>>>dezenfektan içerikli sıvı sabun
>>>bu riski en çok taşıyanlardan. "Sterol" adıyla pazarlanan
>>>bu sıvı dezenfektan sabuna
>>>dikkat. Umuma açık yerlerdekisıvı sabunların hiçbir türünü
>>>asla kullanmayınız.