Sporcu beslenmesinde: Atletler ve diğer sporcuların protein ihtiyacı diğer sporculardan fazladır. Antrenman sırasındaki ve sonrasındaki protein ihtiyacını karşılamak, kas oluşumunu hızlandırmak , bağışıklık sistemini güçlendirmek için kullanılmalıdır.
Anabolizma(Kas gelişimi): Protein takviyesi, vücudun anabolik halde olmasını sağlar. Anabolizma, kas gelişimi demektir. Bunu tersi katabolizmadır ve kas yıkımını ifade eder.
Büyüme hormonu salgılanması: Sağlık için düzgün bir hormon seviyesi çok önemlidir. Yeterli miktarda protein alımı vücudun büyüme hormonu için gerekli yapı taşlarını almasını sağlar. Büyüme hormonu eksikliği, metabolizmayı yavaşlatır, kas kaybına ve çeşitli rahatsızlıkların oluşmasına neden olabilir.
Metabolizma: Daha önce de söylediğimiz gibi vücut, proteini sindirmek için daha fazla enerjiye gereksinim duyar, dolayısıyla metabolizmayı hızlandırır. Protein alımı olması gerekenden az olduğunda vücudun metabolizmayı harekete geçirerek yağ depolarını enerjiye çevirmesi zorlaşır.
İnsülin: Protein, kandaki insülin seviyesine yardımcı olur ki bu düzgün enerji döngüsü için önemli bir faktördür.
Protein Tozu Kullanımın Zararı Var mıdır?
Kaliteli ürün kullanıldığında (%90 ve üzeri proteinden oluşan) doğrudan bir zarar verdiği görülmemiştir. Tıp kayıtlarında protein tozuyla alakalı kayıtlı vaka bulunmamaktadır. %28'e kadar protein içeren protein tozları piyasada satılmaktadır. Bu tozların içinde çok miktarda yağda bulunduğundan zararlı olan protein tozları bunlardır. Yani alacağınız protein tozunun içeriğine iyi bakmalı ve öyle kullanmalısınız.
Vücut besinlerin nasıl geldiğine bakmaz. Yani proteini toz ya da normal gıdalardan aldığınıza bakmıyor vücudumuz. Aldığı besinin yapıtaşlarına bakıyor. Değişen tek şey sindirim süresi oluyor. Bunun dışında herhangi bir farklılık görülmemektedir. Beyaz veya kırmızı et tüketerek almaya çalıştığınız proteinleri toz olarak almakta herhangi bir zarar yoktur.
Protein Tozlarının Zararları Var Mı? Evet var. Ama nasıl? Protein tozlarının kullanımında dikkat edilecek en önemli unsur "doz" olarak geçmektedir. Yani günlük ihtiyacınızdan fazlasını aldığınız takdirde protein tozları zararlıdır. Çoğu insan alması gereken proteinin 2 kat fazlasını doğal yollardan günlük hayatta alır. Vücut bunu zorlansa da tolere edebiliyor. Bunun üzerine bir de protein tozu alındığında işte o zaman sıkıntı başlıyor. Fazla protein nedeniyle vücutta kemik erimesi ve kalsiyum kaybı(proteinler kanın pH değerlerini ciddi anlamda etkiliyorlar. Vücut bunu dengelemek için sodyum ve kalsiyum dengelerini değiştiriyor. Bu da, kalsiyum kaybının ana nedeni.) baş gösteriyor. Fakat dozu düzgün ayarlarsanız herhangi bir zarar göstermeyecektir. Hatta gündelik hayatta spor yapan biri iseniz hiç bir zararını görmezsiniz.
2003 senesinde Journal of Applied Physiology dergisinde yayınlanan bir araştırmada, 387 deniz subayı iki gruba ayrılarak protein tozu kullanımıyla test edilmiştir. 54 günlük araştırmada, kullanan grubun savunma sisteminin daha güçlü, hastalanma oranlarının %33 daha az, kas ağrılarının daha seyrek, kas-eklem rahatsızlıkları nedeniyle doktora gitme oranlarının %28 daha az olduğu tespit edilmiştir.
Protein Tozunun dozu ne olmalı? Protein tozu nasıl kullanılmalı?
Protein tozu zararlı mı diye sormuştuk. Cevap olarak kullanıma bağlı sonucu ortaya çıkmıştı. Peki nasıl kullanacağım diye düşünüyorsunuz. Önemli nokta protein tozunun tüketildiği zamandır. Spor sırasında değil spordan sonra 8-12 dakika içinde protein tozu kullanılmalıdır. Protein tozunun dozu ise vücut ağırlığı başına 1.2 gram kullanımı idealdir.
Burdan hareketle;
Profesyonel sporcu iseniz ve yeteri kadar protein alamıyorsanız protein tozu kullanmalısınız.Burda dikkat edilecek nokta aldığınız protein tozu miktarıdır.
Her kahve aynı tadı taşımaz... Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona gore degişir...
Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtigin kahvenin tadı kederlidir.. . Kahve telvesine yüreginin acısı karışır.
Bir pazar öğle sonrası annenin "hadi bir kahve yap da içelim" dediği kahve huzurludur.. . Köpükler annenin göz bebeklerine yansır... Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir.. .
Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma cabasıdır... Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ... çıktığın an uyuyakalırsın. .. ferahlıktır!!!
Dostlarla içilen kahve neşedir... Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...
Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır... Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...
Baban için yaptığın kahve sevgi doludur... çay bardağında, az şekerli...Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...
Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve baskadır... Isıtır insanın içini...
Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni... Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...
Kahve aynı kahvedir belki... köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla aynı kahvedir ama icilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer ve tadlari degişir...
Her kahve aynı değildir bu yüzden...
Mantığını ve sağduyunu elden bırakmayacaksın.
Avuçların kanayacak kolların çizilecek gözlerin dolacak.
Hayat sana vuracak sen ayağa kalkacaksın. Bir daha vuracak bir daha kalkacaksın.
Yığılmayacaksın yıkılmayacaksın. Kendine ideallerine sözlerine sahip çıkacaksın.
Arkasında duracaksın hayallerinin. Ne kadar çelme taksa da hayat sana kalkacaksın!
Çünkü yaşamanın tadına ancak o zaman varacaksın….
İlk kıvılcımı kim çıkartmıştı. Kibrit ile oynama dememiş miydiler; meraktan mıydı tüm yaşananlar, paylaşımlar,
çelişkiler, bu terk edişler ve bu yüzleşme saatleri.
Biz neler yaşanacağını biliyorduk ta yüreklere mi söz geçmemişti yada oyunun kurallarının olduğunu geç mi fark ettik...
Nedir şimdi sorgulamadığımız?
Emek verilen sevgiler, güven veren el nerede şimdi?
Sözler nerede?
Sevgilinin göğsünde, gözlerinde kurduğun düşler, sonu gelmez sohbetler…….Anlatacak ne çok şey olurdu;
hep yarım kalırdı ya. Son saniyelere sıkıştırılan sevgi sözcükleri, dudaklarda buruk gülümseme; zaman yine yetmemişti işte.
Her gün olduğu gibi, bugün gibi.
Onca zamanın arasında; peki hangi ara sözler bitti? Oysa daha ne çok anlatacak şey vardı.
Yalnızlık elbisesi üzerine oturduğunda yeni bir zaman başlamıştır, sen istemesen de.
Alışkanlıkları terk etmeye gücün yoktur ama; sorumluluklar seni rahat bırakmaz.
Kendi başına olmayı başardığını göstermek için ardı ardına maskelenirsin; Yüzünün rengini unutup.
Elindeki küçük çiçeği avucunun içine saklarsın. Koruyacak bir tek o kalmıştır çünkü.
Sana seni anlatan kırmızıya boyanmış bir inci tanesi, bir çiçek, yarım kalmış bir ezgi,
yitik zaman hikayeleri.
İnsan unutur. Verdiği sözleri, bir zamanlar ne hissettiğini , neler çektiğini çabasının işe yaramadığını unutur.
İnsan unutur. Tüm sevdiklerinin ve kendisinin öleceğini unutur.
Önemli kabul ettiği şeylerin büyük bir kısmının önemli olmadığını unutur.
Aynı hataları defalarca yapar; çünkü unutur.
Minnet duymaz; çünkü geçmişte kim olduğunu unutur.
Paylaşmaz; çünkü paylaştığında mutlu olduğunu unutur.
Öfkelenir; çünkü öfkelendiğinde acı çektiğini unutur.
Arzularının pençesine düşer; çünkü arzuları asla tatmin edemediğini unutur.
Endişelenir; çünkü geleceği kontrol edemeyeceğini unutur.
Pişmanlıklarla ve suçlulukla yaşar; çünkü geçmişi değiştiremeyeceğini unutur.
Tembellikle yaşar; çünkü en değerli deneyimlerin biz onları beklemezken geldiğini unutur.
Hazırlık yapar; çünkü olanın bizi daima hazırlıksız yakalayacağını unutur.
Hayaller kurar; çünkü olanın daima hayal ettiğimizden farklı olacağını unutur.
Somurtur; çünkü gülümsemenin bulaşıcı bir iyilik olduğunu unutur.
Açgözlülük yapar; çünkü cesaretin en değerli yatırım olduğunu unutur.
Zamanını boş yere harcar; çünkü bu değerli hayatın kısacık olduğunu unutur.
Kendisiyle konuşur; çünkü gerçeği duyabilmek için susması gerektiğini unutur.
Dinlemeyi unutur; çünkü anlaşılabilmenin tek yolunun anlamak olduğunu unutur.
Kısacası insan unutur.
Sağlıklı ve uzun bir ömür için bedenimizle ilgilendiğimiz kadar acaba ruhumuzla da ilgileniyor muyuz?
Onu besliyor muyuz? Biliyor muyuz ki ruhsuz bir beden kurumuş bir ağaca benzer...
O ağacı sulayalım, çiçekler açıp meyve vermesini sağlayalım...
Yüzümüzü gün ışığına çevirelim ki hiçbir gölge görmeyelim....
Davranışların, çevredeki hâdiseler üzerinde doğuracağı tesirleri tahmin etmek veya önceden hissetmek için, insanın sembollerle görüntüleri kaynaştırmakta gösterdiği çabaya 'düşünce' denir. Her düşünce bir davranış tarzının taslağı durumundadır. İyi hareket edebilmek için doğru düşünmek mecburiyetindeyiz.Düşünme gerçek hayatta tesirini iki yolla gösterir. Birincisi vücut ve uzuvlarımızı kullanarak. İkincisi kelimeler yoluyla. Düşüncelerini elleriyle ifade eden bir insan ağır ve dirençli cisimlerin yerini değiştirirken, kelimelerle düşünen insan sadece seslerin ve işaretlerin yerlerini değiştirir. Düşüncenin kelimelere taşınması, gerçek dünyada bir seri şeyleri değiştirerek İşlerin yapılmasını kolaylaştırır. Günümüzün hayat şartları bizi hızlı ve çabuk davranmaya mecbur etmesine rağmen, acele etmekten ve önyargılı davranmaktan mümkün olduğunca kaçınmalıdır. Hızlı ve çabuk olmamızı gerektiren pek çok sebep vardır. Birincisi her şey o kadar hızlı akmaktadır ki, insanın hâdiseleri bekletmeye vakti yoktur
Menfaatlerimiz ve ihtiraslarımız (tutkularımız) Önyargılı olmamızın diğer bir sebebini oluşturur. Herkes cibilli olarak davranışlarına şöyle veya böyle bir gerekçe bulabilir ve kendini haklı göstermeye çalışır. Ayrıca ihtiras ve tutkunun, insana yaptıramayacağı hiçbir saçmalık yok.Sosyal ve ekonomik hayata ait meselelerde müteşebbis ruhlu olmak ve risk alabilmek, başarıya giden yolun önemli noktalarını oluşturur. Bu yüzden önemli olan sürekli fikir üretmek değil, bulunan doğruları hayatımıza maletmek ve onu pratikte
kullanmaktır.
“Ne garip! En iyi davrandıklarım
Bugün en çok incitenler beni”
Günümüzde en iyi davrandığınız, iyilik yaptığınız, borç verdiğiniz, başkasına karşı hakkını savunduğunuz kişilerin, size karşı akıl almaz davranışlar sergilediklerini, adeta nankörlük yaptıklarını, dostluğa olan inancınızı zedelediklerini görüyorsunuz çünkü. Değer verdiklerinize gösterdiğiniz sevgi, bazen onların boyunu aşıyor. Halk deyişiyle “ne oldum delisi” oluyorlar. Bazen büyükleriniz de, siz onlara karışma hakkı verdiğinizde sınırı aşıyorlar. Sizi denetlemeye kalkışıyorlar. Akrabalarınızı değiştiremezsiniz ama arkadaşlarınızı seçerken özgürsünüz aslında.
Yanlış kişilere yatırım yapmamak koşuluyla. Yanlışlardan doğru çıkmaz. Özellikle en ufak bir sorununuzu konuşmaya kalktığınızda, karşınızdaki toz oluyorsa ayağınızı denk alın derim. Tabii çok da sorun yumağı gibi görünmenin bir yararı yok. Arkadaşınız ondan sadece sizi dinlemesini istediğinizi, başka bir beklentinizin olmadığını bilsin yeterli. On altıncı yüzyıl Fransız entelektüellerinden, şair Claude Mermet, “Dostlar kavun gibidir. Neden mi? Bir tane iyisini bulmak için yüzlercesini yoklarsınız da ondan.” derken, arkadaşlığın dostluğa dönüşmesinde seçimler kadar, dostluğun geçeceği testlerin de önemini anımsatır bize.
Hayat herkesi bir yerinden kirletiyor, örseliyor. Güven duygumuzu söküp alıyor. Zaten kimse kimseye yıllarca dost olacak sabırda da değil artık, sanki. Ya da bana öyle geliyor. Bir tane bile olması, aslında ne büyük zenginlik. Şair Cahit Külebi bakın ne diyor: ”İnsanlardan buz gibi soğudum / İşte yalnız sen varsın / Öyle halsizim ki hiç sorma / Anlarsın “. Anlamak: işte sihirli sözcük, o. Empati duymak, hissetmek de cabası...
YÜREGİM DİYORKİ....Bugün yine efkarım var dokunmayın bana...Küçük bir çoçuk gibi huysuz ve çekilmezliğim var....
Herşeyden herkesten hatta canımdan bezmişliğim var...
.Kimseyi görmez duymaz haldeyim bir boşluğa düşmüş gibiyim....
... Herşeyy...Boş ve anlamsız ..hani kıyamet kopsa kılım kıpırdamaz...
Bugün bir başkayım...Şefkatli merhametli bir eli bekleyen kanadı kırılmış yaralı bir kartal gibiyim......Ölümü bekleyen hasta gibiyim...
.Ruhu bedenden ayrılmış son duası edilmiş ceset gibiyim.dedimya bugün bir başkayım..
Hayallerim yarına kalmış dünlerim yabancı olmuş bugunlerim rol cizer olmuş..
Tadım tuzum yok Ben bende değilim bugün..Üstüme gelmeyin hayallerime asılmaktayım...son sözümmü...lafım meclise degil
nefes alan herkese...
Gülüşlerim yüreğimin sessiz cığlıklarının imzasıdır...
Saç dökülmesi her gün devam eder ve dökülenlerin yerine yenileri gelir. Saçlarımızın hayat döngüsü bu şekildedir.
O yüzden telaşa kapılıp günlük stresimizi daha da arttırmaya gerek yok.
herkes için farklılık gösterse de beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız bazı ufak değişiklikler gerek genel sağlığımız
gerekse saç sağlığımız için faydalı olacaktır. Ne de olsa sağlam kafa sağlam vücutta olur.
A-Vitamini
A Vitamini vücudumuz için bir çok faydası olduğu gibi saçlarımız ile alakalı önemi şu şekildedir:
A Vitamini tüm vücutta hücrelerin ve dokuların gelişmesi ve sağlığı için vazgeçilmezdir.Aynı şekilde saçlarımızın ve başımız için de faydalıdır.
Vücudumu bitkiler ve hayvansal ürünler sayesinde A Vitamini ihtiyacını giderebilir.
Kırmızı,sarı ve turuncu meyveler ve sebzeler A Vitamini deposudur. Koyu yeşil yapraklı sebzelerde A Vitamini ihtiva eder.
Ciğer,balıkyağı,yumurta ve pastörize süt A vitamini sağlayan hayvansal ürünlerin en başında yer alırlar.
B6 Vitamini, Folik-asit, B12 Vitamini
Saçlarımız oksijene ihtiyaç duyarlar. Vücudumuz ciğerlerimizdeki oksijeni dokulara taşıyan hemoglobinin üretimi için bu üç B Vitaminden yardım alır.
Sağlıklı ve güçlü saçlara sahip olmak, ancak düzenli kan ve oksijen sirkülasyonu ile mümkündür.
B Vitamini eksikliği , saçların kan ve oksijen tedariğini kesmekten farklı değildir. Sonuç olarak saçlar incelmeye, dökülmeye ve yavaç uzamaya başlarlar.
B& -B12 Vitamini açısından zengin besinler sırasıyla; kırmızı et,tavuk eti,balık eti, yumurta,soya fasulyesidir. En iyi Folikasit kaynağı olan besinler ise yapraklı sebzeler, portakal suyu, avocado, brokolidir.
C-Vitamini
C-Vitamini kolajen üretimi için gereklidir. İnsan vücudu C Vitaminini uzun süreli depolayamadığı içinhergün C-Vitamini depose olan besinlerden düzenli olarak almamız gereklidir. C Vitamini açısından zengin besinler portakal,kavun,biber,koyu yeşil yapraklı sebzeler.
Çinko
Çinko eksikliğinin en önemli neticelerinde biri kepek ve saç dökülmesidir.Hücre ve doku yenilenmesine yardımcı olan çinko aynı zamanda saç köklerimizde bulunan yağ salgılayan bezlerin üretiminde yardımcıdır.
Besinler arasında en iyi çinko kaynakları deniz mahsulleri,kümes hayvanları, midye ,karides,istiridye, tam tahıllı ürünler, kabuklu yemişler, ve baklagillerdir.
SU
Düzenli hidrasyon genel sağlığımız ve saç sağlığımız için vazgeçilmezdir.Vücudun her hücresinin ve her sistemin düzgün çalışması için su kullanır, bu yüzden sadece saçlarınızı yıkamanız yetmez bol bol su içmeniz gerekir.
Gayrı anlatılmaz bu savaş bence
Dağ taş konuşmuştu kendi dilince
Hücum diye bir ses duydum ilk önce
Sonra allah allah dedi
mehmedim..
https://www.youtube.com/watch?v=IU6QwqwM1Qs
6 yaşındaki çocuk birgün babasına sorar;
Çocuk; Baba 18 yaşıma girdiğimde bana ne hediye alacaksın?
Baba; Daha çok var evladım, der
(çocuk 17 yaşındadır) ve hastaneye kaldırılır.
Doktor çocuğun kalbinde sorun oldugunu söyler. Çocuk babasına sorar.
+ Baba ben ölecekmiyim ?
Adam ağlamaya başlar cevap veremez .
Çocuk iyileşip evine döndüğünde artık 18 yaşında gelmiştir. Eve geldiğinde yatağının üzerinde bir kağıt görür ve alıp okumaya başlar.
Kağıtta şunlar yazılıdır...
"Sevgili oğlum hatırlıyormusun, "Baba 18 yaşıma girdiğimde bana ne alacaksın." diye sormuştun. İşte hediyem bu sana,
Artık Kalbim kalbinde atıyor. Sana Kalbimi verdim oğlum, iyiki doğdun ..."