Trenler dolusu ayrılık
Uzuyor gecede karanlık
Bir düş boyu,bir kirpik boyu
Senin yokluğun kadar uzuyor karanlık...
Ardından yepyeni bir ayrılığa başlıyorum
Düşünüp hüzünlü gözlerini senin
Kulaklarımı ansızın kapatıyorum
Uzuyor boşluğa ellerim...
Raylar üzerinde uzayan bir trenin
Herhangi bir vagonunda
Kirpiklerime çöküyor sigara dumanından bulutlar
Parçalanıyorum...
Her yanım ayrı bir rüzgar
Yolcuyum artık
Bilinmez karanlıkların treninde
Yalnızlığa uzanan....
Çağımızda çok var, ses çıkaran makine,
En gürültülüsünü almışsın eline,
Aklına her geleni, ilham sanıyorsun
Koparacak gibi vuruyorsun teline.
Müzik sanıp dinliyoruz kuru gürültü,
Etlerini açmışsın, garip bir görüntü,
Seninkisi şimdi müzik mi sayılıyor?
Festivallerden arta kalmış bir süprüntü...
Gerçek müzik ve müzisyenler unutulmuş,
Aslı kaybolunca seninkiler tutulmuş.
Musikıye hasret kalmış insanlarımız,
Makine gürültüleriyle uyutulmuş.
Bakanımızmış, az önce yanımızdan geçen,
Korumalar, beşi ilerden, beşi geriden.
Tek bir işe bakıyor olmalı bu Bakanlar;
Hangi koruma görevini yapmıyor, neden?
bir bahar bozumuydu yola çiktigimda
yüzümde suçlu bir merak
kalbim heyecandan telasli
gözlerimde isirgan bir hüzün vardi
hüzün: hep bilinir
bir afyon çiçegidir önceleri
dalayan bir isirgan yoncasi olur sonra
dalayan ve uyandiran o afyon uykusundan
dün geldim
aci sirtimda tabiy
yolum uzundu
yanimda hiç resim yoktu
daglara baktim: dagildim
yollara baktim: yoruldum
gece ayisigi içtim, dudaklarim kurudu
gündüz bögürtlen yedim, dilim bugulandi
siz görmeliydiniz o kani
bir dag çiçegi sevdasina bin ari öldü
tam ordan geçiyordum, gördüm diyebilirim
aman nasil petekti öyle
nasil baldi
bögürtlen gibi kirmiziydi
kan gibi saydam
bir garip kokuydu, onun kokusuydu
dayanamadim, eli titrekti ama
yedim yedim kalbim çatladi
sevdam o dag çiçeginde kaldi
dün geldim, anca geldim
usumda vizildayan bin ari ölüsü
heybemde onarimi gereken bin igne
önce kendi etime
dün geldim
hos mu geldim
hos olmayan seylerden geldim
bir kentten geçtim ki canim titredi
sitma kabusuyla sallaniyordu uzaktan
giriste insanlar gördüm, hiç görmedigim
ama sanki biryerlerden tanidigim, yemin
edebilirim
igrenç suratlari vardi, insandan çok
cüzzamli bir köpege benziyorlardi
kuru birer agaç dibine çömelmis
çürümüs bir dali kemiriyorlardi
omuzlarinda soyulmus yilan derileri
ellerinde pas tutmus makaslar
iki ucu da kirik
tam ben yanlarindan geçiyorken
elma agaçlarinin çiçeklerini kesmeye basladilar
ben sanki tarihini bilmiyormusum gibi
bakir çaligi bir kasede
elmanin kanini sundular
geldim ya, nasil geldim
bir elimde tarih atlasi
bir elimde günes hummasi
sogutulmaya zorlanmis bir çöl kizginligindan
bir kum firtinasinin
soylu kumcuklarindan geldim
yorgundum, susamistim, dilim kuruydu ama
gördügüm serap miydi, gerçek miydi
bilirim ben
çölün tam ortasinda sonsuz bir isiltiydi
yedibin rengi yansitan renksiz bir kuyuydu
duruydu, aydinlikti, yaz gökleri gibiydi suyu
uzanip avuçlasam benimdi
öyle yakin, öyle kolay, öyle dokunsam
ah o kervancibasi
ah o sirmali soyguncu
ve ellerinde kesik baslar ve zebellah ordusu
birden beliriverdiler tam kuyunun basinda
ellerinde kan sizitan kesik baslari
tan kuyunun agzindan sarkitiyorlardi ki
ne olduysa o anda oldu
kizil bir bulut agdi kuyunun agzindan göge
bulut degil
bir devin alev saçan soluguydu
ardindan muhtesem bir kum firtinasi
kum degil
devin çocuklariydi saçilan
ah görmeliydiniz o savasi
ne kanli kervancibasi
ne zebellah ordusu
dayanamadilar kum firtinasinin siddetine
çöl mü yarildi
kuyu mu büyüttü agzini
kizgin çöl kavusunca dinginligine
bir ben vardim kuyunun basinda diri
ve herseyi görebilen saglikli çöl tanigi
ögrendim çöl kizginsa öfkesi nice olur
kum firtinasinda neler yapilir
nasil yok edilir çöllerin sirmali
soygun kervancilari
gördügüm serap miydi, gerçek miydi
bilirim ben
bir elimde günes hummasi
bir elimde tarih atlasi vardi
vakit dardi
kanarak içtim de kuyunun duru suyundan
uçar gibi astim çölü o sonsuz isiltidan
dün geldim
dün ben nerden geldim
ezberlenip unutulmus bir sikintidan geldim
adi konulmamis bir düsten geldim
terlemis baliklar gördüm, rengi bozulmus mavilikler
kabaran denizler gibi coskun sürücüler
kilçigi beynine saplanmis gözsüz baliklar gördüm
trollenmis deniz tarlasi, iyot vurgunu
derya içindeydim de hani deryayi gördüm
küçük baligi gördüm, pesinde büyük balik
bir su agasi gibi kuvvetli ve saldirgan
oh balik, küçük balik, can balik
anasinin kuzusu, deniz kokulum
söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kilçigim
kim dokundu senin pullanmamis derine
kim kiydi senin o tazecik gövdene
denizde kum gibi dolgun pullariyla
doymaz mi büyük balik küçük baliga
ama gördüm ya sonunda
derya içindeki deryayi
büyük balik küçük balik pesindeydi ya
birlesince küçük balik yüzlercesiyle
sasirip kaldi büyük balik
sasirip kalmadim amma
ne de keskinlesmis disleri ol mahilerin
unutulmaz bir deniz anasi gibi büyüdü gövdeleri
kiymik kiymik oldu gövdesi büyük baligin
anladim
nice olsa da
denizde kum, büyük balikta pul
birlesince
edemezmis küçükleri kendine kul
Hayallerinin pesine..
.
Safak vakti düseceksin,hayallerinin pesine.
Sakin geç kalkma...
Kaç mevsim kaldi,Sunun surasinda..
Kaç bahar daha yasayacaksin,
...../Hayat kisa
.
fezayi baglayarak yorgun kanatlarina
bir güvercin uçurup kitalar arasindan
çagirdin beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarini
derbeder kosup geldim isildayan tahtina
yarim koyup bir bardak kursun rengi çayimi
yikarak yalnizliga kurdugum sarayimi
yetim çigliklarimi duyurmak üzre sana
kosup geldim ; ilistir beni memnu bahtima
adini söylemek istemiyorum
her hecesi amansiz bir kor dudaklarimda
her harfine yillardir simseklerle yaristim
zindanlara karistim , ölümlerle tanistim
adini söylemek istemiyorum
rüveyda dedigim zaman
anla ki, senin için yürüyor kelimeler
çigligmin atardamarlarindan
hangi yildizdir bilmem, gözlerin
kayar da üzerime rüveyda
önce tuhaf bir deprem yayilir bedenime
sonra açilir önümde istirab vadileri
silik renkleriyle adimlarima
çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
hayalin bittigi menfeze dogru
alaca bir at kosar içimde
zamansiz , mekansiz nefese dogru
uslanmaz bir yürek tasidigima dair
yaygin bir kanaat dolasir aynalarda
oysa rüveyda
bastanbasa ben
kevser akan , gül kokan bir kalbin filiziyim.
kitaplara sürdügüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasil utandigimi
bir dogrulsam egildigim yerlerden
agarir tanyeri nilüferlerin
alaca bir kosar içimde
ezer toynaklari ile anilarimi
sular köpürmemeliydi rüveyda
kirilamamaliydi islak dallari hasret selvilerinin
ben zehire aliskinim , serbete degil
rüyalar hefret eder avare durusumdan
kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekes
yargilamak için zeval kayitlarini
inkilab bekliyorum
hangi umut çiçegidir bilmem , ellerin
uzanir da gönlüme rüveyda
derinden bir ok saplanir bagrima
beynimi çagiran bir sese dogru
alaca bir at kosar içimde
zamansiz , mekansiz nefese dogru
varligin cinayettir memleketimde islenen
akitir kanini en asil pehlivanlarin
yoklugun sükunettir kusatir evrenimi
varligin ve yoklugun ölümüdür baharin
artik eskisi gibi bakamiyorsun
göklerinde bir belkis otururdu rüveyda
binlerce gökkusagi olurdu kirpiklerin
günes bir anne gibi dururdu basucunda
artik dokunamiyor kakülün bulutlara
karalara bürünmüs saçlarinda dolunay
ben bu kadar zulme layik miyim rüveyda
hangi ressami vurur bilmem , nedamin
sarar da benligimi
ben beni tanimam kaldirimlarda
kafesleri yutan kafese dogru
alaca bir at kosar içimde
zamansiz , mekansiz nefese dogru
kirmizi bir kurdela baglayarak alnina
duydun mu orkideye dua eden birini
bu ismarlama yüzler yok mu rüveyda
bu yapmacik bebekler
gözyasi akitirken gülenler yok mu
beni kahrediyor geceler boyu
hangi çagin gelisidir bilmem , gülüsün
soluk bir dünyanin mezarlarina
gömerek gurbetimi
kapadi karanliga Yesrip , kapilarini
meydan okuyusun çagin ordularina
bilmem hangi mevsimin baslangicidir
doruklardan öte hevese dogru
alaca bir at kosar içimde
zamansiz, mekansiz nefese dogru
yasini tutuyorum yarattigim düslerin
yipranmis divaneler gibiyim sokaklarda
amansiz bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahi bedenimi
önümde , haksizligin hesaba çekildigi
hiç kimsenin kimseyi tanimadigi mahser
arkamda , kare kare ömrümü belirleyen
hatirladikça yanip tutustugum resimler
söyle, nasil asarim pismanlik daglarini
yeniden bir nil olup tasar miyim çöllere
kim giydirir basima tacini nihayetin
kim takar bilegime hürriyet künyesini
karada balik gibi nasil yasarim , söyle
rüveyda , seziyorum ; tahammülün kalmadi
ama dur , bosaltayim bütün çigliklarimi
asirlardir köhne barinaklarda
küflenen , çürüyen çigliklarimi
at vuruldu ; içim paramparça rüveyda
gölgelerin ardina sakladim kusurumu
sen orda kayitsizca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akiyorum
yine de , çignetemem kimseye gururumu
istenmedigim yeri sessizce terkederim
hatira kalsin diye birakir da ruhumu
mahzun bir dervis gibi boyun büker, giderim
.
Nurullah Genç
Vatan adlı sevdanın, tarifi mümkün değil,
Candan aziz tutmayan, bu lezzete varamaz.
Ekmeksiz kal, aşsız kal, vatansız kalma oğul,
O aşkın tokluğunu, hiç bir sofra veremez.
Ne bedeller ödedik ,sor bizi üç kıtadan ,
Ders al yavrum geçmişte ,düşülen her hatadan ,
Tarihinden habersiz ,vatan bilmez atadan ,
Vatana kurban olan ,koç yiğitler töremez.
Elden vatan alınmaz ,bedelle alınmalı ,
Bedeli can olsa da ,uğruna ölünmeli ,
Bu sevda mübarektir ,imandan bilinmeli ,
Aşksız ,imansız yürek ,yaramızı saramaz.
Bayraksız vatan olmaz ,vatan bayrakla güler,
Bayraklaşır vatanım ,mavi göklere dalar ,
Bayrak dalgalandıkça ,gönlüme huzur dolar ,
Onun olduğu yere ,başka bayrak giremez .
Bayrak Oğuz Han oldu ,çeri ,tarkan ,noyandı ,
Ötükenden kaldırdık ,Viyanaya dayandı ,
Tarihimle dokundu ,kanımızla boyandı ,
Satılmış ,kirli eller ,ona leke süremez.
Millet olmayan sürü ,bayrak nedir ,ne bilir ,
Ne tarihi öğrenir ,ne de bir ibret alır ,
Gün gelir ,devran döner ,yine ortada kalır ,
Bir türlü akıllanmaz ,gerçekleri göremez .
Yıldızı milletimdir ,hilali can ,rengi kann ,
Ruhsuz odun gibidir ,bayrağı kumaş sanan ,
Erinde ya gecinde ,o bayrağa uzanan ,
Eller kırılmadıkça ,Türk huzura eremez.
Ben Kazım oğlu Nuri Can
kimsesiz bir çocuğun yüreğine çizip resimlerimi
kayıp mezarlara gömdüm
yüzüme siper ettiğim gülüşlerimi
ve yükleyip acılarımı sevdalı bir kuşun kanadına
kayboldum karanlık bir dehlizin üçkeninde
ben Kazım oğlu Nuri Can
bir yanım aşka ayarlı, bir yanım acıya
nerede kötülük görsem
can çekişir dudağımda kelebek ölüleri
söner yıldızları gözlerimin, kör olurum...
boynunu bükse bir çocuk
bir annenin yüreği tekmelense
hayalleri yıkılsa bir kızın
dayanamam
oturup beraber ağlarım
Nerede bir yalan duysam
düğümlenir dilim, kızarır yüzüm
utanırım kendi payıma
üzülürüm bir zalimin bile boynu bükükse
ve kırıksa kanadı bir kuşun
benimde kırılır kanadım kolum
acılara düşer yolum
ben Kazım oğlu Nuri Can
kendi yüreğinin içine saklanıp
kendi hülyasında yaşayan
sevgilerin çarmıha çekildiği bir dünyada
herkesi seven, herkesi bağışlayan
ben Kazim oğlu Nuri Can
kendi derdini unutup
başkasının acısına yanan
kırk yıl çalışıp bir şeyi olmamış
başkasının acısına ağlamış, neşesine gülmüş
bir ekmeği bin kişiyle bölmüş
kiminin gözünde dahi
kiminin gözünde enayi
ben Kazim oğlu Nuri Can
enayiliğine doymayan
bir çocuğun gözyaşlarına dayanamayıp
cebindeki ilaç parasını verip
oturup haline ağlayan
Ankara terminalinde
yaşlı ve hasta bir kadına yol parası diye
otel ve yol parasını verip
parkta sabahlayan
mide sancısından kıvranan sabahlara kadar
polis otosuyla götürülüp karakolda dövülen
ben kazim oğlu Nuri Can
herkesin akıllı olduğu bir dünyada
saf adamın biri
sırtında bin zıpkın yarası
gözlerinde bin keder
atın beni bir çukura gidin
dedim ya ben iflah olmam
ben yüreğimi uzak iklimlerde yitirdim
ağlamayı öğrendim ardından
sisler ve sanrılar kaldı elimde
acılar ve ihanetler
dönüp bakamam geriye
anla
bir enayinin öyküsüydü bu
okunmasa da olurdu
yazılmasa da
ben Kazim oğlu Nuri Can
üç kuruş için
babasının bile sattığı adam
ben Kazim oğlu Nuri Can
Dinle! Diye başlar Mesnevide Mevlana,
Dinlersen, girer bilgiler senin dünyana,
Yeterince dinlersen doğruyu anlarsın,
Dinlemekle anlamak; peşpeşe, yanyana.
Dinledinse anladın, söyleyebilirsin,
Tatlı söyle sözün, etkisiyle belirsin,
Tatlı sözler gizlenenleri çıkarırmış,
Meşhur ata sözümüzü zaten bilirsin.
Söyledin, anlattın, çözümü hemen anlık
olmaz. Bekle, anlayacağı bir zamanlık
kadar sabırlı davran. Böyle olmamışsa
aydınlanmaz, daha kararır her karanlık.
Yüce hükümdar! Bana kızmayınız, sadece
amacım nasihat. Endişelendim, acelece
geldim, halka zulümde ileri gidiyorsunuz,
Beddua ediyorlar zatınıza gündüz gece.
Ey bilgin, nasihat görevini yaptınız! Lakin
Hepsi müstehaktır zulmedilmeye, siz de bakın.
Bunu size göstereceğim, anlayacaksınız
nereye kadar indiğini, toplumsal ahlakın!
Meydanın ortasına bir havuz yaptı hükümdar,
Münadiler çıkarıp halkı eyledi haberdar;
Falanca karanlık gecede her bir fert getire
bir kova süt, şu havuz dolacak sabaha kadar.
Düşündü bir ihtiyar adam, gece çok karanlık
Su olduğu anlaşılmaz, benimkinin bir anlık,
Sabahleyin hükümdara gider, şükranlarımı
Arz ederim. En iyi yaptığım roldür yağdanlık.
Sabah olduğunda havuz dolmuştu, ama suyla,
Kovalar getirilmişti, hükümdar korkusuyla,
Herkes ihtiyar gibi sahtekarlık düşünmüştü,
Kovayı sütle dolduran hiç yoktu namusuyla.
İşte halk budur ey bilge kişi dedi, O sultan,
Bence hak ediyorlar zulmedilmeyi.Bu halktan
bir kısmı uyarıcılık yaparak, bu toplumsal
çürümüşlük önlense, ben de zulmetmem o zaman.
Yine akşam oluyor
Kabuslar çöküyor üzerime
kara bulutlar dolaşıyor başımda
isyanları oynuyorum, nefret kaplıyor bedenimi
isyanlarım başlıyor.
Bir an sen geliyorsun aklıma duruluyorum
pervasızca, çaresizce dalıyorum hayallere
Yine düşünüyorum bir an beni düşündüğünü hissediyorum
karanlık odamın penceresinden
Gökyüzüne yıldızlara bakıyorum
ve sen işte sen oradasın biliyorum
Sende beni düşünüyorsun benim kadar
Bir özlem kaplıyor bedenimi
yanında olmayı düşlüyorum
Sana sarılmayı öpüp, koklamayı
başımı omuzlarına dayayıp
doyasıya ağlamayı
Bir hüznü paylaşmayı,
Yüreğim burkuluyor gözlerim doluyor
işte yine akşam oluyor
Göz yaşlarım akıyor Kalbime
Seni düşünüyorum ve özlüyorum
Sana varmak istiyorum
Elim sigarama uzanıyor
Derin bir nefesle seni çekiyorum içime
ve hayallere dalıyorum, Uykusuz gecelere
Sen yoksun yine tek başıma yalnız ve çaresiz
Sadece sana olan özlemle yatağıma uzanıp
saatlerce sana kavuşmayı hayal ediyorum.
Uyuyamıyorum. Bir sigara daha yakıp,
seni düşünüyorum seni ve beni
kader diyorum, beş parasız ve yalnız
Yine hayallerde kaldı biliyorum
Elimden bir şey gelmiyor
Ağlıyorum gizlice Belki bir gün kavuşuruz diyorum
kaderime isyanla lanet ediyorum
Göz yaşlarım durmuyor durduramıyorum
İşte bir tanem canım
uykusuz gecelere sana olan özlemi, hasreti
Göz yaşlarımla Birleştirip yazıyorum.
Sana ulaşmakta o kadar zor ki
Biliyorum ve kavuşmayı hayal ediyorum
Bir simidi ikiye bölüp sevgiyle paylaşmayı diliyorum
kardelen çiçeğim canım canımın içi bir tanem
Yeni kuşaktan şair çıkmaz, bakın etrafa,
Gül bülbül, yazılmış belki milyonlarca defa,
Şair olmak için aşkı anlatmak gerekir
Leyla ve Mecnun eski söylem, koy bir tarafa
Bir dünya güzelini tarif etmek istersen,
Ay, güneş, yıldız, çiçek gelir aklına hemen.
Eski güzel şiirlerde bunlar çok yazılmış,
Hiçbir şey kalmamış, kahredersin istemeden.
Aşkın tarifi için kullanılmış kalp ve ok,
Dağ, tepe, ırmak, yağmur, deniz, yazılmış çok çok,
Kahramanlık, yiğitlik, mertlik, hep eskidenmiş,
Bu dünyada yeni şairlere sermaye yok..
Ah bir söyleyebilsem sana
Seni ne çok sevdiğimi
Uzanıp tutabilsem ellerini
Yüreğim yüreğine kavuşsa
Benden çok uzaklardasın sevdiğim
Sen içime çektiğim nefesim
Aldığım her solukta benimsin
Düşlerimde yalnız düşlerimdesin
Seni uzaktan sevmekte güzel
Bana uzakken sevgin bu kadar güzel
Ya benim olsan.. sevdiğim
O zaman bu yürek dayanırmı
Bu kadar büyük sevgiyi taşırmı
İçimden bir çığlık kopuyor
Kimsenin duymadığı bir çığlık
Seni seviyorum diyor seni seviyorum...
Hemde hiç kimsenin sevmediği
Sevemeyeceği kadar
Canımda can kadar
Bir gün kara toprak olana kadar
Bu yürek bu sevdayla kavrulur yanar.....
Yitip giden sevdalarımız vardı,
Fırsatımız varken tutamadığımız.
Duvarlar örüp dört bir yanına ,
Gün ışığına çıkartamadığımız.
Ellerimizin arasından kayarken çığlık çığlığa,
İçimizde kopan fırtınalara aldırmadan:
Hadi git! diyebildiğimiz,
Canımızdan can,içimizden kan giderken:
dur! demeye cesaret edemediğimiz sevdalarımız...
Oysa ki...!
Gel denilse, sevdim denilse
Haykırarak tüm sevdamızı,
Aldırmadan hiçbir şeye
Sarılıp umutlarımıza, yanına koşacağımız,
Yitip gitmesine izin vermeyeceğimiz ,sevdalarımız vardı.