YILDIZYAGMURU

YILDIZYAGMURU

Üye
20.07.2016
Astsubay
9.048
Hakkında

  • noimage

    Kaç hüzün bıraktın geçen şu yılların ardında.
    Yanımda dediğin kaç insan kaldı geride.
    Kaç söz boğazında, kaç gözyaşı yanağında kurudu.
    Kurduğun kaç sıcak düşün uzağında uyudun.
    Kaç kez baştan başladın ve kaç kez yoruldun insanlığından.
    Kaç kez unutuldun, kaç kez yalnız uyudun.

    Verdiklerinin karşılıklarını kaç kez görebildin.
    Şimdi bütün mutluluklarını ve hüzünlerini
    Koy önüne ve sadece düşün.
    Çürük olanı sağlamdan, gerçekleri yalandan
    Ve insanı da insancıktan ayır artık.

    Senden hep bir şeyler götürenleri yakınında tuttuğun sürece
    Yeni yıllar sana iyi şeyler getirmeyecektir.
    Ve unutma;

    Geçmişten geleceğe taşıyabileceğin tek şey, aldığın derslerdir.
    Acılarına da, sevdiklerin gibi sarıl.
    Onlar ki; seni sen yapan değerlerindir...
#31.07.2016 11:16 0 0 0
  • https://www.youtube.com/watch?v=eMZLnjg7o0Y#t=13

    Yılan zehirinin insanlar üzerindeki etkisini araştıran bilim adamları gördükleri karşısında hayretler içinde kalıyor.
    Aşağıdaki görüntülerde zehirli bir yılandan alınan zehirin, kan üzerinde nasıl bir etkiye yol açtığını izleyeceksiniz.
    Yılandan alınan zehrin bir damlası bir bardak kanı, hem de çok kısa bir sürede bakın ne hale getiriyor.
#31.07.2016 08:26 0 0 0
  • noimage

    noimage

    noimage


    Standart Tayland Denizinde Yüzen Sinema Keyfi

    Yaz günlerinde, açık havada ve yıldızların altında sinema seyretmek çoğu insanın özlemidir. Mimar Ole Scheeren tarafaından Tayland, Yao Noi'de inşa edilmek üzere tasarlanan bu yüzen sinema, insanlara sadece açık havada sinema seyretmenin hazzını değil, aynı zamanda denizin kıpırtısını hissederek sinema izleme keyfini de sunuyor. Güzel bir koyda, bütünü ile deniz üzerinde bulunan bu sinemanın geniş perdesinde film izlemenin keyfi, gerçekten çok hoş olmalı...
#31.07.2016 08:13 0 0 0
  • noimage

    Bir kere kırılan kalbin parçalarını hangi maharetli el birleştirebilir?

    Bir dal kırılırsa tekrar tutabilir. Bir cam kırılsa belki tekrar yapıştırmak kabildir. Bir kuşun kanadı kırılınca uçamaz zannedilir;
    iyileşince uçması mümkün.

    Ya kalbin kırılışı, inkisara uğrayışı, bin parça oluşu, yok mu, ne onulmaz şeydir o? Sonsuz hayatı kaybettirir insana.
    Maddi şeyler kırılınca yapıştırılır, birbiri ne tutturulur da yine bir şeye benzer. Fakat manada öyle mi? Bir kere kırılan kalbin parçalarını hangi maharetli el birleştirebilir?

    Bazen bir söz, karşıdaki insanın dünyasını yıkar, harab eder. Bazen bir bakış öldürür insanı.
    Bazen de bir yüz ifadesiyle kaynar su dökülmüş gibi olur kişi başından aşağı.
    İnsan ne kadar sert mizaçlı olursa olsun, eğer dikkat ederse gönül yıkmadan, kalb kırmadan, bir ömür sürebilir.

    İşte sert ve haşin mizaçlı, celadetli bir zat olan Ömer bin Hattab’ın sözü: “Ey Kabe! Seni bin kere yıksam tekrar yapabilirim.
    Fakat kırılan bir kalbi asla!..”.

#31.07.2016 06:52 0 0 0
  • noimage
    ADAM GİBİ ADAMLARI SEVİN DİYORUM.
    BİR ADAMIN ÖNCE SESİNDE HUZUR, BAKIŞLARINDA
    SICAKLIK ELLERİNDE ŞEFKAT ARAYIN.
    MÜKEMMEL OLSUN DEMİYORUM AMA SEVGİDEN ÖNCE ONDA
    MUTLAKA BİRAZ SAYGI ARAYIN
    YANINIZA YAKIŞTIĞI KADAR YAKIŞSIN YARINLARINIZA.
    YANİ KİŞİLİĞİNDE DE ŞÜPHE GÖTÜRMEZ BİR GÜVEN
    ARAYIN.
    SİZİ KAYBETMEKTEN KORKTUĞU KADAR KORKSUN
    SİZİ İNCİTMEKTEN. VE GÜCÜNÜ SADECE SİZİ KORUMAK
    İÇİN KULLANAN BİR ADAM ARAYIN. ONA
    UZAKTAN HER BAKTIĞINIZDA YARALARINIZI DEĞİL,
    YÜREĞİNİZDE SEVİLDİĞİNİZİ HİSSEDİN.
    VE ÜSTÜNDEN YILLAR GEÇSE BİLE, "İYİKİ SENİ
    SEÇMİŞİM, İYİ Kİ SENİ SEVMİŞİM BE ADAM"
    DEYİN..
#31.07.2016 06:38 0 0 0
  • noimage
    Hep bir yerlere,
    bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
    Hiç vaktiniz yok, ......
    "Fast live", "Fast food"
    "Fast music", "Fast love"...

    Dikte ettirilen "yükselen değerler",
    "in" ler, "out" lar...
    Buna benzer bir odada,
    şanslıysanız
    gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
    Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar,
    Size sesleniyorum!
    Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten
    ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?

    Copy-paste yapabilir misiniz
    dalgaların sahille buluşmasını?
    İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?

    Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?.......

    Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
    Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
    Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler,
    neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
    Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
    Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
    Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?

#31.07.2016 06:13 0 0 0
  • noimage
    gitmek istiyorum gidemiyorum.
    kaçmak istiyorum kaçamıyorum.
    vazgeçmek istiyorum vazgeçemiyorum.
    nasıl bir sevda bu, anlayamıyorum.
    ismini kalbime yazdım silemiyorum.
    bir aşk çıkmazındayım sanki.
    gecem, gündüzüm seninle dopdolu.
    ismini ise, dilime doladım bir şarkı gibi.
    şarkılardan fal tutuyorum, senin için.
    gözyaşlarımla, şarkılar birbirine karışıyor.
    ağlıyorum, ağlıyorum içimden atamıyorum
    hiçbirzaman seni.
    öyle derin bir iz bıraktın ki kalbimde.
    ismini kalbimden silemiyorum bir türlü.
    aşkından deli divaneyim ben şimdi.
    nereye baksam seni görüyorum
    karşımda..
    unutmak istiyorum unutamıyorum seni.
    ismin dudaklarımda bir nâme gibi.
    her anımda seni sayıklıyorum,
    kalbime girmiş bir hançer gibi.
    belki göremem seni,
    ömrüm boyunca..
    ama ismini yazdım kalbime..
    kalacak herzaman aynı yerde.
#31.07.2016 06:00 0 0 0
  • 0
    . . / . . Hüznümün virgülüsün sen.
    Bir gidensin bir gelen. Yıkabilsek aradaki duvarları.
    -----Ah ne olurdu sanki.
    Hüznümün virgülü değil noktası olabilsen. . / . .
#31.07.2016 05:52 0 0 0
#31.07.2016 05:44 0 0 0
  • Yüreğinin Dokunduğu Teselli Eder Seni...Yaralarını Sarar...Nefesin Bogazında Düğümlendiğinde Nefes Aldırır Sana...Tekrar Hayata Tutunmak İstediğinde Sıkıca Tutar Elinden...

    Hayatın Bütün Virajlarından Canın Acımadan Döndürür Seni...O Çok Sızlayan Yaraların Bile Çabuk İyileşir O Zaman.
    Taşlı Sulardan Ayakların Kanamadan Geçip Gidersin...Düştüğün Kuyulara Bile Ya Bilerek Düşersin...Ya Da Kenarından Geçip Gidersin.
    Hayat ve İçindeki Her Şey Bir Yolculukta Camdan Seyrettiğin Görüntülere Döner...Resmin Dışından Bakarsın Hayata.
    Uzaktakinin Gerçek Yakınlığı Teselli Eder Seni...Seni Asıl Bilenin ve En Çok Sevenin Tesellisidir Bu Aslında
    O Seni Bilir...Ne İle Mutlu Olacağını...Neyi SeveceğiniNeye İhtiyacın Oldugunu BilirYaralarına Hangi Merhemin İyi Geleceğini De Yine En İyi O Bilir.

    Yaraları Açan Da...Kanayan Yaralarına Merhemi Süren De O Dur.
    Eğer Duyabilirsen İçindeki O'na Ait SesiSesini Duyurmuş Bir Garibin Yorgun Ama Mutlu Bakışıyla Gözlerini Kaldırıp Gökyüzüne O'na Bakarsın...Bilirsin Sen Her Konuşmak İstediğinde Sadece ve Sadece O HazırdırEn Yakın Ama...En Uzak Da Olabildiğin O Dur Aslında..
    Sen Seçersin O'na Uzak Ya Da Yakın Olmayı...Hayatındaki Bütün Mesafelerde O'nun İzi Vardı
    O'na Yakın Olduğunda Her Şeye De Yakınsındır Aslında...Sorduğu Her Doruda Kendini Göstermek İster Sana.
    Hayatın Eli En Tatlı Dokunuşlarıyla Okşarken Seni Sen Şifreyi Çözmeye Çalışırsın.

    Bu Sırada Hayatındaki Yakınlar ve Uzaklar Yer Değiştirir...Yakın Bildiklerin Uzak...Uzak Bildiklerin De Yakın Olur.
    Çözemediğinde Tekrar Tekrar Sorar Sorularını...Hiç Bıkmadan...Şifreleri Hayatın İçinde Gizler...Çözdükçe Güçlenirsin...Her Bir Soru Arasında Sana Teselli Zamanları BırakırYorulduğunu Ondan İyi Bilen Var mıdır?...Soruyu Çözemediğinde İse Soruyu Sevmeye Çalışırsın...Hatta Bir Adım Öteye Giderek Soruyu Soranı Da Seversin.
    Gerçek Uzaklık Nedir Aslında Ya Da Gerçek Yakınlık...Bildiklerin Midir Yakın Olan...Uzaklar Hep Bilmediklerin midir.....
    0
#30.07.2016 14:46 1 0 0
  • Evlilik yüzüğünü ilk defa eski mısır prensesi Nefertiti takmıştır.

    O yıllarda tıbbın ne kadar ilerde oldugu ayrı bir tartışma konusudur ama yüzyıllar sonra anlaşılmıştır ki
    direk kalbe giden tek damar evlilik yüzüğünü taktığımız parmaktadır.. Yani yüzük parmağımızda..

    Başka hic bir parmakta kalbe direk giden damar yoktur.

    İlginç öyle değil mi?....

#30.07.2016 14:38 1 0 0
#30.07.2016 14:24 0 0 0
  • noimage

    Bazen insan birini tanır. Acır belki. Belki içi ısınır. " Yardım edeyim." der. "Destek olayım." der. İçinden ilan eder "Ben bu şahsın dostu olayım." O andan itibaren de kendi mantığı, dostluk anlayışı, duyguları nasıl hareket etmesi gerektiriyorsa öyle hareket eder. Mutludur. Sadece dostuyum dediği şahsa dostluk yapmaktır maksadı. Ve dostu olur.

    Sevinciyle sevinir, sevincini daha da arttırmak için gayret eder. Üzüldüğünde üzülür ama dostunun daha fazla üzülmemesi için olayı hafifletmeye çalışır. Hayatta böyle şeylerin olabileceğini, normal olduğunu kabul ettirmektir maksadı. Böylece dostuyum dediği insanın üzüntüsünü hafifletecektir.

    Sırlarını paylaşmak ister. Kendi gibi bilir dostuyum dediği insanı. İnanır, güvenir, hiçbir zaman ve hiçbir şartta dostuyum dediği şahsın kendisini kullanacağından, güvenmeyeceğinden şüphe etmez, kendisini enayi yerine koyacağını düşünmez.
    Bazen insan birini tanır, acır, yardım eder, destek olur, üzüntüsünü ve sevincini paylaştığını sanır. Mutlu olur birine dostuyum demekten. Sonra sorular belirmeye başlar küçük küçük. Hep olumlu cevaplar verir kendi kendine. " O yapmaz!" diyerek bu inancını korumaya çalışır.

    Dün yardım ettiği, yol gösterdiği küçük şahıs, bir sabah kendini dev aynalarının karşısında yardım edeni yerlerde ararken bulur. Onun ebatları büyürken dostuyum diyenin ebatları, bilgi, beceri, kişilik ve dostluğunu da yanına alarak küçülmüştür.
    Kalın bir silgi görünür ufuktan. Alınır, hafif darbelerle ama devamlı olarak silinir. Sonunda, bir buruk hatıra kalır yürekte. Sayfa temizlenmiştir.

    İhanete uğramıştır dostluk.

    Adam yerine konulanın adamlığı bitmiştir artık.

#30.07.2016 14:12 0 0 0
#30.07.2016 14:05 0 0 0

  • Tuhaf gelmiyor artık insanın yaşadıkları...
    Bakıyorum da yalnızlığın kasveti insanın en iyi arkadaşı haline geliyor alışıyorsun zamanla.
    Yolda yürürken el ele tutuşan insanları, kafede yalancıktan olan toplu gülüşmeler,
    banklarda arkadaşlarıyla oturan insanlar.
    Kalabalık bir çarşı merkezinde bir bankta oturup sevgili veya arkadaş olan insanları seyretmek mi?
    Bankta oturduğun vakit yanına oturan kişinin belki bir muhabbet açar diye biraz daha oturmak mı?
    Tanıştığın insanlardan sürekli olarak sırtından kazık mı yemek? Yoksa sırf çok iyi biri olduğun için hep terk edilmek mi?
    Nedir bunca gaye nedir bu çile ve ızdırap.
    Bir yazarın sözü vardı "İnsanlar birbiri için yaratılmış fakat kimi kime yaratmış orası meçhul.
    noimage
#30.07.2016 14:00 0 0 0
  • noimage
    Sen: Sevgisin yüreğimde taşıdığım ƸӜƷ
    _________Sen: Gül goncasısın her gün kokladığım ƸӜƷ
    _____________Sen: Yüreğimde yanıveren ateşsin ƸӜƷ
    _________Sen: Yüzüne bakmaya doyamadığım ƸӜƷ
    _____________Ben: Bütün sevgimi sana vereceğim ƸӜƷ
    _________Ben: Yollarına gülleri sereceğim ƸӜƷ
    _____________Ben: Yüzünü bir gün bile göremezsem ƸӜƷ
    ________Ben: Senin için mecnuna döneceğim ƸӜƷ
    ____________Sen: Karlı dağlarımda açmış çiçeksin ƸӜƷ
    ________Sen: Çiçekli kırlarda ki kelebeksin ƸӜƷ
    ___________Sen: Hiçbir zaman yakalayamadığım ƸӜƷ
    ________Sen: Eşi bulunmaz kanatsız meleksin ƸӜƷ
    _____________Ben: Olsam senin için bir bal arısı ƸӜƷ
    ________Ben: Koynuna girsem bir gece yarısı ƸӜƷ
    _____________Ben: Konuversem kalbinin üzerine ƸӜƷ____
    ________Ben: Olsam yüreğinin diğer yarısı.!!! ƸӜƷ
#30.07.2016 12:25 0 0 0